Şu Destanının Ozeti
Şu Kalesi, Balasagun yakınlarında, genc bir Hakan olan Şu tarafından yapılmış bir kaleydi, fakat Hakan'ın sarayı Balasagun'da idi Kalede ve Balasagun'da, o cağların en guclu, en buyuk ordusu bulunuyordu Şehir zengindi Oyle ki, her gun, Şu Hakanın sarayının onunde, ordu beğleri icin 365 nobet vurulurdu
Bu sıralarda, bir adına da Zulkarneyn denilen Makedonya Kralı İskender unlu Doğu seferine cıkmış, On Asya'dan İran iclerine doğru onune neresi gelmişse ordusunu yenmiş ulkesini ellerinden almıştı İskender Semerkand'e kadar gelmiş burayı da gecip Turklerin yaşadığı ulkelere doğru ilerlemişti
İskender'in, Balasagun'a ve Şu Kalesine doğru yaklaşmakta olduğunu, genc Hakan Şu'nun gozculeri gelip haber verdiler Dediler ki:
İskender denilen, gun batısından kopup gelen bir kral ordusuyla bize yaklaşmaktadır Onune gelen ulkeleri dize getirmiş yerle bir etmiştir Bize ne buyurursun? Savaşalım mı ?
Genc Hakan, ordu habercilerini dinlemez gibi gorundu Cunku cok daha once, en guvendiği yiğitlerden kırk kişiyi secmiş, Hucend Irmağı kıyılarına gozculuk etsin diye gondermişti Yiğitler kimseye gorunmeden, gizlice gidip Hucend Irmağının kıyılarına yerleştikleri icin ordu habercileri durumu bilmiyorlardı Getirdikleri haberden, Hakanlarının telaş edip yerinden kımıldamadığını gordukleri icin de şaşmışlardı Hakanın gonlu rahattı
Hakan Şu'nun bir havuzu vardı; gumuştendi Bu işten cok iyi anlayan ustalara yaptırmıştı Her yere taşınabilecek şekildeydi Bunun icin Hakan da gumuş havuzunu, sefere bile cıksa yanına alır, konakladıkları yerlerde icine su doldurtur, kazlar ve ordekleri su dolu gumuş havuza salar, onlarla oyalanırdı, eğlenirdi
Kazların ve ordeklerin gumuş havuzda yuzuşlerini seyretmek Hakan'ı dinlendirir, dinlenir iken seferle, milletinin geleceği ile ilgili taşanları hazırlardı
Haberciler geldikleri zaman yine gumuş havuzunda yuzen ordeklerle kazları seyredip dinleniyordu
Habercilerin:
Nasıl buyurursunuz? İskenderle savaşalım mı ? diye sorup buyruk beklemeleri uzerine onlara havuzu, havuzda yuzen kazlarla ordekleri gosterdi:
Goruyor musunuz, Kazlarla ordekler suda ne guzel yuzuyor, nasıl dalıp dalıp cıkıyorlar? dedi
Haberciler, Hakanlarının bu sozunu garip karşıladılar; Ona kuşku ile baktılar Herhalde Hakanımızın hic bir hazırlığı yok ne yapacağını bilemiyordiye duşunduler
Ama o sırada, İskender, Hucend Irmağını gecmişti
Vakit gece yansına geliyordu Hucend Irmağının kıyılarında gozculuk yapıp devriye gezen Genc Hakanın en guvendiği kırk yiğit yıldırım hızıyla atlanıp Şu kalesine geldiler ve gece vakti, İskender'in Hucend suyunu gecip Balasagun yolunda ilerlemekte olduğunu Şuya haber verdiler
Daha onceki habercilerin haberlerini dinlerken kılı bile kıpırdamayan Hakan Şu, yiğitlerin sozu uzerine derhal ve gece yarısı goc davulunun calınmasını emretti Davulun calınmasıyla birlikte, Doğuya doğru hızla yola cıktı
Bu durum halkı şaşırttı Hakanın, gunduzun hic bir hazırlıkta bulunmadan boyle gece vakti gocu başlatması uzerine korktular Ellerine ne gectiyse toplayıp, buldukları ata atlayan millet Hakanla birlikte yola duştu Sabah olurken, şehirde hemen hemen bic kimse kalmamıştı; bomboş ve dumduz bir ova gorunuyordu
Butun milletin, Hakan Şunun ardından gitmiş olmasına rağmen, gece vakti binecek hicbir şey bulamayan yirmi iki kişi, ne yapacağını bilemeden Şu Kalesinde kalmışlardı
Bu yirmi iki kişi, ne yapacaklannı duşunurken yanlarına iki kişi daha geldi Kap kacakları toplamışlar sırtlarına yuklenmişler, oyle taşıyorlardı Yorgundular Fakat pek duracağa benzemiyorlardı Onceki yirmi kişi, bu yeni gelenlere bir yere gitmemelerini, kendileri gibi burada kalıp beklemelerini soylediler Ayrıca:
İskender dedikleri her kim ise, burada uzun muddet kalamaz: geldiği gibi geri donup gider Burası bizim yurdumuz, yine bize kalır, diye ısrar ettiler
Bu yuzden bu iki kişinin adı (Kalac) oldu kaldı; bu iki kişiden olan cocuklar ve torunları (Kalacı) adıyla anıldılar Fakat bu iki kişi, oteki yirmi iki kişinin sozlerini dinlemedikleri, bırakıp gittikleri icin İskenderin geldiğini gormediler
İskender gelip de, uzun saclı yirmi iki kişiyi gorunce: Turk manenddedi Bunlar Turke benziyorlardemişti Bu yuzden yirmi iki kişinin soylarının adı Turkmen olarak kaldı Giden İki kişi gittikleri icin tamı tamına Turkmen sayılmadılar Yirmi dort boydan yirmi ikisi Turkmen, kalan ikisi Kalac diye bilindi
Bu olaylar gelişe dursun, ote yandan Şu Hakan ordusu ve yanında gidenlerle birlikte Cin sınırına kadar yurumuşlerdi Cin'e yakın Uygur iline vardıklarında Şu, İskender'i artık karşılayabilecek durumda olduğunu, onu asıl merkezinden cok uzaklara cektiğini, kendi ırkdaşları arasında bulunduğu icin İskender'den daha guclu bir duruma geldiğini duşundu Ve bir kısım askerini ayırarak, iclerinden en genclerini secerek İskender'in ustune yolladı Veziri, gidenlerin hepsinin genc olduğunu, tecrubelerinin olmadığını ileri surdu Başaramazlarsa sonucun kotuye varacağını soyledi Şu Hakan vezirine hak verdi ve yaşlı, tecrubeli bir Subaşını askerleriyle birlikte gonderdi
Bunlar, bir zaman sonra İskender'in gonderdiği oncu birliklerle karşılaştılar Turk erleri, İskender'in oncu birliklerine bir gece baskını yaptı Cok kanlı bir baskındı bu, olum kalım meselesiydi İskender'in oncu birlikleri bozguna uğradı Turk erlerinden biri, İskender'in askerlerinden birini bir kılıcta ikiye bolmuş, askerin kemerine bağladığı altın dolu bir kemer parcalanarak icindeki altınlar yere sacılmış ve İskender'in askerinin kanıyla bulanmıştı Ertesi sabah guneş ışıklan bu kanlı altınları parıldattı Bunu goren Turk erleri birbirlerine bakıp Altın Kan! Altın kan! diye bağırıştılar O gunden bu yana, bu baskının yapıldığı yere yakın bulunan bir dağın adı Altun Han Dağı oldu ve oyle soylenip geldi
Baskından sonra Şu Hakan ile İskender bir daha savaşmadılar , barış yaptılar Barışın sonu her iki taraf icin de iyi sonuclar verdi Birbiri ardınca şehirler yapılmaya başlandı Uygurlar ile oteki Turk kavimleri şehirlere yerleşti Şu Hakan da Balasagun'a dondu Şu kalesini sağlamlaştırdı , şehri geliştirdi Butun bunları yaptıktan sonra bir de tılsım koydu Bu tılsım oyle bir tılsımdı ki her yanda duyuldu Leylekler bu şehre geldikleri zaman tılsım yuzunden daha oteye gecemediler , şehri aşamadılar
Şu Kalesi, Balasagun yakınlarında, genc bir Hakan olan Şu tarafından yapılmış bir kaleydi, fakat Hakan'ın sarayı Balasagun'da idi Kalede ve Balasagun'da, o cağların en guclu, en buyuk ordusu bulunuyordu Şehir zengindi Oyle ki, her gun, Şu Hakanın sarayının onunde, ordu beğleri icin 365 nobet vurulurdu
Bu sıralarda, bir adına da Zulkarneyn denilen Makedonya Kralı İskender unlu Doğu seferine cıkmış, On Asya'dan İran iclerine doğru onune neresi gelmişse ordusunu yenmiş ulkesini ellerinden almıştı İskender Semerkand'e kadar gelmiş burayı da gecip Turklerin yaşadığı ulkelere doğru ilerlemişti
İskender'in, Balasagun'a ve Şu Kalesine doğru yaklaşmakta olduğunu, genc Hakan Şu'nun gozculeri gelip haber verdiler Dediler ki:
İskender denilen, gun batısından kopup gelen bir kral ordusuyla bize yaklaşmaktadır Onune gelen ulkeleri dize getirmiş yerle bir etmiştir Bize ne buyurursun? Savaşalım mı ?
Genc Hakan, ordu habercilerini dinlemez gibi gorundu Cunku cok daha once, en guvendiği yiğitlerden kırk kişiyi secmiş, Hucend Irmağı kıyılarına gozculuk etsin diye gondermişti Yiğitler kimseye gorunmeden, gizlice gidip Hucend Irmağının kıyılarına yerleştikleri icin ordu habercileri durumu bilmiyorlardı Getirdikleri haberden, Hakanlarının telaş edip yerinden kımıldamadığını gordukleri icin de şaşmışlardı Hakanın gonlu rahattı
Hakan Şu'nun bir havuzu vardı; gumuştendi Bu işten cok iyi anlayan ustalara yaptırmıştı Her yere taşınabilecek şekildeydi Bunun icin Hakan da gumuş havuzunu, sefere bile cıksa yanına alır, konakladıkları yerlerde icine su doldurtur, kazlar ve ordekleri su dolu gumuş havuza salar, onlarla oyalanırdı, eğlenirdi
Kazların ve ordeklerin gumuş havuzda yuzuşlerini seyretmek Hakan'ı dinlendirir, dinlenir iken seferle, milletinin geleceği ile ilgili taşanları hazırlardı
Haberciler geldikleri zaman yine gumuş havuzunda yuzen ordeklerle kazları seyredip dinleniyordu
Habercilerin:
Nasıl buyurursunuz? İskenderle savaşalım mı ? diye sorup buyruk beklemeleri uzerine onlara havuzu, havuzda yuzen kazlarla ordekleri gosterdi:
Goruyor musunuz, Kazlarla ordekler suda ne guzel yuzuyor, nasıl dalıp dalıp cıkıyorlar? dedi
Haberciler, Hakanlarının bu sozunu garip karşıladılar; Ona kuşku ile baktılar Herhalde Hakanımızın hic bir hazırlığı yok ne yapacağını bilemiyordiye duşunduler
Ama o sırada, İskender, Hucend Irmağını gecmişti
Vakit gece yansına geliyordu Hucend Irmağının kıyılarında gozculuk yapıp devriye gezen Genc Hakanın en guvendiği kırk yiğit yıldırım hızıyla atlanıp Şu kalesine geldiler ve gece vakti, İskender'in Hucend suyunu gecip Balasagun yolunda ilerlemekte olduğunu Şuya haber verdiler
Daha onceki habercilerin haberlerini dinlerken kılı bile kıpırdamayan Hakan Şu, yiğitlerin sozu uzerine derhal ve gece yarısı goc davulunun calınmasını emretti Davulun calınmasıyla birlikte, Doğuya doğru hızla yola cıktı
Bu durum halkı şaşırttı Hakanın, gunduzun hic bir hazırlıkta bulunmadan boyle gece vakti gocu başlatması uzerine korktular Ellerine ne gectiyse toplayıp, buldukları ata atlayan millet Hakanla birlikte yola duştu Sabah olurken, şehirde hemen hemen bic kimse kalmamıştı; bomboş ve dumduz bir ova gorunuyordu
Butun milletin, Hakan Şunun ardından gitmiş olmasına rağmen, gece vakti binecek hicbir şey bulamayan yirmi iki kişi, ne yapacağını bilemeden Şu Kalesinde kalmışlardı
Bu yirmi iki kişi, ne yapacaklannı duşunurken yanlarına iki kişi daha geldi Kap kacakları toplamışlar sırtlarına yuklenmişler, oyle taşıyorlardı Yorgundular Fakat pek duracağa benzemiyorlardı Onceki yirmi kişi, bu yeni gelenlere bir yere gitmemelerini, kendileri gibi burada kalıp beklemelerini soylediler Ayrıca:
İskender dedikleri her kim ise, burada uzun muddet kalamaz: geldiği gibi geri donup gider Burası bizim yurdumuz, yine bize kalır, diye ısrar ettiler
Bu yuzden bu iki kişinin adı (Kalac) oldu kaldı; bu iki kişiden olan cocuklar ve torunları (Kalacı) adıyla anıldılar Fakat bu iki kişi, oteki yirmi iki kişinin sozlerini dinlemedikleri, bırakıp gittikleri icin İskenderin geldiğini gormediler
İskender gelip de, uzun saclı yirmi iki kişiyi gorunce: Turk manenddedi Bunlar Turke benziyorlardemişti Bu yuzden yirmi iki kişinin soylarının adı Turkmen olarak kaldı Giden İki kişi gittikleri icin tamı tamına Turkmen sayılmadılar Yirmi dort boydan yirmi ikisi Turkmen, kalan ikisi Kalac diye bilindi
Bu olaylar gelişe dursun, ote yandan Şu Hakan ordusu ve yanında gidenlerle birlikte Cin sınırına kadar yurumuşlerdi Cin'e yakın Uygur iline vardıklarında Şu, İskender'i artık karşılayabilecek durumda olduğunu, onu asıl merkezinden cok uzaklara cektiğini, kendi ırkdaşları arasında bulunduğu icin İskender'den daha guclu bir duruma geldiğini duşundu Ve bir kısım askerini ayırarak, iclerinden en genclerini secerek İskender'in ustune yolladı Veziri, gidenlerin hepsinin genc olduğunu, tecrubelerinin olmadığını ileri surdu Başaramazlarsa sonucun kotuye varacağını soyledi Şu Hakan vezirine hak verdi ve yaşlı, tecrubeli bir Subaşını askerleriyle birlikte gonderdi
Bunlar, bir zaman sonra İskender'in gonderdiği oncu birliklerle karşılaştılar Turk erleri, İskender'in oncu birliklerine bir gece baskını yaptı Cok kanlı bir baskındı bu, olum kalım meselesiydi İskender'in oncu birlikleri bozguna uğradı Turk erlerinden biri, İskender'in askerlerinden birini bir kılıcta ikiye bolmuş, askerin kemerine bağladığı altın dolu bir kemer parcalanarak icindeki altınlar yere sacılmış ve İskender'in askerinin kanıyla bulanmıştı Ertesi sabah guneş ışıklan bu kanlı altınları parıldattı Bunu goren Turk erleri birbirlerine bakıp Altın Kan! Altın kan! diye bağırıştılar O gunden bu yana, bu baskının yapıldığı yere yakın bulunan bir dağın adı Altun Han Dağı oldu ve oyle soylenip geldi
Baskından sonra Şu Hakan ile İskender bir daha savaşmadılar , barış yaptılar Barışın sonu her iki taraf icin de iyi sonuclar verdi Birbiri ardınca şehirler yapılmaya başlandı Uygurlar ile oteki Turk kavimleri şehirlere yerleşti Şu Hakan da Balasagun'a dondu Şu kalesini sağlamlaştırdı , şehri geliştirdi Butun bunları yaptıktan sonra bir de tılsım koydu Bu tılsım oyle bir tılsımdı ki her yanda duyuldu Leylekler bu şehre geldikleri zaman tılsım yuzunden daha oteye gecemediler , şehri aşamadılar