iltasyazilim
FD Üye
Titrek bir mum alevinde veya beş numaralı gaz lâmbasının cılız ışığında
geçen gecelerimiz vardı bir zamanlar
O zamanlar tv denen ‘vakit çalar’
yoktu, radyomuzda hem saat başı haberleri, hem de kendi müziğimizi
dinlerdik
Radyo dinlemediğimiz zamanlarda ise, bir köşeye çekilir, mütevazı
dünyamızda hayaller kurardık Böyle yapınca sanki onulmaz yaralarımız
iyileşir, kendimizi mutlu hissederdik
Bazen göz pınarlarımızdan sessizce kayıp giden göz yaşlarımıza vururdu bu
cılız ışıklar, bazen yeni bir ümit bulmanın sevinciyle parlayan gözlerimize,
bazen de çaresizlikle iki yana açılan ellerimize… Ama her hâlükârda o cılız
ışıklar ruhumuzu ve çevremizi aydınlatırdı!
Titrek mum ışığında zorlukla okunan yazılar daha mânâlıydı sanki
Dudaklardan dökülen her nağmenin ruha hitap eden bir yanı vardı Şarkılar
da, türküler de bizdendi ve onları bizden birileri söylerdi bir zamanlar
Sevgilerimiz içten, özlemlerimiz daha bir tutkuluydu Gecelerimiz daha kısa
fakat mânâlıydı
O loş ışıkta, yüzün bütün çizgileri gözükmese de, sohbetler
daha bir koyu ve tatlıydı Dizi filmler ve filmlerin sahte kahramanları
hayatımızın her alanını kaplamamış, dost ve komşu sohbetlerinin ana teması
olmamışlardı henüz
Her yerde kendi dünyamız konuşulurdu Sohbetlerimize mum
diken tv olmadan önce, çaresizlerin dertleriyle hemhal olmak için
çırpınanlar çoktu
O zamanlar dostlar için ayrılan vakitler dar değil,
alabildiğine genişti
Aile hayatımızda ilgisizlikten şikâyetler çok azdı o
zamanlar Çocuklarımız şefkatin, merhametin ve sevginin pınarlarından kana
kana içerlerdi
Ve sonra hayallerimizin üstüne perde çeken elektrikler geldi evlerimize
davetsiz bir misafir gibi
Etrafımızı ve bütün odalarımızı aydınlattı
lâmbalar; ama sanki büyü bozuldu âniden Zamanla içtenliğimiz de,
sohbetlerimiz de başkalarının dertleriyle hemhal olmak da tarihe karıştı
Bize dâir birçok güzellik yanlarına kardeşliği de alarak o kadar uzaklara
gittiler ki…
Gözlerimiz kitap sayfalarında artık gezinmiyor, o kanal senin bu kanal benim
geziniyoruz, türküler yok dilimizde
Bütün her şey teknolojiyi nasıl, ne
zaman ve ne şekilde kullanacaklarını bilmeyen insanlar yüzünden bozuldu
O eski dostluklarımız, sevgilerimiz, kardeşliklerimiz, diğerkâmlıklarımız
geri gelse; eski günlerimize yeniden kavuşsak Her şey mumların erimesi,
fitillerin bitmesiyle tarihe mi karıştı gerçekten? Kaybettiğimiz benliğimizi
bakalım bulabilecek miyiz yeniden?
Oysa kalbimiz aynı kalb, ruhumuz aynı
ruh, eski günlerdekinden ne eksik ne fazla Üzerimizdeki ataleti bir
atabilsek, kaybettiklerimizi aramaya başlasak her şey eskisi gibi olacak
Eskiden bütün dünyaya kapalı Allah’a açıktı yollarımız; şimdi ne yazık ki,
bütün dünyaya açık, insanlara ve Allah’a kapalı
sızıntı
geçen gecelerimiz vardı bir zamanlar
O zamanlar tv denen ‘vakit çalar’
yoktu, radyomuzda hem saat başı haberleri, hem de kendi müziğimizi
dinlerdik
Radyo dinlemediğimiz zamanlarda ise, bir köşeye çekilir, mütevazı
dünyamızda hayaller kurardık Böyle yapınca sanki onulmaz yaralarımız
iyileşir, kendimizi mutlu hissederdik
Bazen göz pınarlarımızdan sessizce kayıp giden göz yaşlarımıza vururdu bu
cılız ışıklar, bazen yeni bir ümit bulmanın sevinciyle parlayan gözlerimize,
bazen de çaresizlikle iki yana açılan ellerimize… Ama her hâlükârda o cılız
ışıklar ruhumuzu ve çevremizi aydınlatırdı!
Titrek mum ışığında zorlukla okunan yazılar daha mânâlıydı sanki
Dudaklardan dökülen her nağmenin ruha hitap eden bir yanı vardı Şarkılar
da, türküler de bizdendi ve onları bizden birileri söylerdi bir zamanlar
Sevgilerimiz içten, özlemlerimiz daha bir tutkuluydu Gecelerimiz daha kısa
fakat mânâlıydı
O loş ışıkta, yüzün bütün çizgileri gözükmese de, sohbetler
daha bir koyu ve tatlıydı Dizi filmler ve filmlerin sahte kahramanları
hayatımızın her alanını kaplamamış, dost ve komşu sohbetlerinin ana teması
olmamışlardı henüz
Her yerde kendi dünyamız konuşulurdu Sohbetlerimize mum
diken tv olmadan önce, çaresizlerin dertleriyle hemhal olmak için
çırpınanlar çoktu
O zamanlar dostlar için ayrılan vakitler dar değil,
alabildiğine genişti
Aile hayatımızda ilgisizlikten şikâyetler çok azdı o
zamanlar Çocuklarımız şefkatin, merhametin ve sevginin pınarlarından kana
kana içerlerdi
Ve sonra hayallerimizin üstüne perde çeken elektrikler geldi evlerimize
davetsiz bir misafir gibi
Etrafımızı ve bütün odalarımızı aydınlattı
lâmbalar; ama sanki büyü bozuldu âniden Zamanla içtenliğimiz de,
sohbetlerimiz de başkalarının dertleriyle hemhal olmak da tarihe karıştı
Bize dâir birçok güzellik yanlarına kardeşliği de alarak o kadar uzaklara
gittiler ki…
Gözlerimiz kitap sayfalarında artık gezinmiyor, o kanal senin bu kanal benim
geziniyoruz, türküler yok dilimizde
Bütün her şey teknolojiyi nasıl, ne
zaman ve ne şekilde kullanacaklarını bilmeyen insanlar yüzünden bozuldu
O eski dostluklarımız, sevgilerimiz, kardeşliklerimiz, diğerkâmlıklarımız
geri gelse; eski günlerimize yeniden kavuşsak Her şey mumların erimesi,
fitillerin bitmesiyle tarihe mi karıştı gerçekten? Kaybettiğimiz benliğimizi
bakalım bulabilecek miyiz yeniden?
Oysa kalbimiz aynı kalb, ruhumuz aynı
ruh, eski günlerdekinden ne eksik ne fazla Üzerimizdeki ataleti bir
atabilsek, kaybettiklerimizi aramaya başlasak her şey eskisi gibi olacak
Eskiden bütün dünyaya kapalı Allah’a açıktı yollarımız; şimdi ne yazık ki,
bütün dünyaya açık, insanlara ve Allah’a kapalı
sızıntı