iltasyazilim
FD Üye
Toplum karşısında, mikrofon veya kamera aleyhinde konuşurken yüzleştiğimiz en büyük engel nefret ve heyecandır Birincil defa yaptığımız her iş önce coşku ve nefret edilen şey oluşturur Nefret Edilen Şey hemen dolaşım sistemi içerisine gerginlikle orantılı olarak fazla kortizol salgılanır Bu koşul akıl akışını engeller Kişi bu anda olumlu duygularını kaybeder Daha ileri düzeyde elleri ve hatta bütün vücudu titrer Kalbin çarpması ve kan dolaşımı hızlanır Davranışların yoklama edilmesi zorlaşır Bu sorun ileri düzeyde olursa, insan başkalarıyla göz göze gelemez; başı titrer, neredeyse beyni dış dünyadan kopmuş gibi olur Dehşet derhal insan kalbinde bir iç endişe akıntısı hisseder İnsan bir lahza önce bu durumdan kurtulmak için o ortamdan uzaklaşmak, yerine getirmek istediğini yapmaktan sözünden dönmek zorunda kalır Ayrıca üzüntü ya da nefret konuşmacının inandırıcılığı kaybetmesine yol açar
Bazı insanlarda korku duygusu çok gelişmiştir sıkça duyulan bu endişeler gitgide birbirlerini beslerler ve endişe edebilme yeteneği gelişir: İnsan en ufak bir sorundan bile üzüntü duymaya başlar İleri düzeyde dehşet ve endişe, sinir sistemi için son derece tahrip edicidir
Bütün başarılı konuşmacılar toplum önüne çıktıklarında mutlaka heyecanlanmışlardır Istisnasız her insan nefret ve endişeyi yenebilir Oysa bunun için bütün inançlarını her tarafta gözden geçirmeli ve bir dizi egzersiz yapılmalıdır Aşağıda korkunun nedenleri bir bir açıklanmıştır Bu nedenler varsa bunları yok etmek amacıyla bir sonraki bölümde tekrar bir dizi egzersiz hazırlanmıştır Bu alıştırmaların bir kısmını yalnız başınıza gerçekleştirebilirsiniz Ama bunları toplum aleyhinde gerçekleştirirseniz daha süratli başarırsınız
KORKUNUN NEDENLERİ
Esas nefret edilen şey nedenleri arasında baskı doymuş çocukluğu, sürekli yaşanan gerginlik ve hastalıkları, sosyal olmayan bir iş ortamında uzun zaman çalışmayı, başarısızlığa inanmayı, hafızanın zayıf kalmasını, söylenecek bir laf bulunamamasını sayabiliriz
Zorlama Batmış Çocukluk
Çocukluk ve gençlik döneminde aşırı aile otoritesi, zorlama, zorlama, dayak gibi olaylar yaşanabilir Normalin üstüne çıkarak belli bir süreklilikte devam ettiğinde bu koşul kişinin psikolojisinde çok köklü bir içe dönüklük ve cesaretsizlik üretir Baskı ve güç ortamında çocuk kendine güvenini kaybeder Kişiliği bir yana tepkici, diğer yanlamasına başkalarına bağımlı gelişir Kesintisiz aşağılanan çocuğun daha aşağı şuurunda başarısızlık imajı yerleşir Bu imajı alışılagelmiş şarlar aşağıda özel bir çaba göstermeksizin yok etmek mümkün değildir eğer bir şekilde belirlenmiş olan fazla heyecanlarınız varsa köklü değişikliklerle bunları yok etmelisiniz
Kesintisiz Stres ve Hastalıklar
Ara Sıra yaşanan, şiddetli de olsa, gerginlik ve hastalıkların kalıcı bir olumsuz psikolojik etkisi yoktur Hatta kısa süreli ve geçici olduklarında bunlar insanın yaşama sevincini ve heyecanını artırabilirler
Fakat gerginlik (ve gerginlik üreten hastalıklar) hafif de olsa uzun süreli yaşanırsa şöyle bir gelişme olur: Kan dolaşım sistemine devamlı kortizol hormonu salgılanır Bu salgılama vücudu kısa sürede çöplüğe dönüştürür Stres vücudu germekte ve saldırıya hazır tutmaktadır Dolaysıyla bu kirlilik uygun yöntemlerle temizlenmediğinde aşırı baskı aşağıda kalan asap sistemi yorulur Bu yorgunluğun kesintisiz devam etmesi halinde insan ölüme değin gidebilir Karoser bu durum karşısında otomatik bir önlem alır Beyin ile beden arasındaki diktekomuta zinciri zayıflatılır Çünkü birey böylece bir akıl alışkanlığına sahiptir ancak bu fikir stres üretmekte ve vücudu tahrip etmektedir Bu durumda vücudu ölüme gitmekten kurtarmak için beyin bir anlamda vücudu uyuşturur, beden gevşer ve rahatlar Fakat bu rahatlama aynı zamanda akıl akışını da tamamen yıkım eder Bu süreçte düşünce akışı bloke olur, hatırlama tamamen zayıflar, amnezi kendini gösterir, birey iç sorunlarıyla tamamen bunalır
Tüm bunlar yeniden kişinin kendine güvenini sarsar, kişiyi insanlardan uzaklaştırır Böylece korkunun başarısızlık, kendini suçlama, aşağılama gibi bir boyutu ortaya çıkar
Fakat hastalıkların gerginlik üretmesi insanın us biçiminden kaynaklanır İnsan eğer hastalığı kendisini olgunlaştıran bir fırsat olarak görürse, vücudu acı çekebilir, fakat psikolojisi sağlam olacağından yıkım edici stresi yaşamayabilir
Antisosyal Bir Iş Ortamı
Bir Takım işler ya da meslek ortamları vardır ancak bunlar yapıları gereği insanları toplumdan uzakta tutarlar Örneğin bilgisayarın sürekli başında oturup meslek yerine getirmek durumunda olanlar dış dünyadan büyük ölçüde koparlar Zihinleri bilgisayar dünyasının kendilerine sunduğu sanal ortama ayrıntılarıyla kapılmıştır Bazı fabrika işleri belirli bir tezgahın önüne hapsedebilir giderken geceleri çalışıp gündüzleri uyuyan bekçilerin genelde konumları da toplumsal olmayan (asosyal) bir inşa taşır Buna karşın idare, pazarlamacılık, öğretmenlik ve sunuculuk gibi meslekler kişileri sosyal olmaya zorlar
Irk kendilerini toplumdan uzaklaştıran işlere hapsettiklerinde beyinleri bu ortama alışır Değişik insanlarla muhatap olabilme yetenekleri zayıflar Kavramaları kendi iç referanslarıyla sınırlanır Topluma açılıp insanlarla konuşmaktan sıkılırlar Kişilikleri, içine kapanık ve bireysellik ekseninde gelişir Dolaysıyla toplum önünde laf söylemeleri gerektiğinde büyük bir nefret ve coşku duyarlar Oysa değişik hobiler geliştirerek ek sosyal faaliyetler içerisinde bulunanlar bu kötü gidişi engelleyebilirler
Başarısızlık İnancı
Yukarıdaki şartların hiç birisi mevcut olmadığı halde millet gerçi toplum önünde laf söylemekten korkabilirler Bunun kayda değer bir nedeni başarısızlık imajının zihinlerine ayrıntılarıyla yerleşmesidir İnsanın her davranışa yüklediği amaç, alt bilincine bir dikte olarak gönderilir Bir işi başarmaya girişen insan tekrar tekrar istediği sonucu elde edemeyebilir Bu herkes için tabiidir Lakin bir takım insanlar sonucu elde edemediklerinde anında başarısız olduklarını düşünürler ve kendilerini suçlarlar Bu suçlamalar bir fazla kere tekrarlanır Sonuçta insan farkında olan olmadan kendi daha alçak bilincine “ben başarısızım hükmünü yerleştirmiş olur Bu çok sınırlayıcı bir kalıptır Çünkü insan bir kere bu inancı otomatikleştirdiğinde bu inanç onun hemencecik her işinde başarısız olmasına yol açar Neye inanıyorsak beynimiz onu tasdik etmek uğurunda amansız gayretler göstermeye devam edecektir
“Ben başarısızım inancı daha aşağı bilincinde belirlenmiş olan insan “belki bu kere başarabilirim diyerek harekete geçse de sıkça “ya başaramazsam endişesini yaşar Bu endişe dikkatini zayıflatır, zihnini negatif sonuçlara yaklaştırır Bu olası negatif sonuçlar tahammül ve direnme azmini azaltır Kişi kendisini cılız hisseder Bu zaaf ve onun getirdiği tedirginlik kişiyi “cayma noktasına götürür Bu Nedenle kişi fiilen de başarısız olur Toplum aleyhinde konuşabilme ise yiğitlik gerektiren bir başarıdır Başarısızlık inancı cesareti kıracağından kişi toplum karşı konuşamaz Başarısızlık ihtimali aklına geldiğinde bile derin bir nefret veya üzüntü yaşar
*
Bazı insanlarda korku duygusu çok gelişmiştir sıkça duyulan bu endişeler gitgide birbirlerini beslerler ve endişe edebilme yeteneği gelişir: İnsan en ufak bir sorundan bile üzüntü duymaya başlar İleri düzeyde dehşet ve endişe, sinir sistemi için son derece tahrip edicidir
Bütün başarılı konuşmacılar toplum önüne çıktıklarında mutlaka heyecanlanmışlardır Istisnasız her insan nefret ve endişeyi yenebilir Oysa bunun için bütün inançlarını her tarafta gözden geçirmeli ve bir dizi egzersiz yapılmalıdır Aşağıda korkunun nedenleri bir bir açıklanmıştır Bu nedenler varsa bunları yok etmek amacıyla bir sonraki bölümde tekrar bir dizi egzersiz hazırlanmıştır Bu alıştırmaların bir kısmını yalnız başınıza gerçekleştirebilirsiniz Ama bunları toplum aleyhinde gerçekleştirirseniz daha süratli başarırsınız
KORKUNUN NEDENLERİ
Esas nefret edilen şey nedenleri arasında baskı doymuş çocukluğu, sürekli yaşanan gerginlik ve hastalıkları, sosyal olmayan bir iş ortamında uzun zaman çalışmayı, başarısızlığa inanmayı, hafızanın zayıf kalmasını, söylenecek bir laf bulunamamasını sayabiliriz
Zorlama Batmış Çocukluk
Çocukluk ve gençlik döneminde aşırı aile otoritesi, zorlama, zorlama, dayak gibi olaylar yaşanabilir Normalin üstüne çıkarak belli bir süreklilikte devam ettiğinde bu koşul kişinin psikolojisinde çok köklü bir içe dönüklük ve cesaretsizlik üretir Baskı ve güç ortamında çocuk kendine güvenini kaybeder Kişiliği bir yana tepkici, diğer yanlamasına başkalarına bağımlı gelişir Kesintisiz aşağılanan çocuğun daha aşağı şuurunda başarısızlık imajı yerleşir Bu imajı alışılagelmiş şarlar aşağıda özel bir çaba göstermeksizin yok etmek mümkün değildir eğer bir şekilde belirlenmiş olan fazla heyecanlarınız varsa köklü değişikliklerle bunları yok etmelisiniz
Kesintisiz Stres ve Hastalıklar
Ara Sıra yaşanan, şiddetli de olsa, gerginlik ve hastalıkların kalıcı bir olumsuz psikolojik etkisi yoktur Hatta kısa süreli ve geçici olduklarında bunlar insanın yaşama sevincini ve heyecanını artırabilirler
Fakat gerginlik (ve gerginlik üreten hastalıklar) hafif de olsa uzun süreli yaşanırsa şöyle bir gelişme olur: Kan dolaşım sistemine devamlı kortizol hormonu salgılanır Bu salgılama vücudu kısa sürede çöplüğe dönüştürür Stres vücudu germekte ve saldırıya hazır tutmaktadır Dolaysıyla bu kirlilik uygun yöntemlerle temizlenmediğinde aşırı baskı aşağıda kalan asap sistemi yorulur Bu yorgunluğun kesintisiz devam etmesi halinde insan ölüme değin gidebilir Karoser bu durum karşısında otomatik bir önlem alır Beyin ile beden arasındaki diktekomuta zinciri zayıflatılır Çünkü birey böylece bir akıl alışkanlığına sahiptir ancak bu fikir stres üretmekte ve vücudu tahrip etmektedir Bu durumda vücudu ölüme gitmekten kurtarmak için beyin bir anlamda vücudu uyuşturur, beden gevşer ve rahatlar Fakat bu rahatlama aynı zamanda akıl akışını da tamamen yıkım eder Bu süreçte düşünce akışı bloke olur, hatırlama tamamen zayıflar, amnezi kendini gösterir, birey iç sorunlarıyla tamamen bunalır
Tüm bunlar yeniden kişinin kendine güvenini sarsar, kişiyi insanlardan uzaklaştırır Böylece korkunun başarısızlık, kendini suçlama, aşağılama gibi bir boyutu ortaya çıkar
Fakat hastalıkların gerginlik üretmesi insanın us biçiminden kaynaklanır İnsan eğer hastalığı kendisini olgunlaştıran bir fırsat olarak görürse, vücudu acı çekebilir, fakat psikolojisi sağlam olacağından yıkım edici stresi yaşamayabilir
Antisosyal Bir Iş Ortamı
Bir Takım işler ya da meslek ortamları vardır ancak bunlar yapıları gereği insanları toplumdan uzakta tutarlar Örneğin bilgisayarın sürekli başında oturup meslek yerine getirmek durumunda olanlar dış dünyadan büyük ölçüde koparlar Zihinleri bilgisayar dünyasının kendilerine sunduğu sanal ortama ayrıntılarıyla kapılmıştır Bazı fabrika işleri belirli bir tezgahın önüne hapsedebilir giderken geceleri çalışıp gündüzleri uyuyan bekçilerin genelde konumları da toplumsal olmayan (asosyal) bir inşa taşır Buna karşın idare, pazarlamacılık, öğretmenlik ve sunuculuk gibi meslekler kişileri sosyal olmaya zorlar
Irk kendilerini toplumdan uzaklaştıran işlere hapsettiklerinde beyinleri bu ortama alışır Değişik insanlarla muhatap olabilme yetenekleri zayıflar Kavramaları kendi iç referanslarıyla sınırlanır Topluma açılıp insanlarla konuşmaktan sıkılırlar Kişilikleri, içine kapanık ve bireysellik ekseninde gelişir Dolaysıyla toplum önünde laf söylemeleri gerektiğinde büyük bir nefret ve coşku duyarlar Oysa değişik hobiler geliştirerek ek sosyal faaliyetler içerisinde bulunanlar bu kötü gidişi engelleyebilirler
Başarısızlık İnancı
Yukarıdaki şartların hiç birisi mevcut olmadığı halde millet gerçi toplum önünde laf söylemekten korkabilirler Bunun kayda değer bir nedeni başarısızlık imajının zihinlerine ayrıntılarıyla yerleşmesidir İnsanın her davranışa yüklediği amaç, alt bilincine bir dikte olarak gönderilir Bir işi başarmaya girişen insan tekrar tekrar istediği sonucu elde edemeyebilir Bu herkes için tabiidir Lakin bir takım insanlar sonucu elde edemediklerinde anında başarısız olduklarını düşünürler ve kendilerini suçlarlar Bu suçlamalar bir fazla kere tekrarlanır Sonuçta insan farkında olan olmadan kendi daha alçak bilincine “ben başarısızım hükmünü yerleştirmiş olur Bu çok sınırlayıcı bir kalıptır Çünkü insan bir kere bu inancı otomatikleştirdiğinde bu inanç onun hemencecik her işinde başarısız olmasına yol açar Neye inanıyorsak beynimiz onu tasdik etmek uğurunda amansız gayretler göstermeye devam edecektir
“Ben başarısızım inancı daha aşağı bilincinde belirlenmiş olan insan “belki bu kere başarabilirim diyerek harekete geçse de sıkça “ya başaramazsam endişesini yaşar Bu endişe dikkatini zayıflatır, zihnini negatif sonuçlara yaklaştırır Bu olası negatif sonuçlar tahammül ve direnme azmini azaltır Kişi kendisini cılız hisseder Bu zaaf ve onun getirdiği tedirginlik kişiyi “cayma noktasına götürür Bu Nedenle kişi fiilen de başarısız olur Toplum aleyhinde konuşabilme ise yiğitlik gerektiren bir başarıdır Başarısızlık inancı cesareti kıracağından kişi toplum karşı konuşamaz Başarısızlık ihtimali aklına geldiğinde bile derin bir nefret veya üzüntü yaşar
*