Ülkemizde üretimi ve tüketimi oldukça yaygın olan çay, dünyada sudan sonra en fazla tüketilen içecektir. Lezzetinin yanı sıra özellikle son yıllarda yapılan çalışmalarla çayın sağlığı iyileştirici etkileri tekrar gündeme gelmiştir.
Çayın antioksidan özellik gösteren flavonoidler bakımından zengin olması nedeniyle başta kalp-damar hastalıkları ve kanser türleri olmak üzere bir çok hastalıktan koruyucu olduğunu söylemek mümkündür.
Çay, en çok siyah ve yeşil çay olarak tüketilmektedir. Siyah ve yeşil çaylar üretim esnasında tabi tutuldukları işlemler nedeniyle birbirinden ayrılmakta, antioksidan özellik bakımından daha az işlem görmüş olan yeşil çay bir adım daha öne çıkmaktadır.
Yapılan çalışmalar günde 3 fincandan fazla siyah çay tüketenlerde kalp krizi riskinin hiç tüketmeyenlere oranla %68 daha az olduğunu göstermiştir. Çay türlerinin akciğer, kolon, mide gibi bir çok kanser türünden koruyucu olduğu da vurgulanmakta, hem yeşil, hem de siyah çayın kanser hücrelerinin çoğalmasını engellediği, bakteri öldürücü etkileri dolayısıyla özellikle yeşil çayın mide kanserinden koruyucu olduğu bildirilmektedir. Özellikle Japonlarda yeşil çay tüketiminin oldukça yaygın olması nedeniyle, sigara tüketimi de fazla olmasına rağmen akciğer kanserine yakalanma riski düşüktür.
Kahve, kakao, kola ve bazı ilaçlarda olduğu gibi çayda da doğal olarak kafein bulunur. Klasik yöntemle hazırlanan 1 fincan siyah çayda yaklaşık 40 mg kafein vardır. Günlük kafein tüketiminin ise 300 mg aşmaması gerekmektedir. Fazla tüketilen kafein idrar söktürücü nitelikte olduğundan vücut sıvı dengesini olumsuz etkileyebileceği gibi yorgunluk, sinirlilik, uykusuzluk, çarpıntı gibi olumsuz sonuçlar doğurabilir. Vücut sıvı dengesinin uygun düzeylerde tutulması sağlığın korunması için oldukça önemlidir. Zira az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde gözlenen 5 yaş altı ölümlerin %17'si sıvı kaybına bağlıdır.
Obezitenin her geçen gün daha fazla insanı tehdit eden bir sorun haline gelmesi ile birlikte özellikle internet ortamında yapılan cazibeli reklamlar insanları bitkisel ürünlere yöneltmiş, insanlarda doğal olanın zararsız olduğuna dair bir inanç geliştirmiştir. Özellikle zayıflama çayı adı altında satılan ürünlerin içeriğindeki bitkiler belli olmasına karşın miktarlarının etiket bilgilerinde yer almaması bu konuda belli bir standardizasyonun olmadığını gösterir. İçeriğindeki bitkilerin çoğunlukla müsli, idrar söktürücü ve terletici nitelikte olması vücut sıvı dengesini bozmaktadır. Yeşil çay da özellikle son yıllarda zayıflamaya yardımcı etkileri ile gündeme gelmiş olan bir bitkidir. Yeşil çayı diğer bitkisel çaylardan ayıran ise enerji harcamasını artırması, başka bir deyişle metabolizmayı hızlandırmasıdır.
Çay deyince özellikle akıllara gelen bir soru da çayın kansızlığa neden olup olmadığıdır. Birkisel ve hayvansal demir kaynakları karşılaştırıldığında çayın özellikle bitkisel demir kaynaklarının emilimini olumsuz yönde etkilediği bilinmektedir. Ancak kansızlığı yalnızca çay ve kahve tüketimine bağlamak yanlış olur. Çünkü demir emilimi birçok faktörden etkilenir.
Çayın demir emilimini olumsuz etkilememesi için alınabilecek önlemlerden bahsetmek gerekirse; özellikle yemek esnasında çay tüketmemenin, hatta yemekle çay arasında en az 1 saatlik bir zaman farkı olmasının biraz önce bahsettiğimiz olumsuz etkileri ortadan kaldırabileceği söylenebilir. Bununla birlikte demirden zengin hayvansal kaynaklı besinlerin C vitamini ile eş zamanlı olarak tüketilmesi demir emilimini arttıran etmenlerdendir.
4 temel besin grubunda yer alan besinleri dengeli miktarlarda içeren bir beslenme programına ek olarak günde 5-6 fincan çay tüketilmesinin sağlık açısından bir olumsuzluk yaratmayacağı, hatta kronik hastalık riskinin azaltılmasına ve genel sağlığın iyileştirilmesine katkı sağlayacağı söylenebilir.