iltasyazilim
FD Üye
Tekerleğin İcadı
Tabiatta hiçbir örneğine rastlanmadığı halde, bize son derece doğal gelen ve modern tekniğin ekseni olacak kadar kayda değer bir icadı, tekerleği de Güneybatı Asya'ya borçluyuz
Elimize, tekerleğin hangi tarihte buluş edildiğini gösterecek hiçbir belge geçmemiştir Fakat bu aracın günümüze en eski çağlardan geldiği de kesindir
Amerikalı arkeolog Speiser, Gawra'da, MÖ 30002500 yıllarının kalıntılarında tekerleğe rastlamış; İngiliz meslektaşı Woolley de Ur'da, MÖ 2950 yıllarından kalma mezardan bir tekerlek çıkarmıştı Ne gibi bir ihtiyacın bu icada yol açtığı muhakkak bilinmiyor General Frugier'nin garip ve inandırıcı varsayımına göre; Yontma Taş Çağı'ndan başlayarak insan, avladığı hayvanı, kaya parçaları gibi bir takım şeyleri nakliye ihtiyacını duymuştur Bu soruna tedavi ararken, indirilmiş bir ağacın yuvarlandığını, bu nedenle taşımayı kolaylaştırdığını ayrım eden ahali yüklerini iki ağaç kütüğünün üstüne koymayı hafıza ettiler İngiliz tarihçisi Maccurdy'ye tarafından; tekerleğin atası, tomar denilen silindir biçiminde durulmuş kağıt ya da deridir Bu gelişmeyi kazılar da doğrulamaktadır Yapılan kazılarda Sümer ülkelerinde, MÖ 3000'den kalma kızaklar ve arabalar çıkartılmıştır
Tekerleğin icadını anında arabanın izlediği kesindir Bir çift tekerleği dingille birleştirmek ve buna demirsiz bir saban yerini belirlemek işten bile değildir Fiilen de, MÖ 3000 yıllarının Sümer kalıntılarında rastlanan arabalar böyledir Sürücüsü, iki tekerleğin arasına konmuş bir eyere, soy biner gibi otururdu Bu eskiz ivedi gelişerek dört tekerlekli bir araç oldu; fakat henüz ön tekerlekler sabitti
Bu araca ilkin hangi hayvan koşulmuştu? Fransız arkeologu Georges Contenau'ya kadar, yaban eşeği O dönemde, bu bölgede beygir bilinmiyordu ve henüz sözünü etmediğimiz Türkler atı ehlileştirmişlerdir
Ortaçağda kayda değer bir rol oynayacak olan bu halk, Orta Asya, Doğu Sibirya ve Mançurya'da yaşamaktaydı Demin Yontma Taş Çağı'nda yaşamış bu göçebe halkın hayatı, Babil ve Darı uygarlığının tam karşıtıydı Fakat onların buz gibi ve dümdüz steplerde uzanan ülkeleri, Yakın Doğu'nun güneşli ve serin vahasının da karşıtı değil miydi? Asyalı göçebe halkın hayatı, her çeşitlilik yiyeceğe alışan bu bitip tükenmez hayvanın, atın sırtında geçiyordu Onu gem'e alıştıran Türklerin Güneybatı Asya'ya akınları sonucunda, bu bölgede atı tanıdı; birincil uygarlıklar, insanlığın bu en asilzade buluşunu, çok değerli armağanını onlardan aldılar
Koşum kayışlarıyla arabaya bağlanan atla birlikte ilk savaş aracı da doğmuş oldu Antik dünya, arabayı ve atları bu korkunç görünümüyle ilk kere tanıyordu Daha Sonra MÖ 2000 yılında Mezopotamya'da görülen araba, artan bir şekilde Sami ırkından Hiksosların akınıyla Darı'a girince, Firavun'un ordusunda, 1917'de birincil müttefik tanklarının Alman askerleri üstünde yarattığı paniğe aynı bir korku yarattı Mısırlılar hayvan gücü olarak az önce öküz ve eşekten yararlanıyorlardı Ama tecrübeden çabuk ders almayı bildiler istilâcıları ülkeden atar atmaz bu yeni savaş aracını kullanmaya başladılar Öyle ama, Darı tarihinin en aydınlık dönemi olan Yeni İmparatorluk'tan kalan belgeler, Firavun'u gelecek kuşaklara savaş arabasının üstünde, bir eliyle dizginleri tutar, ötekiyle de düşmanı yere serer biçimde gösterebilmiştir
Bunu izleyen on asır boyunca, otomobil, savaş alanlarında fetih arabulucu olarak hizmet etti Asurlular, MÖ 1000 yıllarında bir sürücünün kullandığı, iki savaşçıyı çeken çift at koşulmuş arabaları bir uçtan bir uca dünyaya egemen oldular Asur'un ünlü kralları Surgon ve Assurbanipal çoğu şehirleri, enerjik savaş makineleri halini alan arabalarıyla kuşattılar Bu arabaların, tekerlekleri üzerine oturtulmuş ağır koçbaşlarıyla şehir halkı kapılarına saldırdılar; savaşçılar kalkanlarının arkasına saklanarak kale duvarlarının üstüne yürüdüler Ama bu ağır topçu gücünün yanı sıra yeni bir silahlı birlik daha meydana getirmişlerdi: Atlılar Bir halı parçasının üstünde oturan bu eyersiz ve üzengisiz Asur atlıları, İskender'in fetihlerine yol açan öncüler oldular *
Tabiatta hiçbir örneğine rastlanmadığı halde, bize son derece doğal gelen ve modern tekniğin ekseni olacak kadar kayda değer bir icadı, tekerleği de Güneybatı Asya'ya borçluyuz
Elimize, tekerleğin hangi tarihte buluş edildiğini gösterecek hiçbir belge geçmemiştir Fakat bu aracın günümüze en eski çağlardan geldiği de kesindir
Amerikalı arkeolog Speiser, Gawra'da, MÖ 30002500 yıllarının kalıntılarında tekerleğe rastlamış; İngiliz meslektaşı Woolley de Ur'da, MÖ 2950 yıllarından kalma mezardan bir tekerlek çıkarmıştı Ne gibi bir ihtiyacın bu icada yol açtığı muhakkak bilinmiyor General Frugier'nin garip ve inandırıcı varsayımına göre; Yontma Taş Çağı'ndan başlayarak insan, avladığı hayvanı, kaya parçaları gibi bir takım şeyleri nakliye ihtiyacını duymuştur Bu soruna tedavi ararken, indirilmiş bir ağacın yuvarlandığını, bu nedenle taşımayı kolaylaştırdığını ayrım eden ahali yüklerini iki ağaç kütüğünün üstüne koymayı hafıza ettiler İngiliz tarihçisi Maccurdy'ye tarafından; tekerleğin atası, tomar denilen silindir biçiminde durulmuş kağıt ya da deridir Bu gelişmeyi kazılar da doğrulamaktadır Yapılan kazılarda Sümer ülkelerinde, MÖ 3000'den kalma kızaklar ve arabalar çıkartılmıştır
Tekerleğin icadını anında arabanın izlediği kesindir Bir çift tekerleği dingille birleştirmek ve buna demirsiz bir saban yerini belirlemek işten bile değildir Fiilen de, MÖ 3000 yıllarının Sümer kalıntılarında rastlanan arabalar böyledir Sürücüsü, iki tekerleğin arasına konmuş bir eyere, soy biner gibi otururdu Bu eskiz ivedi gelişerek dört tekerlekli bir araç oldu; fakat henüz ön tekerlekler sabitti
Bu araca ilkin hangi hayvan koşulmuştu? Fransız arkeologu Georges Contenau'ya kadar, yaban eşeği O dönemde, bu bölgede beygir bilinmiyordu ve henüz sözünü etmediğimiz Türkler atı ehlileştirmişlerdir
Ortaçağda kayda değer bir rol oynayacak olan bu halk, Orta Asya, Doğu Sibirya ve Mançurya'da yaşamaktaydı Demin Yontma Taş Çağı'nda yaşamış bu göçebe halkın hayatı, Babil ve Darı uygarlığının tam karşıtıydı Fakat onların buz gibi ve dümdüz steplerde uzanan ülkeleri, Yakın Doğu'nun güneşli ve serin vahasının da karşıtı değil miydi? Asyalı göçebe halkın hayatı, her çeşitlilik yiyeceğe alışan bu bitip tükenmez hayvanın, atın sırtında geçiyordu Onu gem'e alıştıran Türklerin Güneybatı Asya'ya akınları sonucunda, bu bölgede atı tanıdı; birincil uygarlıklar, insanlığın bu en asilzade buluşunu, çok değerli armağanını onlardan aldılar
Koşum kayışlarıyla arabaya bağlanan atla birlikte ilk savaş aracı da doğmuş oldu Antik dünya, arabayı ve atları bu korkunç görünümüyle ilk kere tanıyordu Daha Sonra MÖ 2000 yılında Mezopotamya'da görülen araba, artan bir şekilde Sami ırkından Hiksosların akınıyla Darı'a girince, Firavun'un ordusunda, 1917'de birincil müttefik tanklarının Alman askerleri üstünde yarattığı paniğe aynı bir korku yarattı Mısırlılar hayvan gücü olarak az önce öküz ve eşekten yararlanıyorlardı Ama tecrübeden çabuk ders almayı bildiler istilâcıları ülkeden atar atmaz bu yeni savaş aracını kullanmaya başladılar Öyle ama, Darı tarihinin en aydınlık dönemi olan Yeni İmparatorluk'tan kalan belgeler, Firavun'u gelecek kuşaklara savaş arabasının üstünde, bir eliyle dizginleri tutar, ötekiyle de düşmanı yere serer biçimde gösterebilmiştir
Bunu izleyen on asır boyunca, otomobil, savaş alanlarında fetih arabulucu olarak hizmet etti Asurlular, MÖ 1000 yıllarında bir sürücünün kullandığı, iki savaşçıyı çeken çift at koşulmuş arabaları bir uçtan bir uca dünyaya egemen oldular Asur'un ünlü kralları Surgon ve Assurbanipal çoğu şehirleri, enerjik savaş makineleri halini alan arabalarıyla kuşattılar Bu arabaların, tekerlekleri üzerine oturtulmuş ağır koçbaşlarıyla şehir halkı kapılarına saldırdılar; savaşçılar kalkanlarının arkasına saklanarak kale duvarlarının üstüne yürüdüler Ama bu ağır topçu gücünün yanı sıra yeni bir silahlı birlik daha meydana getirmişlerdi: Atlılar Bir halı parçasının üstünde oturan bu eyersiz ve üzengisiz Asur atlıları, İskender'in fetihlerine yol açan öncüler oldular *