iltasyazilim
FD Üye
Tefsîr âlimlerinin şâhı:
ABDULLAH BİN ABBÂS
Resûlullah efendimiz Mekke’de iken, Abdullah ibni Abbâs’ın annesine buyurmuştu ki:
Senin bir oğlun olacak Doğduğu zaman bana getir!
Çocuğu getirdiklerinde, kulağına ezân ve ikâmet okuyup, ismini Abdullah koydular “Allahım! Onu dinde fakîh kıl ve kitabını ona öğret diyerek duâ ettiler Sonra annesinin kucağına verip buyurdular ki:
Halîfelerin babasını al, götür!
Abbâs bunu işitip, bu durumu Peygamber efendimize gelip sorunca, “Evet, böyle söyledim Bu çocuk halîfelerin babasıdır buyurdu
Hepsi onun soyundan oldu
Abbâsî devletinin başına çok halîfeler geldi Bunların hepsi, Abdullah bin Abbâs’ın soyundan oldu
Abdullah bin Abbâs, Resûlullahın duâsı bereketiyle, ilimde çok yüksek derecelere ulaştı Daha küçük yaşta iken, Resûli ekrem efendimizin yanına giderdi Teyzesi Meymûne binti Hâris Resûlullahın zevcesi idi Bu sebeple pek çok defa Peygamberimizin evine gidip gelmiş, ba’zı geceler orada kalmıştır
Abdullah bin Abbâs, Resûlullahın abdest suyunu hazırlar, birlikte namaz kılarlardı Abdest almayı, namaz kılmayı, Resûlullahtan görerek öğrendi Devamlı hizmeti sebebiyle, Resûlullahın çok duâ ve iltifâtına kavuştu
Bir defasında Peygamber efendimiz, mübârek elini Abdullah bin Abbâs’ın başına koyarak şöyle duâ etti:
Yâ Rabbî! Bütün ilim ve hikmeti, bu başa ver! Onları te’vîl ve tefsîr edebilsin
Bir başka gün de mübârek elini göğsü üzerine koyup:
Allahım! İnsanoğluna ihsân ettiğin her ilim ve hikmet, bu güzel göğüste toplansın, buyurmuştur
Peygamberimiz, Medîne’ye hicret ettikten sonra, Abdullah bin Abbâs, âilesi ile birlikte hicretin sekizinci senesine kadar Mekke’de kaldı Mekke’nin fethinden önce Medîne’ye hicret etti Bu sıralarda henüz 1112 yaşlarında bulunuyordu Aklı, zekâsı, çabuk kavrayışı ile dikkati çekiyor ve seviliyordu
En derin âlim
Peygamberimiz vefât ettiği sırada, İbni Abbâs onüç veya ondört yaşında bulunuyordu Eshâbı kirâmın büyüklerinin meclisinde bulundu Hz Ömer’in sohbetlerine ve ilim meclisine devam edip, onun, Peygamberimizden aldığı ilme, feyze ve ma’rifetlere kavuştu
Abdullah bin Abbâs, dört halîfe devrinde fetvâlar verdi Hz Osman devrinde yapılan Kuzey Afrika seferine katıldı Bu seferde, İslâm ordusu adına kendisine elçilik vazîfesi verildi Burada hükümdârlık eden Cercis ile görüştü Cercis ve adamları onun aklını, zekâsını, fikrî kuvvetini ve ilmini görerek şaşırmışlardı Hattâ onların, “Bu, Arabların en derin âlimidir dedikleri bildirilmiştirDönüşlerinde Hz Osman’ın emriyle, onun yerine hac emirliği yaptı Bu vazîfeden döndüğü zaman, Hz Osman şehîd edilmişti Hz Ali’nin halîfeliği sırasında, Basra vâliliğinde bulundu
Abdullah bin Abbâs, Eshâbı kirâm arasında, ilminin üstünlüğü ile tanınmıştır Übey bin Ka’b onun hakkında buyurdu ki:
O, bu ümmetin âlimidir Ona akıl ve anlayış verilmiştir Resûlullah efendimiz, onun dinde fakîh olması için duâ etmiştir
Bahrül ilim
Abdullah bin Abbâs hazretleri, Muhâcir ve Ensârı kirâmdan birçoklarıyla görüşür, onlara Resûlullahın gazâları ve inzâl olan sûreler hakkında suâller sorardı İlminin çokluğu sebebiyle kendisine lakab olarak Bahrül ilim, ya’nî ilim deryâsı denildi
Çalışmaları, son derece muntazam ve belli bir plân dâhilinde idi Hangi gün ne iş yapacağını önceden tesbit eder ve onlara aynen riâyet ederdi
Dört büyük halîfe ve diğer Eshâbı kirâmdan çok iltifât gördü Bu iltifâtlar karşısında aslâ hâlini değiştirmedi Tevâzudan hiç ayrılmadı Çok methedildiği zaman; “Bana bu ni’meti ihsân eden Allahü teâlâdır Çünkü, Resûlullah efendimiz benim için duâ etti derdi
Abdullah bin Abbâs hazretleri, bilhassa Kur’ânı kerîmin tefsîri ve âyeti kerîmelerin îzâhında yüksek bir ilme sahipti Bu vasfından dolayı Tercümânül Kur’ân denilmiştir Hz Ömer, onu, ilim meclisinde bulundurur ve dâimâ ilme teşvîk ederdi Yaşının küçüklüğüne rağmen İbni Abbâs’a hürmet eder, onunla istişârede bulunur, ilim ve irfânını takdîr ve tebrik ederdi
Abdullah bin Abbâs hazretleri, Hz Ömer’in kendisini üstün tutup, meclisinde bulundurması hakkında şöyle demektedir:
“Hz Ömer, beni, Eshâbı Bedir’in meclisinde bulundururdu Onlardan ba’zıları Hz Ömer’e, “Niçin bu genci yanında bulunduruyorsun diye suâl ettiklerinde buyururdu ki:
Bu, sizin bildiklerinizden değil
Âlimler meclisine gelirdi
Talebesi Atâ bin Ebî Rebâh der ki:
İbni Abbâs’ın ilim meclisinden daha üstün ve daha faydalı bir meclis görmedim Âlimler, sâlihler, şâirler onun meclisine devam ederler, her biri ilme doymuş olarak huzûrundan ayrılırlardı
Abdullah bin Amr bin Âs da, İbni Abbâs’ı methederek der ki:
Sünneti ve Kur’ânı kerîmdeki âyeti kerîmelerin ihtivâ ettiği hükümlerin inceliklerini, en iyi bilenlerimizdendir
Abdullah bin Abbâs hazretleri, devrinin ilim, irfân ve fazîlet bakımından önde gelenlerindendi
İlimde canlı bir kütüphâne olup, bütün ilimleri kendisinde toplamış; tefsîr, hadîs, fıkıh, edebiyât ve sahâbenin ihtilâf ettiği konularda ve diğer ilim dallarında mütehassıs olmuştu
Kur’ânı kerîmle ilgili ilmini, isteyen ve soranlara öğretirdi Kur’ânı kerîm âyetlerinin toplanmasında ve neşrinde büyük hizmeti olmuştur
Meşhûr velîlerden Şakîk, bir hac mevsiminde İbni Abbâs’ın bir hutbesini dinlemişti İbni Abbâs, Nûr sûresinin tefsîrini yapmıştı Şakîk buna hayrân olup dedi ki:
Bu tefsîrin kadri, kıymeti yüksektir Eğer Mecûsîler, Rumlar bunu duysalardı, hepsi Müslüman olurdu
Tefsîr yazmadı
Abdullah bin Abbâs hazretlerinin, müstakil bir tefsîr kitabı yoktur Fakat tefsîre dâir muhtelif rivâyetleri vardır İslâm âlimleri, tefsîr kitaplarını onun rivâyetleriyle süslediler
Abdullah bin Abbâs hazretlerinin nakledilegelen rivâyetlerinden bir kısmını, Fîrûzâbâdî, TenvîrülMikbâs min Tefsîri İbni Abbâs adlı bir kitapta toplamıştır Onun tefsîre dâir rivâyetleri çeşitli yollarla nakledilmiştir
İbni Abbâs hazretlerinin verdiği fetvâlar, fıkıh ilminin en kuvvetli temellerindendir Halîfe Me’mûn zamanında toplatılan fetvâları, yirmi cildi bulmakta idi Kendisine havâle edilen mes’elelere gâyet açık ve isâbetli cevaplar vermesiyle meşhûr oldu Bu sebeple müşkillerini sormak üzere kendisine çok sayıda gelen oluyordu Suâl sormak için gelenlerin çok kalabalık olması sebebiyle, gelenleri ellişer kişilik gruplar hâlinde yanına alıp, suâllerine cevap verirdi
Talebelerinden Ebû Sâlih anlatır:
“İnsanlar mes’elelerini sormak için Abdullah bin Abbâs’ın evi önünde toplanmışlardı Yol, insanla dolup taşmıştı Kimsenin gelip geçmesi mümkün değildi Huzûruna girip, kapı önündeki durumu haber verdim Bana, su getirmemi söyledi Getirdiğim su ile, abdest aldı ve buyurdu ki:
Şimdi çık ve dışardakilere söyle! Onlardan, Kur’ânı kerîm ve kırâat ilmine dâir soru sormak isteyenler gelsinler!
Dışarı çıkıp söyledim O husûsta mes’elesi olanlar içeri girdiler Ev doldu Müşkillerini sordular ve cevaplarını fazlasıyla alıp dışarı çıktılar Sonra tekrar buyurdu ki:
Şimdi Kur’ânı kerîmin tefsîr ve te’vîli husûsunda bilgi edinmek isteyenler gelsin!
Söyledim İçeri girdiler Onlar da evin odalarını doldurdular Onların da suâllerini cevaplandırdı Doymuş olarak çıktılar Arkasından tekrar buyurdu:
Harâm, helâl ve fıkıhtan mes’elesi olanlar gelsinler!
Cevaplarını aldılar
Haber verdim, onlar da içeri girdiler Evde yine boş yer kalmadı
Gelenler de harâm, helâl ve fıkhî mevzûlarda çeşitli suâller sordular Onlara da çok güzel cevaplar verdi
Gelenler dışarı çıktılar Sonra tekrar buyurdu ki:
Ferâiz ya’nî mîrâs mes’elesine dâir suâlleri olanlar girsinler!
Onlar gelip evi doldurdular Cevaplarını alıp çıktılar
Onlar çıktıktan sonra yine buyurdu:
Lügat ilminden ve edebiyattan sormak isteyenler girsinler
Onlar da gelip suâllerini sorup cevaplarını aldılar Böylece, suâli olanların hepsi, cevaplarını teferruatlı bir şekilde aldılar
Bu duruma yakînen şâhit olduktan sonra anladım ki, Kureyş, Abdullah bin Abbâs hazretleri ile ne kadar iftihâr etse azdır Hayatımda, kapısında böyle kalabalık insanların toplandığı bir başka kimse görmedim
İbni Abbâs hazretleri, hadîs ilminde bir deryâ idi 2660 civârında hadîsi şerîf rivâyet etti Hadîsi şerîfleri tedkîk ve araştırma ile öğrenirdi Rivâyetleri Kütübi sitte denilen meşhûr altı hadîs kitabında yer almaktadır
Abdullah bin Abbâs hazretleri, ömrünün son günlerinde 78 gün hasta yattıktan sonra, 687 senesinde Tâif’te vefât etti Cenâze namazını, Hz Ali’nin oğlu Muhammed bin elHanefiyye kıldırdı ve buyurdu ki:
Bugün, bu ümmetin en âlimi vefât etti Onun vefâtı Müslümanları çok üzdü
Gözleri görmez olmuştu
Abdullah bin Abbâs hazretleri, uzun boylu, güzel beyaz yüzlü, iri vücutlu bir zât idi Sakalını kına ile boyardı Çok ağlaması sebebiyle, yanaklarında, gözyaşlarının bıraktığı izler görünürdü Ömrünün sonuna doğru gözleri görmez olmuştu Bunun için şu beyti söylemişti:
Allah, gözlerimden görme nûrunu aldıysa, Dilimde ve kalbimde o nûr devam ediyor
Abdullah bin Abbâs hazretleri buyurdu ki:
“Dağlar dahî birbirine karşı azsa, azgın cezâsını bulacaktır
“İçinde harâm olanın, ya’nî harâm yiyenin, namazını Allahü teâlâ kabûl etmez
“Benim için gecenin az bir vaktini ilme ayırmak, bütün geceyi ibâdetle geçirmekten daha sevimlidir
“İnsanlara hayrı öğretenler için, denizdeki balıklara varıncaya kadar her şey, Allahü teâlâdan magfiret diler
“Resûlullah efendimiz misvâk kullanmak husûsunda bize öyle emirler verirdi ki, bu husûsta bir âyet geleceğini zannederdik
“Her binânın bir temeli vardır İslâm binâsının temeli de güzel ahlâktır
“Zengine ikrâm edip, fakîre ihânet eden mel’ûndur
“Kıyâmet günü Cennete ilk da’vet edilecek olanlar, her durumda Allahü teâlâya hamd edenlerdir
“Ey çok günâh işleyen! Yaptığın işin şerli sonucu seni bekliyor, onun için kendinden emîn olma! Gülmektesin, ama başına neler geleceğini anlamıyorsun Bu hâlin, günâhların en büyüğüdür Bir hatâlı işte başarı kazanır, sevinirsin Bu sevinmen, yaptığın hatâdan daha büyüktür
Sabır üç çeşittir
“İşleyeceğin yanlış bir işin fırsatını kaçırınca, üzülürsün Hâlbuki bu, o hatâdan daha tehlikelidir Sen hatâdasın Allahü teâlâ, seni dâimâ görmektedir Bu görüş, kalbini titretmez Bu hâlin, yaptığın hatâdan daha fenâdır
“Sabır üç çeşittir Birincisi, farzların yapılmasında güçlüklere sabretmek Bunun sevâbı üçyüz derecedir İkincisi harâmlardan ve yasak edilen şeylerden sakınma husûsunda sabır Bunun altıyüz derece sevâbı vardır Üçüncüsü, musîbetin ilk geldiği anda gösterilen sabırdır Bunun da fazîleti dokuzyüz derecedir
Talebesi Mücâhid bin Cebr, Abdullah bin Abbâs’ın şöyle buyurduğunu nakleder:
“Üzerine gerekmeyen ve sana faydası dokunmayan şeyler hakkında konuşma! Çünkü bu fuzûlî bir iştir, zararından da emîn değilsin
Yerini bulmadıkça lüzûmlu olan sözü de konuşma! Çok kere faydalı söz yerini bulmaz da kaybolur gider
Sen de öyle yap!
Sefîh ve ahmak kimselerle mücâdele etme! Çünkü sefîh, kalbinden sana buğzeder Ahmak, âdî kimseler, dili ile sana eziyet ederler
Tanıdığın kimse yanından ayrıldığı zaman, onun ayrı bir yerde seni nasıl anmasını istersen, sen de onu öyle an!
Sen, affedilmeni istediğin husûslarda, onu da affet! Kardeşinin sana ne şekilde muâmele yapmasını istersen, sen de ona o şekilde muâmele et!
Suçlu olarak yakalanıp da, ihsân ile mükâfât görenin ameli gibi amel et!
Abdullah bin Abbâs bir dersinde şöyle buyurdu:
Besmeleyi okuyan, Allahü teâlâyı zikretmiş olur Elhamdülillah diyen, şükretmiş olur Allahü ekber diyen, Allahü teâlâyı ta’zîm etmiş, büyük bilmiş olur Lâ ilâhe illallah diyen, Allahü teâlâyı tevhîd etmiş olur Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh diyen, Allahü teâlâya teslîm olmuş olur Onun için Cennette yüksek bir derece ve hazîneler vardır
Abdullah bin Abbâs hazretleri, farzlara çok önem verirdi Nasîhat istiyenlere buyururdu ki:
İlk önce farzları yapmalıdır Allahü teâlânın emirlerini yerine getir ve O’ndan yardım iste! Allahü teâlâ bir kulunda, düzgün niyet ve katındaki sevâba kavuşma arzûsu görünce, onun istemediği şeyleri ondan men eder
Allahü teâlâ, mü’min, fâcir, günâhkâr herkesin rızkını helâlden takdîr etmiştir Helâl rızkı için sabrederse, Allahü teâlâ onu mutlaka gönderir Sabırsızlık gösterip harâmdan bir şey yerse, helâl rızkından eksiltir
O da seni gözetir
Abdullah bin Abbâs anlatır:
“Resûlullah efendimiz bana şöyle buyurdu:
Ey oğlum! Sana faydalı olacak ve Allahü teâlânın râzı olduğu birkaç şey öğreteyim mi?
Sen Allahü teâlânın hakkını gözetirsen, O da seni gözetir Genişlik vaktinde O’nu unutmazsan, sıkıntılı zamanında imdâdına yetişir
İnsanlar sana bir şey vermek için bir araya gelseler, o şeyi Allahü teâlâ takdîr etmedi ise vermeye güçleri yetmez Bir şeyden seni men ettiklerinde, eğer Allahü teâlâ o şeyi takdîr etti ise, mâni olamazlar
Yaptığını Allah için yap! Nefsinin hoşuna gitmeyen şeylere sabretmekte, senin için çok hayır ve iyilikler vardır Allahü teâlânın yardımı, sabırla birlikte gelir Sıkıntıdan sonra rahatlık vardır
Abdullah bin Abbâs, kâinâtın yaratılışıyla ilgili olarak bir dersinde buyurdu ki:
Resûlullah efendimiz buyurdu ki:
İblîs, Âdem aleyhisselâm yeryüzüne indirilince, Allahü teâlâya sordu:
Kullarına saâdet yolunu göstermek için, birçok kitap ve Peygamberler verdin Kullarını azdırmak için, bana ne vereceksin?
Senin kitâbın, nefsi azdıran şiirler ve mûsikîdir Peygamberlerin, kâhinler, falcılar, büyücülerdir Aklı gideren, kalbleri karartan gıdaların da, Besmelesiz yenilen, içilen şeyler ve sarhoş eden içkilerdir Nasîhatların, yalan; evin, oyun sahaları ve hamamlar; tuzakların, çıplak gezen kızlar; mescidlerin, fısk meclisleridir
Ümmetine emret!
Abdullah bin Abbâs buyurdu ki:
“Allahü teâlâ Îsâ aleyhisselâma buyurdu:
Yâ Îsâ! Muhammed aleyhisselâma îmân et! Senin ümmetinden, Onun zamanına yetişecek olanların, Ona îmân etmeleri için de ümmetine emret! Muhammed aleyhisselâm olmasaydı, Âdem Peygamberi yaratmazdım
Muhammed aleyhisselâm olmasaydı, Cenneti, Cehennemi yaratmazdım Arşı su üzerinde yarattım Hareket etti Üzerine, Lâ ilâhe illallah Muhammedün Resûlullah yazınca durdu
Bir gün Abdullah bin Abbâs hazretlerine sordular:
Beş vakit namazı emreden âyeti kerîme, Kur’ânı kerîmin neresindedir?
Cevâbında buyurdu ki:
Rûm sûresinin onyedinci ve onsekizinci âyetlerini oku! Bu iki âyeti kerîmede meâlen buyuruldu ki:
(Akşam ve sabah vakitlerinde, Allahı tesbîh edin! Göklerde ve yeryüzünde olanların yaptıkları ve ikindi ve öğle vakitlerinde yapılan hamdler, Allahü teâlâ içindir)
Akşam yapılan tesbîh, akşam ve yatsı namazlarıdır Sabah yapılan tesbîh, sabah namazıdır İkindi ve öğle vakitlerinde yapılan hamdler, ikindi ve öğle namazlarıdır
Bu âyeti kerîmeler, beş vakit namazı emretmektedir
Kabir azâbından kurtarır
Abdullah bin Abbâs anlatır:
“Birkaç Sahâbî yolculukta bir çadır kurduk Burada kabir olduğunu bilmiyorduk Birisinin Mülk sûresini başından sonuna kadar okuduğunu işittik Medîne’ye gelince, bunu Resûlullaha arz ettik Buyurdular ki:
Bu sûre, ölüyü kabirdeki azâbdan kurtarır
Abdullah bin Abbâs buyurdu ki:
Allahü teâlâ bütün emirleri için bir sınır koymuş, bu sınırı aşınca, özür saymıştır Özür olanı affetmiştir Yalnız, zikrediniz emri, böyle değildir
Bunun için bir sınır ve özür tanımamıştır Hiçbir özür ile zikir terkedilmez Çünkü O, “Dururken, otururken ve yatarken de zikrediniz! Her yerde, her hâlde, dil ile ve kalb ile zikredin! Beni hiç unutmayın buyurdu
Bakara sûresinin yüzelliikinci âyetinde meâlen, “Beni zikredin! Ben de sizi zikrederim! buyuruldu
ALINTIDIR
ABDULLAH BİN ABBÂS
Resûlullah efendimiz Mekke’de iken, Abdullah ibni Abbâs’ın annesine buyurmuştu ki:
Senin bir oğlun olacak Doğduğu zaman bana getir!
Çocuğu getirdiklerinde, kulağına ezân ve ikâmet okuyup, ismini Abdullah koydular “Allahım! Onu dinde fakîh kıl ve kitabını ona öğret diyerek duâ ettiler Sonra annesinin kucağına verip buyurdular ki:
Halîfelerin babasını al, götür!
Abbâs bunu işitip, bu durumu Peygamber efendimize gelip sorunca, “Evet, böyle söyledim Bu çocuk halîfelerin babasıdır buyurdu
Hepsi onun soyundan oldu
Abbâsî devletinin başına çok halîfeler geldi Bunların hepsi, Abdullah bin Abbâs’ın soyundan oldu
Abdullah bin Abbâs, Resûlullahın duâsı bereketiyle, ilimde çok yüksek derecelere ulaştı Daha küçük yaşta iken, Resûli ekrem efendimizin yanına giderdi Teyzesi Meymûne binti Hâris Resûlullahın zevcesi idi Bu sebeple pek çok defa Peygamberimizin evine gidip gelmiş, ba’zı geceler orada kalmıştır
Abdullah bin Abbâs, Resûlullahın abdest suyunu hazırlar, birlikte namaz kılarlardı Abdest almayı, namaz kılmayı, Resûlullahtan görerek öğrendi Devamlı hizmeti sebebiyle, Resûlullahın çok duâ ve iltifâtına kavuştu
Bir defasında Peygamber efendimiz, mübârek elini Abdullah bin Abbâs’ın başına koyarak şöyle duâ etti:
Yâ Rabbî! Bütün ilim ve hikmeti, bu başa ver! Onları te’vîl ve tefsîr edebilsin
Bir başka gün de mübârek elini göğsü üzerine koyup:
Allahım! İnsanoğluna ihsân ettiğin her ilim ve hikmet, bu güzel göğüste toplansın, buyurmuştur
Peygamberimiz, Medîne’ye hicret ettikten sonra, Abdullah bin Abbâs, âilesi ile birlikte hicretin sekizinci senesine kadar Mekke’de kaldı Mekke’nin fethinden önce Medîne’ye hicret etti Bu sıralarda henüz 1112 yaşlarında bulunuyordu Aklı, zekâsı, çabuk kavrayışı ile dikkati çekiyor ve seviliyordu
En derin âlim
Peygamberimiz vefât ettiği sırada, İbni Abbâs onüç veya ondört yaşında bulunuyordu Eshâbı kirâmın büyüklerinin meclisinde bulundu Hz Ömer’in sohbetlerine ve ilim meclisine devam edip, onun, Peygamberimizden aldığı ilme, feyze ve ma’rifetlere kavuştu
Abdullah bin Abbâs, dört halîfe devrinde fetvâlar verdi Hz Osman devrinde yapılan Kuzey Afrika seferine katıldı Bu seferde, İslâm ordusu adına kendisine elçilik vazîfesi verildi Burada hükümdârlık eden Cercis ile görüştü Cercis ve adamları onun aklını, zekâsını, fikrî kuvvetini ve ilmini görerek şaşırmışlardı Hattâ onların, “Bu, Arabların en derin âlimidir dedikleri bildirilmiştirDönüşlerinde Hz Osman’ın emriyle, onun yerine hac emirliği yaptı Bu vazîfeden döndüğü zaman, Hz Osman şehîd edilmişti Hz Ali’nin halîfeliği sırasında, Basra vâliliğinde bulundu
Abdullah bin Abbâs, Eshâbı kirâm arasında, ilminin üstünlüğü ile tanınmıştır Übey bin Ka’b onun hakkında buyurdu ki:
O, bu ümmetin âlimidir Ona akıl ve anlayış verilmiştir Resûlullah efendimiz, onun dinde fakîh olması için duâ etmiştir
Bahrül ilim
Abdullah bin Abbâs hazretleri, Muhâcir ve Ensârı kirâmdan birçoklarıyla görüşür, onlara Resûlullahın gazâları ve inzâl olan sûreler hakkında suâller sorardı İlminin çokluğu sebebiyle kendisine lakab olarak Bahrül ilim, ya’nî ilim deryâsı denildi
Çalışmaları, son derece muntazam ve belli bir plân dâhilinde idi Hangi gün ne iş yapacağını önceden tesbit eder ve onlara aynen riâyet ederdi
Dört büyük halîfe ve diğer Eshâbı kirâmdan çok iltifât gördü Bu iltifâtlar karşısında aslâ hâlini değiştirmedi Tevâzudan hiç ayrılmadı Çok methedildiği zaman; “Bana bu ni’meti ihsân eden Allahü teâlâdır Çünkü, Resûlullah efendimiz benim için duâ etti derdi
Abdullah bin Abbâs hazretleri, bilhassa Kur’ânı kerîmin tefsîri ve âyeti kerîmelerin îzâhında yüksek bir ilme sahipti Bu vasfından dolayı Tercümânül Kur’ân denilmiştir Hz Ömer, onu, ilim meclisinde bulundurur ve dâimâ ilme teşvîk ederdi Yaşının küçüklüğüne rağmen İbni Abbâs’a hürmet eder, onunla istişârede bulunur, ilim ve irfânını takdîr ve tebrik ederdi
Abdullah bin Abbâs hazretleri, Hz Ömer’in kendisini üstün tutup, meclisinde bulundurması hakkında şöyle demektedir:
“Hz Ömer, beni, Eshâbı Bedir’in meclisinde bulundururdu Onlardan ba’zıları Hz Ömer’e, “Niçin bu genci yanında bulunduruyorsun diye suâl ettiklerinde buyururdu ki:
Bu, sizin bildiklerinizden değil
Âlimler meclisine gelirdi
Talebesi Atâ bin Ebî Rebâh der ki:
İbni Abbâs’ın ilim meclisinden daha üstün ve daha faydalı bir meclis görmedim Âlimler, sâlihler, şâirler onun meclisine devam ederler, her biri ilme doymuş olarak huzûrundan ayrılırlardı
Abdullah bin Amr bin Âs da, İbni Abbâs’ı methederek der ki:
Sünneti ve Kur’ânı kerîmdeki âyeti kerîmelerin ihtivâ ettiği hükümlerin inceliklerini, en iyi bilenlerimizdendir
Abdullah bin Abbâs hazretleri, devrinin ilim, irfân ve fazîlet bakımından önde gelenlerindendi
İlimde canlı bir kütüphâne olup, bütün ilimleri kendisinde toplamış; tefsîr, hadîs, fıkıh, edebiyât ve sahâbenin ihtilâf ettiği konularda ve diğer ilim dallarında mütehassıs olmuştu
Kur’ânı kerîmle ilgili ilmini, isteyen ve soranlara öğretirdi Kur’ânı kerîm âyetlerinin toplanmasında ve neşrinde büyük hizmeti olmuştur
Meşhûr velîlerden Şakîk, bir hac mevsiminde İbni Abbâs’ın bir hutbesini dinlemişti İbni Abbâs, Nûr sûresinin tefsîrini yapmıştı Şakîk buna hayrân olup dedi ki:
Bu tefsîrin kadri, kıymeti yüksektir Eğer Mecûsîler, Rumlar bunu duysalardı, hepsi Müslüman olurdu
Tefsîr yazmadı
Abdullah bin Abbâs hazretlerinin, müstakil bir tefsîr kitabı yoktur Fakat tefsîre dâir muhtelif rivâyetleri vardır İslâm âlimleri, tefsîr kitaplarını onun rivâyetleriyle süslediler
Abdullah bin Abbâs hazretlerinin nakledilegelen rivâyetlerinden bir kısmını, Fîrûzâbâdî, TenvîrülMikbâs min Tefsîri İbni Abbâs adlı bir kitapta toplamıştır Onun tefsîre dâir rivâyetleri çeşitli yollarla nakledilmiştir
İbni Abbâs hazretlerinin verdiği fetvâlar, fıkıh ilminin en kuvvetli temellerindendir Halîfe Me’mûn zamanında toplatılan fetvâları, yirmi cildi bulmakta idi Kendisine havâle edilen mes’elelere gâyet açık ve isâbetli cevaplar vermesiyle meşhûr oldu Bu sebeple müşkillerini sormak üzere kendisine çok sayıda gelen oluyordu Suâl sormak için gelenlerin çok kalabalık olması sebebiyle, gelenleri ellişer kişilik gruplar hâlinde yanına alıp, suâllerine cevap verirdi
Talebelerinden Ebû Sâlih anlatır:
“İnsanlar mes’elelerini sormak için Abdullah bin Abbâs’ın evi önünde toplanmışlardı Yol, insanla dolup taşmıştı Kimsenin gelip geçmesi mümkün değildi Huzûruna girip, kapı önündeki durumu haber verdim Bana, su getirmemi söyledi Getirdiğim su ile, abdest aldı ve buyurdu ki:
Şimdi çık ve dışardakilere söyle! Onlardan, Kur’ânı kerîm ve kırâat ilmine dâir soru sormak isteyenler gelsinler!
Dışarı çıkıp söyledim O husûsta mes’elesi olanlar içeri girdiler Ev doldu Müşkillerini sordular ve cevaplarını fazlasıyla alıp dışarı çıktılar Sonra tekrar buyurdu ki:
Şimdi Kur’ânı kerîmin tefsîr ve te’vîli husûsunda bilgi edinmek isteyenler gelsin!
Söyledim İçeri girdiler Onlar da evin odalarını doldurdular Onların da suâllerini cevaplandırdı Doymuş olarak çıktılar Arkasından tekrar buyurdu:
Harâm, helâl ve fıkıhtan mes’elesi olanlar gelsinler!
Cevaplarını aldılar
Haber verdim, onlar da içeri girdiler Evde yine boş yer kalmadı
Gelenler de harâm, helâl ve fıkhî mevzûlarda çeşitli suâller sordular Onlara da çok güzel cevaplar verdi
Gelenler dışarı çıktılar Sonra tekrar buyurdu ki:
Ferâiz ya’nî mîrâs mes’elesine dâir suâlleri olanlar girsinler!
Onlar gelip evi doldurdular Cevaplarını alıp çıktılar
Onlar çıktıktan sonra yine buyurdu:
Lügat ilminden ve edebiyattan sormak isteyenler girsinler
Onlar da gelip suâllerini sorup cevaplarını aldılar Böylece, suâli olanların hepsi, cevaplarını teferruatlı bir şekilde aldılar
Bu duruma yakînen şâhit olduktan sonra anladım ki, Kureyş, Abdullah bin Abbâs hazretleri ile ne kadar iftihâr etse azdır Hayatımda, kapısında böyle kalabalık insanların toplandığı bir başka kimse görmedim
İbni Abbâs hazretleri, hadîs ilminde bir deryâ idi 2660 civârında hadîsi şerîf rivâyet etti Hadîsi şerîfleri tedkîk ve araştırma ile öğrenirdi Rivâyetleri Kütübi sitte denilen meşhûr altı hadîs kitabında yer almaktadır
Abdullah bin Abbâs hazretleri, ömrünün son günlerinde 78 gün hasta yattıktan sonra, 687 senesinde Tâif’te vefât etti Cenâze namazını, Hz Ali’nin oğlu Muhammed bin elHanefiyye kıldırdı ve buyurdu ki:
Bugün, bu ümmetin en âlimi vefât etti Onun vefâtı Müslümanları çok üzdü
Gözleri görmez olmuştu
Abdullah bin Abbâs hazretleri, uzun boylu, güzel beyaz yüzlü, iri vücutlu bir zât idi Sakalını kına ile boyardı Çok ağlaması sebebiyle, yanaklarında, gözyaşlarının bıraktığı izler görünürdü Ömrünün sonuna doğru gözleri görmez olmuştu Bunun için şu beyti söylemişti:
Allah, gözlerimden görme nûrunu aldıysa, Dilimde ve kalbimde o nûr devam ediyor
Abdullah bin Abbâs hazretleri buyurdu ki:
“Dağlar dahî birbirine karşı azsa, azgın cezâsını bulacaktır
“İçinde harâm olanın, ya’nî harâm yiyenin, namazını Allahü teâlâ kabûl etmez
“Benim için gecenin az bir vaktini ilme ayırmak, bütün geceyi ibâdetle geçirmekten daha sevimlidir
“İnsanlara hayrı öğretenler için, denizdeki balıklara varıncaya kadar her şey, Allahü teâlâdan magfiret diler
“Resûlullah efendimiz misvâk kullanmak husûsunda bize öyle emirler verirdi ki, bu husûsta bir âyet geleceğini zannederdik
“Her binânın bir temeli vardır İslâm binâsının temeli de güzel ahlâktır
“Zengine ikrâm edip, fakîre ihânet eden mel’ûndur
“Kıyâmet günü Cennete ilk da’vet edilecek olanlar, her durumda Allahü teâlâya hamd edenlerdir
“Ey çok günâh işleyen! Yaptığın işin şerli sonucu seni bekliyor, onun için kendinden emîn olma! Gülmektesin, ama başına neler geleceğini anlamıyorsun Bu hâlin, günâhların en büyüğüdür Bir hatâlı işte başarı kazanır, sevinirsin Bu sevinmen, yaptığın hatâdan daha büyüktür
Sabır üç çeşittir
“İşleyeceğin yanlış bir işin fırsatını kaçırınca, üzülürsün Hâlbuki bu, o hatâdan daha tehlikelidir Sen hatâdasın Allahü teâlâ, seni dâimâ görmektedir Bu görüş, kalbini titretmez Bu hâlin, yaptığın hatâdan daha fenâdır
“Sabır üç çeşittir Birincisi, farzların yapılmasında güçlüklere sabretmek Bunun sevâbı üçyüz derecedir İkincisi harâmlardan ve yasak edilen şeylerden sakınma husûsunda sabır Bunun altıyüz derece sevâbı vardır Üçüncüsü, musîbetin ilk geldiği anda gösterilen sabırdır Bunun da fazîleti dokuzyüz derecedir
Talebesi Mücâhid bin Cebr, Abdullah bin Abbâs’ın şöyle buyurduğunu nakleder:
“Üzerine gerekmeyen ve sana faydası dokunmayan şeyler hakkında konuşma! Çünkü bu fuzûlî bir iştir, zararından da emîn değilsin
Yerini bulmadıkça lüzûmlu olan sözü de konuşma! Çok kere faydalı söz yerini bulmaz da kaybolur gider
Sen de öyle yap!
Sefîh ve ahmak kimselerle mücâdele etme! Çünkü sefîh, kalbinden sana buğzeder Ahmak, âdî kimseler, dili ile sana eziyet ederler
Tanıdığın kimse yanından ayrıldığı zaman, onun ayrı bir yerde seni nasıl anmasını istersen, sen de onu öyle an!
Sen, affedilmeni istediğin husûslarda, onu da affet! Kardeşinin sana ne şekilde muâmele yapmasını istersen, sen de ona o şekilde muâmele et!
Suçlu olarak yakalanıp da, ihsân ile mükâfât görenin ameli gibi amel et!
Abdullah bin Abbâs bir dersinde şöyle buyurdu:
Besmeleyi okuyan, Allahü teâlâyı zikretmiş olur Elhamdülillah diyen, şükretmiş olur Allahü ekber diyen, Allahü teâlâyı ta’zîm etmiş, büyük bilmiş olur Lâ ilâhe illallah diyen, Allahü teâlâyı tevhîd etmiş olur Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh diyen, Allahü teâlâya teslîm olmuş olur Onun için Cennette yüksek bir derece ve hazîneler vardır
Abdullah bin Abbâs hazretleri, farzlara çok önem verirdi Nasîhat istiyenlere buyururdu ki:
İlk önce farzları yapmalıdır Allahü teâlânın emirlerini yerine getir ve O’ndan yardım iste! Allahü teâlâ bir kulunda, düzgün niyet ve katındaki sevâba kavuşma arzûsu görünce, onun istemediği şeyleri ondan men eder
Allahü teâlâ, mü’min, fâcir, günâhkâr herkesin rızkını helâlden takdîr etmiştir Helâl rızkı için sabrederse, Allahü teâlâ onu mutlaka gönderir Sabırsızlık gösterip harâmdan bir şey yerse, helâl rızkından eksiltir
O da seni gözetir
Abdullah bin Abbâs anlatır:
“Resûlullah efendimiz bana şöyle buyurdu:
Ey oğlum! Sana faydalı olacak ve Allahü teâlânın râzı olduğu birkaç şey öğreteyim mi?
Sen Allahü teâlânın hakkını gözetirsen, O da seni gözetir Genişlik vaktinde O’nu unutmazsan, sıkıntılı zamanında imdâdına yetişir
İnsanlar sana bir şey vermek için bir araya gelseler, o şeyi Allahü teâlâ takdîr etmedi ise vermeye güçleri yetmez Bir şeyden seni men ettiklerinde, eğer Allahü teâlâ o şeyi takdîr etti ise, mâni olamazlar
Yaptığını Allah için yap! Nefsinin hoşuna gitmeyen şeylere sabretmekte, senin için çok hayır ve iyilikler vardır Allahü teâlânın yardımı, sabırla birlikte gelir Sıkıntıdan sonra rahatlık vardır
Abdullah bin Abbâs, kâinâtın yaratılışıyla ilgili olarak bir dersinde buyurdu ki:
Resûlullah efendimiz buyurdu ki:
İblîs, Âdem aleyhisselâm yeryüzüne indirilince, Allahü teâlâya sordu:
Kullarına saâdet yolunu göstermek için, birçok kitap ve Peygamberler verdin Kullarını azdırmak için, bana ne vereceksin?
Senin kitâbın, nefsi azdıran şiirler ve mûsikîdir Peygamberlerin, kâhinler, falcılar, büyücülerdir Aklı gideren, kalbleri karartan gıdaların da, Besmelesiz yenilen, içilen şeyler ve sarhoş eden içkilerdir Nasîhatların, yalan; evin, oyun sahaları ve hamamlar; tuzakların, çıplak gezen kızlar; mescidlerin, fısk meclisleridir
Ümmetine emret!
Abdullah bin Abbâs buyurdu ki:
“Allahü teâlâ Îsâ aleyhisselâma buyurdu:
Yâ Îsâ! Muhammed aleyhisselâma îmân et! Senin ümmetinden, Onun zamanına yetişecek olanların, Ona îmân etmeleri için de ümmetine emret! Muhammed aleyhisselâm olmasaydı, Âdem Peygamberi yaratmazdım
Muhammed aleyhisselâm olmasaydı, Cenneti, Cehennemi yaratmazdım Arşı su üzerinde yarattım Hareket etti Üzerine, Lâ ilâhe illallah Muhammedün Resûlullah yazınca durdu
Bir gün Abdullah bin Abbâs hazretlerine sordular:
Beş vakit namazı emreden âyeti kerîme, Kur’ânı kerîmin neresindedir?
Cevâbında buyurdu ki:
Rûm sûresinin onyedinci ve onsekizinci âyetlerini oku! Bu iki âyeti kerîmede meâlen buyuruldu ki:
(Akşam ve sabah vakitlerinde, Allahı tesbîh edin! Göklerde ve yeryüzünde olanların yaptıkları ve ikindi ve öğle vakitlerinde yapılan hamdler, Allahü teâlâ içindir)
Akşam yapılan tesbîh, akşam ve yatsı namazlarıdır Sabah yapılan tesbîh, sabah namazıdır İkindi ve öğle vakitlerinde yapılan hamdler, ikindi ve öğle namazlarıdır
Bu âyeti kerîmeler, beş vakit namazı emretmektedir
Kabir azâbından kurtarır
Abdullah bin Abbâs anlatır:
“Birkaç Sahâbî yolculukta bir çadır kurduk Burada kabir olduğunu bilmiyorduk Birisinin Mülk sûresini başından sonuna kadar okuduğunu işittik Medîne’ye gelince, bunu Resûlullaha arz ettik Buyurdular ki:
Bu sûre, ölüyü kabirdeki azâbdan kurtarır
Abdullah bin Abbâs buyurdu ki:
Allahü teâlâ bütün emirleri için bir sınır koymuş, bu sınırı aşınca, özür saymıştır Özür olanı affetmiştir Yalnız, zikrediniz emri, böyle değildir
Bunun için bir sınır ve özür tanımamıştır Hiçbir özür ile zikir terkedilmez Çünkü O, “Dururken, otururken ve yatarken de zikrediniz! Her yerde, her hâlde, dil ile ve kalb ile zikredin! Beni hiç unutmayın buyurdu
Bakara sûresinin yüzelliikinci âyetinde meâlen, “Beni zikredin! Ben de sizi zikrederim! buyuruldu
ALINTIDIR