türk bezeme sanatı genel bilgiler bezeme motifleri Türk Sanat geleneklerinin özünü koruyan, maziden günümüze Türk kültürünün devamını sağlayan ve Türk kimliğini çizen gelenekli sanatlarımızı içe doğru analiz etmek, temelinde yatan felsefeyi ve bunun çizgilere, şekillere yansımasını iyi anlamak ve açıklamak, bir manada kendimizi kavramak, millî kimliğimizi tanımak ve tanıtmaktır Çünkü bir milletin tarihi yaşadığı hayattır Kültürü ise, kendi tarihi içinde yaşarken edinmiş olduğu inanç ve tutum biçimidir Bu kültür, sahip olduğu gelenekler ile nesilden nesile aktarılır Gelenekler bununla birlikte ait olduğu milletlerin kimliğini belirler İşte böylece geleneksel sanatlar, millî kültürümüzün esas taşlarından biridir Tarihin sayfalarını geriye doğru çevirerek Türk sanatının mazisine göz atacak olursak, Orta Asya bozkırlarının, kayda değer Türk kültür merkezlerine vatan olduğunu ve buralarda Türk sanatının birincil meyvelerinin yeşerdiğini görürüz Türkler'in siyasî tarihleri yanında, kültür tarihinin de bu bozkırlarda başladığı, çeşitli iklim ve coğrafyalarda, ayrı inanç ve medeniyetlerin ışığında gelişe gelişe Anadolu yarımadası’na gelerek SelçukOsmanlı medeniyetlerine zemin hazırladığı tarihî bir gerçektir Uzun yıllar komşusu olduğu Sasanî ve Çin medeniyeti ile yakın teması olan Orta Asya Türk devletleri, kendilerine has bir sanat üslubu yakalamışlardır Büyük Hun İmparatorluğundan günümüze kadar tıpatıp bir zincirin halkaları gibi sürekli Türkler’in sanat geleneği, sanat tarihi dünyasında küçümsenmiyecek bir kimliğe ve yere sahip olmuştur Bugün küreselleşme gayreti içinde bulunan yeni dünya düzeninde yerini alacak olan Türkiye, bir yana Avrupa Birliğine girme ve Ortadoğu'da, Asya’da lider ülke olma çabalarını yoğunlaştırırken, diğer yandan sahip olduğu zengin kültürünü daha yakından tanımalı, sahip çıkmalı ve korumayı ihmalkârlık etmemelidir Bunun bir yolu da, millî kültürümüzün manâlı bir kanadı olan geleneksel sanatlarımıza gösterilecek şuurlu bir alaka ve hassasiyettir Fakat bu takdirde, milletimize ve bilhassa yeni kuşaklara, sağlam temeller üstünde yükselen parlak bir gelecek hazırlamış oluruz İşte bu beraberliğimizde sizlerle Türk’ün sanat dünyasına girerek, güzellik, aşk, sanat, sanatkar, zanaat, gibi bazı temel sanat kavramlarına özetle dokunmak, daha sonra, gelenekli sanatlarımızın manâlı bir kısmını teşkil eden ve bizim alaka alanımız olan, çini tezyini sanatlarından söz açtırmak istiyoruz Bilindiği gibi sanat, en genel tanımı ile bir anlatış, bir ifade şeklidir Anlatılan, sanatkarın iç ve dış dünyasıdır Başka deyişle sanat, insanın yaşadığı dünyayı gönül penceresinden seyrederken, gördüklerini, hissettiklerini sembollerle dile getirmesidir Bu Nedenle insanın yetenekleri şekillenmiş, duygu ve düşünceleri hemen hemen maddede billurlaşmış olur Sanatı var eden, besleyen ve olgunlaştıran, zihinlerdeki hafıza ve zihin, gönüllerdeki aşk ve heyecandır Sanat eserleri, bunların maddeye yansıması veya bir takım kalıplara girerek şekil ve görünüş kazanması ile meydana gelir Bir diğer manada sanat, insanlığın yoluna ışık tutan, toplumun yaralarını saran, insanı insan yapan idealleri, biçim, renk, ses veya kelimeler aracılığı ile estetik uyum içinde çevresine sunan, bir aktivite, bir hizmet ya da hizmetten de öte bir ihtiyaçtır Atalarımız, “Aşk olmayınca, meşk olmaz'' demiş ve işin özünü ne hoş ifade etmişlerdir Zira güzellik, aşk ve sanat, birbirini var eden ayrılmaz üç temel kavramdır Güzelden maksat Aşk’ tır Aşkın dili ise Sanat’tır Şair diyor ki: “Suretin nakşında her kim görmedi nakkaşını, Vahibi suret anın gözsüz yaratmış başını Ama bunu görebilmek, hissedebilmek için, gönül gözünün de iştirakı ile gerçek güzeli tanımak gerekir Peki gerçek güzel nedir? Plotinos, kendi düşünce dünyasından seyrettiği hakiki güzeli şöyle betimleme etrniş: “Varlıklar içinde hoş olmayan hiç birşey yoktur Zira varlıkların her zerresi, mutlak varlığın nurundan bir parıltıdır Şu halde herşey birbirinden az veya çok güzeldir(l) (10781166) Yıllarında yaşayan İslâm mutasavvıfı Abdülkadir Geylani ise çirkinlik hakkındaki düşüncelerini ortaya koyarak güzeli şöyle anlatmıştır: “Dünyada çirkinlik yoktur Çirkinlik, o hüsni bimisâlin, kemâlini gözle görülür biçimde eden bir güzelliktir yani “Yeryüzünde çirkin yoktur Sizin çirkin dediğiniz, emsali olmayan o ilâhi güzelliğin mükemmelliğini ortaya çıkaran güzelliktir bu da bize, her değerin ama zıtları ile var olabileceğini bir defa daha hatırlatmış oluyor İşte bu güzele duyulan sevgi ve hayranlığın dili, sanattır Seyre daldığı bu güzelliğin gönlüne düşen aşk, sahip olduğu üstün kabiliyet ve akıl ile eserinde anlatan kişiye ise sanatkâr denir Aramak ama sanatkar, yaratılmışı keşfederek üstün algılama ve yeteneklerinin sınırları içinde yorumlayan ve bunu eserinde yansıtan kişidir Çok süre insanlar arasında karıştırılan ve birbiri ile yarış halinde olan iki kavram daha vardır Bunlardan biri sanat, diğeri ise zanaattır Zanaat, son şeklini almış bir tasarımın ustalıkla yerine işlenmesi ya da uygulanmasıdır Bu işi yapana zanaatkâr veya zanaat erbabı denir Bilhassa el sanatlarında zanaatın payı inkar edilemez Sanat alanında yaratıcılık ne dek önemli ise, zanaatta da işçilik, tecrübe ve el becerisi pek önemlidir Bunu gösterebilmek için geleneksel kitap sanatlarından tezhibi ele alalım Tezhip sanatını kısaca tanıttıktan sonradan bir takım örnekler üstünde duralım Tezhip Bezeme sanatının kağıt üzerindeki uygulamasıdır ve eski kitap sanatlarında yazıyı dekor maksadıyla kullanılmıştır Adını, en manâlı malzemesi olan altından almıştır Tezhip kelimesi, Arapça altın seslenmek olan, zehep kökünden türemiş olup, ‘altınlamak’ anlamına gelir Lakin tezhip sanatında altın ile birlikte kullanılan, geçmişte toprak boyalardan, acilen ise hazır boyalardan elde ettiğimiz, bedahşi lacivert (lapislazûli), Türk alı, aşı boyası, Türk mavisi (türkuaz), limon küfü gibi olağan renkler de vardır Tezhipli eserlere müzehhep eser, tezhip yapana da müzehhip denir Tezhip sanatı, geçmiş devirlerde daha çok yazı ile birlikte kullanılmış ve hat sanatının elbisesi, süsü olarak bu sanat dalının yanıbaşında yer almıştır Lakin bugün tezhib, ebru ya da dokulu kağıtlar üstüne işlenerek başlı başına süsleyici bir sanat halinde, duvarlarımızı süslemektedir Kitap sanatlarında en yoğun tezhiplere dinî yazmalarda rastlanır Bunun yanına edebî eser olan anlarda, padişaha sunulacak ilmî yazmalarda da yoğun tezhibe rastlanır Özellikle mushafların zahriye veya serlevha sayfalarında, bir hilyei şerif üstünde işlenmiş yoğun tezhipler, sanatın yanında zanaatın da ne kadar önemli olduğunu göstermektedir Bu Nedenle tezhipden örnekler göstererek Tezyini sanatlarımıza da girmiş olduk “Tezyinat kelimesi pekçok süsleyici sanatı içine bölge, bir terimdir “Tezyin, Arapça ziynet kelimesinden türemiş olup, “süsleme manasına gelir “Tezyina bunun çoğulu yani “süslemeler demektir Tezyini sanatlara günümüzde dekor ya da bezeme sanatları da denir Cild, tezhip, hat, minyatür, kat'ı gibi kitap sanatlarını, taş, metal ve ahşap oymaları, sedefkârlık, çini, kalem işi, revzen, tekstil ve tekstil gibi dekoratif sanatları içine bölge geniş bir dilekçe alanı vardır Bütün bu sanat dallarında motif ve desen bilgileri benzer esaslara dayanır Yalnızca desenin uygulanacağı yere, kullanılacağı teknik ve malzemeye kadar ayrıntılarda bir takım farklılıklar gösterirler Mesela desen tasarlanırken çizilecek desenin çeşidi, yoğunluğu, motifleri, büyüklüğü ve renklerinin seçimi, işleneceği yüzeyin şekline, büyüklüğüne, yapıldığı maddeye, kullanılacak tekniğe tarafından yapılır Onun için Türk tezyini sanatlarında kalıp usulü kullanılmamış, bezenecek her yüzeye yerinde yeni bir desen çizilmiştir Gene bir çini panodaki hatayi motifi, tezhip edilecek desendeki hatayiye tarafından çok daha büyük ve ayrıntılıdır Taş üstüne oyulacak desenin motifleri de iridir Fakat sert zemine işleneceği için daha sade görünüşlü olmalıdır Hatta yalnızca tezhib sanatı için çizilecek desenlerdeki motiflerin boyutu bile, işlemede kullanılacak tekniklere tarafından değişir Halkar tekniğinde daha kocaman ve detaylı, zemini boyalı alışılmış tezhibde, zerender zer veya çift tahrir (havalı) tekniğinde fazla sade ve minik motifler kullanılır Renk seçiminde ise, taş, ahşap, fildişi ve cilt üzerine işlenen desenler için zeminin doğal yapısına yerinde renkler ve altın seçim edilir Tezhipte, çinide ise bulunduğu yüzyıla tarafından değişen, Türk sanatının alışılmış renk zevki dikkate alınır İşte bunun gibi pekçok ince ayrıntılar, Türk sanatının gözü, gönlü dinlendiren görkemli zevkini, estetiğini ortaya koyan kayda değer hususlardır Şu Anda Türk sanatı ve öteki çoğu Doğu sanatlarının özünü teşkil eden bir diğer konuya geçelim, üsluplaştırma: Minyatür ve bezemelerde kullanılan bütün figür ya da motiflerin çıkışları, çizilişleri, bu esasa dayanır Alışılmış ismiyle, “üsluplaştırma ya da üslup sürüklemek, batı dillerindeki adı ile “stilizasyon veya diğer bir cümle parçası ile “soyutlaştırma denilen bu çizim şekli, şöyle tarif edilebilir: “Sanatkarın modelini kopya etmeden, yalnızca başlıca çizgilerini koruyarak, onu kendi özlem ve düşünceleri doğrultusunda, uygulamak istediği şekilde çizmesidir “Üsluplaştırılmış bir nesnede, keza modelin kimliği, keza de sanatkârın yorumu birlikte seyredilir Sanat dünyasında manâlı bir yeri olan bu sanat anlayışında gölgenin yerini tarama almış, bakış açısı kısmen kullanılmıştır Hatta minyatürde vurgulanmak istenen nesne veya fikirin dikkat çekmesi için, renk ve tasarım ile gerçek dışı yorumlara bile yer verilmiştir Üsluplaştırmada bilhassa çizginin açıklama gücü ve ahengi başlı başına incelenmesi gereken önemli bir noktadır Hatta burada renk, çizgiye asistan olan, destek veren bir unsurdur Kalın, ince, koyu, açık, sert, yumuşak, çizgilerle çizilen üsluplaştırılmış motifler ve bu motiflerden meydana gelen desenler, dile gelerek, pek fazla şey anlatır Kendini ilgiyle seyredene, az kalsın sanatkarın iç dünyasını, karakterini, üslûbunu ve o çizgiyi çizerkenki halini fısıldar Çizginin bu tılsımlı gücü, hüsnü hat sanatında alıngan bir ölçü ve armoni ile yazılı istiflerde de seyredilir Değerli Hocamız Prof Dr A Süheyl Ünver (1898 1986) bu konu ile ilgili görüşünü şöyle dile getirirdi; “Türk tezyinatı göz musikisidir, onun da notası vardır Bu notaları bilmiyen göz bakar, ama eseri okuyamaz ve anlayamaz Picasso ise, hat sanatı ile ilk tanıştığı vakit manayı anlamamasına karşın, çizgilerdeki ahenge hayran kalmış ve ‘Benim resimde gelmek istediğim yere, İslâm yazısı çoktan gelmiş’ demiştir (2) Mimar Turgut Cansever Hocanın 1997 (Ocak) yılında dinlediğim bir konuşmasından şu sözleri anekdot etmişim “Biçimler ifadedir, açıklamadır Posmodernizmin içine düştüğü mesele bu ikilemin bir kanadına önem verip öteki kanadını dikkatsizlik etmesidir Halbuki biçimler, anlatmak istedikleri mana ile bir bütün olduğu vakit insanlığa hizmet verir, işlev kazanır İslâm mimarisinde bu tamlık kurulmuştur(3) Olağan Türk tezyini sanatlarının genelde iki kayda değer karşılıklı konusu vardır Desende temel unsur olan motifleri, çıkış kaynağı, tarihi gelişimi, çizim tekniği, özellikleri, desen içinde kullanılış şekli ve çeşitleri ile iyi tanımak, desen tasarımında atılacak ilk manâlı adımdır Bundan sonradan ikinci manâlı adım, alışılmış Türk bezeme sanatlarında desen bilgisidir Kıymetli Hocam Rikkat Kunt (19031986); “Desen sanatın namusudur derdi Rikkat Bayan bu sözü ile, tezyini sanatlarda desen tasarımının önemini, veciz bir şekil ile vurgulamakla kalmıyor, bununla beraber gereken titizliği göstermeyip, emanet ya da devşirme desenler ile eser verenlere de seslenerek, “Bezeme sanatı, kopyadan ibaret değildir Bütün herzamanki sanatlarda olduğu gibi, kendi kuralları içinde yeni düşünce ve terkiplere açık bir sanattır aramak istiyordu 20 Yüzyılın kıymetli müzehhip ve hocalarından Muhsin Demironat (19071983) ise, desen çizimini anlatırken: “Kompozisyon hazırlamayı nasıl öğreneceğiz dersek, bunun iki yolu vardır: 1Motif bilgisi ve desen çizme tekniğini iyi bir ustadan öğrenmek, 2 Göz eğitimi için çok bakmak, el eğitimi için fazla çizmek Her ne kadar sanatta yetenek ve azim ön planda gelirse de, kendi kendine tutmak ile bir üstad görerek yakalamak arasında, çok büyük ayrım vardır derdi Bu tavsiyeler atalarımızın, “Ustadsız sanat haramdır sözünü de doğrulamış oluyor 21 Yüzyılın üslupları araştırılırken uyarı edilecek diğer bir konu da şudur: Gelenekli sanatlarda desenler, kendi üslupları içinde iki kayda değer nitelik taşırlar 1 Ulusal üslûbu koruyan, birleştirici müşterek özellikler, ancak bunların korunması şarttır Çünkü bunlar, gelenek haline gelmiş kalıcı özelliklerdir Meselâ Türk sanatının her dalında fazla keskin bir özellik olan eserin dışını sade bırakıp içini daha yoğun süsleyip püslemek arzusu, sanatta kısa ve öz açıklama üslûbunun seçim edilmesi, aynı zamanda Türk'ün dünyaya bakışını ve hayat görüşünü de göstermektedir Günümüzde gösteriş meraklısı zihniyetin tutsağı olan bir takım kesimler, maalesef atalarının sanatla açıklama ettikleri bu inceliği kavramak ve taktir etmek şöyle dursun, eleştiri konusu yapmaktadır Halbuki sadelik içinde, az araç gereç ile seyircisini cezbedebilmek ve eserinde gerçek güzelliği yansıtmak, başarılması daha kuvvet bir iş yok midir? Nitekim atalarımız Türk sanatını tasvir ederken: “Dışta sadelik, içte ihtişam İşte Türk sanatı Diyerek tüm bu gerçekleri, yine Türk üslubu olan veciz bir dille anlatmışlardır 2İkinci grup nitelik ise ait olduğu sanat dalını zenginleştiren, tasarım hacmini genişleten üsluplar arasındaki farklılıkları belirleyen, ayırıcı özelliklerdir Bu özellikler, yeni üslûp arayışları sırasında istikrarsız Özetle Türk kültür tarihinin akışı içinde tezyini sanatların göz kamaştıran gelişmelerinde dikkat çeken en kayda değer taraf, desen ve renk tasarımlarında yakalanmış olan estetik olgunluk ve millî ruhdur sonuç olarak sanat, kuşkusuz yaşamış devingen bir varlıktır Hayatın akışı içinde bulunduğu zamana ve mekâna emrindeki olarak devam ederken, değişmelere uğrar Zira yeni arayışların yapılması, duygu ve düşüncelerin yeni üsluplar ve kalıplarda açıklama bulması, özetle metamorfoz, insanlarda doğuştan olan var olan bir ihtiyaçtır Bunun için en uygun alan, moda ve sanattır giderken klasikler arasına katılan, evrenselleşmiş eserler de böylece çoktur Her devirde insanların takdirini kazanan bu alışılmış eserler, bununla birlikte sahibini de ölümsüzleştirmiştir Bunlara duyulan hayranlık hiç bitmez tükenmez Hatta bunları kopya olabilmek bile bir yetenek, eğitim ve data ister Voltaire bu konuda şöyle demektedir: “Sanat bir dereceye iner fakat, klasiği kopya bile edilemez Onun için kopya bir küçüklük, bir zûl görülür Keşke buna muktedir olsalardı(3) Ama kopya hedeflemek her ne dek başarılı ve faydalı olursa olsun kopya ile yetinmek, sanatta bir kasıt olmamalıdır Yalnızca kopya ya da taklitlerle sürdürülen sanat çalışmalarının ortaya çıkardığı eserler, o sanatı gelecek yüzyıllara taşıyamaz Şüphesiz sanatta belli bir yere varmak, açılmamış kapıları açmak için sağlam ve tehlikesiz bir zeminde bulunmak gerekir Bizler de 21 yüzyılın yeni üsluplarını ararken, sanatın milli özelliklerini, geleneklerini göz ardı etmemeliyiz Zira, sanat evrenseldir Fakat sanatkârın millî bir kimliği vardır ve bu kimlik mutlaka eserlerine yansır Örneğin modern resmin babası Picasso'nun evrensel olmuş sanatında İspanyol kültüründen izler görülür Yine müzik dünyasında ün yapmış, Finlilerin ulusal kahramanı Sibellius, bu şöhretini vatan sevgisi ve serbest için bestelediği eserleri ile kazanmıştır Mimarlık tarihinde dünyaca bir dahi kabul edilen Mimar Sinan’ın eserlerinde hafıza almaz bir ustalıkla kullandığı kubbe, inancının odak noktası olan tevhid şevkinin maddeye yansıması değil de nedir? Daha pek fazla örnekte görüldüğü gibi, ulusal olmayan bir sanat, uluslararası değere de sahip olamaz Özet Olarak sanatta evrenselliği tutmak, üstün kabiliyet yanında şahsî, millî ve bölgesel kimliğin enerjik olmasıyla mümkündür Büyük Atatürk'ün 1923 de söylediği şu sözü ile bitirmek istiyorum “Milli benliğini bulmayan milletler, başka milletlerin şikarıdır yani avıdır 1 Estetik, Cemil Sena Ongun, s 26, 1971 2 M Uğur Derman, Hat Sanatında Türkler’in Yeri, İslâm Sanatında Türkler, s 52, YKBK Yay İstanbul, 1976 3 İsmet Binark, Ekrem Hakkı Ayverdi Bibliyografyası, s 279, İstanbul, 1999