nicebayan
FD Üye
- Katılım
- Ara 24, 2016
- Mesajlar
- 94,678
- Etkileşim
- 2
- Puan
- 38
- Yaş
- 37
- Web sitesi
- nicebayan.com
- F-D Coin
- 95
Şu Destanının Özeti
Şu Kalesi, Balasagun yakınlarında, genç bir Hakan olan Şu tarafından yapılmış bir kaleydi, ama Hâkan'ın sarayı Balasagun'da idi Kalede ve Balasagun'da, o çağların en dinç, en büyük ordusu bulunuyordu Kent zengindi Pek oysa, her gün, Şu Hakanın sarayının önünde, ordu beğleri için 365 nöbet vurulurdu
Bu sıralarda, bir namına da Zülkarneyn denilen Makedonya Kralı İskender ünlü Doğu seferine çıkmış, Ön Asya'dan İran içlerine dürüst önüne neresi gelmişse ordusunu yenmiş ülkesini ellerinden almıştı İskender Semerkand'e dek gelmiş burayı da geçip Türklerin yaşadığı ülkelere dürüst ilerlemişti
İskender'in, Balasagun'a ve Şu Kalesine dürüst yaklaşmakta olduğunu, genç Hakan Şu'nun gözcüleri gelip haber verdiler Dediler ama:
İskender denilen, gün batısından kopup gelen bir kral ordusuyla bize yaklaşmaktadır Önüne gelen ülkeleri dize getirmiş yerle bir etmiştir Bize ne buyurursun? Savaşalım mı ?
Genç Hakan, ordu habercilerini dinlemez gibi belirdi Çünkü fazla daha önce, en güvendiği yiğitlerden kırk kişiyi seçmiş, Hucend Irmağı kıyılarına gözcülük etsin diye göndermişti Yiğitler kimseye görünmeden, çaktırmadan gidip Hucend Irmağının kıyılarına yerleştikleri için ordu habercileri durumu bilmiyorlardı Getirdikleri haberden, Hakanlarının telâş edip yerinden kımıldamadığını gördükleri için de şaşmışlardı Hakanın gönlü rahattı
Hakan Şu'nun bir havuzu vardı; gümüştendi Bu işten anlayan ustalara yaptırmıştı Her yere taşınabilecek şekildeydi Bunun için Hakan da gümüş havuzunu, sefere bile çıksa yanında alır, konakladıkları yerlerde içine su doldurtur, kazlar ve ördekleri su dolu gümüş havuza salar, onlarla oyalanırdı, eğlenirdi
Kazların ve ördeklerin gümüş havuzda yüzüşlerini bakmak Hâkan'ı dinlendirir, dinlenir iken seferle, milletinin geleceği ile ilgili taşanları hazırlardı
Haberciler geldikleri zaman tekrar gümüş havuzunda yüzen ördeklerle kazları seyredip dinleniyordu
Habercilerin:
Nasıl buyurursunuz? İskenderle savaşalım mı ? diye sorup buyruk beklemeleri üzerine onlara havuzu, havuzda yüzen kazlarla ördekleri gösterdi:
Görüyor musunuz, Kazlarla ördekler suda ne güzel yüzüyor, nasıl dalıp dalıp çıkıyorlar? dedi
Haberciler, Hakanlarının bu sözünü acayip karşıladılar; Ona kuşku ile baktılar Herhalde Hakanımızın hiç bîr hazırlığı değil ne yapacağını bilemiyordiye düşündüler
Ama o sırada, İskender, Hucend Irmağını geçmişti
Zaman gece yansına geliyordu Hucend Irmağının kıyılarında gözcülük yapıp devriye gezen Genç Hakanın en güvendiği kırk yiğit yıldırım hızıyla atlanıp Şu kalesine geldiler ve gece vakti, İskender'in Hucend suyunu geçip Balasagun yolunda ilerlemekte olduğunu Şuya haber verdiler
Daha önceki habercilerin haberlerini dinlerken kılı bile kıpırdamayan Hakan Şu, yiğitlerin sözü üzerine anında ve gece yarısı göç davulunun çalınmasını emretti Davulun çalınmasıyla birlikte, Doğuya içten çabucak yola çıktı
Bu durum halkı şaşırttı Hakanın, gündüzün hiç bir hazırlıkta bulunmadan böyle gece vakti göçü başlatması üzerine korktular Ellerine ne geçtiyse toplayıp, buldukları soy atlayan ırk Hakanla birlikte yola düştü Sabahtan olurken, şehirde az kalsın biç kimse kalmamıştı; bomboş ve dümdüz bir ova görünüyordu
Tüm milletin, Hakan Şunun ardından gitmiş olmasına karşın, gece vakti binecek hiçbir şey bulamayan yirmi iki birey, ne yapacağını bilemeden Şu Kalesinde kalmışlardı
Bu yirmi iki birey, ne yapacaklannı düşünürken yanlarına iki kişi daha geldi Kap kaçakları toplamışlar sırtlarına yüklenmişler, o kadar taşıyorlardı Yorgundular Ama böylece duracağa benzemiyorlardı Önceki yirmi kişi, bu yeni gelenlere bir yere gitmemelerini, kendileri gibi burada kalıp beklemelerini söylediler Hem:
İskender dedikleri her kim ise, burada uzun müddet kalamaz: geldiği gibi geri dönüp gider Burası bizim yurdumuz, yeniden bize kalır, diye ısrar ettiler
Bu yüzden bu iki kişinin adı (Kalaç) oldu kaldı; bu iki kişiden olan çocuklar ve torunları (Kalacı) adıyla anıldılar Lakin bu iki kişi, öbür yirmi iki kişinin sözlerini dinlemedikleri, bırakıp gittikleri için İskenderin geldiğini görmediler
İskender gelip de, uzun saçlı yirmi iki kişiyi görür görmez: Türk mânenddedi Bunlar Türke benziyorlardemişti Bu yüzden yirmi iki kişinin soylarının adı Türkmen olarak kaldı Dışarı Giden İki birey gittikleri için tamı tamına Türkmen sayılmadılar Yirmi dört boydan yirmi ikisi Türkmen, kalan ikisi Kalaç diye bilindi
Bu olaylar gelişe dursun, öte yandan Şu Hakan ordusu ve yanında gidenlerle birlikte Çin sınırına dek yürümüşlerdi Çin'e yakın Uygur iline vardıklarında Şu, İskender'i artık karşılayabilecek durumda olduğunu, onu belli başlı merkezinden çok uzaklara çektiğini, kendi ırkdaşları arasında bulunduğu için İskender'den daha dinç bir duruma geldiğini düşündü Ve bir kısım askerini ayırarak, içlerinden en gençlerini seçerek İskender'in üzerine gönderdi Veziri, gidenlerin hepsinin genç olduğunu, tecrübelerinin olmadığını ileri sürdü Başaramazlarsa sonucun kötüye varacağını söyledi Şu Hakan vezirine yargı verdi ve ihtiyar, deneyimli bir Subaşını askerleriyle birlikte yolladı
Bunlar, bir süre daha sonra İskender'in gönderdiği öncü birliklerle karşılaştılar Türk erleri, İskender'in öncü birliklerine bir gece baskını yaptı Çok kanlı bir baskındı bu, vefat kalım meselesiydi İskender'in öncü birlikleri bozguna uğradı Türk erlerinden biri, İskender'in askerlerinden birini bir kılıçta ikiye bölmüş, askerin kemerine bağladığı altın dolu bir kemer parçalanarak içindeki altınlar yere saçılmış ve İskender'in askerinin kanıyla bulanmıştı Ertesi sabah güneş ışıklan bu kanlı altınları parıldattı Bunu gören Türk erleri birbirlerine bakıp Altın Kan! Altın kan! diye bağırıştılar O günden bu yanlamasına, bu baskının yapıldığı yere yakın bulunan bir dağın adı Altun Han Dağı oldu ve o kadar söylenip geldi
Baskından daha sonra Şu Hakan ile İskender yeniden savaşmadılar , barışma yaptılar Barışın sonu her iki taraf için de iyi sonuçlar verdi Birbiri ardınca şehirler yapılmaya başlandı Uygurlar ile öbür Türk kavimleri şehirlere yerleşti Şu Hakan da Balasagun'a döndü Şu kalesini sağlamlaştırdı , şehri ilerletti Tüm bunları yaptıktan sonra bundan başka tılsım koydu Bu tılsım pek bir tılsımdı ancak her yanda duyuldu Leylekler bu şehre geldikleri vakit tılsım yüzünden daha öteye geçemediler , şehri aşamadılar *
Şu Kalesi, Balasagun yakınlarında, genç bir Hakan olan Şu tarafından yapılmış bir kaleydi, ama Hâkan'ın sarayı Balasagun'da idi Kalede ve Balasagun'da, o çağların en dinç, en büyük ordusu bulunuyordu Kent zengindi Pek oysa, her gün, Şu Hakanın sarayının önünde, ordu beğleri için 365 nöbet vurulurdu
Bu sıralarda, bir namına da Zülkarneyn denilen Makedonya Kralı İskender ünlü Doğu seferine çıkmış, Ön Asya'dan İran içlerine dürüst önüne neresi gelmişse ordusunu yenmiş ülkesini ellerinden almıştı İskender Semerkand'e dek gelmiş burayı da geçip Türklerin yaşadığı ülkelere dürüst ilerlemişti
İskender'in, Balasagun'a ve Şu Kalesine dürüst yaklaşmakta olduğunu, genç Hakan Şu'nun gözcüleri gelip haber verdiler Dediler ama:
İskender denilen, gün batısından kopup gelen bir kral ordusuyla bize yaklaşmaktadır Önüne gelen ülkeleri dize getirmiş yerle bir etmiştir Bize ne buyurursun? Savaşalım mı ?
Genç Hakan, ordu habercilerini dinlemez gibi belirdi Çünkü fazla daha önce, en güvendiği yiğitlerden kırk kişiyi seçmiş, Hucend Irmağı kıyılarına gözcülük etsin diye göndermişti Yiğitler kimseye görünmeden, çaktırmadan gidip Hucend Irmağının kıyılarına yerleştikleri için ordu habercileri durumu bilmiyorlardı Getirdikleri haberden, Hakanlarının telâş edip yerinden kımıldamadığını gördükleri için de şaşmışlardı Hakanın gönlü rahattı
Hakan Şu'nun bir havuzu vardı; gümüştendi Bu işten anlayan ustalara yaptırmıştı Her yere taşınabilecek şekildeydi Bunun için Hakan da gümüş havuzunu, sefere bile çıksa yanında alır, konakladıkları yerlerde içine su doldurtur, kazlar ve ördekleri su dolu gümüş havuza salar, onlarla oyalanırdı, eğlenirdi
Kazların ve ördeklerin gümüş havuzda yüzüşlerini bakmak Hâkan'ı dinlendirir, dinlenir iken seferle, milletinin geleceği ile ilgili taşanları hazırlardı
Haberciler geldikleri zaman tekrar gümüş havuzunda yüzen ördeklerle kazları seyredip dinleniyordu
Habercilerin:
Nasıl buyurursunuz? İskenderle savaşalım mı ? diye sorup buyruk beklemeleri üzerine onlara havuzu, havuzda yüzen kazlarla ördekleri gösterdi:
Görüyor musunuz, Kazlarla ördekler suda ne güzel yüzüyor, nasıl dalıp dalıp çıkıyorlar? dedi
Haberciler, Hakanlarının bu sözünü acayip karşıladılar; Ona kuşku ile baktılar Herhalde Hakanımızın hiç bîr hazırlığı değil ne yapacağını bilemiyordiye düşündüler
Ama o sırada, İskender, Hucend Irmağını geçmişti
Zaman gece yansına geliyordu Hucend Irmağının kıyılarında gözcülük yapıp devriye gezen Genç Hakanın en güvendiği kırk yiğit yıldırım hızıyla atlanıp Şu kalesine geldiler ve gece vakti, İskender'in Hucend suyunu geçip Balasagun yolunda ilerlemekte olduğunu Şuya haber verdiler
Daha önceki habercilerin haberlerini dinlerken kılı bile kıpırdamayan Hakan Şu, yiğitlerin sözü üzerine anında ve gece yarısı göç davulunun çalınmasını emretti Davulun çalınmasıyla birlikte, Doğuya içten çabucak yola çıktı
Bu durum halkı şaşırttı Hakanın, gündüzün hiç bir hazırlıkta bulunmadan böyle gece vakti göçü başlatması üzerine korktular Ellerine ne geçtiyse toplayıp, buldukları soy atlayan ırk Hakanla birlikte yola düştü Sabahtan olurken, şehirde az kalsın biç kimse kalmamıştı; bomboş ve dümdüz bir ova görünüyordu
Tüm milletin, Hakan Şunun ardından gitmiş olmasına karşın, gece vakti binecek hiçbir şey bulamayan yirmi iki birey, ne yapacağını bilemeden Şu Kalesinde kalmışlardı
Bu yirmi iki birey, ne yapacaklannı düşünürken yanlarına iki kişi daha geldi Kap kaçakları toplamışlar sırtlarına yüklenmişler, o kadar taşıyorlardı Yorgundular Ama böylece duracağa benzemiyorlardı Önceki yirmi kişi, bu yeni gelenlere bir yere gitmemelerini, kendileri gibi burada kalıp beklemelerini söylediler Hem:
İskender dedikleri her kim ise, burada uzun müddet kalamaz: geldiği gibi geri dönüp gider Burası bizim yurdumuz, yeniden bize kalır, diye ısrar ettiler
Bu yüzden bu iki kişinin adı (Kalaç) oldu kaldı; bu iki kişiden olan çocuklar ve torunları (Kalacı) adıyla anıldılar Lakin bu iki kişi, öbür yirmi iki kişinin sözlerini dinlemedikleri, bırakıp gittikleri için İskenderin geldiğini görmediler
İskender gelip de, uzun saçlı yirmi iki kişiyi görür görmez: Türk mânenddedi Bunlar Türke benziyorlardemişti Bu yüzden yirmi iki kişinin soylarının adı Türkmen olarak kaldı Dışarı Giden İki birey gittikleri için tamı tamına Türkmen sayılmadılar Yirmi dört boydan yirmi ikisi Türkmen, kalan ikisi Kalaç diye bilindi
Bu olaylar gelişe dursun, öte yandan Şu Hakan ordusu ve yanında gidenlerle birlikte Çin sınırına dek yürümüşlerdi Çin'e yakın Uygur iline vardıklarında Şu, İskender'i artık karşılayabilecek durumda olduğunu, onu belli başlı merkezinden çok uzaklara çektiğini, kendi ırkdaşları arasında bulunduğu için İskender'den daha dinç bir duruma geldiğini düşündü Ve bir kısım askerini ayırarak, içlerinden en gençlerini seçerek İskender'in üzerine gönderdi Veziri, gidenlerin hepsinin genç olduğunu, tecrübelerinin olmadığını ileri sürdü Başaramazlarsa sonucun kötüye varacağını söyledi Şu Hakan vezirine yargı verdi ve ihtiyar, deneyimli bir Subaşını askerleriyle birlikte yolladı
Bunlar, bir süre daha sonra İskender'in gönderdiği öncü birliklerle karşılaştılar Türk erleri, İskender'in öncü birliklerine bir gece baskını yaptı Çok kanlı bir baskındı bu, vefat kalım meselesiydi İskender'in öncü birlikleri bozguna uğradı Türk erlerinden biri, İskender'in askerlerinden birini bir kılıçta ikiye bölmüş, askerin kemerine bağladığı altın dolu bir kemer parçalanarak içindeki altınlar yere saçılmış ve İskender'in askerinin kanıyla bulanmıştı Ertesi sabah güneş ışıklan bu kanlı altınları parıldattı Bunu gören Türk erleri birbirlerine bakıp Altın Kan! Altın kan! diye bağırıştılar O günden bu yanlamasına, bu baskının yapıldığı yere yakın bulunan bir dağın adı Altun Han Dağı oldu ve o kadar söylenip geldi
Baskından daha sonra Şu Hakan ile İskender yeniden savaşmadılar , barışma yaptılar Barışın sonu her iki taraf için de iyi sonuçlar verdi Birbiri ardınca şehirler yapılmaya başlandı Uygurlar ile öbür Türk kavimleri şehirlere yerleşti Şu Hakan da Balasagun'a döndü Şu kalesini sağlamlaştırdı , şehri ilerletti Tüm bunları yaptıktan sonra bundan başka tılsım koydu Bu tılsım pek bir tılsımdı ancak her yanda duyuldu Leylekler bu şehre geldikleri vakit tılsım yüzünden daha öteye geçemediler , şehri aşamadılar *
Türkiye'nin en güncel forumlardan olan forumdas.com.tr'de forumda aktif ve katkısı olabilecek kişilerden gönüllü katkıda sağlayabilecek kişiler aranmaktadır.