Nazım Hikmet RAN'dan SonbaharŞiirleri
20 Eylul 1945
Bu gec vakit
bu sonbahar gecesinde
kelimelerinle doluyum;
zaman gibi, madde gibi ebedi,
goz gibi cıplak,
el gibi ağır
ve yıldızlar gibi pırıl pırıl
kelimeler
Kelimelerin geldiler bana,
yureğinden, kafandan, etindendiler
Kelimelerin getirdiler seni,
onlar : ana,
onlar : kadın
ve yoldaş olan
Mahzundular, acıydılar, sevincli, umutlu, kahramandılar,
kelimelerin insandılar
30 Eylul 1945
Seni duşunmek guzel şey
umitli şey
dunyanın en guzel sesinden en guzel şarkıyı dinlemek gibi bir şey
Fakat artık umit yetmiyor bana,
ben artık şarkı dinlemek değil
şarkı soylemek istiyorum
2 Ekim 1945
Ruzgar akar gider,
aynı kiraz dalı bir kere bile sallanmaz aynı ruzgarla
Ağacta kuşlar cıvıldaşır :
kanatlar ucmak ister
Kapı kapalı :
zorlayıp acmak ister
Ben seni isterim :
senin gibi guzel,
dost
ve sevgili olsun hayat
Biliyorum henuz bitmedi
sefaletin ziyafeti
Bitecek fakat
10 Ekim 1945
Gozlerine bakarken
guneşli bir toprak kokusu vuruyor başıma,
bir buğday tarlasında, ekinlerin icinde kayboluyorum
Yeşil pırıltılarla ucsuz bucaksız bir ucurum,
durup dinlenmeden değişen ebedi madde gibi gozlerin :
sırrını her gun bir parca veren
fakat hicbir zaman
busbutun teslim olmayacak olan
28 Ekim 1945
Itır saksısında artan koku,
denizlerde uğultular
ve işte dolgun bulutları ve akıllı toprağıyla sonbahar
Sevgilim,
yaş kemalini buldu
Bana oyle gelir ki
belki bin yıllık bir omrun macerası gecti başımızdan
Ama biz hala
guneşin altında el ele yalnayak koşan
hayran gozlu cocuklarız
8 Kasım 1945
Uzaktaki şehrimin damları uzerinden
ve Marmara denizinin dibinden gecip
sonbahar topraklarını aşarak
olgun ve ıslak
geldi sesin
Bu, uc dakikalık bir zamandı
Sonra, telefon simsiyah kapandı
20 Kasım 1945
Saksılarda hala tek tuk karanfil bulunursa da
ovada guz nadasları yapıldı coktan,
tohum sacılıyor
Ve zeytin devşirilmekte
Bir yandan kışa girilmekte,
bir yandan bahar fidelerine yer acılıyor
Bense hasretinle dolu
ve buyuk yolculukların sabırsızlığıyla yuklu
yatıyorum demirli bir şilep gibi Bursada
20 Eylul 1945
Bu gec vakit
bu sonbahar gecesinde
kelimelerinle doluyum;
zaman gibi, madde gibi ebedi,
goz gibi cıplak,
el gibi ağır
ve yıldızlar gibi pırıl pırıl
kelimeler
Kelimelerin geldiler bana,
yureğinden, kafandan, etindendiler
Kelimelerin getirdiler seni,
onlar : ana,
onlar : kadın
ve yoldaş olan
Mahzundular, acıydılar, sevincli, umutlu, kahramandılar,
kelimelerin insandılar
30 Eylul 1945
Seni duşunmek guzel şey
umitli şey
dunyanın en guzel sesinden en guzel şarkıyı dinlemek gibi bir şey
Fakat artık umit yetmiyor bana,
ben artık şarkı dinlemek değil
şarkı soylemek istiyorum
2 Ekim 1945
Ruzgar akar gider,
aynı kiraz dalı bir kere bile sallanmaz aynı ruzgarla
Ağacta kuşlar cıvıldaşır :
kanatlar ucmak ister
Kapı kapalı :
zorlayıp acmak ister
Ben seni isterim :
senin gibi guzel,
dost
ve sevgili olsun hayat
Biliyorum henuz bitmedi
sefaletin ziyafeti
Bitecek fakat
10 Ekim 1945
Gozlerine bakarken
guneşli bir toprak kokusu vuruyor başıma,
bir buğday tarlasında, ekinlerin icinde kayboluyorum
Yeşil pırıltılarla ucsuz bucaksız bir ucurum,
durup dinlenmeden değişen ebedi madde gibi gozlerin :
sırrını her gun bir parca veren
fakat hicbir zaman
busbutun teslim olmayacak olan
28 Ekim 1945
Itır saksısında artan koku,
denizlerde uğultular
ve işte dolgun bulutları ve akıllı toprağıyla sonbahar
Sevgilim,
yaş kemalini buldu
Bana oyle gelir ki
belki bin yıllık bir omrun macerası gecti başımızdan
Ama biz hala
guneşin altında el ele yalnayak koşan
hayran gozlu cocuklarız
8 Kasım 1945
Uzaktaki şehrimin damları uzerinden
ve Marmara denizinin dibinden gecip
sonbahar topraklarını aşarak
olgun ve ıslak
geldi sesin
Bu, uc dakikalık bir zamandı
Sonra, telefon simsiyah kapandı
20 Kasım 1945
Saksılarda hala tek tuk karanfil bulunursa da
ovada guz nadasları yapıldı coktan,
tohum sacılıyor
Ve zeytin devşirilmekte
Bir yandan kışa girilmekte,
bir yandan bahar fidelerine yer acılıyor
Bense hasretinle dolu
ve buyuk yolculukların sabırsızlığıyla yuklu
yatıyorum demirli bir şilep gibi Bursada