iltasyazilim
FD Üye
Tevazunun İslam Ahlakındaki Önemi
Alçak gönüllü, tevazulu olmak Yüce Allah'ın Kuran'da övdüğü bir davranıştır Gerçek anlamda alçakgönüllülük, insanın sahip olduğu tüm özelliklerin Rabbimiz'den geldiğini bilmesi, Allah'ın dışında hiçbir mutlak güç olmadığını kavramasıyla yaşanır Bu şuurdaki bir insan ne kadar beğenilen özelliklere sahip olursa olsun, bütün bunların Allah'ın verdiği gelip geçici özellikler olduğunu, kendisi için bir imtihan vesilesi ve salih amel fırsatı olduğunu bilir Bu nedenle de sahip olduğu hiçbir özellik, onun kibirlenmesine, büyüklenmesine sebep olmaz Bu güzel ahlaklarının sonucunda ise Allah müminleri cennetle müjdelemiştir:
İşte sizin ilahınız bir tek İlahtır, artık yalnızca O'na teslim olun Sen alçak gönüllü olanlara müjde ver (Hac Suresi, 34)
Yüce Allah Kuran'ın pek çok ayetiyle insanlara alçakgönüllü olmayı emretmiştir Kibir ve büyüklenmenin ise Kuran'da şeytanın bir vasfı olduğu bildirilmiş ve iman edenlerin kibirden mutlaka sakınmaları hatırlatılmıştır Dolayısıyla müminin en önemli özelliklerinden biri büyüklük gururundan ve kibirden kaçınması, tevazulu, müşfik, mülayim ve yumuşak başlı bir ahlak göstermesidir
Her şeyin Allah'a ait olduğunu ve kendilerinin O'na karşı eksikliklerini, acizliklerini bilen müminler, Rabbimiz'in yarattığı diğer insanlara karşı da tevazu gösterirler Allah'a olan boyun eğmişliklerini, O'nun mümin kullarına karşı gösterdikleri tevazuyla belli ederler Zira sahip oldukları özelliklerin hiçbirinin kendilerine ait olmadığının farkındadırlar Bundan dolayı daima şükreder ve ellerindeki her şeyi Allah'ın dilediği anda geri alabileceğini unutmazlar Müminler, bu samimi tavırlarıyla da çevrelerine örnek olarak en etkili tebliğ yöntemlerinden birini de uygulamış olurlar
Müminlerin Tevazulu Ahlaklarının Kökeni
Yüce Allah'a Tam Teslim Olmuşlardır
Türlü eksikliklerle ve acizliklerle yaratılmış olan insan için, dünya hayatındaki her an bir imtihan vesilesidir Bunun bilincinde olan müminler için acizliklerin pek çok hikmeti ve hayrı vardır Bu hikmetlerden en önemlileri ise acizliklerini düşünerek Allah'ın gücünü daha iyi görebilmeleri ve Allah'a karşı boyun eğici olmalarıdır
Şüphesiz eğer Allah dileseydi, insanı kusursuz bir yaratılışla da yaratabilirdi Nitekim cennette insan hem bedenen, hem de ruhen çok üstün bir yaratılışa sahip olacaktır Ancak insanın kendisini ahirete maddi ve manevi olarak hazırlayabilmesi ve eğitebilmesi için, dünyadaki eksiklikleri görmesi ve yaşaması çok önemlidir Böylece Allah'ın izniyle ahiretteki kusursuzluğu ve bunun değerini çok daha iyi anlayabilme imkanına ve Allah'ın kudretini gereği gibi takdir edebilecek bir anlayışa sahip olacaktır
Güçlü Bir İmana Sahiptirler
Tevazu, imana bağlı bir ahlak özelliğidir İmanlı bir insan, her an Allah'ın huzurunda olduğunun, Allah'ın kendisini her an duyduğunun, gördüğünün ve aklından geçenleri bildiğinin farkında olduğu için, hem Allah'a hem de O'nun kullarına karşı tevazuludur Allah müminlerin tevazularını Kuran'da şöyle bildirmektedir:
O Rahman (olan Allah)ın kulları, yeryüzü üzerinde alçak gönüllü olarak yürürler (Furkan Suresi, 63)
Yüce Allah bir başka Kuran ayetinde de, imanın en açık göstergelerinden birinin büyüklük taslamamak olduğunu bildirmiştir Konuyla ilgili olan ayet şöyledir:
Bizim ayetlerimize ancak onlarla kendilerine hatırlatıldığı zaman, hemen secdeye kapananlar, Rablerini hamd ile tesbih edenler ve büyüklük taslamayanlar iman eder (Secde Suresi, 15)
Allah Korkuları Çok Güçlüdür
Kuran'da Allah'tan 'içi titreyerek korkan' öğüt alır düşünür (A'la Suresi, 10) ayetiyle, insanın düşünüp öğüt alabilmesi için derin bir Allah korkusuna sahip olması gerektiği haber verilmiştir İnsanın kendisindeki kötü ahlak özelliklerini, kusur ve hatalarını düzeltebilmesi için bunların yanlış olduğunu düşünebilmesi ya da kendisine hatırlatıldığında bunlardan öğüt alabilmesi ancak kalbindeki Allah korkusuyla mümkün olabilmektedir Samimi Allah korkusuna sahip bir müminin, başkalarını hor görmesi, ters davranması, büyüklenip kibirlenmesi, ihtiyaç içinde olan bir kimseden yüz çevirmesi, insanları küçümsemesi, kendini herhangi bir özelliğinden dolayı üstün görmesi söz konusu değildir
Allah'a Karşı Acizliklerini Bilirler
Müminler Allah'ın büyüklüğünü kavrayıp takdir edebilme gayreti içindedirler Bu sebeple de tüm yaratılmışlarla beraber kendi acizliklerini de bilirler İnkarcıların kibirli başkaldırışlarının aksine onlar içleri titreyerek Allah'tan korkarlar ve Rabbimiz karşısındaki acizliklerini dile getirmekten çekinmezler:
De ki: Allah'ın dilemesi dışında kendim için yarardan ve zarardan (hiçbir şeye) malik değilim Eğer gaybı bilebilseydim muhakkak hayırdan yaptıklarımı artırırdım ve bana bir kötülük dokunmazdı (Araf Suresi, 188)
Dünyayı Değil Ahireti İsterler
Müminler asıl olarak ahiret yurdunu isterler ve dünyadaki herşeyin gelip geçici olduğunu bilirler Kuran'da salih müminler şöyle tanıtılmaktadır:
Gerçekten Biz onları, katıksızca (ahiretteki asıl) yurdu düşünüp anan ihlas sahipleri kıldık (Sad Suresi, 46)
Ayrıca müminler dünyaya neden geldiklerini, burada imtihan olduklarını ve Allah'ın rızasını kazanabilecekleri işler yapmaları gerektiğini bilirler Ayetlerde de belirtildiği gibi onlar dünya hayatına karşılık ahireti satın alanlardır (Nisa Suresi, 74) Müminler dünyada ellerine geçenlerle büyüklenmez, Rabbimiz'e en iyi şekilde kulluk etmeye çalışırlar
Tevazudan Uzak İnsanların Yanılgıları
İnsanların bazıları, ne kadar aciz bir yaratılışa sahip olduklarını görmek istemez Allah karşısında güçsüz olduklarını ve tüm yaşamlarının Allah'a bağlı olduklarını düşünmek nefislerine ağır gelir Kendisini (Allah'ı tenzih ederiz) Allah'tan müstakil, bağımsız bir güç gibi görmek ister Bunun için de Allah'ın kendilerine bir lütuf ve nimet olarak verdiği herşeyi sahiplenirler Allah'ın ilham ettiği yetenekleri, aklı, düşünceleri, kararları kendi güçleriyle elde ettikleri yanılgısına kendilerini inandırırlar Oysaki bu tamamen yanlış bir düşüncedir Örneğin şu an evinde oturan bir kişinin hiç beklenmedik bir başağrısının başlaması, bir anda kalp damarlarından birinin tıkanması, beyninde bilinmeyen bir sebeple bir anda kanama meydana gelmesi ve okuduğu kitabı, gazeteyi elinde tutamayacak, okuduğu satırları göremeyecek hale gelmesi an meselesidir Eğer tüm bunlar olmuyorsa ve kişi sağlıklı bir şekilde hayatına devam edebiliyor, bu yazıları okuyabiliyor ve kavrayabiliyorsa bu, sadece Allah böyle dilediği için gerçekleşmektedir
Bedeninde bunların gerçekleşmesinin yanı sıra, insanın yaşamını devam ettirebilmesi için evrendeki bütün sistemlerin de tam bir uyum içinde çalışması gereklidir Bu sistemlerden tek bir tanesinin işleyişinde bile bir aksaklık olması, yeryüzünde yaşamın son bulması anlamına gelecektir Örneğin atmosferdeki oksijen oranında görülecek % 5'lik bir artış bile, dünya üzerindeki ormanların büyük bölümünün yanmasına neden olacaktır
Görüldüğü gibi insanın sadece tek bir dakika samimi tefekkür etmesi Allah'a ne kadar muhtaç ve Rabbimiz'in karşısında ne derece güçsüz olduğunu görebilmesi için yeterlidir Bu nedenle müminler tüm yaşamları boyunca acizliklerinin ve Allah'a olan muhtaçlıklarının bilinciyle hareket ederler En önemlisi de kibirli insanların, dünya hayatında hiçbir emellerine erişemedikleri gibi, Yüce Allah'ın sevgisini de kaybettiklerini bilirler Allah bir ayetinde bunu şöyle bildirir:
İnsanlara yanağını çevirip (büyüklenme) ve böbürlenmiş olarak yeryüzünde yürüme Çünkü Allah, büyüklük taslayıp böbürleneni sevmez (Lokman Suresi, 18)
Bediüzzaman'ın Tevazulu Ahlakı
İnsanlar ancak Allah'ın dilediği kadar ve Allah'ın dilediği sürece akla, hafızaya veya yeteneğe sahip olabilirler Bunu unutan bir insan büyük bir hata yapmış olur Bir yazıyı insana yazdıran ancak Allah'tır Yazdığı yazıdaki her satırı ve kelimeyi o kişiye Allah ilham eder Allah dilediği an dünyanın en ünlü yazarının aklına yazacak tek bir cümle bile gelemez Allah ilham etmediği sürece bu insan hiçbir düşüncesini yazıya dökemez
Ya da Allah dilemediği sürece bir insan aklından geçenleri dile getiremez İnsanın konuşurken sarf ettiği her cümleyi ona Allah ilham eder Örneğin bu yazının şu ana kadar yazılan her cümlesini ilham eden Allah'tır Bu konuyu seçen, yazının başlığını tayin eden ve nasıl yazılması gerektiğini ihsan eden Allah'tır Allah ilham etmediği sürece sonsuza kadar da düşünülse, yine de bu yazıdaki cümleleri arka arkaya getirmeye güç yetirilemez
Bu gerçeği en güzel ifade eden kişilerden biri, Bediüzzaman Said Nursi'dir Hicri 13 asrın müceddidi olarak kabul edilen Bediüzzaman Said Nursi, Risalei Nurlar'ın gerçek yazarının Allah olduğunu ve kendisinin sadece bu eseri yazmaya vesile olmak için seçilen bir kul olduğunu şu şekilde dile getirmektedir:
Bu zamanda gayet kuvvetli ve hakikatlı milyonlarla fedakârları bulunan meşrebler (yol, adet), meslekler, tarîkatlar (dini gruplar), bu dehşetli dalalet (dinsizlik) hücumuna karşı zahiren mağlubiyete düştükleri halde benim gibi yarım ümmi (tahsil görmemiş) ve kimsesiz ve mütemadiyen tarassud altında (sürekli gözetim altında tutulan), karakol karşısında ve müdhiş, müteaddid cihetlerle (pek çok farklı şekillerde) aleyhimde propagandalar ve herkesi benden tenfir etmek vaziyetinde (nefret etmiş durumda) bulunan bir adam, o mesleklerden daha ileri (dini gruplardan daha ileri), daha kuvvetli dayanan Risalei Nur'a sahib değildir ve o eser onun hüneri olamaz, onunla iftihar edemez Belki doğrudan doğruya Kur'anı Hakîm'in bu zamanda bir nevi mu'cizei maneviyesi (manevi bir mucizesi) olarak rahmeti İlahiye tarafından ihsan edilmiştir (Allah'ın rahmetinin bir ihsanıdır) O adam (kendisi), binler arkadaşıyla beraber o hediyei Kur'aniyeye el atmışlar Her nasılsa birinci tercümanlık vazifesi ona düşmüş Onun fikri ve ilmi ve zekâsının eseri olmadığına delil, Risalei Nur'da öyle parçalar var ki, bazı altı saatte, bazı iki saatte, bazı bir saatte, bazı on dakikada yazılan risaleler var Ben yemin ile temin ediyorum ki, Eski Said'in kuvvei hâfızası (ezber gücü) da beraber olmak şartıyla o on dakika işi on saatte fikrim ile yapamıyorum O bir saatlik risaleyi, iki gün istidadımla (becerimle), zihnimle yapamıyorum ve o bir günde altı saatlik risale olan Otuzuncu Söz'ü ne ben ve ne de en müdakkik (araştırmacı) dindar feylesoflar altı günde o tahkikatı (araştırmayı) yapamazlar ve hâkeza (ve bunun gibi)(Şualar, Sayfa 588)
Bediüzzaman'ın bu sözleri gerçek bir tevazunun nasıl olması gerektiğini anlamamız açısından da çok önemlidir Çünkü Bediüzzaman dünya tarihinin en değerli eserlerinden birinin ortaya çıkmasına vesile olduğu halde, hiçbir zaman kendisini ön plana çıkarmamış her zaman herşeyin asıl sahibi olan Allah'ı yüceltmiştir
Sahip olduğumuz herşeyi bize veren Allah, tüm varlık alemini var eden ve idare eden yegane güçtür Bu gerçeğin iyice düşünülmesi ve kalbe samimi olarak yerleştirilmesi gerçek tevazuya sahip olmanın tek yoludur Bir ayette şöyle bildirilmiştir:
O Rahman (olan Allah)ın kulları, yeryüzü üzerinde alçak gönüllü olarak yürürler ve cahiller kendileriyle muhatap oldukları zaman Selamderler (Furkan Suresi, 63)
İslam Alimlerinin Tevazu ile İlgili Sözleri
Kalbin kurtuluşu dört hasletle sağlanabilir Sadece ALLAH için tevazu etmek, sadece ALLAH'a muhtaç olduğunu hissetmek, sadece ALLAH'tan korkmak ve sadece ALLAH'tan ummak (Said elHırı (rh))
Hakikaten akledebilen bir kul, ameliyle nasıl övünebiliyor? Amel yapabilmek ALLAH'ın bir nimetidir Bu fırsatı ona nasip ettiği için şükür ve tevazu hisleri içinde olması gerekir (Ebu Süleyman edDarani)
Gerçek tevazu O'nun büyüklüğünün müşahedesinden ve sıfatlarının tecellisinden doğandır (İbn Ataullah İskenderi (ks))
Evet dünyalık elde etmekle böbürlenenleri sevmez Dünya ile sevinenleri de sevmez Ama Allah, Kendini sevenleri, Kendisine yakın olmak isteyenleri sever Kavmin (Allah dostlarının) bütün gayesi, ahirette olan işleri çoğaltmaktır Arzu ve lezzetlere sürükleyecek şeylerden vazgeçmektir (Abdülkadir Geylani, Kalpleri Aydınlatan Sözler, sf 47, Derleyen; Şeyh Muhammed Abdülkerim ElKesnezâni)
Sana Rabbinin kapısını ve O'na varan yolu da göstereyim mi? Üzerinden kibir elbisesini çıkar, tevazu elbisesini giy (Abdülkadir Geylani, Kalpleri Aydınlatan Sözler, sf 56, Derleyen; Şeyh Muhammed Abdülkerim ElKesnezâni)
Peygamber Efendimiz (sav)'in Tevazu ile İlgili Hadisleri
Allah için mütevazı olanı Allah yüceltir Böbürleneni Allah alçaltır Allah'ı çok ***** Allah sever(İbn Mace İhya'u Ulum'idDin Huccetü'lİslam, İmam Gazali, cilt 4, s655)
Sana Allah korkusunu, doğru sözlülüğü, emaneti yerine getirmeyi, ahde vefayı, yemek yedirmeyi ve mütevazı davranmayı, bol bol selam vermeyi tavsiye ederim(İmam Gazali, İhya'u Ulum'iddin, 3 Cilt, s304; Ebu Nuaym, elHılye'de tahriç etmiştir)
İnsanları kibirden uzaklaştırıp kalplerine gerçek anlamda tevazuyu yerleştirecek olan, herşeyin mutlak sahibinin yalnızca Rabbimiz olduğunu unutmamaktır Tevazu insanın, içerisinde bulunduğu acizliklerin ve muhtaçlığının gerçek anlamda farkına varması, Allah'ın kudretini gereği gibi takdir edebilmesi ile kazanılır
Müminler Allah, her büyüklük taslayıp böbürleneni sevmez (Nisa Suresi, 36) ayetinin hükmü gereği tevazulu ahlaklarında kararlılık gösterir ve güçlü bir imana sahip olurlar
Alttan almak, karşı tarafın isteklerini ön planda tutmak, her söze ve tavra güzellikle karşılık vermek, müminlerin tevazulu ahlaklarının bir gereğidir Allah korkusuyla hareket eden müminler, Rabbimiz'in razı olacağı umulan ahlakı göstererek Allah'a ve O'nun yarattıklarına karşı boyun eğici, alçakgönüllü bir ahlak gösterirler
Kaynak: İlmi Araştırma Dergisi, Ekim
Bu yazı Dini Yazılar Email Grubu'ndan gönderilmiştir Bu gruba üye olursanız haftada bir adet buna benzer dini içerikli bir yazı email adresinize gönderilecektir Üye olmak için üye olmak istediğiniz emailinizden Linkleri sadece kayıtlı üyelerimiz görebilirForumTR üyesi olmak için tıklayınız adresine Üyelikkonulu boş bir mesaj atınız
diniyazilarawardspacecom
groupsyahoocomgroupdiniyazilarmessages
Alçak gönüllü, tevazulu olmak Yüce Allah'ın Kuran'da övdüğü bir davranıştır Gerçek anlamda alçakgönüllülük, insanın sahip olduğu tüm özelliklerin Rabbimiz'den geldiğini bilmesi, Allah'ın dışında hiçbir mutlak güç olmadığını kavramasıyla yaşanır Bu şuurdaki bir insan ne kadar beğenilen özelliklere sahip olursa olsun, bütün bunların Allah'ın verdiği gelip geçici özellikler olduğunu, kendisi için bir imtihan vesilesi ve salih amel fırsatı olduğunu bilir Bu nedenle de sahip olduğu hiçbir özellik, onun kibirlenmesine, büyüklenmesine sebep olmaz Bu güzel ahlaklarının sonucunda ise Allah müminleri cennetle müjdelemiştir:
İşte sizin ilahınız bir tek İlahtır, artık yalnızca O'na teslim olun Sen alçak gönüllü olanlara müjde ver (Hac Suresi, 34)
Yüce Allah Kuran'ın pek çok ayetiyle insanlara alçakgönüllü olmayı emretmiştir Kibir ve büyüklenmenin ise Kuran'da şeytanın bir vasfı olduğu bildirilmiş ve iman edenlerin kibirden mutlaka sakınmaları hatırlatılmıştır Dolayısıyla müminin en önemli özelliklerinden biri büyüklük gururundan ve kibirden kaçınması, tevazulu, müşfik, mülayim ve yumuşak başlı bir ahlak göstermesidir
Her şeyin Allah'a ait olduğunu ve kendilerinin O'na karşı eksikliklerini, acizliklerini bilen müminler, Rabbimiz'in yarattığı diğer insanlara karşı da tevazu gösterirler Allah'a olan boyun eğmişliklerini, O'nun mümin kullarına karşı gösterdikleri tevazuyla belli ederler Zira sahip oldukları özelliklerin hiçbirinin kendilerine ait olmadığının farkındadırlar Bundan dolayı daima şükreder ve ellerindeki her şeyi Allah'ın dilediği anda geri alabileceğini unutmazlar Müminler, bu samimi tavırlarıyla da çevrelerine örnek olarak en etkili tebliğ yöntemlerinden birini de uygulamış olurlar
Müminlerin Tevazulu Ahlaklarının Kökeni
Yüce Allah'a Tam Teslim Olmuşlardır
Türlü eksikliklerle ve acizliklerle yaratılmış olan insan için, dünya hayatındaki her an bir imtihan vesilesidir Bunun bilincinde olan müminler için acizliklerin pek çok hikmeti ve hayrı vardır Bu hikmetlerden en önemlileri ise acizliklerini düşünerek Allah'ın gücünü daha iyi görebilmeleri ve Allah'a karşı boyun eğici olmalarıdır
Şüphesiz eğer Allah dileseydi, insanı kusursuz bir yaratılışla da yaratabilirdi Nitekim cennette insan hem bedenen, hem de ruhen çok üstün bir yaratılışa sahip olacaktır Ancak insanın kendisini ahirete maddi ve manevi olarak hazırlayabilmesi ve eğitebilmesi için, dünyadaki eksiklikleri görmesi ve yaşaması çok önemlidir Böylece Allah'ın izniyle ahiretteki kusursuzluğu ve bunun değerini çok daha iyi anlayabilme imkanına ve Allah'ın kudretini gereği gibi takdir edebilecek bir anlayışa sahip olacaktır
Güçlü Bir İmana Sahiptirler
Tevazu, imana bağlı bir ahlak özelliğidir İmanlı bir insan, her an Allah'ın huzurunda olduğunun, Allah'ın kendisini her an duyduğunun, gördüğünün ve aklından geçenleri bildiğinin farkında olduğu için, hem Allah'a hem de O'nun kullarına karşı tevazuludur Allah müminlerin tevazularını Kuran'da şöyle bildirmektedir:
O Rahman (olan Allah)ın kulları, yeryüzü üzerinde alçak gönüllü olarak yürürler (Furkan Suresi, 63)
Yüce Allah bir başka Kuran ayetinde de, imanın en açık göstergelerinden birinin büyüklük taslamamak olduğunu bildirmiştir Konuyla ilgili olan ayet şöyledir:
Bizim ayetlerimize ancak onlarla kendilerine hatırlatıldığı zaman, hemen secdeye kapananlar, Rablerini hamd ile tesbih edenler ve büyüklük taslamayanlar iman eder (Secde Suresi, 15)
Allah Korkuları Çok Güçlüdür
Kuran'da Allah'tan 'içi titreyerek korkan' öğüt alır düşünür (A'la Suresi, 10) ayetiyle, insanın düşünüp öğüt alabilmesi için derin bir Allah korkusuna sahip olması gerektiği haber verilmiştir İnsanın kendisindeki kötü ahlak özelliklerini, kusur ve hatalarını düzeltebilmesi için bunların yanlış olduğunu düşünebilmesi ya da kendisine hatırlatıldığında bunlardan öğüt alabilmesi ancak kalbindeki Allah korkusuyla mümkün olabilmektedir Samimi Allah korkusuna sahip bir müminin, başkalarını hor görmesi, ters davranması, büyüklenip kibirlenmesi, ihtiyaç içinde olan bir kimseden yüz çevirmesi, insanları küçümsemesi, kendini herhangi bir özelliğinden dolayı üstün görmesi söz konusu değildir
Allah'a Karşı Acizliklerini Bilirler
Müminler Allah'ın büyüklüğünü kavrayıp takdir edebilme gayreti içindedirler Bu sebeple de tüm yaratılmışlarla beraber kendi acizliklerini de bilirler İnkarcıların kibirli başkaldırışlarının aksine onlar içleri titreyerek Allah'tan korkarlar ve Rabbimiz karşısındaki acizliklerini dile getirmekten çekinmezler:
De ki: Allah'ın dilemesi dışında kendim için yarardan ve zarardan (hiçbir şeye) malik değilim Eğer gaybı bilebilseydim muhakkak hayırdan yaptıklarımı artırırdım ve bana bir kötülük dokunmazdı (Araf Suresi, 188)
Dünyayı Değil Ahireti İsterler
Müminler asıl olarak ahiret yurdunu isterler ve dünyadaki herşeyin gelip geçici olduğunu bilirler Kuran'da salih müminler şöyle tanıtılmaktadır:
Gerçekten Biz onları, katıksızca (ahiretteki asıl) yurdu düşünüp anan ihlas sahipleri kıldık (Sad Suresi, 46)
Ayrıca müminler dünyaya neden geldiklerini, burada imtihan olduklarını ve Allah'ın rızasını kazanabilecekleri işler yapmaları gerektiğini bilirler Ayetlerde de belirtildiği gibi onlar dünya hayatına karşılık ahireti satın alanlardır (Nisa Suresi, 74) Müminler dünyada ellerine geçenlerle büyüklenmez, Rabbimiz'e en iyi şekilde kulluk etmeye çalışırlar
Tevazudan Uzak İnsanların Yanılgıları
İnsanların bazıları, ne kadar aciz bir yaratılışa sahip olduklarını görmek istemez Allah karşısında güçsüz olduklarını ve tüm yaşamlarının Allah'a bağlı olduklarını düşünmek nefislerine ağır gelir Kendisini (Allah'ı tenzih ederiz) Allah'tan müstakil, bağımsız bir güç gibi görmek ister Bunun için de Allah'ın kendilerine bir lütuf ve nimet olarak verdiği herşeyi sahiplenirler Allah'ın ilham ettiği yetenekleri, aklı, düşünceleri, kararları kendi güçleriyle elde ettikleri yanılgısına kendilerini inandırırlar Oysaki bu tamamen yanlış bir düşüncedir Örneğin şu an evinde oturan bir kişinin hiç beklenmedik bir başağrısının başlaması, bir anda kalp damarlarından birinin tıkanması, beyninde bilinmeyen bir sebeple bir anda kanama meydana gelmesi ve okuduğu kitabı, gazeteyi elinde tutamayacak, okuduğu satırları göremeyecek hale gelmesi an meselesidir Eğer tüm bunlar olmuyorsa ve kişi sağlıklı bir şekilde hayatına devam edebiliyor, bu yazıları okuyabiliyor ve kavrayabiliyorsa bu, sadece Allah böyle dilediği için gerçekleşmektedir
Bedeninde bunların gerçekleşmesinin yanı sıra, insanın yaşamını devam ettirebilmesi için evrendeki bütün sistemlerin de tam bir uyum içinde çalışması gereklidir Bu sistemlerden tek bir tanesinin işleyişinde bile bir aksaklık olması, yeryüzünde yaşamın son bulması anlamına gelecektir Örneğin atmosferdeki oksijen oranında görülecek % 5'lik bir artış bile, dünya üzerindeki ormanların büyük bölümünün yanmasına neden olacaktır
Görüldüğü gibi insanın sadece tek bir dakika samimi tefekkür etmesi Allah'a ne kadar muhtaç ve Rabbimiz'in karşısında ne derece güçsüz olduğunu görebilmesi için yeterlidir Bu nedenle müminler tüm yaşamları boyunca acizliklerinin ve Allah'a olan muhtaçlıklarının bilinciyle hareket ederler En önemlisi de kibirli insanların, dünya hayatında hiçbir emellerine erişemedikleri gibi, Yüce Allah'ın sevgisini de kaybettiklerini bilirler Allah bir ayetinde bunu şöyle bildirir:
İnsanlara yanağını çevirip (büyüklenme) ve böbürlenmiş olarak yeryüzünde yürüme Çünkü Allah, büyüklük taslayıp böbürleneni sevmez (Lokman Suresi, 18)
Bediüzzaman'ın Tevazulu Ahlakı
İnsanlar ancak Allah'ın dilediği kadar ve Allah'ın dilediği sürece akla, hafızaya veya yeteneğe sahip olabilirler Bunu unutan bir insan büyük bir hata yapmış olur Bir yazıyı insana yazdıran ancak Allah'tır Yazdığı yazıdaki her satırı ve kelimeyi o kişiye Allah ilham eder Allah dilediği an dünyanın en ünlü yazarının aklına yazacak tek bir cümle bile gelemez Allah ilham etmediği sürece bu insan hiçbir düşüncesini yazıya dökemez
Ya da Allah dilemediği sürece bir insan aklından geçenleri dile getiremez İnsanın konuşurken sarf ettiği her cümleyi ona Allah ilham eder Örneğin bu yazının şu ana kadar yazılan her cümlesini ilham eden Allah'tır Bu konuyu seçen, yazının başlığını tayin eden ve nasıl yazılması gerektiğini ihsan eden Allah'tır Allah ilham etmediği sürece sonsuza kadar da düşünülse, yine de bu yazıdaki cümleleri arka arkaya getirmeye güç yetirilemez
Bu gerçeği en güzel ifade eden kişilerden biri, Bediüzzaman Said Nursi'dir Hicri 13 asrın müceddidi olarak kabul edilen Bediüzzaman Said Nursi, Risalei Nurlar'ın gerçek yazarının Allah olduğunu ve kendisinin sadece bu eseri yazmaya vesile olmak için seçilen bir kul olduğunu şu şekilde dile getirmektedir:
Bu zamanda gayet kuvvetli ve hakikatlı milyonlarla fedakârları bulunan meşrebler (yol, adet), meslekler, tarîkatlar (dini gruplar), bu dehşetli dalalet (dinsizlik) hücumuna karşı zahiren mağlubiyete düştükleri halde benim gibi yarım ümmi (tahsil görmemiş) ve kimsesiz ve mütemadiyen tarassud altında (sürekli gözetim altında tutulan), karakol karşısında ve müdhiş, müteaddid cihetlerle (pek çok farklı şekillerde) aleyhimde propagandalar ve herkesi benden tenfir etmek vaziyetinde (nefret etmiş durumda) bulunan bir adam, o mesleklerden daha ileri (dini gruplardan daha ileri), daha kuvvetli dayanan Risalei Nur'a sahib değildir ve o eser onun hüneri olamaz, onunla iftihar edemez Belki doğrudan doğruya Kur'anı Hakîm'in bu zamanda bir nevi mu'cizei maneviyesi (manevi bir mucizesi) olarak rahmeti İlahiye tarafından ihsan edilmiştir (Allah'ın rahmetinin bir ihsanıdır) O adam (kendisi), binler arkadaşıyla beraber o hediyei Kur'aniyeye el atmışlar Her nasılsa birinci tercümanlık vazifesi ona düşmüş Onun fikri ve ilmi ve zekâsının eseri olmadığına delil, Risalei Nur'da öyle parçalar var ki, bazı altı saatte, bazı iki saatte, bazı bir saatte, bazı on dakikada yazılan risaleler var Ben yemin ile temin ediyorum ki, Eski Said'in kuvvei hâfızası (ezber gücü) da beraber olmak şartıyla o on dakika işi on saatte fikrim ile yapamıyorum O bir saatlik risaleyi, iki gün istidadımla (becerimle), zihnimle yapamıyorum ve o bir günde altı saatlik risale olan Otuzuncu Söz'ü ne ben ve ne de en müdakkik (araştırmacı) dindar feylesoflar altı günde o tahkikatı (araştırmayı) yapamazlar ve hâkeza (ve bunun gibi)(Şualar, Sayfa 588)
Bediüzzaman'ın bu sözleri gerçek bir tevazunun nasıl olması gerektiğini anlamamız açısından da çok önemlidir Çünkü Bediüzzaman dünya tarihinin en değerli eserlerinden birinin ortaya çıkmasına vesile olduğu halde, hiçbir zaman kendisini ön plana çıkarmamış her zaman herşeyin asıl sahibi olan Allah'ı yüceltmiştir
Sahip olduğumuz herşeyi bize veren Allah, tüm varlık alemini var eden ve idare eden yegane güçtür Bu gerçeğin iyice düşünülmesi ve kalbe samimi olarak yerleştirilmesi gerçek tevazuya sahip olmanın tek yoludur Bir ayette şöyle bildirilmiştir:
O Rahman (olan Allah)ın kulları, yeryüzü üzerinde alçak gönüllü olarak yürürler ve cahiller kendileriyle muhatap oldukları zaman Selamderler (Furkan Suresi, 63)
İslam Alimlerinin Tevazu ile İlgili Sözleri
Kalbin kurtuluşu dört hasletle sağlanabilir Sadece ALLAH için tevazu etmek, sadece ALLAH'a muhtaç olduğunu hissetmek, sadece ALLAH'tan korkmak ve sadece ALLAH'tan ummak (Said elHırı (rh))
Hakikaten akledebilen bir kul, ameliyle nasıl övünebiliyor? Amel yapabilmek ALLAH'ın bir nimetidir Bu fırsatı ona nasip ettiği için şükür ve tevazu hisleri içinde olması gerekir (Ebu Süleyman edDarani)
Gerçek tevazu O'nun büyüklüğünün müşahedesinden ve sıfatlarının tecellisinden doğandır (İbn Ataullah İskenderi (ks))
Evet dünyalık elde etmekle böbürlenenleri sevmez Dünya ile sevinenleri de sevmez Ama Allah, Kendini sevenleri, Kendisine yakın olmak isteyenleri sever Kavmin (Allah dostlarının) bütün gayesi, ahirette olan işleri çoğaltmaktır Arzu ve lezzetlere sürükleyecek şeylerden vazgeçmektir (Abdülkadir Geylani, Kalpleri Aydınlatan Sözler, sf 47, Derleyen; Şeyh Muhammed Abdülkerim ElKesnezâni)
Sana Rabbinin kapısını ve O'na varan yolu da göstereyim mi? Üzerinden kibir elbisesini çıkar, tevazu elbisesini giy (Abdülkadir Geylani, Kalpleri Aydınlatan Sözler, sf 56, Derleyen; Şeyh Muhammed Abdülkerim ElKesnezâni)
Peygamber Efendimiz (sav)'in Tevazu ile İlgili Hadisleri
Allah için mütevazı olanı Allah yüceltir Böbürleneni Allah alçaltır Allah'ı çok ***** Allah sever(İbn Mace İhya'u Ulum'idDin Huccetü'lİslam, İmam Gazali, cilt 4, s655)
Sana Allah korkusunu, doğru sözlülüğü, emaneti yerine getirmeyi, ahde vefayı, yemek yedirmeyi ve mütevazı davranmayı, bol bol selam vermeyi tavsiye ederim(İmam Gazali, İhya'u Ulum'iddin, 3 Cilt, s304; Ebu Nuaym, elHılye'de tahriç etmiştir)
İnsanları kibirden uzaklaştırıp kalplerine gerçek anlamda tevazuyu yerleştirecek olan, herşeyin mutlak sahibinin yalnızca Rabbimiz olduğunu unutmamaktır Tevazu insanın, içerisinde bulunduğu acizliklerin ve muhtaçlığının gerçek anlamda farkına varması, Allah'ın kudretini gereği gibi takdir edebilmesi ile kazanılır
Müminler Allah, her büyüklük taslayıp böbürleneni sevmez (Nisa Suresi, 36) ayetinin hükmü gereği tevazulu ahlaklarında kararlılık gösterir ve güçlü bir imana sahip olurlar
Alttan almak, karşı tarafın isteklerini ön planda tutmak, her söze ve tavra güzellikle karşılık vermek, müminlerin tevazulu ahlaklarının bir gereğidir Allah korkusuyla hareket eden müminler, Rabbimiz'in razı olacağı umulan ahlakı göstererek Allah'a ve O'nun yarattıklarına karşı boyun eğici, alçakgönüllü bir ahlak gösterirler
Kaynak: İlmi Araştırma Dergisi, Ekim
Bu yazı Dini Yazılar Email Grubu'ndan gönderilmiştir Bu gruba üye olursanız haftada bir adet buna benzer dini içerikli bir yazı email adresinize gönderilecektir Üye olmak için üye olmak istediğiniz emailinizden Linkleri sadece kayıtlı üyelerimiz görebilirForumTR üyesi olmak için tıklayınız adresine Üyelikkonulu boş bir mesaj atınız
diniyazilarawardspacecom
groupsyahoocomgroupdiniyazilarmessages