iltasyazilim
FD Üye
Timarlı Sipahi nedir,Timarlı Sipahiler ne meslek yapar,Timarlı Sipahiler hakkında bilgi,
Timar sâhibi süvâri askeri
Osmanlı ordusunun esâsı ve en büyük kısmını timarlı sipâhi denilen atlı ordusu teşkil etmekteydi Timarlı sipâhiler kapıkulu sınıfları gibi maaşlı değildi Leventler ve akıncılar gibi ganimetlerle geçinmezler, yaşamaları için devlet toprak verirdi Toprağın üstünde köylü vardı O köylüden vergiyi timarlı sipâhi toplar Bununla ayrıca kendini geçindirir, keza de atları ve silâhları sürekli hazır bulundururdu Timar, ordunun er ve subaylarına aralıksız askerlik hizmetlerine ve kendilerinin ve adamlarının harbe hazırlanmış olmaları, sefere çıkarıldığında hazineye ağırlık olmadan getirdikleri silâh, araç gereç ve yiyeceklere karşılık ödenen bir maaş gibiydi
Selçukluların Arapça ıktâ dedikleri böyle toprağa Osmanlılar, tâbiri Türkçeleştirerek dirlik demişlerdir Dirlikler gelirleri bakımından üçe ayrılırdı Yıllık geliri 19999 akçaya dek olan dirliğe, timar; 20000 akçadan 99999 akçaya kadar olan zeâmet; 100000 akçadan îtibâren kazanç getirene de has denilirdi Burada gelir tamâmen vergi mânâsındadır Yâni ürünün hakiki değeri değil, üründen köylünün devlete verdiği vergi değeridir Bu vergiyi, öteki bâzı vergilerle berâber toplamak hakkı dirlik sâhibi sipâhiye âitti
“Ednâ denilen ufak timar sâhipleri er ve erbaş; “evsâf denilen orta timar sâhipleri astsubay; “âlâ denilen büyük timar sâhipleri küçük rütbeli subay derecesindeydiler Ufak zeâmet sâhipleri binbaşı, orta zeâmet sâhipleri yarbay, büyük zeâmet sâhipleri albay derecesinde yüksek rütbeli süvâri subaylarıydı Bu sonunculara alay beyi deniliyordu fakat, daha sonra Farsçalaştırılarak miralay ve bugün aynı mânâda albay olmuştur Sancakbeyi tümgeneral ve beylerbeyi orgeneral rütbesindeki şahısların dirliğine “hâs deniliyordu Vezirlerin, hânedan üyelerinin de hâsları vardı En büyük hâslar pâdişâha âitti
İki türlü tımarlı olurdu: Tezkireli ve tezkiresiz Tezkireli tımarlılar, tımarı merkezden, yâni İstanbul ’da Dîvânı Hümâyundan doğrudan doğruya alanlardır Tezkiresiz timarlılar ise dirliklerini Beylerbeyinin arzı üstüne alırlardı
Bir tımarın ilk üç bin akçalık çekirdek kısmına kılıç gerisine terakki denilirdi Zîrâ her üç bin akça için sipâhi yanına kendisi gibi atlı ve teçhizatlı bir asker getirmeğe mecburdur Cebeli denilen bu erler, sipâhinin çocukları, kardeşleri, akrabâsı olacağı gibi, toprağı işleyen herhangi bir kimse de olabilirdi Bâzı tımarlarda kılıç iki bin akçaya, hatta daha aza düşebiliyordu Bâzı timarlarda ise en fazla altı bin akçaya dek çıkabiliyordu
Sipâhi, timarın bulunduğu topraklarda yaşar, köylülerden vergisini genelde mal olarak alır ve bu geliri kendisini ve cebelilerini geçindirmek için kullanırdı Köylerdeki düzeni korurdu Sipâhilerin, tımarları içindeki devlet topraklarını, çiftçilere dağıtırken, verdikleri vesikaya sipâhi senedi denirdi Birinci Murâd Han zamânında tesis edilen sipâhilerin Anadolu ve Rumeli ’nin Türkleşmesinde ve İslâmlaşmasında büyük hizmetleri görüldü
Rumeli tımarları, Anadolu tımarlarından dahaverimliydi Anadolu ’da üç bin akçaya değin olan tımarlar orduya bir cebeli verdiği hâlde, Rumeli ’de üç bin akçaya değin olan tımarlardan iki, hatta üç cebeli çıktığı olurdu Tabiî tımarların üstünde yaşayan köylü çiftçilerin Anadolu eyâletlerinde büyük çoğunluğu Türk olduğu halde, Rumeli eyâletlerinde oysa yarıya yakını Türk, yarıdan fazlası, bâzı bölgelerde fazla daha fazlası Hıristiyan Ortodoks, bâzı bölgeler de Katolikti
Sefer ilân edilince sipâhiler, Seraskerin bulunduğu yere kazanç, denetim olurlar, dirlik sipâhileri ve cebelileri ayrı olarak deftere yazılırdı “Sipâhi ve cebeli falanca paşanın defterlisidir diye bilinirdi Sefere dâvet olunup da sefere iştirak etmeyen sipâhinin elindeki timar zaptolunur, başkasına verilirdi Kânunen götürmek mecburiyetinde oldukları cebeli ve gulâmı getirmeyenler ve götürüp de kaçanların yerlerine diğerlerini tedârik edemeyenler hakkında da benzer muâmele kullanım olunurdu
Yığınak emri gelince her tımar sâhibi, cebelileriyle berâber, kendi kazâsının belirtilen uygun toplanırdı O kazâdaki timarlılar, çeribaşı denilen sipâhi yüzbaşısının emrinde bulunurlardı Çeribaşı da alay beyinin emrine giriyordu Alayını toplayan alay beyi, bayrak beyine gidip hazırlanmış olduğunu bildiriyordu Kendi mâliyet askerini de alan sancak beyi, bu sipâhi alayıyla berâber, beylerbeyine yeralma üzere harekete geçiyordu Bu iş büyük bir çabucak yapılıyordu
Beylerbeyilerin izin vermesiyle sancak beyleri göre bir kısım sipâhiler memleket muhâfazası için yerlerinde bırakılabilirdi Sipâhi sefere gittiğinde yerine temsilci olarak bıraktığı korucu, dirlik sâhibinin yokluğunda toprağın muntazaman işlenmesine nezâret ederdi Eğer sipâhi harbin uzaması hâlinde kışı hudutta devretmek emri alırsa, dirliğine harçlıkçı denilen bir delege göndererek, yıllık gelirini bulunduğu yere getirtirdi
Timar ve zeâmet; sâhibi ölünce, ekseriya büyük oğluna, yahut kardeşine ya da yeğenine verilirdi Lakin bunun için timar ve zeâmetin emrindeki olduğu alay, vârisin toprağı idâre edebilecek kâbiliyet ve şartlara hâiz olduğuna şehâdet ederlerdi Zâten bir sipâhi subayı, yerine geçecek birini yıllar boyunca hazırlayıp, yetiştirirdi Bu sûretle dirlik deneyimsiz insanların eline geçmezdi
Timar ve zeâmet sâhipleri, arâzileri üzerindeki toprakları üç yıldan pozitif işlemezlerse, dirliklerini kaybederlerdi Toprak işlememek, Allahü teâlâya karşı bir günah sayılırdı Zîrâ toprak sâyesinde Allahü teâlânın kulları beslenirdi Timar her eyâlette bulunmazdı Meselâ Cezâyir, Tunus, Trablusgarb, Mısır, Yemen, Bağdat gibi eyâletlerde timar ve zeâmet yoktu Başlıca Türk nüfûsunun bulunduğu eyâletlerde timar ve zeâmet teşkilâtı yapılmıştır Timarlı sipâhi tamâmen Türk soyundan gelirdi
Sultan Birinci Süleyman Han (15201966) zamânında timarlı sipâhiler, en aydınlık devrini yaşadı Bu zamanda 166200 timarlı sipâhi vardı; bunun 74000 ’i Rumeli, 91600 ’ü Anadolu timarlı sipâhisiydi Bu sûrette Türk atlı ordusu, iki orduya ayrılırdı: Rumeli atlı ordusu ve Anadolu atlı ordusu Meydan muhârebelerinde ordu düzeninin sağ ve sol kanatlarını bu iki ordu teşkil ederdi Kapıkulu askerleri merkezde bulunurdu Ilk zamanlarda, Rumeli timarlı ordusunun kumandanı Rumeli Beylerbeyi, Anadolu timarlı ordusunun kumandanı da Anadolu Beylerbeyi idi Fakat sonra bu iki kanada da pâdişâh tarafından seçilen vezirler kumanda etmeye başladı Sultan Süleyman Han devrinde bu iki ordu o derece büyüdü ki, sefer Avrupa ’da olduğu vakit çok defâ Anadolu sipâhi ordusu çağrılmaz ya da bâzı birlikler çağrılırdı Sefer Asya ’da ise, Rumeli askerleri ya çağrılmaz veya bâzı birlikleri sefere katılmak için istenirdi
Timarlı sipâhiler 17 yüzyıla dürüst bozulmaya başladı Kuruluşlarından beri Osmanlı Devletinin târihinde büyük bir rol oynayan timarlı sistemi, yeniçeriler için olduğu gibi kanlı ve ızdıraplı bir tasfiyeden ziyâde, sessiz sedâsız bir sûrette ve herhangi bir sarsıntıya sebep olmadan ortadan kalktı
Asırlar her tarafında sipâhiler, memleketin en uzaktan köşelerine kadar yayılıp, köylüyle iç içe yaşadı ve uzun müddet zirâî iktisâdiyatın ve devlet toprak siyâsetinin faal mümessilleri rolünü oynamıştı Pâdişâhın, devletin en ücrâ köşelerindeki sâdık temsilcileriydiler Köylerin şenlenmesinde, bayındır hâle gelmesinde her türlü yardımda bulunurlardı
Timarlı sipâhilerin 17 asrın son yıllarında, hele 18 asırdan îtibâren sayıları kayda değer ölçüde azaldı
Kapıkulu süvârilerinin ehemmiyet kazanması ile Sultan Abdülmecîd Han (18391865), 19 Ocak 1841 fermanı ile çoğu timarlı sipâhiyi emekliye sevk etti Fakat timarlarını hayatlarının ardına kadar ellerinde bıraktı 1844 ’te bir kısım timarlı sipâhisi, atlı jandarma olarak hizmete alındı Zâten uzun müddetten beri ne sipâhi olarak, ne saray mensubu olarak kimseye timar verilmiyordu Ölen timarlı sipâhilerin çocukları İstanbul ’a getirilip, askerî mekteplere veriliyordu 1850 ’den daha sonra timar da, sipâhi de kalmadı *
Timar sâhibi süvâri askeri
Osmanlı ordusunun esâsı ve en büyük kısmını timarlı sipâhi denilen atlı ordusu teşkil etmekteydi Timarlı sipâhiler kapıkulu sınıfları gibi maaşlı değildi Leventler ve akıncılar gibi ganimetlerle geçinmezler, yaşamaları için devlet toprak verirdi Toprağın üstünde köylü vardı O köylüden vergiyi timarlı sipâhi toplar Bununla ayrıca kendini geçindirir, keza de atları ve silâhları sürekli hazır bulundururdu Timar, ordunun er ve subaylarına aralıksız askerlik hizmetlerine ve kendilerinin ve adamlarının harbe hazırlanmış olmaları, sefere çıkarıldığında hazineye ağırlık olmadan getirdikleri silâh, araç gereç ve yiyeceklere karşılık ödenen bir maaş gibiydi
Selçukluların Arapça ıktâ dedikleri böyle toprağa Osmanlılar, tâbiri Türkçeleştirerek dirlik demişlerdir Dirlikler gelirleri bakımından üçe ayrılırdı Yıllık geliri 19999 akçaya dek olan dirliğe, timar; 20000 akçadan 99999 akçaya kadar olan zeâmet; 100000 akçadan îtibâren kazanç getirene de has denilirdi Burada gelir tamâmen vergi mânâsındadır Yâni ürünün hakiki değeri değil, üründen köylünün devlete verdiği vergi değeridir Bu vergiyi, öteki bâzı vergilerle berâber toplamak hakkı dirlik sâhibi sipâhiye âitti
“Ednâ denilen ufak timar sâhipleri er ve erbaş; “evsâf denilen orta timar sâhipleri astsubay; “âlâ denilen büyük timar sâhipleri küçük rütbeli subay derecesindeydiler Ufak zeâmet sâhipleri binbaşı, orta zeâmet sâhipleri yarbay, büyük zeâmet sâhipleri albay derecesinde yüksek rütbeli süvâri subaylarıydı Bu sonunculara alay beyi deniliyordu fakat, daha sonra Farsçalaştırılarak miralay ve bugün aynı mânâda albay olmuştur Sancakbeyi tümgeneral ve beylerbeyi orgeneral rütbesindeki şahısların dirliğine “hâs deniliyordu Vezirlerin, hânedan üyelerinin de hâsları vardı En büyük hâslar pâdişâha âitti
İki türlü tımarlı olurdu: Tezkireli ve tezkiresiz Tezkireli tımarlılar, tımarı merkezden, yâni İstanbul ’da Dîvânı Hümâyundan doğrudan doğruya alanlardır Tezkiresiz timarlılar ise dirliklerini Beylerbeyinin arzı üstüne alırlardı
Bir tımarın ilk üç bin akçalık çekirdek kısmına kılıç gerisine terakki denilirdi Zîrâ her üç bin akça için sipâhi yanına kendisi gibi atlı ve teçhizatlı bir asker getirmeğe mecburdur Cebeli denilen bu erler, sipâhinin çocukları, kardeşleri, akrabâsı olacağı gibi, toprağı işleyen herhangi bir kimse de olabilirdi Bâzı tımarlarda kılıç iki bin akçaya, hatta daha aza düşebiliyordu Bâzı timarlarda ise en fazla altı bin akçaya dek çıkabiliyordu
Sipâhi, timarın bulunduğu topraklarda yaşar, köylülerden vergisini genelde mal olarak alır ve bu geliri kendisini ve cebelilerini geçindirmek için kullanırdı Köylerdeki düzeni korurdu Sipâhilerin, tımarları içindeki devlet topraklarını, çiftçilere dağıtırken, verdikleri vesikaya sipâhi senedi denirdi Birinci Murâd Han zamânında tesis edilen sipâhilerin Anadolu ve Rumeli ’nin Türkleşmesinde ve İslâmlaşmasında büyük hizmetleri görüldü
Rumeli tımarları, Anadolu tımarlarından dahaverimliydi Anadolu ’da üç bin akçaya değin olan tımarlar orduya bir cebeli verdiği hâlde, Rumeli ’de üç bin akçaya değin olan tımarlardan iki, hatta üç cebeli çıktığı olurdu Tabiî tımarların üstünde yaşayan köylü çiftçilerin Anadolu eyâletlerinde büyük çoğunluğu Türk olduğu halde, Rumeli eyâletlerinde oysa yarıya yakını Türk, yarıdan fazlası, bâzı bölgelerde fazla daha fazlası Hıristiyan Ortodoks, bâzı bölgeler de Katolikti
Sefer ilân edilince sipâhiler, Seraskerin bulunduğu yere kazanç, denetim olurlar, dirlik sipâhileri ve cebelileri ayrı olarak deftere yazılırdı “Sipâhi ve cebeli falanca paşanın defterlisidir diye bilinirdi Sefere dâvet olunup da sefere iştirak etmeyen sipâhinin elindeki timar zaptolunur, başkasına verilirdi Kânunen götürmek mecburiyetinde oldukları cebeli ve gulâmı getirmeyenler ve götürüp de kaçanların yerlerine diğerlerini tedârik edemeyenler hakkında da benzer muâmele kullanım olunurdu
Yığınak emri gelince her tımar sâhibi, cebelileriyle berâber, kendi kazâsının belirtilen uygun toplanırdı O kazâdaki timarlılar, çeribaşı denilen sipâhi yüzbaşısının emrinde bulunurlardı Çeribaşı da alay beyinin emrine giriyordu Alayını toplayan alay beyi, bayrak beyine gidip hazırlanmış olduğunu bildiriyordu Kendi mâliyet askerini de alan sancak beyi, bu sipâhi alayıyla berâber, beylerbeyine yeralma üzere harekete geçiyordu Bu iş büyük bir çabucak yapılıyordu
Beylerbeyilerin izin vermesiyle sancak beyleri göre bir kısım sipâhiler memleket muhâfazası için yerlerinde bırakılabilirdi Sipâhi sefere gittiğinde yerine temsilci olarak bıraktığı korucu, dirlik sâhibinin yokluğunda toprağın muntazaman işlenmesine nezâret ederdi Eğer sipâhi harbin uzaması hâlinde kışı hudutta devretmek emri alırsa, dirliğine harçlıkçı denilen bir delege göndererek, yıllık gelirini bulunduğu yere getirtirdi
Timar ve zeâmet; sâhibi ölünce, ekseriya büyük oğluna, yahut kardeşine ya da yeğenine verilirdi Lakin bunun için timar ve zeâmetin emrindeki olduğu alay, vârisin toprağı idâre edebilecek kâbiliyet ve şartlara hâiz olduğuna şehâdet ederlerdi Zâten bir sipâhi subayı, yerine geçecek birini yıllar boyunca hazırlayıp, yetiştirirdi Bu sûretle dirlik deneyimsiz insanların eline geçmezdi
Timar ve zeâmet sâhipleri, arâzileri üzerindeki toprakları üç yıldan pozitif işlemezlerse, dirliklerini kaybederlerdi Toprak işlememek, Allahü teâlâya karşı bir günah sayılırdı Zîrâ toprak sâyesinde Allahü teâlânın kulları beslenirdi Timar her eyâlette bulunmazdı Meselâ Cezâyir, Tunus, Trablusgarb, Mısır, Yemen, Bağdat gibi eyâletlerde timar ve zeâmet yoktu Başlıca Türk nüfûsunun bulunduğu eyâletlerde timar ve zeâmet teşkilâtı yapılmıştır Timarlı sipâhi tamâmen Türk soyundan gelirdi
Sultan Birinci Süleyman Han (15201966) zamânında timarlı sipâhiler, en aydınlık devrini yaşadı Bu zamanda 166200 timarlı sipâhi vardı; bunun 74000 ’i Rumeli, 91600 ’ü Anadolu timarlı sipâhisiydi Bu sûrette Türk atlı ordusu, iki orduya ayrılırdı: Rumeli atlı ordusu ve Anadolu atlı ordusu Meydan muhârebelerinde ordu düzeninin sağ ve sol kanatlarını bu iki ordu teşkil ederdi Kapıkulu askerleri merkezde bulunurdu Ilk zamanlarda, Rumeli timarlı ordusunun kumandanı Rumeli Beylerbeyi, Anadolu timarlı ordusunun kumandanı da Anadolu Beylerbeyi idi Fakat sonra bu iki kanada da pâdişâh tarafından seçilen vezirler kumanda etmeye başladı Sultan Süleyman Han devrinde bu iki ordu o derece büyüdü ki, sefer Avrupa ’da olduğu vakit çok defâ Anadolu sipâhi ordusu çağrılmaz ya da bâzı birlikler çağrılırdı Sefer Asya ’da ise, Rumeli askerleri ya çağrılmaz veya bâzı birlikleri sefere katılmak için istenirdi
Timarlı sipâhiler 17 yüzyıla dürüst bozulmaya başladı Kuruluşlarından beri Osmanlı Devletinin târihinde büyük bir rol oynayan timarlı sistemi, yeniçeriler için olduğu gibi kanlı ve ızdıraplı bir tasfiyeden ziyâde, sessiz sedâsız bir sûrette ve herhangi bir sarsıntıya sebep olmadan ortadan kalktı
Asırlar her tarafında sipâhiler, memleketin en uzaktan köşelerine kadar yayılıp, köylüyle iç içe yaşadı ve uzun müddet zirâî iktisâdiyatın ve devlet toprak siyâsetinin faal mümessilleri rolünü oynamıştı Pâdişâhın, devletin en ücrâ köşelerindeki sâdık temsilcileriydiler Köylerin şenlenmesinde, bayındır hâle gelmesinde her türlü yardımda bulunurlardı
Timarlı sipâhilerin 17 asrın son yıllarında, hele 18 asırdan îtibâren sayıları kayda değer ölçüde azaldı
Kapıkulu süvârilerinin ehemmiyet kazanması ile Sultan Abdülmecîd Han (18391865), 19 Ocak 1841 fermanı ile çoğu timarlı sipâhiyi emekliye sevk etti Fakat timarlarını hayatlarının ardına kadar ellerinde bıraktı 1844 ’te bir kısım timarlı sipâhisi, atlı jandarma olarak hizmete alındı Zâten uzun müddetten beri ne sipâhi olarak, ne saray mensubu olarak kimseye timar verilmiyordu Ölen timarlı sipâhilerin çocukları İstanbul ’a getirilip, askerî mekteplere veriliyordu 1850 ’den daha sonra timar da, sipâhi de kalmadı *