iltasyazilim
FD Üye
Sohbet Söyleşi
Sohbet Söyleşi Hakkında Data
Sohbet Söyleşi Hakkında Bilgiler
Bir yazarın gündelik yaşam, insan, sanat ve edebiyatla ilgili bir konu hakkındaki düşüncelerini, güya karşısında okuyucular varmış da onlarla sohbet ediyormuşçasına sıcak ve içten bir anlatımla dile getirdiği yazılara “sohbet denir
Sohbet sözcüğü, dilimize Arapçadan geçmiştir Sohbet türündeki yazılara “söyleşi de denmektedir
Gündelik yaşamda insanı ilgilendiren hemen her şey sohbetin konusu olabilir Sohbet yazarı bir anısını, bir sanatkâr arkadaşını, onun eserleri hakkındaki değerlendirmelerini, okuduğu bir dergi ve kitap hakkındaki düşüncelerini, izlediği bir sinema veya tiyatro hakkındaki yorumlarını, gündelik yaşamında gözüne takılan şeyleri okuyucularıyla paylaşır
Sohbet türündeki yazıların deneme, makale, fıkra gibi diğer türlerden ayrılan yönü konunun işlenişinde, anlatımındadır Okuyucu, sohbet türündeki bir yazıyı okurken bir anda yazan tarafından kuşatıldığımızı, yazarın çekim gücünün etkisine girdiğimizi hissederiz Güya yazar ete kemiğe bürünür, karşımıza geçer, bizimle konuşur, bize sorular sorar Hemen Hemen Hiç dikkatimiz dağılsa, ses tonunu yükseltir, kaşlarını çatar, suratını ekşitir Okuyucunun ağzından sorular sorar, bu soruları yine kendisi cevaplar Okuyucuya “… sizce de böylece değil mi?, “… siz de böyle düşünmez misiniz? gibi sorular sorarak okuyuculardan tasdik bekler
Yazar, ele aldığı konu veya kişiyle ilgili düşüncelerini açıklarken bir bakarsınız öfkesinden köpürür, bir bakarsınız fazla beğenmiştir, neşelenir, gülümser Sohbet türündeki yazılarda belirlenmiş bir heyecan, canlılık, çekim gücü vardır Benzeri yazan karşımıza geçmiş, ellerini kollarını kullanarak, kaşını gözünü oynatarak, ses tonu yükseltip alçaltarak, heyecanlı bir şekilde konuşmaktadır Böylece ancak, karşımızda konuşan kişi sanki yazar değil de kırk yıllık yakın bir arkadaşımız yoksa dostumuzdur Yazarla okuyucu aralarında böylesine bir yakın ve içten bir bağ kurulur
Sohbet yazarları kültür, sanat, edebiyat, felsefe gibi alanlarda varlıklı bir birikimi olan kişilerdir Ele aldığı konuyu artı derine inmeden, ispatlama endişesi taşımadan, âdeta okuyucularla dertleşiyormuş gibi dürüst anlatır Konunun ağırlaşmaya başladığı, okuyucunun sıkılmaya başladığını düşündüğü anda bir mizah yaparak, bir nükte söyleyerek, bir fıkra anlatarak okuyucunun ilgisini canlı tutmayı başarır Düşüncelerini kimi vakit bir özdeyiş söyleyerek, bir özdeyiş söyleyerek, ara sıra de ünlü bir düşünürün sözleriyle pekiştirir En can sıkıcı, en ağır konular bile artist bir sohbet yazarının kalemiyle şekillenince sevinçle, sevinçle okunan bir yazı haline dönüşür
Sohbet türündeki yazılar gazete ve dergilerde yayımlanır Bu yazılar sonradan bir kitapta toplanabilir Sohbet türündeki yazılar üçbeş sayfalık kısa yazılardır
Sohbet Türündeki Eserler
Sohbet türündeki eserlerin sayısı epeyce azdır Edebiyatımızda sohbet türüne örnek olarak şu eserleri verebiliriz:
Nurullah Ataç, “Söyleşiler
Şevket Rado, “Eşref Saat
Ahmet Rasim, “Ramazan Sohbetleri
Suut Kemal Yetkin, “Edebiyat Söyleşileri
Melih Cevdet Anday, “Dilimiz Üzerine Konuşmalar
Sohbet Türü Örnek Metinler
BEZENMEK
Bilmem ben kendime çekidüzen vermesini, derviş gibiyimdir Berbere uğramaya üşenip sakal bir karış, saçlar öylesine, günlerce dolaştığım olur Bir Mehmet Beyimiz vardı, çoktan öldü, rahmet dilemiş olacak, hatırlayıverdim Tanışır, konuşurdum ama, adımı hiç mi merak etmemiş, yahut unutu mu vermiş, nedir? Bir gün benim için: “Hani saçı sakalı akar gibi bir adam geliyor buraya, o işte demiş, duyanların hepsi de anlamışlar ben olduğumu Bana da söylediler, hoşuma gitti, doğrusu bütün bulmuş rahmetli Çamurdan kaçınmayı bir türlü beceremem; çoraplarım defalarca düşer; yakamla boyunbağımın biri bir yandadır, biri bir yanda; cigara külüne bulanmışım, ona da aldırmam… Dedim ya, derviş gibiyimdir
Eee! Ne yapalım? Düşünce adamıyım, bilim adamıyım ben; derin derin düşüncelerimden çıkıp da süslenmeye, dış güzelliklerle uğraşmaya ayıracak vaktim mi var benim? Okuyup okuyup da içimi bezeyeyim, kafamı donatayım, yeter bana Fakat görenler beni beğenmeyeceklermiş, varsınlar beğenmesinler! Böylece görünüm düşkünü kimselerin diyeceklerinden bana ne? Ben geçici şeylerle, istedik mi çıkarıp atabileceğimiz şeylerle değil, bizim ta içimize işleyen, benliğimizi yoğuran meziyetlerle övünen insanlardanım; onlarla yetinmeyip bir de dışa bakanlar uzaktan olsunlar benden, onlarla düşüp kalkmayı ister miyim ben?
Bilirsiniz beni, bilirsiniz de inanmazsınız bu son dediklerime Saçımın sakalımın akar gibi olduğu, benim kendime çekidüzen vermesini bilmediğim doğrudur ama övünülecek şey mi bu? Süslenmek, bezenmek elimden gelmez ama süslenmeyi, bezenmeyi kötülemeye kalkanlara pek kızarım Adam dediğin üzerine başına da bakmalıdır; yalnız pak giyinmesi de yetmez, kendine yakışacak şeyleri bulmalı, güzel olmaya, kendini bezendirmeye çalışmalıdır
Hoş olmak… “Ya yaradılışından güzel değilse? demeyiniz, en çirkin, en şekilsiz halk müziği deha, birazcık zevkleri varsa, o çirkinliklerini, biçimsizliklerini örtmenin, diğer güzelliklerle karşılarındakilere unutturmamanın bir yolunu bulurlar Süslenirler, bezenirler, öylelikle olsun kendilerini karşılarındakilere şirin gösterirler
“Ben yaradılışımdan hoş değilim deyip de boynunu bükmek olur mu? Medeniyet dediğiniz, bir bakıma, tabiatla savaşmak, tabiatı olduğu gibi bırakmayıp düzeltmek, insanoğlunun istediği hale getirmek yok midir? O Kadar olunca halk arasındaki çirkinlikleri de: “Ne yapalım? O Kadar doğmuş onlar! deyip çirkin bırakamayız, onları da elimizden geldiğince güzelleştirmek borcumuzdur Bittabi kendimizden başlayarak
Bu söylediklerimin kendimi de iftira atmak olduğunu biliyorum Benim işime gelmiyor diye doğruyu saklayayım da işime gelecek doğrular mı uydurayım? Üzerine başına bakmayan, kendine bir çekidüzen vermeye özenmeyen adam doğrusu medenî bir adam değildir bir kere pek kimselerde çevrelerindekilere bir aldırışsızlık vardır Çevrelerindekilere gerçekten aldırsalar, onları fiilen düşünseler kendilerini onlara beğendirmek isterler “Ben böyle sallapati gezerim, korkunç bir suratım olur, yine de başkalarının arasına girerim, benimle konuşurlar, konuşmaya mecburdurlar çağırmak kendini beğenmenin, büyüklenmenin ta kendisi değil midir? Böyle kendini beğenen, büyüklenen kişiden topluma ne iyilik gelebilir? Bilgisi varmış, derin derin düşünceleri varmış, şöyle iyilikleri, böyle üstünlükleri varmış… Bütün o bilgisi, derin derin düşünceleri, iyilikleri, üstünlükleri kendisinde, başkalarınca da beğenilmek, başkalarınca da hoş, şirin görülmek dileğini uyandırmamışlarsa topluma ne hayrı olur o kadar meziyetlerin? İyi biliniz, süslenmeyi, bezenmeyi kötüleyen, bir suç saymaya kalkan kimseler, toplumu hiçe sayan kimselerdir Çocuklarınızın, gençlerin kendilerini beğenmeyip toplum için çalışmalarını istiyorsanız, onlara bezenmek, kendilerini çevrelerine beğendirmek dileğini de aşılayınız O bezekleri iç bezekler, dış bezekler diye de ayırmayınız İkisi de lüzumludur, ikisi de birbirinin tamamlayıcısıdır
Bezenmeyi kötüleyenlere bir diğer bakımdan da kızarım Önce kişilerin bezeklerine takılırlar, sonradan da toplumun bezeklerini küçümserler “Bize şairden önce, feylesoftan önce, iş adamı gerektir; tiyatrodan, misafir etme yerlerinden önce daha önemli şeyler vardır diye kendilerini beğene beğene bir konuşurlar, maazallah! Tüyleri ürperir insanın Giderek şairle feylesofu, tiyatroyu, ziyafet yerlerini, hattâ anında bir avantaj sağlamayacak bilgilerle uğraşan kimseleri toplum için zararlı saymaya başlarlar Şahısların hoş giyinmeye özenmelerini ayıpladıkları gibi sözlerini doğru içten söylemeye, düşüncelerine bir biçim vermeye çalışmalarını da beğenmezler, onları birer biçim düşmanı olmakla suçlarlar, biçimsiz özün kendini belirtmeyeceğini anlamazlar da: “Biz öz istiyoruz, öz! diye bağırırlar Bu da her türlü medeniyetin yok olmasına varır
*
Sohbet Söyleşi Hakkında Data
Sohbet Söyleşi Hakkında Bilgiler
Bir yazarın gündelik yaşam, insan, sanat ve edebiyatla ilgili bir konu hakkındaki düşüncelerini, güya karşısında okuyucular varmış da onlarla sohbet ediyormuşçasına sıcak ve içten bir anlatımla dile getirdiği yazılara “sohbet denir
Sohbet sözcüğü, dilimize Arapçadan geçmiştir Sohbet türündeki yazılara “söyleşi de denmektedir
Gündelik yaşamda insanı ilgilendiren hemen her şey sohbetin konusu olabilir Sohbet yazarı bir anısını, bir sanatkâr arkadaşını, onun eserleri hakkındaki değerlendirmelerini, okuduğu bir dergi ve kitap hakkındaki düşüncelerini, izlediği bir sinema veya tiyatro hakkındaki yorumlarını, gündelik yaşamında gözüne takılan şeyleri okuyucularıyla paylaşır
Sohbet türündeki yazıların deneme, makale, fıkra gibi diğer türlerden ayrılan yönü konunun işlenişinde, anlatımındadır Okuyucu, sohbet türündeki bir yazıyı okurken bir anda yazan tarafından kuşatıldığımızı, yazarın çekim gücünün etkisine girdiğimizi hissederiz Güya yazar ete kemiğe bürünür, karşımıza geçer, bizimle konuşur, bize sorular sorar Hemen Hemen Hiç dikkatimiz dağılsa, ses tonunu yükseltir, kaşlarını çatar, suratını ekşitir Okuyucunun ağzından sorular sorar, bu soruları yine kendisi cevaplar Okuyucuya “… sizce de böylece değil mi?, “… siz de böyle düşünmez misiniz? gibi sorular sorarak okuyuculardan tasdik bekler
Yazar, ele aldığı konu veya kişiyle ilgili düşüncelerini açıklarken bir bakarsınız öfkesinden köpürür, bir bakarsınız fazla beğenmiştir, neşelenir, gülümser Sohbet türündeki yazılarda belirlenmiş bir heyecan, canlılık, çekim gücü vardır Benzeri yazan karşımıza geçmiş, ellerini kollarını kullanarak, kaşını gözünü oynatarak, ses tonu yükseltip alçaltarak, heyecanlı bir şekilde konuşmaktadır Böylece ancak, karşımızda konuşan kişi sanki yazar değil de kırk yıllık yakın bir arkadaşımız yoksa dostumuzdur Yazarla okuyucu aralarında böylesine bir yakın ve içten bir bağ kurulur
Sohbet yazarları kültür, sanat, edebiyat, felsefe gibi alanlarda varlıklı bir birikimi olan kişilerdir Ele aldığı konuyu artı derine inmeden, ispatlama endişesi taşımadan, âdeta okuyucularla dertleşiyormuş gibi dürüst anlatır Konunun ağırlaşmaya başladığı, okuyucunun sıkılmaya başladığını düşündüğü anda bir mizah yaparak, bir nükte söyleyerek, bir fıkra anlatarak okuyucunun ilgisini canlı tutmayı başarır Düşüncelerini kimi vakit bir özdeyiş söyleyerek, bir özdeyiş söyleyerek, ara sıra de ünlü bir düşünürün sözleriyle pekiştirir En can sıkıcı, en ağır konular bile artist bir sohbet yazarının kalemiyle şekillenince sevinçle, sevinçle okunan bir yazı haline dönüşür
Sohbet türündeki yazılar gazete ve dergilerde yayımlanır Bu yazılar sonradan bir kitapta toplanabilir Sohbet türündeki yazılar üçbeş sayfalık kısa yazılardır
Sohbet Türündeki Eserler
Sohbet türündeki eserlerin sayısı epeyce azdır Edebiyatımızda sohbet türüne örnek olarak şu eserleri verebiliriz:
Nurullah Ataç, “Söyleşiler
Şevket Rado, “Eşref Saat
Ahmet Rasim, “Ramazan Sohbetleri
Suut Kemal Yetkin, “Edebiyat Söyleşileri
Melih Cevdet Anday, “Dilimiz Üzerine Konuşmalar
Sohbet Türü Örnek Metinler
BEZENMEK
Bilmem ben kendime çekidüzen vermesini, derviş gibiyimdir Berbere uğramaya üşenip sakal bir karış, saçlar öylesine, günlerce dolaştığım olur Bir Mehmet Beyimiz vardı, çoktan öldü, rahmet dilemiş olacak, hatırlayıverdim Tanışır, konuşurdum ama, adımı hiç mi merak etmemiş, yahut unutu mu vermiş, nedir? Bir gün benim için: “Hani saçı sakalı akar gibi bir adam geliyor buraya, o işte demiş, duyanların hepsi de anlamışlar ben olduğumu Bana da söylediler, hoşuma gitti, doğrusu bütün bulmuş rahmetli Çamurdan kaçınmayı bir türlü beceremem; çoraplarım defalarca düşer; yakamla boyunbağımın biri bir yandadır, biri bir yanda; cigara külüne bulanmışım, ona da aldırmam… Dedim ya, derviş gibiyimdir
Eee! Ne yapalım? Düşünce adamıyım, bilim adamıyım ben; derin derin düşüncelerimden çıkıp da süslenmeye, dış güzelliklerle uğraşmaya ayıracak vaktim mi var benim? Okuyup okuyup da içimi bezeyeyim, kafamı donatayım, yeter bana Fakat görenler beni beğenmeyeceklermiş, varsınlar beğenmesinler! Böylece görünüm düşkünü kimselerin diyeceklerinden bana ne? Ben geçici şeylerle, istedik mi çıkarıp atabileceğimiz şeylerle değil, bizim ta içimize işleyen, benliğimizi yoğuran meziyetlerle övünen insanlardanım; onlarla yetinmeyip bir de dışa bakanlar uzaktan olsunlar benden, onlarla düşüp kalkmayı ister miyim ben?
Bilirsiniz beni, bilirsiniz de inanmazsınız bu son dediklerime Saçımın sakalımın akar gibi olduğu, benim kendime çekidüzen vermesini bilmediğim doğrudur ama övünülecek şey mi bu? Süslenmek, bezenmek elimden gelmez ama süslenmeyi, bezenmeyi kötülemeye kalkanlara pek kızarım Adam dediğin üzerine başına da bakmalıdır; yalnız pak giyinmesi de yetmez, kendine yakışacak şeyleri bulmalı, güzel olmaya, kendini bezendirmeye çalışmalıdır
Hoş olmak… “Ya yaradılışından güzel değilse? demeyiniz, en çirkin, en şekilsiz halk müziği deha, birazcık zevkleri varsa, o çirkinliklerini, biçimsizliklerini örtmenin, diğer güzelliklerle karşılarındakilere unutturmamanın bir yolunu bulurlar Süslenirler, bezenirler, öylelikle olsun kendilerini karşılarındakilere şirin gösterirler
“Ben yaradılışımdan hoş değilim deyip de boynunu bükmek olur mu? Medeniyet dediğiniz, bir bakıma, tabiatla savaşmak, tabiatı olduğu gibi bırakmayıp düzeltmek, insanoğlunun istediği hale getirmek yok midir? O Kadar olunca halk arasındaki çirkinlikleri de: “Ne yapalım? O Kadar doğmuş onlar! deyip çirkin bırakamayız, onları da elimizden geldiğince güzelleştirmek borcumuzdur Bittabi kendimizden başlayarak
Bu söylediklerimin kendimi de iftira atmak olduğunu biliyorum Benim işime gelmiyor diye doğruyu saklayayım da işime gelecek doğrular mı uydurayım? Üzerine başına bakmayan, kendine bir çekidüzen vermeye özenmeyen adam doğrusu medenî bir adam değildir bir kere pek kimselerde çevrelerindekilere bir aldırışsızlık vardır Çevrelerindekilere gerçekten aldırsalar, onları fiilen düşünseler kendilerini onlara beğendirmek isterler “Ben böyle sallapati gezerim, korkunç bir suratım olur, yine de başkalarının arasına girerim, benimle konuşurlar, konuşmaya mecburdurlar çağırmak kendini beğenmenin, büyüklenmenin ta kendisi değil midir? Böyle kendini beğenen, büyüklenen kişiden topluma ne iyilik gelebilir? Bilgisi varmış, derin derin düşünceleri varmış, şöyle iyilikleri, böyle üstünlükleri varmış… Bütün o bilgisi, derin derin düşünceleri, iyilikleri, üstünlükleri kendisinde, başkalarınca da beğenilmek, başkalarınca da hoş, şirin görülmek dileğini uyandırmamışlarsa topluma ne hayrı olur o kadar meziyetlerin? İyi biliniz, süslenmeyi, bezenmeyi kötüleyen, bir suç saymaya kalkan kimseler, toplumu hiçe sayan kimselerdir Çocuklarınızın, gençlerin kendilerini beğenmeyip toplum için çalışmalarını istiyorsanız, onlara bezenmek, kendilerini çevrelerine beğendirmek dileğini de aşılayınız O bezekleri iç bezekler, dış bezekler diye de ayırmayınız İkisi de lüzumludur, ikisi de birbirinin tamamlayıcısıdır
Bezenmeyi kötüleyenlere bir diğer bakımdan da kızarım Önce kişilerin bezeklerine takılırlar, sonradan da toplumun bezeklerini küçümserler “Bize şairden önce, feylesoftan önce, iş adamı gerektir; tiyatrodan, misafir etme yerlerinden önce daha önemli şeyler vardır diye kendilerini beğene beğene bir konuşurlar, maazallah! Tüyleri ürperir insanın Giderek şairle feylesofu, tiyatroyu, ziyafet yerlerini, hattâ anında bir avantaj sağlamayacak bilgilerle uğraşan kimseleri toplum için zararlı saymaya başlarlar Şahısların hoş giyinmeye özenmelerini ayıpladıkları gibi sözlerini doğru içten söylemeye, düşüncelerine bir biçim vermeye çalışmalarını da beğenmezler, onları birer biçim düşmanı olmakla suçlarlar, biçimsiz özün kendini belirtmeyeceğini anlamazlar da: “Biz öz istiyoruz, öz! diye bağırırlar Bu da her türlü medeniyetin yok olmasına varır
*