Forumda yenilikler devam etmektedir , çalışmalara devam ettiğimiz kısa süre içerisinde güzel bir görünüme sahip olduk daha iyisi için lütfen çalışmaların bitmesini bekleyiniz. Tıkla ve Git
x

‘TSOTSI’ FİLMİ İÇİN PSİKOLOJİK BİR DEĞERLENDİRME

‘TSOTSI’ FİLMİ İÇİN PSİKOLOJİK BİR DEĞERLENDİRME
0
85

makaleci

FD Üye
Katılım
Ocak 14, 2020
Mesajlar
87,772
Etkileşim
8
Puan
38
Yaş
36
F-D Coin
68


Tsotsi, Yönetmenliğini Gavin Hood’un yaptığı, 2005 Güney Afrika yapımı bir film. Athol Fugard tarafından kaleme alınan roman, aynı isimle filme uyarlanmış. Güney Afrika Johannesburg’da çekilmiş olan filmin konusu da bu şehirde geçmekte. Yapıldığı 2005 yılında Yabancı Dilde En İyi Film Akademi Ödülü’nü almış, 2006 yılında ise Yabancı Dilde En İyi Film Altın Küre Ödülü’ne aday gösterilmiştir.

‘Johannesburg’da yaşayan ve küçük suçlar işleyen Tsotsi, bir gün bir soygun işinde bir adamı vurur ve kaçmak isterken arabasını almak istediği bir kadını da vurur ancak arka koltukta bir bebekle karşılaşır. Bebeği de alıp kaçan Tsotsi’nin hayatı değişecektir.’

Filme, çocuk gelişimi, zor hayat koşullarının insan hayatına yansımaları, gelişimde çevre, aile ve ekonomik koşulların etkileri, gelişimin her dönem ve koşuldaki biçimleri, çocukların maruz kaldığı olumsuz hayat koşulları ve bunların sonucunda suça yönelimleri/yönelmeleri gibi pek çok açıdan bakmak mümkün. Bu çalışmada ise bağlanma kuramları ve ayrılma bireyleşme süreçleri ve çocuk suçluların psikolojileri açısından filme bakış gerçekleştirilerek, kısa bir değerlendirme sunulacak.

İnsan hayatında, bebeklikten başlayan süreç, tüm ilişkilerin konsantre ve dinamik bir kaynağı olarak hayatın her döneminde tekrarlayan bir modla taşınır ve yaşanır. ‘Erken dönemde yaşanan olayların, nasıl olup da kendilerini takip eden, hemen hemen her şey üzerinde bu derece önemli bir etkiye sahip oldukları sorusu’ ise sadece psikoloji ve nörobiyolojinin değil tüm bilimlerin temel sorularındandır. ‘Nasıl oluyor da erken dönem deneyimler, özellikle de diğer insanlarla duygulanımsal deneyimler, gelişmekte olan bir bireyin sürekli artan işlevsel kapasitelerinin sonucu olan yapısal gelişim şablonlarını belirliyor ve organize ediyor.’ (Schore, 2012: 1)

Erken dönem bağlanma stillerinin ve duygusal yaşantıların duygu repertuarı gelişiminde özellikle sağ beyinde ve limbik sistemde etkili olduğu artık bilinmektedir. (Goleman, 1996: 37, 38; Bowlby, 2012: 158; Kernberg, 2014: 233) Schore bunu şöyle ifade eder; ‘kişiliklerimiz sol beyinde değil sağ beyindedir.’ (Schore, 2012: 97)

Filmin başkarakteri Tsotsi, (Güney Afrika dilinde serseri veya sokak canisi anlamında) travmatize olduğu olaylar zincirinden, bir suçluya dönüşerek kaçmış ama sonra çaldığı arabada bulduğu bebek ve bebeğin bakımı dolayısıyla yaşadığı duygusal deneyim onu geçmişe götürmüş ve erken çocukluğuyla yüzleşmesiyle beraber bir sağaltım yaşamıştır. Dikkatimizi çeken şey ise Tsotsi’nin bu sürecinde etkili olan temanın annesiyle yaşadığı duygusal bağ -ki Bowlby’nin de dediği gibi ‘anne ve çocuk arasındaki bağ her zaman mevcuttur ve neredeyse değişmez’- ve annenin ona olan yaklaşımıdır. (Bowlby, 2012: 102) Her ne kadar bu durum babanın şiddeti ile sarsılıp kopmuş olsa da çocuk her zaman bu bağı ve etkileşimi (örtük olarak) içinde taşımış ve bu yoğun yaşanmışlık bir gün tekrar hayatının anlamını bulmasına ve bulunduğu olumsuz durumdan kurtulmasına sebep olan başat etki olmuştur. Anneyle gerçekleşen ve duygusal hafızada merkezi bir yer tutan deneyim, hem olumlu etkiler taşımakta hem de bu duygusal etkileşimi babanın kesintiye uğratmasına bir tepki olarak öfkenin eyleme vurumusayılabilecek kaçış ve suça gidişe de sebep olmuş gibi görünmektedir.

‘Bağlanma’, kavramı uzun yıllar bilimsel araştırmaların konusu olmuştur. Çok sayıda deneysel çalışmanın yanısırakolaylıkla birçok canlıda ‘anne ve yavrusu’ arasında gözlenebilen en temel davranışlardan biridir de aynı zamanda. Nesne ilişkileri kuramcılarına göre de bu ilk ilişkisellik hayat boyu örnek model olarak diğer ilişkilerimize yansımaktadır. ‘Bağlanma davranışı bir insanda, dünya ile daha iyi başa çıkabildiği düşünülen ve iyi tanınan bir başka bireye yakınlığı elde etmek veya o yakınlığı korumak şeklinde sonuçlanan herhangi bir davranış biçimidir.’ (Bowlby, 2012: 34)

Bağlanma davranışının gelişimdeki etkisi ve sağlıklılığı, ayrılma veya ayrışmayı da bir o kadar önemli kılmaktadır. Fakat bunlardan başka, filmden ilhamla da bu ayrılmanın ayrılma olmayıp kopma olarak deneyimlenmesi ise başka patalojik rahatsızlıklara sebebiyet vermektedir. Sevilen birinin ani kaybının veya ondan kopmanın, özellikle ‘küçük bir çocuğun sevdiği anne figüründen ayrılmasının sıklıkla patolojik yas tutma sürecine zemin hazırladığı’ bilinmektedir. (Bowlby, 2012: 66)

Tsotsi, arabada bulduğu bebekle beraber, duraksamaya uğramış gelişimsel kendiliğinin keşfine çıkarak bir tamir ve onarım sürecine girer. Hayatın içinde olan ayrıntılara dikkat kesilir ve duygularını, ilişkilerini ve en önemlisi kendiliğini tanıyıp anlamaya çalışır. Jeffrey Magnavita’nın, başarısız bir olgunlaşma varsa büyümek gerekiyordur dediği gibi Tsotsi de bulduğu bebekle bu deneyimi ve süreci yaşar. Örnek olarak, bebeği beslemesi için götürdüğü bayan bebeğin ismini sorduğunda o güne kadar annesinden başkasının kullanmadığı kendi ismini söyler.

Tsotsi,kendi bağlanma sürecini bebek üzerinden ve eş-zamanlı olarak bebeğe de bağlanarak (yansıtarak) yaşar. Filmin sonuna doğru bu fazlasıyla öne çıkar. Tsotsi, bebeğin babasını öldürmeye kalkışan arkadaşını öldürerek de aslında babasıyla olan çatışmasına bir atıf ve bağışlamada bulunmuş olur. Babasının şiddeti karşısında annesini ve evini terk eden Tsotsi bir yandan da bunun suçluluğunu ve kaybolmuş çocukluğu ve anne & kedilik bağının kaybının da telafisi için çabalar.

‘..bilinçli suçluluk, ister normal, ister nevrotik olsun; vicdan azabıyla ilişkilidir. Bu da genellikle kaybedilen nesneye yönelik eylemler, ihmal ya da terkedilmenin getirdiği saldırgan davranışın bilinçte pişmanlık şeklinde görünümüdür. Pişmanlık, onarımı oluşturan itici güçtür; kaybedilen nesneye yönelik gerçek ya da imgelenen saldırganlığı telafi etme ya da giderme çabası içerisinde tersine çeviren itkidir. Ancak, telafinin ötesinde, kişinin kişisel değişim, yapıcı eylem ve bundan sonrasında “daha iyi bir insan” olma çabası yoluyla bir bedel ödeyerek arınmaya yönelik çoğalan bir itki de söz konusu olabilmektedir. Pişmanlık ve suçluluk, Melanie Klein’ın öne sürdüğü gibi onarıcı dürtünün kaynağıdır. (Kernberg, 2014: 287)

Kahramanımız filmin sonunda kendi ayrışma bireyleşme süreçlerini tamamlar ve bebeği ailesine teslim eder. Bu aynı zamanda sorumluluğunu üstlenme ve kabullenme demektir çünkü artık sosyal bir birey olma yolunda bir tavır sergilemiş ve kanuna teslim olmuştur. Mahler’in değindiği gibi ‘Ayrılma- bireyleşme süreci; kesin ve kimi bakımlardan yaşam boyu sürecek bir bireyliğe ulaşmak, ve belli bir nesne sürekliliği derecesine ulaşmak’ olarak iki yönlü bir görevle yüklüdür. Tsotsi de kendi hikayesinde bu görevi tamamlamış,‘kendilik açısından, benin kapsamlı bir yapılanmasını ve üstben öncüllerinin oluşmaya başladığını gösterecek şekilde ebeveynin taleplerinin içselleştirilmesinin açık işaretlerini’ göstermiştir. (Mahler, Pine ve Bergman, 2012: 140)

Son olarak bir öneri bağlamında birkaç şey söylemek gerekirse; öncelikle kişisel farkındalıkları artırmak; empati yeteneğini güçlendirmek, bireysel gelişim için sorumluluklara hakkıyla yönelebilmek adına eğitim ve yardım/destek faaliyetlerini önemsemeyi sayabiliriz.

Eğer sevgi; kızgınlık, yakınma ve öfkenin altında boğulmamışsa ve zihne sağlam bir şekilde yerleştirilmişse, diğer insanlara duyulan güven ve insanın kendi iyiliğine olan inancı çevreden gelen darbelere dayanan bir kaya gibi olacaktır. Gelişimi böyle bir çizgide seyretmiş bir kişi, daha sonra mutsuzluk baş gösterdiğinde, sevgileri mutsuzluğunda onun için güvenilir bir yardımcı olacak o iyi anne babayı içinde muhafaza edebilecek ve dış dünyada, zihninde onları temsil edebilecek kişiler bulabilecektir. Düşlemde durumları tersine çevirme yetisiyle ve insan zihninin önemli bir özelliği olan, başkalarıyla özdeşim kurma yetisi sayesinde insan kendisinin de ihtiyaç duyduğu yardım ve sevgiyi başkalarına verebilir. Böylelikle kendisine huzur ve doyum sağlayabilir. (Klein, 2012: 256)

Bu doyuma ulaşmış bireyler kendileri, sosyal çevreleri ve sorumlu oldukları bireyler / işler /seçenekler adına faydalı birçok şey üretebilir, yapabilir ve başarabilirler.


 
858,465Konular
981,147Mesajlar
29,533Kullanıcılar
TUNCAMMSon üye
Üst Alt