Sultan Hamid in surgune gonderilmesi
Bir Pazar ak şamı saat 1930 da yine aynı merenlerden cıkıyorum Bugun işiteceklerimin heyecanı icindeyim Yanımda bir de kitap goturdum Bu kitap, lisede dersimize gelen Huseyn Hilmi Işık efendinin yazdığı ve bana hediyesi olan Seadeti Ebediye adındaki kitap idi Eve girdim İhtiyar sultan efendinin elini optum “Oğlum, bugunlerde pek iyi değilim diyordu “ Şimdi senden bahsediyorduk, sen geldin dedi Biraz elimdeki kitaptan bahsettim ve kitabın sonunda bulunan Sultan Abdulhamid Han’ın hayatını okumağa başladım Hayretten dona kaldılar Ve her satırı icin “Doğru, aynen boyledir! diyorlardı Hele Hareket ordusunun İstanbul’a gelişi bahsinde şunları anlattılar:
Hepimiz Yıldız Sarayındaydık Sağımıza solumuza kurşunlar yağıyordu Haremağaları aman gurultu yapmayın, ortalarda dolaşmayın diyorlardı Ne hikmetse hic birimize bir şey isabet etmiyordu İcerde muhafız askerlerin olduğunu zannediyorlardı Cennetmekan cok uzuluyor ve sıkılıyordu Kac kerre kendisine teklif ettiler, “İzin verin, bunları def edelim dediler Fakat o, her zaman “Nefsim icin tek bir vatandaşımın burnunun kanamasına razı olmam, kaldı ki kan dokulmesi Bırakın, dokunmayın diyorlardı Ve bir taraftan da eşyalarını hazırlıyor, toplanıyordu Cırağan sarayına taşınacağını umit ediyordu Kardeşi Sultan Beşinci Murad da aklını kacırdıktan sonra orada kalmıştı Hic aklına gelmezdi ki onu Selanik’e cıkaracaklar… Bir gece yarısı aniden sarayın butun kapıları kapandı Sadece o anda ayakta olan hanımları ustlerindeki elbiseleriyle ve Cennetmekanı da orada uzerine aldığı bir elbisesiyle arabalara doldurdular Her şey son derece sessiz idi ve ancak goz gozu gorecek kadar ışık vardı Cocuklarından da 3 yaşındaki Abid efendi yanlarındaydı “Oteki oğlumu da getirin diyerek Ahmed Nureddin’i, oğlumu istiyorlardı Lakin kapılar kapanmıştı ve biz de diğer odalardan birinde idik Selanik’e gittiklerinde, ancak oradan bir şeyler satın alıp, camaşır değiştirme imkanını bulabilmişler Cunku adetleri o idi ki, kat’iyyen aynı camaşırı iki gun ust uste giymezlerdi Her gun yıkanırlar ve yeni temiz camaşır giyerlerdi O zaman başlarında Fethi (Okyar) bey muhafız reisi idi Birgun İstanbul’a geleceği tutmuş Sırf takılmak icin bahcede oynayan Şehzade Abid efendiye, “İstanbul’a gidiyorum, sana ne alayım? diye sormuş Arapdadılar da etrafta, renkten renge giriyorlarmış Cocuğa bir şeyler yapmasın, yanlış bir şey soylerse, boyle oğretiyorlar demesin diye, siyah renkleri neredeyse beyaz olacakmış zavallıların Cocuk, hic duşunmeden; “Kılınc isterim demiş “Peki ne yapacaksın onu? diye sormuş Şehzade Abid efendi: “Babamın duşmanlarını keseceğim deyince Fethi bey “Yılan ın oğlu yılan olur demiş
Sırtındaki elbisesiyle apar topar Selanik’e suruldukleri zeman Alatini koşkunde şoyle bir ruya gormuşler: Butun gokyuzu kana boyanmış, ortasında kucuk bir mavilik Hemen uyanmışlar Etrafında olanlara “Yakında dunya umumi bir harbe girecek Gokyuzunu kıpkırmızı gordum Ortasındaki kucuk mavilik benim memleketim olsa gerektir demiş ve ellerini acarak “Ya Rabbi, vatanımı ve milletimi sen koru diye dua etmiştir
Bir Pazar ak şamı saat 1930 da yine aynı merenlerden cıkıyorum Bugun işiteceklerimin heyecanı icindeyim Yanımda bir de kitap goturdum Bu kitap, lisede dersimize gelen Huseyn Hilmi Işık efendinin yazdığı ve bana hediyesi olan Seadeti Ebediye adındaki kitap idi Eve girdim İhtiyar sultan efendinin elini optum “Oğlum, bugunlerde pek iyi değilim diyordu “ Şimdi senden bahsediyorduk, sen geldin dedi Biraz elimdeki kitaptan bahsettim ve kitabın sonunda bulunan Sultan Abdulhamid Han’ın hayatını okumağa başladım Hayretten dona kaldılar Ve her satırı icin “Doğru, aynen boyledir! diyorlardı Hele Hareket ordusunun İstanbul’a gelişi bahsinde şunları anlattılar:
Hepimiz Yıldız Sarayındaydık Sağımıza solumuza kurşunlar yağıyordu Haremağaları aman gurultu yapmayın, ortalarda dolaşmayın diyorlardı Ne hikmetse hic birimize bir şey isabet etmiyordu İcerde muhafız askerlerin olduğunu zannediyorlardı Cennetmekan cok uzuluyor ve sıkılıyordu Kac kerre kendisine teklif ettiler, “İzin verin, bunları def edelim dediler Fakat o, her zaman “Nefsim icin tek bir vatandaşımın burnunun kanamasına razı olmam, kaldı ki kan dokulmesi Bırakın, dokunmayın diyorlardı Ve bir taraftan da eşyalarını hazırlıyor, toplanıyordu Cırağan sarayına taşınacağını umit ediyordu Kardeşi Sultan Beşinci Murad da aklını kacırdıktan sonra orada kalmıştı Hic aklına gelmezdi ki onu Selanik’e cıkaracaklar… Bir gece yarısı aniden sarayın butun kapıları kapandı Sadece o anda ayakta olan hanımları ustlerindeki elbiseleriyle ve Cennetmekanı da orada uzerine aldığı bir elbisesiyle arabalara doldurdular Her şey son derece sessiz idi ve ancak goz gozu gorecek kadar ışık vardı Cocuklarından da 3 yaşındaki Abid efendi yanlarındaydı “Oteki oğlumu da getirin diyerek Ahmed Nureddin’i, oğlumu istiyorlardı Lakin kapılar kapanmıştı ve biz de diğer odalardan birinde idik Selanik’e gittiklerinde, ancak oradan bir şeyler satın alıp, camaşır değiştirme imkanını bulabilmişler Cunku adetleri o idi ki, kat’iyyen aynı camaşırı iki gun ust uste giymezlerdi Her gun yıkanırlar ve yeni temiz camaşır giyerlerdi O zaman başlarında Fethi (Okyar) bey muhafız reisi idi Birgun İstanbul’a geleceği tutmuş Sırf takılmak icin bahcede oynayan Şehzade Abid efendiye, “İstanbul’a gidiyorum, sana ne alayım? diye sormuş Arapdadılar da etrafta, renkten renge giriyorlarmış Cocuğa bir şeyler yapmasın, yanlış bir şey soylerse, boyle oğretiyorlar demesin diye, siyah renkleri neredeyse beyaz olacakmış zavallıların Cocuk, hic duşunmeden; “Kılınc isterim demiş “Peki ne yapacaksın onu? diye sormuş Şehzade Abid efendi: “Babamın duşmanlarını keseceğim deyince Fethi bey “Yılan ın oğlu yılan olur demiş
Sırtındaki elbisesiyle apar topar Selanik’e suruldukleri zeman Alatini koşkunde şoyle bir ruya gormuşler: Butun gokyuzu kana boyanmış, ortasında kucuk bir mavilik Hemen uyanmışlar Etrafında olanlara “Yakında dunya umumi bir harbe girecek Gokyuzunu kıpkırmızı gordum Ortasındaki kucuk mavilik benim memleketim olsa gerektir demiş ve ellerini acarak “Ya Rabbi, vatanımı ve milletimi sen koru diye dua etmiştir