Türkiye'nin en güncel forumlardan olan forumdas.com.tr'de forumda aktif ve katkısı olabilecek kişilerden gönüllü katkıda sağlayabilecek kişiler aranmaktadır.
The Sinking City incelemesi! Şayet edebiyatla yakından ilgileniyorsanız Howard Phillips Lovecraft’ın ismini kesinlikle duymuşsunuzdur. 1900’lü yılların ortalarına hakikat yazdığı kitaplar ile edebiyat yerküresinde farklı kapılar arayan ünlü müellif, okuyucularını karanlık temaların hakim olduğu maceralar arasında dolaştırıyordu. Kitapların üzerinden yıllar geçse bile Lovecraft’ın ortaya koyduğu cihanlar, gotik hikayeler seven okuyucuların ağızlarında dolaşarak ölümsüz olmayı başardı. Hengam vakit oyunlara da husus olan Lovecraft’ın karanlık maceraları ve Ctulhu kozmosu, oyun manasında her ne kadar çok büyük kitlelere ulaşamasa da, hayranlarını mutlu edebiliyordu. Bu sefer ise HP Lovecraft kainatına yanlamaya çalışan diğer bir oyunla daha karşı karşıyayız. Tansiyon oyunu seven oyuncuların uzun vadedir beklediği The Sinking City, bakalım istediğimiz o karanlık temayı iliklerimize kadar hissettirebilmiş mi?
The Sinking City inceleme
Sherlock Holmes oyunlarıyla tanıdığımız Frogwares ekibi tarafından geliştirilen The Sinking City, karanlık temasının yanında keşif ve dedektiflik öğeleriyle de ön plana çıkmak isteyen bir oyun. Sekizinci konsol jenerasyonun başlarında piyasaya çıkan Sherlock Holmes: Crimes and Punishments oyununda nispeten hoş dedektiflik mekanikleriyle önümüze çıkan Frogwares ekibi, The Sinking City’de de misal bir yol izlemiş. Karakter animasyonları, NPC’lerin bize verdiği reaksiyonlar, dedektiflik dinamikleri ve arayüz büyük nispette Sherlock Holmes oyunlarından alınmış üzere duruyor.
Hikaye tarafında tamamiyle karanlık bir atmosferi seçen geliştiriciler, kontrolümüze hususî bir dedektifi veriyor. Max Payne’e misal bir formda ruhsal badirelerle boğuşan ana karakterimiz, kabuslar gördüğü gecelerin akabinde kendini The Sinking City olarak isimlendirilen Oakmont’ta bulur. Gördüğü kabusların neden olduğu şeyi bulmak için yola koyulan dedektifimiz, Oakmont’ın puslu sokaklarında macerasına başlar. Epey süratli bir biçimde başlayan oyun, oyuncunun başında onlarca soru işareti bırakıyor. Hikaye anlatımı açısından ehliyetli seviyede olan The Sinking City, yalnızca bu yanıyla tüm eksi taraflarını kapatamamış.
Dedektiflik ve dava çözme mekaniklerini direkt olarak Sherlock Holmes oyunlarından yeni oyuna aktaran geliştiriciler, karakter animasyonları kısmında ne yazık ki pek ziyade ter dökmemiş. PlayStation 2 periyodundan kalma karakter animasyonlarını kullanarak, yeni nesil oyunlarla yarışan The Sinking City, epeyce bed animasyonlara sahip. Her ne kadar bu duruma pek çokça reaksiyon gösterilmemesi gerektiğini savunan oyuncular olsa da, yeni nesil konsolların kapıdan baktığı bu periyotta bu üslup eksiklikleri göz gerisi bence etmek yanlış bir tercih olur.
Bulmaca mekaniklerine de sahip olan imalatta batık kentte gömülü kalmış insan hikayelerini birer birer ortaya çıkartıyoruz. Ciddiyetini hiçbir halde bozmayan oyunun atmosferinin içerisinde minik bir tekneyle dolaşıyoruz. Kentin başına gelenler, kişilerin kentte neden gizemli bir formda dolaştığı üzere merak edilen soruları hikayede ilerledikçe çözüyoruz. Rol yapma açısından pek detay bulundurmayan The Sinking City, aksiyon anlarında da maatteessüf sınıfta kalmış. The Evil Within serisinden ilham alındığını düşündüğüm prodüksiyon, oyuncuyu hikaye dışında içine çekmeye çalışan ögelerinde tabiri caiz ise ruh bulundurmuyor. Sizi oyuna bağlayan ve devamlı olarak bir sonraki gizemi merak etmenizi sağlayan öğeler, tüm oyun boyunca bir biçimde sunulmuş.
Sona geldiğimizde oyun, oyuncuyu merak ettiren bir hikaye gidişatına sahip olsa da, The Sinking City bir oyunda en ön planda tutulması gereken husus olan oynanış mekanikleri konusunda pek yeni bir şey sunamıyor. HP Lovecraft kozmosunu ehliyetli seviyede oyuna yansıtmayı başarabilen imalat, maatteessüf bizi tatmin edemedi. Şayet son devirde çıkmış Sherlock Holmes oyunlarıyla haşır neşir olmuş biriyseniz, The Sinking City size hiç yabancı gelmeyecek.
