Osmanlı Sultanları’nın manevi vecheleri uzerine soylenecek cok soz var Yavuz’un Sina Colunde attan indiğine, “Rasulullah onumuzde yururken biz atın sırtında nasıl gidelim bir tarihi hatıradır Ozellikle Yavuz’dan sonra Beldei Mukaddes’ten gelen emenatlere, her yıl Mekke ve Medine’ye gonderilen surre alaylarına gosterilen hurmet ve tazim gercekten insanı etkiliyor
Bunların coğundan bir şekilde haberdarız ama Osmanlı Sultanlarının Avrupa’ya, Almanya, Avusturya ve Macaristan’a seyahatlerde bulunan, Yavuz’dan sonra Mısır’a giden Padişah Sultan Abdulaziz’in Rasulullah’a bir mektup yazdığından coğumuzun haberi yoktu
Doğrusu Avrupa’yla ilişkilere cok onem veren, resim, guzel sanatlar, muzik ve askeri alandaki değişim adımlarıyla dikkati ceken Sultan Aziz’in son derece sadakat kokan boyle bir mektubu kaleme almış olması da şaşırtıcıdır
Evet, mektup Rasulullah’ın maneviyatına ithafen yazılmış
Oldukca hurmet, ta’zim ve ağdalı bir dili olan bu mektupta Sultan Abdulaziz’in manevi cephesi acıkca goruluyor
Mektubun iceriğine değinmeden Kutsal emanetlerle ilgili bazı detaylar vermek doğru olacak sanıyorum
***
Yavuz’un Doğu Seferinden sonra Osmanlı’nın “hizmetine gecen Kutsal belde Mekke ve Medine, o gunden 1920’li yıllara kadar Osmanlı’nın; bakım, onarım ve hizmeti altındaydı Her yıl duzenli olarak İstanbul’dan ozel bir alay yola cıkar, Kabe’nin ortusu, anahtarı bu alayla beraber Mekke’ye kadar kervanla giderdi Yol guzergahında uğradığı her beldede buyuk torenler duzenlenir, şehrin ileri gelenleri bu toreni organize ederdi
Osmanlı Padişahları icin Surre Alayı gondermek, karşılamak ayrı bir onem taşırdı Bu gorev her yıl Hac mevsiminden once hic aksatılmadı
Kutsal emanetlerin İstanbul’a nakli ise Medine’nin işgalinden sonra Fahrettin Paşa’nın eliyle olmuştur Bir kısmı zaten o zamanda Topkapı’da bulunan emanetler, Medine’nin işgalinden sonra tumuyle İstanbul’a nakledilmiştir
Ancak burada onemli bir ayrıntıyı sizinle paylaşmama izin veriniz
İngiliz donanması İstanbul’a girdiğinde, İstanbul sokaklarında İngiliz bayrakları, askerleri gorunmeye başlayınca Sultan Reşad’ın talimatıyla Kutsal emanetlerin guvenli bolge olarak Konya’ya nakli kararlaştırılıyor Hazırlıklar başlıyor ama kimse hazırlığı gonullu yapmıyor, cunku kimsenin İstanbul’u terk etmek gibi bir niyeti yok Sultan Reşad’a, durum arz ediliyor ve, “Sultanım, Kutsal emanetler İstanbul’un evsahipliğindedir Bu emanetler İstanbul’un muhafızıdır Uygun gorurseniz İstanbul’dan başka bir yere nakletmeyelim diye ikna ediliyor Sultan Reşad bu acıklama uzerine Konya’ya nakilden vazgeciyor ve kendiside İstanbul’da kalıyor
Bu yaklaşımda gosteriyor ki Osmanlı’nın kutsal emanetler konusundaki hassasiyeti oldukca ust noktadadır
***
Gelelim Sultan Abdulaziz’in Resulullah’a yazdığı o mektuba
Mektubun orijinal hali bugun Topkapı Sarayındadır Muhtemelen Fahrettin Paşa’nın emanetleri İstanbul’a naklettiği o listede bu mektup da yer almıştır Sultan’ın kendi kaleminden, gonlunden duşen kelimelerle yazdığı her satırından belli olan o mektup bugun Hırkai Saadet’te bulunuyor
Mektupta Hazreti peygambere ummet, Mekke ve Medine’ye hadim (hizmetci) olmak şerefine kavuştuğunu belirten Sultan Aziz, mektubuna Besmele ve Salatu selamla başlıyor Kendi eliyle hazırladığı zarfı iki yerinden kırmızı mum ile muhurleyip adeta “ozelleştirmiş
Mektup o kadar nazik bir dille kaleme alınmış ki Osmanlıca’nın leziz ve mutevazi uslubu tumuyle yansımıştır Giriş bolum salat, selam ve hamdle başlayan mektup, bu sozlerle size mektup yazmak suretinde bulunan ben gunahkarı bağışlayın diye devam ediyor
Sultan’ın Kendisini tarif eden cumleleri mektuptan aktarmama izin verin: “İşbu mucrimu asi ve her bir karı asi Abdulaziz Han bin Mahmud Han Gazi ummetini nezdi risaletpenahinizde curmi isyani hesab olunacağını munkır ve mu’terif olarak deri merhamet medarınıza arzuhali pur melal takdimine cur’et eyledim Bu nasıl bir hurmet, nasıl bir tazimdir
Diyor ki Sultan Aziz, “Ben ki Mahmud han oğlu; gunahkar, isyankar Abdulazizim O hesap gununde ummetinizi koruyup, gozettiğiniz o gunde merhametinize sığınmayı arz etme curetinde bulunuyorum efendim Ve mektubuna aynı hurmet ve af dileyen, gunahkar bir kul ruhuyla devam ediyor Sultan Aziz, uzerindeki butun emanetlerin gereğini layıkıyla yerine getirmek, Allah ve kul haklarını eda etmek, Muslumanların kendi idaresinde olan mallarını israfa duşmeden yerli yerinde sarf etmek, gizli ve acık butun duşmanlar uzerine galip gelmek, butun mu’minler ile birlikte sıhhat ve afiyet icinde, rızai ilahiyyeye muvafık omur surmek, mahşer gunu arz yıkılmadan ilk girenler ile birlikte cennete girmek icin Rasulullah (sav)’in şefaatine sığınıyor
Ve gunahkar ve mucrim haliyle boyle bir mektubu kaleme almaya curet ettiği icin tekrar tekrar ozur diliyor ve; “Ene’l abdul muznibud daif el muhtacu ila fuyuzatı meliki’l latif el muncı ve’lmunteci ila ra’feti’r rauf El musemma bi Abdulaziz Han ibni’l Gazi Mahmud Han sellmehu’l meliku’l Mennan diye sona erdiriyor
***
Muminlerin hizmetkarı, sorumlusu, halifesinden, Muminlerin Emiri, Rasulullah’a yazılan bu mektup baştan sonra bir sadakat, samimiyet ve iltifat kokusu yayıyor O koku hala Topkapı’da her okunduğunda Sultan Aziz’in hurmetine ve mutevaziliğine şahadet ediyor
Not: Hafta sonları istiyorum ki tarihi olayları değerlendiren yazılar yazayım Guncel mevzular gunu kurtarsa da tarih her anı kuşatıyor
Bunların coğundan bir şekilde haberdarız ama Osmanlı Sultanlarının Avrupa’ya, Almanya, Avusturya ve Macaristan’a seyahatlerde bulunan, Yavuz’dan sonra Mısır’a giden Padişah Sultan Abdulaziz’in Rasulullah’a bir mektup yazdığından coğumuzun haberi yoktu
Doğrusu Avrupa’yla ilişkilere cok onem veren, resim, guzel sanatlar, muzik ve askeri alandaki değişim adımlarıyla dikkati ceken Sultan Aziz’in son derece sadakat kokan boyle bir mektubu kaleme almış olması da şaşırtıcıdır
Evet, mektup Rasulullah’ın maneviyatına ithafen yazılmış
Oldukca hurmet, ta’zim ve ağdalı bir dili olan bu mektupta Sultan Abdulaziz’in manevi cephesi acıkca goruluyor
Mektubun iceriğine değinmeden Kutsal emanetlerle ilgili bazı detaylar vermek doğru olacak sanıyorum
***
Yavuz’un Doğu Seferinden sonra Osmanlı’nın “hizmetine gecen Kutsal belde Mekke ve Medine, o gunden 1920’li yıllara kadar Osmanlı’nın; bakım, onarım ve hizmeti altındaydı Her yıl duzenli olarak İstanbul’dan ozel bir alay yola cıkar, Kabe’nin ortusu, anahtarı bu alayla beraber Mekke’ye kadar kervanla giderdi Yol guzergahında uğradığı her beldede buyuk torenler duzenlenir, şehrin ileri gelenleri bu toreni organize ederdi
Osmanlı Padişahları icin Surre Alayı gondermek, karşılamak ayrı bir onem taşırdı Bu gorev her yıl Hac mevsiminden once hic aksatılmadı
Kutsal emanetlerin İstanbul’a nakli ise Medine’nin işgalinden sonra Fahrettin Paşa’nın eliyle olmuştur Bir kısmı zaten o zamanda Topkapı’da bulunan emanetler, Medine’nin işgalinden sonra tumuyle İstanbul’a nakledilmiştir
Ancak burada onemli bir ayrıntıyı sizinle paylaşmama izin veriniz
İngiliz donanması İstanbul’a girdiğinde, İstanbul sokaklarında İngiliz bayrakları, askerleri gorunmeye başlayınca Sultan Reşad’ın talimatıyla Kutsal emanetlerin guvenli bolge olarak Konya’ya nakli kararlaştırılıyor Hazırlıklar başlıyor ama kimse hazırlığı gonullu yapmıyor, cunku kimsenin İstanbul’u terk etmek gibi bir niyeti yok Sultan Reşad’a, durum arz ediliyor ve, “Sultanım, Kutsal emanetler İstanbul’un evsahipliğindedir Bu emanetler İstanbul’un muhafızıdır Uygun gorurseniz İstanbul’dan başka bir yere nakletmeyelim diye ikna ediliyor Sultan Reşad bu acıklama uzerine Konya’ya nakilden vazgeciyor ve kendiside İstanbul’da kalıyor
Bu yaklaşımda gosteriyor ki Osmanlı’nın kutsal emanetler konusundaki hassasiyeti oldukca ust noktadadır
***
Gelelim Sultan Abdulaziz’in Resulullah’a yazdığı o mektuba
Mektubun orijinal hali bugun Topkapı Sarayındadır Muhtemelen Fahrettin Paşa’nın emanetleri İstanbul’a naklettiği o listede bu mektup da yer almıştır Sultan’ın kendi kaleminden, gonlunden duşen kelimelerle yazdığı her satırından belli olan o mektup bugun Hırkai Saadet’te bulunuyor
Mektupta Hazreti peygambere ummet, Mekke ve Medine’ye hadim (hizmetci) olmak şerefine kavuştuğunu belirten Sultan Aziz, mektubuna Besmele ve Salatu selamla başlıyor Kendi eliyle hazırladığı zarfı iki yerinden kırmızı mum ile muhurleyip adeta “ozelleştirmiş
Mektup o kadar nazik bir dille kaleme alınmış ki Osmanlıca’nın leziz ve mutevazi uslubu tumuyle yansımıştır Giriş bolum salat, selam ve hamdle başlayan mektup, bu sozlerle size mektup yazmak suretinde bulunan ben gunahkarı bağışlayın diye devam ediyor
Sultan’ın Kendisini tarif eden cumleleri mektuptan aktarmama izin verin: “İşbu mucrimu asi ve her bir karı asi Abdulaziz Han bin Mahmud Han Gazi ummetini nezdi risaletpenahinizde curmi isyani hesab olunacağını munkır ve mu’terif olarak deri merhamet medarınıza arzuhali pur melal takdimine cur’et eyledim Bu nasıl bir hurmet, nasıl bir tazimdir
Diyor ki Sultan Aziz, “Ben ki Mahmud han oğlu; gunahkar, isyankar Abdulazizim O hesap gununde ummetinizi koruyup, gozettiğiniz o gunde merhametinize sığınmayı arz etme curetinde bulunuyorum efendim Ve mektubuna aynı hurmet ve af dileyen, gunahkar bir kul ruhuyla devam ediyor Sultan Aziz, uzerindeki butun emanetlerin gereğini layıkıyla yerine getirmek, Allah ve kul haklarını eda etmek, Muslumanların kendi idaresinde olan mallarını israfa duşmeden yerli yerinde sarf etmek, gizli ve acık butun duşmanlar uzerine galip gelmek, butun mu’minler ile birlikte sıhhat ve afiyet icinde, rızai ilahiyyeye muvafık omur surmek, mahşer gunu arz yıkılmadan ilk girenler ile birlikte cennete girmek icin Rasulullah (sav)’in şefaatine sığınıyor
Ve gunahkar ve mucrim haliyle boyle bir mektubu kaleme almaya curet ettiği icin tekrar tekrar ozur diliyor ve; “Ene’l abdul muznibud daif el muhtacu ila fuyuzatı meliki’l latif el muncı ve’lmunteci ila ra’feti’r rauf El musemma bi Abdulaziz Han ibni’l Gazi Mahmud Han sellmehu’l meliku’l Mennan diye sona erdiriyor
***
Muminlerin hizmetkarı, sorumlusu, halifesinden, Muminlerin Emiri, Rasulullah’a yazılan bu mektup baştan sonra bir sadakat, samimiyet ve iltifat kokusu yayıyor O koku hala Topkapı’da her okunduğunda Sultan Aziz’in hurmetine ve mutevaziliğine şahadet ediyor
Not: Hafta sonları istiyorum ki tarihi olayları değerlendiren yazılar yazayım Guncel mevzular gunu kurtarsa da tarih her anı kuşatıyor