Forumda yenilikler devam etmektedir , çalışmalara devam ettiğimiz kısa süre içerisinde güzel bir görünüme sahip olduk daha iyisi için lütfen çalışmaların bitmesini bekleyiniz. Tıkla ve Git
x

Tasavvuf ve İlm-i Ledünnî

Tasavvuf ve İlm-i Ledünnî
0
107

iltasyazilim

FD Üye
Katılım
Ara 25, 2016
Mesajlar
0
Etkileşim
17
Puan
38
Yaş
36
F-D Coin
58
Rasûlullah (sa), Cenabı Hakk'dan üç türlü ilim telakkî etmiştir Birincisi, kendisi ile Allah (cc) arasında mahfuzdur Bu ilim, beşer idrakinin üzerinde olduğundan nâsa fâş olunmamıştır Yalnız Allah Rasûlü'ne mahsus kalmıştır Cebrail (as):

Ya Rasûlallah! Ben senin hakîkatini idrak edebilsem, yanına gelemezdimbuyurmuştur

İkinci ilim, umuma âiddir Bu, insanların idrak ve iktidarları ile kavranabilir bir seviyededir Bütün insanlık alemi, bu kategorideki bilgilere îman ve amel ile mükelleftir Bunun bir diğer adı da şerîattır

Üçüncü ilim, bir kısım ehil zevata mahsusdur ki, o da tasavvuftur, zühddür, ihsan duygusuna vasıl olabilmektir Yani bu ilim, kalbî hayatla ilgilidir Bununla birlikte kişinin bu babda istîdâd ve kabiliyyeti kadar mes'ûliyyeti vardır Kul, kendi selameti için bu istidadı inkişaf ettirmeğe mecburdur Bu da, nefsin tezkiyesi ve kalbin tasfıyesi ile mümkündür

A'la ve Şems sûresinde:

Şüphesiz nefsini tezkiye edenler kurtuluşa erdi(14), (9)

Furkan 43:

(Ey Peygamber!) Heva ve hevesini ilah edineni gördün mü? Artık sen onlara vekil değilsinbuyuruluyor

Taberânî'nin naklettiği bir hadisi şerifte şöyle buyurulur:

Yeryüzünde tapılan tanrılardan Allah'ın en çok buğz ettiği, heva ve hevestir

Ledünnî ilim ise, tasavvuf içinde manevi eğitim sonucu ulaşılan Hakk vergisi (vehbî) bir ilimdir Kur'anı Kerîm'in pek çok ayeti kerimesinde bu ilimden bahsedilmiş olması, bu hükmün delilidir Musa (as) ile ilgili olarak vâkî olan ilk vahiylerde bu gerçeğin işaretleri başlamıştır

Hz Musa (as), ailesiyle birlikte Medyen'den Mısır'a gidiyordu Yolda, soğuk, yağmurlu, karanlık bir gecede çocukları oldu Ateşe ve ışığa ihtiyaçları vardı Uzakta bir ateş gördü Aslında O'nun gördüğü bu ateş, kendisini peygamberliğe hazırlamak için bir işaret idi Oradan bir kıvılcım alıp ateş yakmak ve bu suretle ailesini ve yeni doğan bebeğini ısıtmak istedi Oraya vardığında kendisine Allah (cc) tarafından:

Ey Musa! Muhakkak ki; ben, evet ben, senin Rabbinim! Hemen nalinlerini çıkar! Çünkü sen mukaddes Tuva vadîsindesin!(Taha, 1112) buyuruldu

Müfessirler, Nalinlerini çıkar!ifadesine farklı îzâhlar getirip işari manalar vermişlerdir Bunlar ezcümle Kuşeyri, Letaifü'lİşarat ve Rûhu'lBeyan'da şu şekilde açıklanır:

İki nalin, dünya ve ahiret'i temsil etmektedir:

Kalbi, dünya ve ahiret ile ilgili meşguliyetlerden boşalt! Hakk için her şeyden tecerrüd edip sıyrıl ve Allah'ın marifet ve müşahedesinde yok olmağa bak!Diğer bir ifadede:

Sen tabiat ve nefsden sıyrıl! Nefsini ve ona bağlı şeyleri düşünmeği bırak, gel!

Delilin tefekküründen vazgeç! Çünkü müşahede ve ıyândan, yani göz ile gördükten sonra bunların faydası yoktur

Bu sebeple Şeyh Şibiî, Allah'a vasıl olduktan sonra bütün kitaplarını yakmıştır

Hz Musa (as), Firavun ve ordusunun Kızıldeniz'de Benî İsrail kavminin gözü önünde boğulmasından sonra kavmini topladı Onlara çok fasih, beliğ, heyecanlı vaazlar verdi Kavmi, Hz Musa'nın ilim ve marifetteki derinliğine hayran kaldı Mest oldu İçlerinden biri:

Ey Allah'ın peygamberi, şu yeryüzünde senden daha alim bir kimse var mı?dedi Hz Musa:

Böyle bir kimse bilmiyorumdedi O esnada kendisine vahiy gelerek:

İki denizin birleştiği yerde bir kulum var ki, ona has bir ilim (ledünnî ilim) vermişimdir Ümmetinin seçkinlerinden biri ile ona git!diye buyuruldu

Musa (as) arkadaşı Yûşa bin Nûn (as) ile acele olarak sefere çıktı

Musa (as), kendisine vahy ile işaret edilen zatı, bir kayanın üzerinde hırkasına bürünmüş olarak gördü ve selam verdi:

Ben Musa'yımdedi Hızır da:

Demek ki Benî İsrail peygamberi olan Musa sensin!dedi

Musa (as):

Bana Allah (cc) tarafından bildirilen insanların en çok bileni sen misin?diye sordu Hızır cevaben:

Ya Musa, Allah (cc) bana bir ilim vermişdir, o sende yoktur Sana bir ilim vermiştir, o da bende yokturdedi

Musa (as), Hızır aleyhisselam'dan bu ilmi telakkî etme arzusunu bildirdi Zahiren anlaşılması mümkün olmayan, kendisine acaib ve garâibden görülen bazı hakîkatlerin hikmetini ondan öğrenecekti O meşhur yolculuğa çıktılar

Mevlana (ks), bu hadisenin ibret ve hikmet dolu noktalarına dikkat çekerek şu şekilde anlatır:

Ey kerîm olan kimse! Bu manevî iştiyakı, kelîmullaholan Hz Musa'da gör! Bak kelîm olan Musa (as) ne diyor;

Bunca makama sahib olduğum halde kendimde varlık hissetmiyorum Daha öteler için rühuma ışık tutacak Hızır'ı arıyorum

Hz Musa'nın Hızır'ı aramaya kalkması üzerine kavmi dediler ki:

Ey Musa, sen kavmini bırakmışsın, senden daha aşağı mertebede bir zatın izine düşmüşsün!

Sen ise havfve recadan kurtulmuş bir peygambersin Daha ne dolaşacak, ne kadar, ne zamana kadar arayacaksın?

Aradığın sende Bunu sen de bilirsin Ey sema kadar yüksek peygamber! Zemînde daha ne kadar dolaşacaksın?

Musa (as) kavmine:

Ne olur Güneş ile Ay'ın yolunu kesmeyiniz! Ben peygamberlik hilaliyim, Hızır ise velîlik güneşidir Yani benden üstün peygamberler var Hızır ise, velîlerin en üst makamındadırdedi

Hz Musa devamla:

Ben zamanın sultanı bir velî ile sohbet için iki denizin birleştiği yere gidiyorum

Hakîkat ve marifete ulaşmak için Hızır'ı vesîle kılacağım Bunun için de uzun müddet sefer edeceğim Ta ki; ona kavuşayım

Himmet ve azîmet kanatları ile yıllarca uçacağım Yıllar ne demek, binlerce yıl gitsem, yine O'nu arayıp bulacağım Bu yolculuk, o cevheri bulmağa değmez mi?dedi

Hz Musa'nın sıfatı kelîmullah, yani Allah (cc) ile konuşandır Allah Teâlâ, Hz Musa ile konuştuğu zaman ezeldeki sıfatı olan kelamile konuştu O'nun sıfatlarından hiçbiri yaratılanların sıfatlarına benzemez O bilir; bu biliş, bizim bilişimiz gibi değildir Kudret sahibidir, o da bizim kudretimiz gibi değildir O konuşur, bizim konuşmamız gibi değil! Biz, dil gibi bir alet ve harflerle konuşuruz Allah (cc) bundan münezzehtir Harfler mahluktur Allah'ın kelamı ise, mahluk değildir Harfsiz ve haletsizdir Musa (as), Allah (cc) ile konuşurken yanındaki 70 kişi ve Cebrail (as) bu konuşmayı fark ve idrak etmediler

Mevlana (ks), ledünnî ilmin ilahî bir nasîb olduğunu, bunun ancak kaibî istidadı olanlara lütfedildiğini şu şekilde ifade eder:

Ya'kub'un, Yusuf'un yüzünde gördüğü fevkaladelik, kendine mahsus idi O nuru görmek Yusuf'un biraderlerine nasîb olmamıştı Kardeşlerinin gönül alemi Yusuf'u görmekten ve anlamaktan uzak idi

Ruhun gıdası aşktır Canlarınki ise açlıktır

Yakub'da Yusufun bir cazibesi vardır Bundan dolayı Yusuf'un gömleğinin kokuşu O'na çok uzak bir yerden dahî ulaştı Gömleği taşıyan kardeşi ise, o kokuyu duymaktan mahrum idi

Çünkü Yusuf'un gömleği kardeşinin elinde iğreti idi Kardeşi, gömleği götürüp Hz Ya'kûb'a teslîm ile mükellefti Yani o gömlek, kardeşinin elinde, esirci elinde bulunan bir mutena cariye gibiydi Esircinin nefsi için değildi Satıcıdan başkasına aiddi

Çok alim vardır ki, irfandan nasîbi yoktur İlim hafızıdır da, Allah'ın habîbi olamamıştır

İmamı Gazalî ve Abülkadiri Geylanî gibi zatlar, önce zahirî ilmin zirvesine ulaştılar Lakin gaybî inceliklere ve Allah'a giden hassas, ince, nazenin yola kaibî derinliklerinin içinden ve çok sonra ulaşabildiler Hakk dostu oldular Allah (cc), kendi zatî hususiyetlerini ve sırlarını onlara ve onlar gibi olan bazı müstesna yaratılıştaki insanlara faş etti Onlar da kendisi ile meşgul olmaya mani olan bütün engelleri yok etti Cesedleri zikir, mücahede, musahabe ve murakabe ile nûra inkılâb etti Müşahedeye ve esrara nail oldular Allah Teâlâ, bu gibi şeyleri, ezelde kendisi için seçtiği kimselerden ve dost edindiği kullardan başkasına ihsan etmez

Hadîsi şerîfde buyurulur:

Ebûbekir çok namaz kıldığı ve çok oruç tuttuğu için sizden üstün değildir O'nun size üstünlüğü, kalbindeki ta'zîm hissindendir

Bu neviden bir çok ayette, velî kulların kalplerinde buldukları ihsan duygusu ile mahzun olmayacakları ve altından ırmaklar akan cennetlere nail olacakları bildirilir

Ebû Hureyre'den rivayet olunan bir hadîsi şerîfde:

İlimlerden bazı gizli olanlar vardır ki, onları ancak arifi billaholanlar anlar Bu ilimden bahsettikleri vakit onları, ancak kendilerini beğenen, mağrur güruh techîl eyler (cahil görür) Sakın, Hakk Teâlâ'nın kendi fazlından ilim verdiği alimleri küçük görmeyin! Çünkü Hakk Teâlâ, onlara, o ilmi verirken onları küçük görmediBuyurulur

Gazalî (ks ), batın ulemasının zahirî alimlerle ilişkisini şu misallerle anlatır:

İmamı Şafî (r a), Şeybanî Raî'nin (ks ) önünde talebe gibi diz çökerdi Kendisine:

Ey imam, sen nerde, Şeybanî nerde? Bu hürmetin sebebi nedir?denilince İmamı Şafî (rh a):

Bu zat, bizim bilmediğimizi bilir cevabını vermistir

Ahmed b Hanbel ve Yahya b Muaz, bazı meseleleri Ma'rûfi Kerhî'ye baş vurup ondan sorarlardı Bunun sebebi kendilerine sorulunca, ashâbın:

Ya Rasûlallah, kitap ve sünnette yoksa ne yapalım?sualine, Hz Peygamber'in

Onu salih kimselerden sorun! Onların istişaresine arz edin!hadîsi şerîfini misal verirlerdi

Muhakkak ki, batınî alimler, görünmeyen alemin sırrı ile doludurlar

Cüneydi Bağdadî'ye, Seriyyi Sakatî (ks ):

Allah, seni ilk önce zahirî ilimlerde muvaffak etsin Ondan sonra sufî kılsın!diye dua ederlerdi Ayrıca Haris b Esed elMuhasibî ile sohbet edip kendisinden edeb ve ilim almasını tavsiye ederlerdi

Hz Ömer (ra) vefat edince, Abdullah b Mes'ûd (ra):

İlmin onda dokuzu gittibuyurdu Sahabi de kendisine:

Daha içimizde alimler var!dedi O da:

Ben marifet ilminden bahsediyorumdedi

İlim, umumiyetle zahirî bilgilere denir Akla, nakle ve dış tecrübeye dayanır Marifet veya irfan ise, keşfe, ilhama ve iç tecrübeye dayanır

Sûfîlere göre insanın öz sıfatı bilgisizliktir

Âyetlerde insana çok az bir ilim verilmiş bulunduğundan ve insanın çok cahil ve çok zalim olduğundan bahsedilir

İlim, Allah'ın sıfatıdır Kul, Allah'ın verdiği az bilgilere Allah'dan ilave olarak ihsangelmesi ile arif haline gelir Marifetten, yani Allah'ı tanıyabilmekten hisse almağa çalışır

Akıl, sırf kendi başına kemal ölçüsünde bulunsa bile Allah'ı layıkıyla tanımaya yetmez Çünkü akıl, insan için bir alettir insan, ancak bu aletle kendisini tanıtanı tanır Allah'ı da ancak eserleri ile tanıyabilir Hakk Teâlâ, rûhlara ezelde:

Ben kimim?diye sormadı;

Ben sizin Rabbiniz değil miyim?!diye sordu

Akılla, nefs tezkiye olunamaz Ancak kalb ile olabilir Ayeti kerîmede:

Kalbler ancak Allah'ın zikriyle mutmain olur(Ra'd, 28) buyuruluyor

Müzzemmil sûresinde:

Rabbinin ismini zikret ve bütün bağlantılardan kesil! Rabbine dön!(8) buyuruluyor

İbni Atâ şöyle diyor: Allah (cc ), zatını, avama, mahlükatı vasıtası ile tanıttı:

Develere bakmıyorlar mı? Nasıl yaratılmışlardır?(Ğâşiye 17)

Havâssa ise, kelam ve sıfatları ile tanıttı

Sûrei Nisa, ayet 82: Kur'an'ı düşünmüyorlar mı?İsra 82: Kur'an'da indirdiğimiz ayetlerde mü'minler için şifa ve rahmet vardırA'raf180: En güzel isimler Allah'ındır

Ebû Hasan b Ebû Zerr, Şıblî'den nakleder:

Tasavvuf, yüce semavî ve ilahî bir ilimdir Bitmez, tükenmez Bu ilimden, ancak erbabı istifade eder Bunu Allah'ın hususî bir ihsanına ve büyük lütfuna nail olanlar bilebilir

Bu makamlar yaşanmadan ifade edilemez Bu hali yaşayan sûfîler, Füsûsdaki gibi zaman zaman rumuzlu kelimeler kullanırlar Bunun sebebi, kalbî ilimden nasîbi olmayanların kendi kendilerine yanlış anlayıp dalâlete düşmelerini önlemektir!

İmamı Gazalî, Bahauddîn Nakşbend, Muhyiddîni A'rabî ve İmamı Rabbanî gibi Hakk dostları, dînin inceliklerini, hikmetlerini, müşahhas plandan marifet fezasına götüren müstesna kabiliyetlerdir

Cennetle mujdelenen sahabîlerin, bu ilmi marifet sebebi ile hiçliklerini hissederek ilahi saltanat karşısında havfhalinde bulunduklarını ifade eden rivayetler çoktur Hz Ebûbekir (r a):

Keşke kuşların gagaladıkları bir hurma tanesi olsaydım!

Hz Ömer (ra) ise:

Keşke ot olsaydım! Keşke hiç bir şey olmasaydım!buyurmuşlardır

Ammar b Yasir'in Kûfe minberinde Ben şahidlik ederim ki, o dünya ve ahirette Allah Rasûlü'nün hanımıdırdediği Hz Aişe (ranha):

Keşke şu ağaçda bir yaprak olsaydım!demişlerdir Nisa sûresinin:

Kim kötü bir iş yaparsa cezasını çeker!mealindeki ayeti nazil olunca Hz Ebûbekir (ra):

Belim kırılır gibi oldu, kasıldım kaldımbuyuruyor Bu zevâtın hallerini böyle ifade etmeleri, Allah rızasına aykırı bir amele sürüklenme endişesinden ileri gelmekte ve Allah Teâlâ'nın kudretinin büyüklüğünü dile getirmekten, her an huzur içinde bulunmaktan ve haya etmekten kaynaklanmaktaydı (elİsra14):

Oku kitâbını! Bugün sana, iyi hesab görücü olarak nefsin yeter!buyuruluyor

Dîni, sadece zâhirî cephesi ile almak, bâtınına, yani ruhî derinliğine inememek, pek korkunç bir hüsrandır Kişi bilemediğinin düşmanı olur Sâlihlerin, sâdıkların, fazîlet erbabının muhîtinden ve onların sohbetlerinden uzaklaşıp satırların arasında kalmak, gönül ve vicdan ufkunu daraltır, içdış nurları söndürür Kitap ve sünnetin ince hikmetlerinden ve ehli hal kimselerin ruhanî aydınlığından mahrum eder İnsana Halik Teâlâ tarafından lûtfedilen, hayat sermayesi olan duyguları kaybettirip, nefsinin esîri kılar Böyleleri, Kainat'a sisli gözlerle bakan gaflet alıkları olurlar

Mûsâ (as), beşerî fırtınalar ve kasırgalar dolu, azgın, maddeye düşkün Benî İsrail kavmine şerîati ikame için gönderilen bir peygamberdir Hz Musa Hızır'a:

Sana öğretilen ilimden bana da öğretmen için sana tâbî olabilir miyim?dedi

Hızır (as) da:

Sen benimle arkadaşlığa asla sabredemezsin!dedi

Bu sözlerle Hızır (as), Musa'nın psikolojik durumu hakkında ilk keşfi yapmış, O'na kendini anlatmış oluyordu ki, bu hal sonunda gerçekleşecek idi Hz Musa'nın alacağı ders kendi yerini tanımak ve bir sabır dersi almaktı Yani Musa'ya:

Benimle beraberliğe sabretmek, senin elinden gelmez Sen bu hususda mâzûrsun Çünkü bu ilmin kemâli, daha sana verilmemiştirdemekti

Musa (as) dedi ki:

İnşallah beni sabırlı bulacaksın! Sana hiçbir işte karşı çıkmayacağım

Hızır (as) dedi ki:

Eğer bana uyacak isen, ben sana sırrını açmadıkça, hiç bir şey hakkında bana sual sorma! Yani tartışma şöyle dursun, sorup anlamak için bile sorma!

Demek ki, başka ilimlerde mes'eleyi ortaya koyacak bilginin yarışını oluşturan sual, bu ilimde yasaklanır Burada talebenin nefsi, faaliyetten çok kabiliyette hazırlanacaktır

Mesela, Mîmar Sinan'ın ilmî kuvvet ve kabiliyyeti, Süleymaniye Camii inşasında çalışan bütün san'atkârlardan üstündür Sinan'ın o camideki bir mermerci kadar mermeri işleme san'atını bilmemesi, onun için bir kusur olamaz O san'atkârlar da Sinan'ın talimatı altındadır Mermer san'atını işleme inceliklerini ondan öğreneceklerdir

Hz Musa'nın hayat hikayesinde bu ilmin, kendisine yalnız Hızır (as) ile görüşmesi netîcesi değil, muhtelif vesileler ile de verilmiş olduğunu anlıyoruz

Bununla ilgili birkaç misal verirsek:

Musa (as), Mısır'da iken İsrailoğulları'na, Firavun'u helak ederse, kendilerine Tevrat'ı getireceğini vaad etmiş, Firavun helak olunca, Allah'dan Tevrat'ın verilmesini niyaz etmişti Kendisine otuz gün oruç tutması, sonra on gün daha ilave edilerek kırk güne tamamlaması emredildi

Hz Musa'nın Tûr'da kırk gece kalmasında şu işaret vardır:

Ehlullahın büyük bir tecellî sabahına ermeleri, geceler gibi karanlık ızdırap saatleri ile çile doldurup marifet şafağına ulaşmaları ile mümkündür Bütün muvaffakiyyet sabahları, muzdarip gecelerin seherlerinin eseridir

Musa (as), Tûr Dağı'nda hiç ara vermeden savmı visal (iftarsız oruç) olarak otuz gün oruç tuttu Ne acıktı, ne susadı Sonra Hızır (as) ile buluşmak üzere sefer emredildi Seferde henüz yarım gün geçmeden sabrı kesildi, acıktı Arkadaşına:

Yiyeceğimizi getir, yiyelim!dedi

Çünkü onun Hızır'a gidişi, bir imtihan sebebi ile idi İmtihan üzerine ibtila eklendi Mahlukun yanındaki seferde yarım günde acıktı Fakat Tûr'daki Allah'a kavuşma, O'nunla konuşma seferi idi Bulunduğu yerin heybeti, O'na yemeği, içmeği unutturdu O'nu Allah'dan başka herşeyden alıkoydu

Ulü'1azm bir peygamber olan Hz Musa'nın, Hızır'a ledunnî ilmi tahsîl için gönderilmesi, çok câlibi dikkattir Musa (as) için o an ledunnî ilmi bilen bir kişiden bu ilmi tahsîl etmesi bir nakîse değildir Ancak Hz Musa'nın her şeyi bilen bir peygamber olmadığı, Allah (cc) ilminden Hz Musa'ya verilmeyen bir ilmin bulunduğu anlatılmış oluyor Bu ilim, sonradan kendinden daha aşağı mertebedeki Hızır vasıtası ile veriliyor ki, bu da peygamberlerin dahi ilahî ilim karşısında acz içinde olduklarını bildirmek, hem de Hz Musa'nın ve Hızır'ın sahib oldukları müşterek ilmin, gelecek olan zü'lcenahayni (Dünya ve ahiret bilgisi geniş olanı) göz önüne getirmeği telkin ile Hz Muhammed (sa)'ın makamının en mükemmel makam olduğunu bildirmek içindir

Ya Rab! Bizleri, kalbleri nûri ilahî ile ışıldayan, marifet denizinden nasîb alan, lütuf ve kerem tecellîlerine mazhar olan kullarından eyle!

Amîn
 
858,461Konular
981,109Mesajlar
29,529Kullanıcılar
peaceSon üye
Üst Alt