iltasyazilim
FD Üye
Tevekkül, Tevekkül Nedir, Allah’a Tevekkül Nasıl Edilir
Nefsin Allah’a (cc) isyan noktaları vardır Bunların başlıcası haramlardır İnsan haramlara tövbe edince şeytanları kahreder Çünkü şeytanlar insanları bunlarla oynatırlar, aldatırlar Nefsin haramlara tövbe etmesi demek, bir zaman zevk aldığı şeyleri terk etmesidir Bu çok zor bir durumdur Genellikle başa gelen bela ve musibetlerle insanlara tövbe nasip olmaktadır Yoksa nefis alıştığı, zevk aldığı şeylerden kolay kolay vazgeçemez Kul, bela ve musibetin Allah’tan geldiğini bildiği, Allah’tan gelen bu bela ve musibetin de nedensiz olmadığını, bunun günahlarının neticesi olduğunu kavradığı zaman Allah’ın inayetiyle tövbe nimetine erişebilmektedir Tövbe ettikten sonra önceki günahları için yüreğinde büyük bir pişmanlık duyup bunları tamir yoluna gidenler, yüce Allah’ın (cc) mağfiretine ve rızasına doğru bir yol tutmuşlardır
Şeytanlar insanları haramlara teşvik hususunda büyük bir acizlik yaşadıkları zaman bu sefer onun Allah’a tevekküldeki açık noktalarına yüklenirler Bu noktalarda her birimizin kaygıları vardır Dünyada kaygısı olmayan insan yoktur Dolayısıyla müminler de bazı kaygılara sahiptirler
Şeytanlar insanların ruhsal dünyasına girip düşüncelerini, duygularını takip edebildikleri için kaygılarını çok iyi bilirler Bu konuda raporlar tutarlar İnsanın üzerindeki şeytanlar değiştiği zaman bu bilgiler yeni görevlilere aktarılır
Şeytanların kaygı konuları ile ilgili sözleri, vesveseleri özellikle namaz, zikir gibi ibadetler sırasında çok olur Böylelikle kişinin namazlarını ve zikirlerini ifsat ederler Ayrıca insanların aralarının bozulmasında, Müslüman’ın diğer Müslümanlara güven duygusunun zedelenmesinde bu kaygıları çok istismar ederler
Tevekkül bizde kaygı oluşturan hususlarda yüce Allah’a (cc) güvenmek, ilgili kaygı konusunda bütün olumsuz düşünce ve duyguları içimizden atmaktır Öyle ki tevekkül ilgili kaygı durumu gerçekleşse bile bunun ancak yüce Allah’ın (cc) izni ile ve bizim yararımıza uygun olduğu için yüce Allah (cc) tarafından yaratıldığını kabul etmektir Kadere iman, bu inancı zaten bizden istemektedir Ama nefsimiz tevekkülü kabul etmemektedir Dolayısıyla nefis, kader inancını inkâr etmektedir; hayır (iyilik) ve şerrin (kötülüğün) ancak kulun filleri ile meydana geldiğine inanmaktadır
Nefsimizin tevekkülü kabul etmemesi, yüce Allah’a (cc) güvenmemesi anlamına gelmektedir Nefis haddizatında küfür üzere yaratılmıştır İnsan nefsine uyduğunda kâfir olur Mümin olması mümkün değildir Nefse göre her şey sebepler dairesinde meydana gelir Allah’ın (cc) bunlara müdahalesi yoktur Zaten mümin kelimesinin anlamında da Allah’a (cc) güven duymak anlaşılmaktadır
Bir insan Müslüman da olsa biraz nefsine uyduğunda hemen tevekküle itiraz edip kadere, hayır ve şerrin Allah’tan geldiğine inanmayacaktır
Tevekkülde sebepler dairesine dikkat ettikten ve kaygı duyduğumuz hususlarda elimizden geleni yaptıktan sonra Allah’a (cc) güvenmek hadisi şeriflerde özellikle belirtilmiştir Hatta bunu formüle eden bir hadisi şerif pek meşhurdur: ‘Deveni bağla, ondan sonra Allah’a tevekkül et!’ Mescidi Nebevi’ye gelen bir bedevinin devesini bağlamadan Allah Resulü (sas) ile konuşmaya başlaması üzerine bedevi bu hadisi şerifle ikaz edilmiştir
İnsanlar develerini bağlayıp yani ilgili konuda ellerinden geleni yaptıkları halde yine kaygı duyarlar Namaz ve zikirleri bu aşamada da genellikle kaygılarla ifsat olunmaktadır İşte yüce Allah (cc) kulundan bu noktada razı olmamaktadır
Müminin devesini bağladıktan sonra bu konuda kaygı duyması Allah’ın kaderine itiraz anlamı taşımaktadır Allah’ın (cc) kaderine itirazda ise küfür kokusu vardır Allah’ın (cc) pek çok sıfatı ve güzel ismi farkına varılmadan inkâr edilmiş olur
Allah ElAlîm’dir O her şeyi bilir O’nun izni olmadan bir yaprak bile ağacından düşmez (bk En’am suresi, 59) Allah her şeyin yaratıcısıdır (bk Zümer suresi, 62) İnsanı ve yaptıklarını Allah yarattı (bk Saffat suresi, 96) “Vekil olarak Allah yeter (Nisa suresi, 81), “Allah bize yeter, O ne güzel vekildir (Âli İmrân suresi, 173), “Kim Allah’a tevekkül ederse, O, ona yeter (Talak suresi, 3)
Tevekküle itirazın nedeni nefsin benlik taslamasıdır Allah’ı tanımamasıdır Yüce Allah’ın gücünü, kudretini, ilmini, bu dünyaya ve insanlara tasarrufunu bilen bir insanın tevekkül hususunda sıkıntı yaşaması mümkün değildir
Kişinin farzı muhal devesi çalınsa buna asıl karar veren merci kimdir? Elbette yüce Allah’tır Kul kaygısıyla yüce Allah’ın (cc) bu konudaki iradesine itiraz etmektedir Güya insan küçük aklı, sınırlı tedbiri ve gücüyle bu kötü kaderi engelleyebileceğini varsayarak yüce Allah’a (cc) kendi iradesini, tedbirlerini, gücünü şirk koşmaktadır
Tevekkül imanda derinleşmeyi meydana getirir Allah’ı sıfatları ve güzel isimleri ile tanımayı sağlar Allah ile kul arasında sevgi oluşturur
Günahlarına tövbe eden, belli bir derece dünyayı gönlünden çıkaran bir mümin hemen tevekkülle imtihan edilmeye başlar Bunun için yüce Allah (cc) ona şeytanların vesveselerini musallat eder Şeytanlar gece gündüz mümini kaygılandıracak konuları vesvese yaparlar Mümin kişi bu vesveseleri bilinçaltından algıladığı için sanki kendi düşünceleri imiş gibi değer verir Bunlar üzerine kafa yorar İbadetlerinden zevk almaz Soğumaya başlar
Bir insan kaygıların kıskacına düştüğü zaman şeytanların ellerinde oyuncak olur Manevi ilerlemesi düşer ve geriye gitmeye başlar
Şeytanlar kaygılarla insanlara egemen olurlar Onları araba kullanır gibi bir makineye dönüştürürler
Nefis tevekkül bahsinde okuma yazma bilmeyen bir insan gibidir Bu konuda o kadar cahildir ki, cahilliğini de kabul etmez
Tevekkül bahsini nefse öğretmek o kadar basit değildir Zira nefis bu konuda kitaplar okuyarak, sohbetler dinleyerek eğitilemez Elbette bunların insanda hiç etkileri olmadığını iddia etmiyoruz Neticede yüce Allah (cc) Kuranı Kerim’de şöyle buyurmuyor mu: ‘Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? (Zümer suresi, 9)’ Elbette bu konuda bilinçli bir insan, bilinçsize göre daha ileridedir Ama yalnızca bu konuda bilinç sahibi olmak nefsin eğitiminde yetmemektedir
Nefis kitaplardaki ve sohbetlerdeki öğretici bilgilerle değişmemektedir Nefis ibadetlerle hizaya gelmektedir Bu açıdan tevekkül de böyledir Nefis tevekkülü ibadetlerle kazanmaktadır
Tevekkülü kazanmada en etkili ibadetler, temeli Allah (cc) yolunda para vermeye dayanan zekât, sadaka, hac gibi ibadetlerdir Nefis bu ibadetler sırasında verilen para ile maddi varlığının azalmadığını, bilakis arttığını görerek materyalist olmaktan, dolayısıyla sebeplere bağlanmaktan kurtulmaktadır Allah’a güvenmeyi öğrenmektedir Zira nefis yaşantıyla öğrenir; ayrıca imtihan gereği karşılıksız olarak hiçbir şey vermemek üzere yaratılmıştır, programlanmıştır O açıdan çok cimridir Bu yüzden Allah’a (cc) tevekkül etmesi çok zordur
‘Allah tevekkül edenleri sever (Ali İmran suresi, 159)’ Niçin yüce Allah (cc), tevekkül edenleri sevmektedir? Çünkü tevekkül edenler bu dünyaya değer vermemektedirler Kaygıları gerçekleşse bile bundan dolayı yüce Allah’a (cc) karşı olan duygu ve düşüncelerinde bir değişiklik olmamakta, yine de Allah’tan razı olmaktadırlar
Sabır ve rıza tevekkülün bir sonucu olarak doğmaktadırlar Bilindiği üzere sabır ve rıza usuli aşerede en yüksek makamlardır İmanda ve manevi yolculukta ulaşılmak istenen en büyük lütuflardır Sıkıntılar karşısında kimseye şikâyet etmemek, güzel sabrın (sabrı cemil) tarifidir Rıza ise başa gelen iyi durumlara olduğu gibi bela ve musibetlerden de Allah’tan razı olmaktır
Tevekkülün sonucu sabır ve rızadır, tevekkülün sebebi ise usuli aşeredeki tövbe, zühd makamlarıdır Bunlar birer meren basamağı gibidir Tövbede kul günahlardan uzaklaşır Nefsin, çok önem verdiği günahlardan vazgeçmesi sanki onun ölümü gibidir Yüce Allah (cc) tövbe eden bir kulu adeta imanla yeniden diriltmiştir Günahlardan vazgeçtiği için de ona ibadetlerden zevk alma nimetini bahşeder Çok kimsenin namaz kılmak istedikleri halde buna muvaffak olamamalarının gerçek nedeni günahlara tam manasıyla tövbe edememeleridir Yüce Allah (cc) günahlarla kirlenen insanlara bunlara tövbe etmedikçe ibadet kapısını kolay kolay açmamaktadır Böyleleri namaz kılmak için kendilerini zorlasalar bile namaz onlar için çok sıkıcı bir ibadet olmaktadır Tövbe eden kişiler ise namazlardan çok büyük bir zevk alırlar, bir zamanlar nefislerinin zevk aldığı günahların yerine ruhları namazlarda sonsuz bir huzur bulur İşte tevekkül için bu tövbe birinci basamaktır Yani tövbe nasip olmadan tevekkülden söz etmek mümkün değildir Çünkü günahlar insanda derinliği cehenneme kadar ulaşan kaygı kuyuları açarlar Bunların üzeri ancak tövbe ile örtülür Kaygı ise tevekkülün zıddıdır
Tövbeden sonra zühd gelmektedir Zühd dünyayı kalpten çıkarmaktır Günahkâr bir insan adeta dünyaya taparken tövbe sayesinde yüce Yaratıcısı ile kendi arasında bir sözleşme imzalamaktadır Zühd ise yüce Allah karşında dünyanın mubah olan şeylerinin de kalpten çıkarılmasıdır İnsanın gerçek anlamıyla zühde ermesi için ibadetlerden zevk alan bir hale erişmesi gerekir
Elbette zühdde herkesin bir derecesi vardır Herkes aynı olamaz Sonuçta yaşamak ve ailemizi geçindirmek için dünyaya bağlı olmak zorundayız Dünyadan tamamen kopmak İslam dinine de aykırıdır Çünkü sorumluluklarımız bizi belli derecede de olsa dünyaya bağlı olarak yaşamayı gerekli kılmaktadır Bu konuda ‘El kârda, gönül yarda’ atasözü düsturumuz olmalıdır Yüce Allah (cc) dünyanın gönülde yer almasından asla razı olmamaktadır
Zühd tevekkülü doğurmaktadır Gönlünde dünyaya değer vermeyenin kaygıları da yok olmaktadır Çünkü her kaygı mutlaka dünyaya değer vermekten ve onu kaybetmek endişesinden kaynaklanmaktadır Şeytanlar bunlardan yoksunluğu vesvese konusu yaparak insanları kaygıya sevk etmektedir
Allah’a tevekkülü artmış bir insan karşısında şeytanlar büyük bir hezimete uğrarlar Zira şeytanlar böyle bir müminin namazını ve zikrini ifsat etmek için yol bulamazlar O zaman teslim bayrağını çekmiş düşman askerleri gibi bir hal yaşarlar Hatta bu şeytanların bazıları bu yüzden Müslüman olup hatalarını bile anlarlar
Evet, tevekkülü yeterli derecede kazanan bir mümin namazında ve zikrinde huşuya da erer Böylelikle bu ibadetleri pek feyizli ve nurlu geçer
Allah tevekkül sahibi kimseden hoşnut olur Ona manevi yolda yüce makamlar ve haller nasip eder
Veli kişinin en birinci vasfı, Allah’a tevekkül etmesidir
Nefis tevekküle ermeden mutmainne makamına ulaşamaz Tevekkül makamına eren nefis artık kaygılardan uzaklaştığı için Allah’a (cc) güvenir, itminana erer
Çağımızda panik atak, stres, depresyon, melankoli gibi pek çok psikolojik hastalığın ve durumun nedeni kişide yeterli ölçüde Allah’a tevekkülün bulunmamasıdır Sürekli kaygı hali hayatı çekilmez kılmakta, intiharları da teşvik etmektedir Hâlbuki kişiler tevekkül halini bir doktor veya ilaç gibi görüp bu konuda bir arayış içerisine girseler elbette yüce Allah (cc) fazl u keremiyle bu konuda ikramda bulunacaktır Onlara büyük ihsanlar gösterecektir
Küçük bir çocuk anne ve babasına tevekkül eder, bu sayede hayatın sıkıntılarını pek görmez Onun gözü hep oyundadır Keyfine bakar İnançlı bir insan da çocuk gibidir Kendisine sunulan tevekkül hali ile bela ve musibetler karşısında yüce Allah’a sığınır, pek strese girmez, sıkıntıya da düşmez Allah’ın üzerindeki nimetlerini düşünerek haline her daim şükreder Hem dünya hayatı hem ahret hayatı mutlulukla geçer
Allah’a (cc) tevekkül etmeyen kişi adeta sırtı ile dünyayı taşıyormuş gibi büyük bir manevi yükün altına girer Hâlbuki atasözünde belirtildiği gibi kişi elinden geleni yaptıktan sonra ‘İş olacağına varır’ Her şey yüce Allah’ın tasarrufu altındadır Bu açıdan kula öncelikli olarak düşen vazifeler temiz niyet ve duadır Yüce Allah (cc) işleri takdir ederken kulların kalplerine ve samimi dualarına bakmaktadır
Tevekkül hali tek kelime ile tarif etmek gerekirse bir ‘psikoterapi’dir Kişinin ruh sağlığını koruyan ve onu yaşamda mutlu ve huzurlu kılan eşi bulunmaz bir iksirdir
Tevekkül hali kişiyi kimseye muhtaç kılmaz, özgür ve bağımsız kılar İnsanın kişiliğini de güçlendirir Bir insan Allah’a (cc) gerçek manasıyla tevekkül ederse diğer insanların kendi yanında ne hükmü kalır ki?
Manevi yolculukta zikir sayesinde ruh letaifleri ile manevi âlemlere doğru yükselirken bu dünyanın değeri gözünde düşer Allah’a karşı bir aşk ve iştiyak duyar Ruhun bu hali nefsin benliğini olumsuz yönde etkiler Nefsin benliğini kırmaya başlar Bu, yavaş yavaş nefiste zühd halini meydana getirir Dünyaya karşı bu olumsuz tavır yanında benliğin kırılması ile tevekkül hali de kendisini gösterir Nefis şeytanların vesveseleri ile meydana gelen kaygılara tepki göstermemeye, Allah’a dayanmaya başlar
Nefis tevekkül nimetini elde edince insan büyük bir hazla ‘Hasbünallahu ve Ni’melvekil (Allah bize yeter, O ne güzel Vekil’dir) der Bu nefsin ve şeytanların belini kıran büyük zikirlerdendir
Allah (cc) bizlere ‘Hasbünallahu ve Ni’melvekil (Allah bize yeter, O ne güzel Vekil’dir)’ zikrini daima söylemeyi, bundan zevk almayı nasip eylesin Âmin
Muhsin İyi
Nefsin Allah’a (cc) isyan noktaları vardır Bunların başlıcası haramlardır İnsan haramlara tövbe edince şeytanları kahreder Çünkü şeytanlar insanları bunlarla oynatırlar, aldatırlar Nefsin haramlara tövbe etmesi demek, bir zaman zevk aldığı şeyleri terk etmesidir Bu çok zor bir durumdur Genellikle başa gelen bela ve musibetlerle insanlara tövbe nasip olmaktadır Yoksa nefis alıştığı, zevk aldığı şeylerden kolay kolay vazgeçemez Kul, bela ve musibetin Allah’tan geldiğini bildiği, Allah’tan gelen bu bela ve musibetin de nedensiz olmadığını, bunun günahlarının neticesi olduğunu kavradığı zaman Allah’ın inayetiyle tövbe nimetine erişebilmektedir Tövbe ettikten sonra önceki günahları için yüreğinde büyük bir pişmanlık duyup bunları tamir yoluna gidenler, yüce Allah’ın (cc) mağfiretine ve rızasına doğru bir yol tutmuşlardır
Şeytanlar insanları haramlara teşvik hususunda büyük bir acizlik yaşadıkları zaman bu sefer onun Allah’a tevekküldeki açık noktalarına yüklenirler Bu noktalarda her birimizin kaygıları vardır Dünyada kaygısı olmayan insan yoktur Dolayısıyla müminler de bazı kaygılara sahiptirler
Şeytanlar insanların ruhsal dünyasına girip düşüncelerini, duygularını takip edebildikleri için kaygılarını çok iyi bilirler Bu konuda raporlar tutarlar İnsanın üzerindeki şeytanlar değiştiği zaman bu bilgiler yeni görevlilere aktarılır
Şeytanların kaygı konuları ile ilgili sözleri, vesveseleri özellikle namaz, zikir gibi ibadetler sırasında çok olur Böylelikle kişinin namazlarını ve zikirlerini ifsat ederler Ayrıca insanların aralarının bozulmasında, Müslüman’ın diğer Müslümanlara güven duygusunun zedelenmesinde bu kaygıları çok istismar ederler
Tevekkül bizde kaygı oluşturan hususlarda yüce Allah’a (cc) güvenmek, ilgili kaygı konusunda bütün olumsuz düşünce ve duyguları içimizden atmaktır Öyle ki tevekkül ilgili kaygı durumu gerçekleşse bile bunun ancak yüce Allah’ın (cc) izni ile ve bizim yararımıza uygun olduğu için yüce Allah (cc) tarafından yaratıldığını kabul etmektir Kadere iman, bu inancı zaten bizden istemektedir Ama nefsimiz tevekkülü kabul etmemektedir Dolayısıyla nefis, kader inancını inkâr etmektedir; hayır (iyilik) ve şerrin (kötülüğün) ancak kulun filleri ile meydana geldiğine inanmaktadır
Nefsimizin tevekkülü kabul etmemesi, yüce Allah’a (cc) güvenmemesi anlamına gelmektedir Nefis haddizatında küfür üzere yaratılmıştır İnsan nefsine uyduğunda kâfir olur Mümin olması mümkün değildir Nefse göre her şey sebepler dairesinde meydana gelir Allah’ın (cc) bunlara müdahalesi yoktur Zaten mümin kelimesinin anlamında da Allah’a (cc) güven duymak anlaşılmaktadır
Bir insan Müslüman da olsa biraz nefsine uyduğunda hemen tevekküle itiraz edip kadere, hayır ve şerrin Allah’tan geldiğine inanmayacaktır
Tevekkülde sebepler dairesine dikkat ettikten ve kaygı duyduğumuz hususlarda elimizden geleni yaptıktan sonra Allah’a (cc) güvenmek hadisi şeriflerde özellikle belirtilmiştir Hatta bunu formüle eden bir hadisi şerif pek meşhurdur: ‘Deveni bağla, ondan sonra Allah’a tevekkül et!’ Mescidi Nebevi’ye gelen bir bedevinin devesini bağlamadan Allah Resulü (sas) ile konuşmaya başlaması üzerine bedevi bu hadisi şerifle ikaz edilmiştir
İnsanlar develerini bağlayıp yani ilgili konuda ellerinden geleni yaptıkları halde yine kaygı duyarlar Namaz ve zikirleri bu aşamada da genellikle kaygılarla ifsat olunmaktadır İşte yüce Allah (cc) kulundan bu noktada razı olmamaktadır
Müminin devesini bağladıktan sonra bu konuda kaygı duyması Allah’ın kaderine itiraz anlamı taşımaktadır Allah’ın (cc) kaderine itirazda ise küfür kokusu vardır Allah’ın (cc) pek çok sıfatı ve güzel ismi farkına varılmadan inkâr edilmiş olur
Allah ElAlîm’dir O her şeyi bilir O’nun izni olmadan bir yaprak bile ağacından düşmez (bk En’am suresi, 59) Allah her şeyin yaratıcısıdır (bk Zümer suresi, 62) İnsanı ve yaptıklarını Allah yarattı (bk Saffat suresi, 96) “Vekil olarak Allah yeter (Nisa suresi, 81), “Allah bize yeter, O ne güzel vekildir (Âli İmrân suresi, 173), “Kim Allah’a tevekkül ederse, O, ona yeter (Talak suresi, 3)
Tevekküle itirazın nedeni nefsin benlik taslamasıdır Allah’ı tanımamasıdır Yüce Allah’ın gücünü, kudretini, ilmini, bu dünyaya ve insanlara tasarrufunu bilen bir insanın tevekkül hususunda sıkıntı yaşaması mümkün değildir
Kişinin farzı muhal devesi çalınsa buna asıl karar veren merci kimdir? Elbette yüce Allah’tır Kul kaygısıyla yüce Allah’ın (cc) bu konudaki iradesine itiraz etmektedir Güya insan küçük aklı, sınırlı tedbiri ve gücüyle bu kötü kaderi engelleyebileceğini varsayarak yüce Allah’a (cc) kendi iradesini, tedbirlerini, gücünü şirk koşmaktadır
Tevekkül imanda derinleşmeyi meydana getirir Allah’ı sıfatları ve güzel isimleri ile tanımayı sağlar Allah ile kul arasında sevgi oluşturur
Günahlarına tövbe eden, belli bir derece dünyayı gönlünden çıkaran bir mümin hemen tevekkülle imtihan edilmeye başlar Bunun için yüce Allah (cc) ona şeytanların vesveselerini musallat eder Şeytanlar gece gündüz mümini kaygılandıracak konuları vesvese yaparlar Mümin kişi bu vesveseleri bilinçaltından algıladığı için sanki kendi düşünceleri imiş gibi değer verir Bunlar üzerine kafa yorar İbadetlerinden zevk almaz Soğumaya başlar
Bir insan kaygıların kıskacına düştüğü zaman şeytanların ellerinde oyuncak olur Manevi ilerlemesi düşer ve geriye gitmeye başlar
Şeytanlar kaygılarla insanlara egemen olurlar Onları araba kullanır gibi bir makineye dönüştürürler
Nefis tevekkül bahsinde okuma yazma bilmeyen bir insan gibidir Bu konuda o kadar cahildir ki, cahilliğini de kabul etmez
Tevekkül bahsini nefse öğretmek o kadar basit değildir Zira nefis bu konuda kitaplar okuyarak, sohbetler dinleyerek eğitilemez Elbette bunların insanda hiç etkileri olmadığını iddia etmiyoruz Neticede yüce Allah (cc) Kuranı Kerim’de şöyle buyurmuyor mu: ‘Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? (Zümer suresi, 9)’ Elbette bu konuda bilinçli bir insan, bilinçsize göre daha ileridedir Ama yalnızca bu konuda bilinç sahibi olmak nefsin eğitiminde yetmemektedir
Nefis kitaplardaki ve sohbetlerdeki öğretici bilgilerle değişmemektedir Nefis ibadetlerle hizaya gelmektedir Bu açıdan tevekkül de böyledir Nefis tevekkülü ibadetlerle kazanmaktadır
Tevekkülü kazanmada en etkili ibadetler, temeli Allah (cc) yolunda para vermeye dayanan zekât, sadaka, hac gibi ibadetlerdir Nefis bu ibadetler sırasında verilen para ile maddi varlığının azalmadığını, bilakis arttığını görerek materyalist olmaktan, dolayısıyla sebeplere bağlanmaktan kurtulmaktadır Allah’a güvenmeyi öğrenmektedir Zira nefis yaşantıyla öğrenir; ayrıca imtihan gereği karşılıksız olarak hiçbir şey vermemek üzere yaratılmıştır, programlanmıştır O açıdan çok cimridir Bu yüzden Allah’a (cc) tevekkül etmesi çok zordur
‘Allah tevekkül edenleri sever (Ali İmran suresi, 159)’ Niçin yüce Allah (cc), tevekkül edenleri sevmektedir? Çünkü tevekkül edenler bu dünyaya değer vermemektedirler Kaygıları gerçekleşse bile bundan dolayı yüce Allah’a (cc) karşı olan duygu ve düşüncelerinde bir değişiklik olmamakta, yine de Allah’tan razı olmaktadırlar
Sabır ve rıza tevekkülün bir sonucu olarak doğmaktadırlar Bilindiği üzere sabır ve rıza usuli aşerede en yüksek makamlardır İmanda ve manevi yolculukta ulaşılmak istenen en büyük lütuflardır Sıkıntılar karşısında kimseye şikâyet etmemek, güzel sabrın (sabrı cemil) tarifidir Rıza ise başa gelen iyi durumlara olduğu gibi bela ve musibetlerden de Allah’tan razı olmaktır
Tevekkülün sonucu sabır ve rızadır, tevekkülün sebebi ise usuli aşeredeki tövbe, zühd makamlarıdır Bunlar birer meren basamağı gibidir Tövbede kul günahlardan uzaklaşır Nefsin, çok önem verdiği günahlardan vazgeçmesi sanki onun ölümü gibidir Yüce Allah (cc) tövbe eden bir kulu adeta imanla yeniden diriltmiştir Günahlardan vazgeçtiği için de ona ibadetlerden zevk alma nimetini bahşeder Çok kimsenin namaz kılmak istedikleri halde buna muvaffak olamamalarının gerçek nedeni günahlara tam manasıyla tövbe edememeleridir Yüce Allah (cc) günahlarla kirlenen insanlara bunlara tövbe etmedikçe ibadet kapısını kolay kolay açmamaktadır Böyleleri namaz kılmak için kendilerini zorlasalar bile namaz onlar için çok sıkıcı bir ibadet olmaktadır Tövbe eden kişiler ise namazlardan çok büyük bir zevk alırlar, bir zamanlar nefislerinin zevk aldığı günahların yerine ruhları namazlarda sonsuz bir huzur bulur İşte tevekkül için bu tövbe birinci basamaktır Yani tövbe nasip olmadan tevekkülden söz etmek mümkün değildir Çünkü günahlar insanda derinliği cehenneme kadar ulaşan kaygı kuyuları açarlar Bunların üzeri ancak tövbe ile örtülür Kaygı ise tevekkülün zıddıdır
Tövbeden sonra zühd gelmektedir Zühd dünyayı kalpten çıkarmaktır Günahkâr bir insan adeta dünyaya taparken tövbe sayesinde yüce Yaratıcısı ile kendi arasında bir sözleşme imzalamaktadır Zühd ise yüce Allah karşında dünyanın mubah olan şeylerinin de kalpten çıkarılmasıdır İnsanın gerçek anlamıyla zühde ermesi için ibadetlerden zevk alan bir hale erişmesi gerekir
Elbette zühdde herkesin bir derecesi vardır Herkes aynı olamaz Sonuçta yaşamak ve ailemizi geçindirmek için dünyaya bağlı olmak zorundayız Dünyadan tamamen kopmak İslam dinine de aykırıdır Çünkü sorumluluklarımız bizi belli derecede de olsa dünyaya bağlı olarak yaşamayı gerekli kılmaktadır Bu konuda ‘El kârda, gönül yarda’ atasözü düsturumuz olmalıdır Yüce Allah (cc) dünyanın gönülde yer almasından asla razı olmamaktadır
Zühd tevekkülü doğurmaktadır Gönlünde dünyaya değer vermeyenin kaygıları da yok olmaktadır Çünkü her kaygı mutlaka dünyaya değer vermekten ve onu kaybetmek endişesinden kaynaklanmaktadır Şeytanlar bunlardan yoksunluğu vesvese konusu yaparak insanları kaygıya sevk etmektedir
Allah’a tevekkülü artmış bir insan karşısında şeytanlar büyük bir hezimete uğrarlar Zira şeytanlar böyle bir müminin namazını ve zikrini ifsat etmek için yol bulamazlar O zaman teslim bayrağını çekmiş düşman askerleri gibi bir hal yaşarlar Hatta bu şeytanların bazıları bu yüzden Müslüman olup hatalarını bile anlarlar
Evet, tevekkülü yeterli derecede kazanan bir mümin namazında ve zikrinde huşuya da erer Böylelikle bu ibadetleri pek feyizli ve nurlu geçer
Allah tevekkül sahibi kimseden hoşnut olur Ona manevi yolda yüce makamlar ve haller nasip eder
Veli kişinin en birinci vasfı, Allah’a tevekkül etmesidir
Nefis tevekküle ermeden mutmainne makamına ulaşamaz Tevekkül makamına eren nefis artık kaygılardan uzaklaştığı için Allah’a (cc) güvenir, itminana erer
Çağımızda panik atak, stres, depresyon, melankoli gibi pek çok psikolojik hastalığın ve durumun nedeni kişide yeterli ölçüde Allah’a tevekkülün bulunmamasıdır Sürekli kaygı hali hayatı çekilmez kılmakta, intiharları da teşvik etmektedir Hâlbuki kişiler tevekkül halini bir doktor veya ilaç gibi görüp bu konuda bir arayış içerisine girseler elbette yüce Allah (cc) fazl u keremiyle bu konuda ikramda bulunacaktır Onlara büyük ihsanlar gösterecektir
Küçük bir çocuk anne ve babasına tevekkül eder, bu sayede hayatın sıkıntılarını pek görmez Onun gözü hep oyundadır Keyfine bakar İnançlı bir insan da çocuk gibidir Kendisine sunulan tevekkül hali ile bela ve musibetler karşısında yüce Allah’a sığınır, pek strese girmez, sıkıntıya da düşmez Allah’ın üzerindeki nimetlerini düşünerek haline her daim şükreder Hem dünya hayatı hem ahret hayatı mutlulukla geçer
Allah’a (cc) tevekkül etmeyen kişi adeta sırtı ile dünyayı taşıyormuş gibi büyük bir manevi yükün altına girer Hâlbuki atasözünde belirtildiği gibi kişi elinden geleni yaptıktan sonra ‘İş olacağına varır’ Her şey yüce Allah’ın tasarrufu altındadır Bu açıdan kula öncelikli olarak düşen vazifeler temiz niyet ve duadır Yüce Allah (cc) işleri takdir ederken kulların kalplerine ve samimi dualarına bakmaktadır
Tevekkül hali tek kelime ile tarif etmek gerekirse bir ‘psikoterapi’dir Kişinin ruh sağlığını koruyan ve onu yaşamda mutlu ve huzurlu kılan eşi bulunmaz bir iksirdir
Tevekkül hali kişiyi kimseye muhtaç kılmaz, özgür ve bağımsız kılar İnsanın kişiliğini de güçlendirir Bir insan Allah’a (cc) gerçek manasıyla tevekkül ederse diğer insanların kendi yanında ne hükmü kalır ki?
Manevi yolculukta zikir sayesinde ruh letaifleri ile manevi âlemlere doğru yükselirken bu dünyanın değeri gözünde düşer Allah’a karşı bir aşk ve iştiyak duyar Ruhun bu hali nefsin benliğini olumsuz yönde etkiler Nefsin benliğini kırmaya başlar Bu, yavaş yavaş nefiste zühd halini meydana getirir Dünyaya karşı bu olumsuz tavır yanında benliğin kırılması ile tevekkül hali de kendisini gösterir Nefis şeytanların vesveseleri ile meydana gelen kaygılara tepki göstermemeye, Allah’a dayanmaya başlar
Nefis tevekkül nimetini elde edince insan büyük bir hazla ‘Hasbünallahu ve Ni’melvekil (Allah bize yeter, O ne güzel Vekil’dir) der Bu nefsin ve şeytanların belini kıran büyük zikirlerdendir
Allah (cc) bizlere ‘Hasbünallahu ve Ni’melvekil (Allah bize yeter, O ne güzel Vekil’dir)’ zikrini daima söylemeyi, bundan zevk almayı nasip eylesin Âmin
Muhsin İyi