Forumda yenilikler devam etmektedir , çalışmalara devam ettiğimiz kısa süre içerisinde güzel bir görünüme sahip olduk daha iyisi için lütfen çalışmaların bitmesini bekleyiniz. Tıkla ve Git
x

Son konular

Tasavvufu anlamanın PÜF NOKTASI

Tasavvufu anlamanın PÜF NOKTASI

iltasyazilim

FD Üye
Katılım
Ara 25, 2016
Mesajlar
0
Etkileşim
17
Puan
38
Yaş
36
F-D Coin
58
Püf noktası nedir; ismi “ALLAH olanı, “İslâm dini tanımlamasıyla anlatılan evrensel sistemi ve de “ben kimim, neyim sorularının cevaplarını anlamanın?
Niçin bu konularda sapmalar meydana geliyor?
Niçin bir yerlerde takılıp, konunun tam resmini göremiyoruz?
Niçin Kur’ânı Kerîm’i hakkıyla değerlendirip, olayı bütün açıklığıyla seyredemiyoruz?
Elbette bunlar düşünebilen beyinlerin sorunu! Düşünmeden, yalnızca söylenenleri taklit ederek yaşayanlar için böyle bir sorun yok!
Hazreti Muhammed aleyhisselâmın bildirdiklerinin hakkıyla anlaşılması, Kur’ânı Kerîm’de belirtilenlerin değerlendirilebilmesi için öncelikle şu iki gerçeği çok iyi fark etmek zorundayız:
1 Anlatılan sistemin evrensel boyutu,
2 Anlatılan sistemdeki kişinin yaşam boyutu
Bu konuları derin düşünme, hissetme ve yaşama uğraşı olan Tasavvuf çalışmalarında, iki seyirden söz edilir:
1 Seyri Âfâkî (evrensel gerçekleri fark etmek),
2 Seyri Enfüsî (kişisel gerçekleri fark etmek)
Bu iki “seyirden birincisi, ismi “ALLAH olanın, ilminde yarattığı evrensel sistem ve düzenin tanınması sürecidir; ki buna “seyri âfâki denir İkincisi ise, kişinin kendi hakikatini (nefsini) tanıması çalışmalarıdır
Kur’ânı Kerîm, pek çok âyetinde, hem seyri âfâkî, hem de seyri enfüsîyönünden fark edilmesi gerekli gerçekleri açıklar, vurgular!
Şayet kişi, o âyetleri yalnızca bir yönü ile değerlendirirse, konunun diğer yanından mahrum kalarak, o yönde bir düşünsel sapma içine girer!
Neden bu böyle olur?
Çünkü bir yanlış algılama sonucu olarak, Kur’ân, Evrensel Sistem (sünnetullah) ve bunu yaratanı açıklayan kitap olmak yerine, “yukarıdaki bir tanrının buyruk kitabı kabul edilmiştir! Oysa, tüm gelmiş geçmiş hakikat ehli bunun böyle olmadığını anlatmaya ve yaşatmaya çalışmışlardır
İsmi “ALLAH olanın ne olduğunu “Hazreti Muhammed’in Açıkladığı ALLAH isimli kitabımızda, bu güne kadar üzerinde durulmadık bir şekilde irdelemeye çalıştık Eğer o kitabı iyi anlayıp, o açıklamaları iyi değerlendirebildiysek, HOLOGRAFİK EVREN gerçekliğinden yola çıkarak, insanda, ismi “ALLAH olanın varlığının ne şekilde açığa çıkmakta olduğunu fark edebiliriz
Hazreti Muhammed Mustafa’nın bahsedip bize fark ettirmeye çalıştığı gerçeklik, tanrı ve tanrılık kavramının olmayışı gerçeği yanı sıra; ismi “ALLAH olanın ne olduğudur! Kur’ânı Kerîm bunu açıklar ve anlatır! O yüzden biz de, sürekli olarak “ismi ALLAH diyerek, yalnızca isminin “ALLAH olduğunu; ismin, resim yapılmaktan kaçınılmasını; bu isimle neye işaret edildiğinin iyi anlaşılması gerektiğini yazıp duruyoruz Yazdıklarımızı “OKUmakta yetersiz olanların tüm eleştirilerine rağmen!
Evet
Evrenin zâtı, Kayyum olanın Zâtı ile kâimdir!
Ama evren, tanrı değildir!
İnsanın zâtı, Kayyum olanın Zâtı ile kâimdir!
Ama insan, tanrı değildir!
Evren, ismi “ALLAH olanın, bildirilen kadarıyla isim ve sıfatlarının özellikleriyle varolmuştur ve sonsuza dek bu böyledir!
İnsan, ismi “ALLAH olanın, bildirilen kadarıyla isim ve sıfatlarının özellikleriyle varolmuştur ve sonsuza dek bu böyledir!
Evren “Haydır (diridircanlıdır); çünkü Allah “HAYYdır!
İnsan “Haydır (diridircanlıdır); çünkü Allah “HAYYdır!
Evren şuurludur; çünkü Allah Âlim’dir!
İnsan şuurludur; çünkü Allah Âlim’dir!
İlim sıfatının açığa çıkışı şuur adını alır!
Evren ismi ve resmi ardında, “Ulûhiyetinin gereği olarak “Vahidiyeti ile aşikâr olup, “Rahmaniyeti ile her an yeni bir yaratışını ve oluşumu sürdüren, dilediğini var kılan “Rabbül âlemiyn vardır!
İnsan ismi ve resmi ardında, “Ulûhiyetinin gereği olarak “Vahidiyeti ile aşikâr olup, “Rahmaniyeti ile her an yeni bir yaratışını ve oluşumu sürdüren, dilediğini var kılan “Rabbül âlemiyn vardır!
İşte bu şekilde evrende açığa çıkan her mertebe, aynıyla ve mikrosu ile insanda da mevcuttur; ki bu yüzden insan, kendini tanıyabildiği ölçüde, evreni tanıyabilir
Uluhiyet hakikati, insanın zâtını yaratırken, kendine ayna kılmış; Vahidiyeti ile onu “Vahid yapmış; Rahmaniyeti ile her an ondan yaratışta bulunmuş; Rububiyeti ile insanın tüm fiillerinin Hâlik’i olmuştur!
Evrende vardır, “Arş, “Kürsî, yedi kat semâ ve yedi kat yer!
İnsanda vardır, “Arş, “Kürsî, yedi kat semâ ve yedi kat yer!
Evren vardır, tüm melekler ile!
İnsan vardır, tüm melekler ile!
Ve “hakikat sonrasında dördüncü basamakta “marifetullah ihsan edilmiş olanlar, bu mecâzların, sistem içinde neye işâret ettiklerini çok iyi “OKURlar! Bilirler, Arş’tan murat nedir, Kürsî neye işaret eder; melekler sistemin hangi kuvveleridir!
“Her ne ararsan kendinde ara işareti bu yüzdendir! Kendini tanırsan mikro âlem olarak, evreni de tanırsın makro âlem olarak!
Ve böylece bilirsin âlemlerin RABB’ı kimdir, nedir!
Seyri enfüsi, insanda “nefsini bilme diye anlatılan olaydır; ki bunu “NEFS NEDİR isimli sohbetimizde anlatmıştık (Ana sayfadaki ilgili linki tıklayarak dinleyebilirsiniz)
İşte bu gerçekliği öğrenmeye başlayan seyri enfüsî düşünce yolcuları, bir anlayış durağında, “kendini HAK olarak görmeye başlar Bunun ötesinde de “ben Hakkım, dilediğimi yaparım her şey bana mubah noktasına saplanır Buna “Mülhime nefs bilinci (hakikatine dair ilham alan bilinç) veya Mülhime Girdabı denir; ki bu konunun detayı “Mülhime Bilinç sohbetimizde mevcuttur Bunu aşamayıp, “Mutmainne bilince ulaşamazsa, bir süre sonra Emmare bilinci ağır basarak, Mülhime bilgisi ile de firavunlaşarak, herkesi ve her şeyi yanlış, kendini mükemmel görüp, o hâl üzere bu dünyadan ayrılır!
“Bu yolda nîce başlar kesilir; hiç soran olmaz! ile buradaki kayıplara işaret edilir!
Evet, insan, kendi hakikatini meydana getiren tüm bu gerçeklikler yanı sıra, elleriyle yaptıklarından da sorumludur! Yani, her an, daha önce yaptıklarının sonuçlarını kaçınılmaz bir şekilde yaşamak durumundadır! Vurgulayalım ki, kendinden ne düşünce veya fiîl açığa çıkmışsa, onun sonuçlarını da yaşamak mecburiyetindedir!
Bir diğer deyişle, bugününüz dününüzün sonucudur!
Bu anlattıklarımız eğer anlaşıldı ise şimdi gelelim konunun püf noktasına
Hazreti Ebû Bekr’in en mükemmel şekilde vurguladığı üzere, “ALLAHI İDRAK, İDRAK EDİLEMEYECEĞİNİ İDRAKTIR gerçeğini hiç gözden kaçırmamak kaydıyla, anlamaya çalışalım bu püf noktasını
Kur’ânı Kerim’de “Allah ismine bağlı olarak anlatılan olayları, daima, hem evrensel boyut itibariyle, evrenin özünde hakikatinde bilinci içinde; hem de insan ismiyle işaret edilenin varlığında ve hakikatinde olarak düşünmek gerekir!
Daha önce de işaret ettiğim üzere, gerek “Âyet'el Kûrsî, gerek “Kul Euzüler ve gerekse “huvallahulleziy diye başlayan tüm tanımlamalar, hem evren boyutlarıyla aşikâr olanı, hem de insan ismi altında açığa çıkanın, çıkış mertebelerindeki özelliklerini anlatmaktadır Bu durumda ehli anlar sığınılan “Rab nerededir, nedir; sığınılan “Melîk nedir; sığınılası “İlâhin nâs neresidir!
Bir diğer ifade şekliyle, Allah isimleri, hem evrensel boyutta, hem de insanın varlığındaki Rububiyet mertebesinde bulunan özelliklerdir
İşte bu yüzdendir ki, Kur’ân’ı anlamak için okumaya başladığımızda, Allah’a ait diye anlatılan tüm özelliklerin hakikatimizi meydana getirdiğini fark etmek, gelecekte karşılaşacağımız sonsuz olayların dahi bu özellikler kapsamında karşımıza çıkacağını bilmek zorundayız!
Özet
Kur’ânı Kerîm’i anlamak için dikkat etmemiz gereken öncelik, O’nun ötedeki bir tanrıdan gelen ferman olmadığını fark etmektir! Bundan sonra yapılacak iş ise, o yüce Kitabın, “Allah ismiyle, evrenin ve insanın hakikatindeki özelliklerden ve “sünnetullahtan söz ettiğini idrak ederek, olgunluğa giden yolda yürümeye başlamaktır
Kesinlikle bilinmesi ve göz ardı edilmemesi zorunlu gerçek de şudur ki, ismi “ALLAH olan, evren içre evrenleri ve insanı, ilminde kendi isimlerinin işaret ettiği özelliklerle yaratmış olandır!
Ne insanın, ne de evrenin “tanrısallığından asla söz edilemez!
Zaten bugüne kadar hiçbir şuur sahibi de “ALLAH olduğunu iddia etmemiştir
Ahmed HULUSİ
30 mayıs 2005
Alıntıdır
Saygılarımla,
 

Similar threads

! ? 1428… Yeni bir yıla giriyoruz bugün… Yeni bir döneme… Hayretteyim! Hicreti esas alan Müslümanların takvimine göre, yüzyılın başını 27 yıl geçti ve yeni bir yıla, yeni bir döneme daha giriyoruz; ama hâlâ umdukları gibi bir “Müceddid (yenileyici) gelmedi! Beyaz atı ve elinde kılıncıyla...
Cevaplar
0
Görüntüleme
117
Bu yazımızdan önce, size dünya üzerinde çok büyük bir topluluğun beklediği tanrı(!)nın ayak seslerinden söz etmiştim 1972 yılında konusunda tek kaynak kitap olan “RUH İNSAN CİN kitabını yayınlamış kişi olarak konuyu biraz daha açmak istiyorum gelişen şartlar dolayısıyla Eğer, Hazreti Muhammed...
Cevaplar
0
Görüntüleme
91
Tanrı ulu mudur? Ne kadar uludur? Tanrıya tapınılır mı? Kimilerine göre, tanrı vardır gökte bir yerde, arşı üstünde oturur, uludur; o ulu tanrıya da tapınılır; yoktur ondan başka tapılacak; çünkü o tek kraldır, pardon tanrıdır gökte!!! Oysa Yeryüzünde yaşamış en muhteşem beyin ve...
Cevaplar
0
Görüntüleme
74
“Yeni Çağa girdik, demiştim önceki yazımda… Nedir bu “Yeni Çağ? Eşsiz muhteşem insan Muhammed (aleyhisselâm)’ın uyarılarından birinde yer alan bir gerçeğin, günümüz bilim dünyası tarafından keşfi… Risâlet Nuru’nun, yeniden, bir sürü insan tarafından değilse de, düşünme kapasitesine sahip...
Cevaplar
0
Görüntüleme
76
Dünyanın dışından, uzaydan bakıp da, yerkürenin o cezbedici görüntüsünün yanında, sesini de dinlemek mümkün olsaydı eğer, herhalde, son birkaç yüzyıldır, bu Samanyolu’nun gözbebeği mavi boncuktan, devamlı bir feryat, figan ve iniltiler işitmek mümkün olacaktı Her yerinde belirsizlik, her...
Cevaplar
0
Görüntüleme
182
858,497Konular
982,556Mesajlar
30,298Kullanıcılar
Üst Alt