iltasyazilim
FD Üye
Türklerde Çini Sanatı
Türklerde iç ve dış mimari süslemenin en renkli kolu olan çini sanatı, belli başlı büyük ve kesintisiz gelişmesini Anadolu Türk mimarisinde göstermiştir Değişik tekniklerle zenginleşen bu süsleme sanatı, her zaman mimariye ast kalmış, onun üstünlüğünü ezmemiş, ama renkli bir atmosfer yaratarak mekan etkisini arttırmıştır Türk mimarisinde çini süslemenin kullanımını çok eski tarihlere dek indirebiliriz Uygurların, Karahanlıların, Gaznelilerin, Harezmşahların ve özellikle İran ’da Büyük Selçukluların mimarisinde çininin az da olsa kullanıldığı bilinmektedir Bu sanat dalı, Anadolu Selçukluları ile fazla yaygın ve dağıtılmış tipteki mimari yapıtlar üstünde büyük bir gelişme göstererek varlığını günümüze kadar sürdürmüştür Her dönemin çini süslemesi, daha önceki dönemin teknik üstünlüğünü sürdürmekle birlikte yeni teknik keşif ve renklerle bu sanatı zenginleştirdi
Anadolu Selçuklu mimarisinde dini yapılar mozaik çini tekniği ile süslenmiştir Bu teknikte firuze, mor, yeşil, lacivert renkte sırlanmış çinilerden istenen örneğe tarafından kesilmiş parçalar alçı zemin üstünde bir araya getiriliyordu Selçuklu köşk ve sarayları ise, yıldız, haçvari, altıgen, kare, dikdörtgen gibi geometrik çini levhalarla kaplanmıştır Selçuklular hem, sır üzerine uygulandığında metalik bir ışıltı veren “Perdah tekniğini geliştirmişlerdir Dini yapılarında ise geometrik kompozisyonların yanına, rumi ve palmet gibi soyut nebati motifli kıvrık dallara da yer vermişlerdir Keza, çok etkili iri kufî ve sülüs yazılarla yapılan dekor de kayda değer bir yer tutar Anadolu saraylarındaki çini süslemeler ise değişik duruşlarda insan, av hayvanları, kuşlar, çift başlı kartal, ejder, sfenks gibi aralarında efsanevi yaratıkların da bulunduğu zengin bir figür koleksiyonunu gözler önüne sermektedir Selçuklu döneminde çini süslemenin merkezi Konya olmuştur Ilk örneklerde tuğla ve sırlı tuğla kullanılmıştır Lakin, kısa bir vakit içinde kesme mozaik çininin bütün yüzeyleri kaplaması ile üstün bir düzeye varılmıştır
Anadolu ’da çini süslemeyi taşıyan erken tarihli önemli yapılardan biri, Sivas Keykavus Şifahanesi ’ndeki türbedir Selçuklu sultanı I İzzeddin Keykavus ’un yattığı bu türbenin cephesi, Sultan ’ın ölümünü gösteren yazılı levha çinileri ve mozaik çini süslemeleri ile ihtişamlı bir görüntüye sahiptir Geometrik kompozisyonların ağırlıkta olduğu bu yapıda, kazıma tekniği ile üretilmiş iki küçük kartuş içinde ustanın Marendli olduğu belirtilmiştir
13 yüzyıldan kalma Eski Malatya Yüce Camii ’nin kubbeli mekanı ile eyvan ve avlu revağındaki çiniler, mimariye yan olan bu süslemenin başarılı ve görkemli birer örneğidir Kazıma tekniğinde yapılmış çini kitabelerde belirtildiği gibi, ustaların Malatyalı oluşu, bu sanatın bundan böyle Anadolulu sanatçılarca da galibiyet ile uygulandığını ortaya koymaktadır
Anadolu Selçukluların en önemli merkezi olan Konya ’daki mimari yapıları süsleyen çiniler, kentin bu sanat dalında da seçkin bir merkez olduğunu göstermektedir Alaeddin Cami ’nin mihrabında ve kubbeye geçiş bölgesinde çini süslemeler bulunmaktadır Hem Sırçalı Medrese ’nin (1243) eyvanındaki mozaik çini süslemeler, kitabede Tuslu bir sanatçının isminin olması açısından önemlidir İran ’ın Tus kentinden gelmiş bir aileden olan bu sanatçının Anadolu ’da Konya ve çevresinde etkinlik gösterdiği, öbür yapıtlarda görülen benzerliklerden anlaşılmaktadır
Konya Karatay Medresesi (1251), Selçuklu döneminde mozaik çini sanatının ulaştığı üstün düzeyi, bilhassa kubbede elde etmek üzere, yapının derhal her bölümünü kaplayan mozaik çini süslemeleri ile gözler önüne serer Kompozisyonlara özenle bakıldığında, bu yapıdaki mozaik çinilerin önemli ve bilinçli bir biçimde yerleştirilmiş olduğu anlaşılır Yine Konya ’daki Sahip Ata Camii ve Külliyesi ’nin (12581283) çini süslemeleri, Selçuklu dönemindeki gelişimi ve mimarideki yaygın kullanımı gözler önüne sermektedir Caminin mihrabı, minarenin gövdesi, türbenin içindeki lahitler, kemerler, ajurlu pencere şebekeleri hep Selçuklu çini sanatının seçkin örnekleri ile kaplıdır Bu örneklerde nebati motiflerin daha geniş alanları kapladığı görülmektedir
Sivas ’taki Gök Medrese (1272) ise, Selçuklu çini sanatının 13 yüzyılın sonuna dürüst vardığı noktayı gösterir Eyvan tonozunun içi, mozaik çininin kabartma olarak da uygulandığını ortaya koyar Keza eyvanın arkadaki duvarının süslemesi, daha önce İran ’da Selçuklu yapılarında görülen sade tuğla süsleme yerine, Anadolu ’da bütünüyle mozaik çini kullanıldığını göstermesi açısından ilginçtir Tokat ’taki Gök Medrese ’nin eyvan cephesindeki çiniler ise, Selçuklu dönemi mozaik çinilerinde kullanılan motiflerin bir özetini vermektedir Nehir kasabasındaki Taş Medrese ’nin (1278) giriş eyvanında kırmızı tuğla ve firuze çiniden indirilmiş, lotuspalmetli bir friz vardır Mihrabındaki çiniler ise, Türk çini sanatında ilk ve son kere uygulanmış olan bir dekor biçimini sunar Firuze ve mor renkli çinilerle oluşturulan ve Bizans sanatında görülen bir düğüm motifi, içinde “Allah ve “Ali yazılmış sekiz köşeli yıldızlarla birleştirilerek orijinal bir düzenleme yaratılmıştır
Ankara ’daki Arslanhane Camii ’nin ihtişamlı mihrabı ise, 13 yüzyıl sonunda varılan zenginliği ve teknik gelişmeyi belirtir Firuze ve lacivert renkli mozaik çininin kullanıldığı mihrapta, alçı süsleme de kayda değer bir yer tutar Selçuklu dönemi saray ve köşkleri, ne eyvah oysa, günümüze sağlam olarak gelememiştir Fakat yapılan kazılar sonucunda bu yapıların varlıklı çini dekor ile dolgun oldukları anlaşılmıştır Konya ’da Alaeddin Köşkü denilen, ama I Kılıç Arslan zamanında inşasına başlanan yapının kalıntılarında, Anadolu Selçuklu sanatında yalnız burada kullanılan “Minaî adı verilen teknikle üretilmiş çiniler bulunmuştur Bu çinilerin hamuru sarımtırak renktedir, hamurun içinde ise bağlayıcı olarak, alkalili kireç kullanılmıştır yoğrulan hamur, levha haline getirilir ve astarlanmadan sırlanırdı Yedi rengin kullanıldığı bu çinilerde, yüksek ısıya dayanan yeşil, koyu mavi, mor ve firuze renkler giz altına boyanarak daha sonra desen yapılırdı Ardındaki siyah, kiremit kırmızısı, beyaz ve altın yaldızla giz üstüne bitmiş boyanarak daha hafif bir ısıda bitmiş fırınlanırdı Uygulanması çok şiddet olan bu teknikle ortaya nitelikli ürünler çıkıyordu Bu teknikle üretilmiş yıldız, haç biçimli baklava ve kare çini levhalarda, Selçuklu dönemi saray yaşamını yansıtan taht ve av sahnelerinin yanına dağıtılmış hayvan ve stilize bitkiler de görülmektedir
Sultan I Alaeddin Keykubad tarafından yaptırılmış Kayseri Keykubadiye (122426) ve Beyşehir Kubad Abad (122637) saraylarında ise kare, sekiz köşeli yıldız ve haçvarı çini levhalar, giz altına boyama ve sır üstüne madeni ışıltı veren perdah tekniği ile yapılmışlardır Keykubadiye Sarayı ’nda geometrik motiflerin yanında, firuze sır altına siyahla helezonlar yapan kıvrık dallı süslemelerin bulunduğu kare çiniler de kullanılmıştır Beyşehir ’deki Kubad Abad Sarayı ise fazla sayıda figürlü çini içeriyordu Perdah tekniği bu yapıda da kullanılmıştır Bu teknikte desen, mat beyaz veya mor ve firuze sırlı çininin üstüne gümüş yada bakır oksitli bir karışımla işleniyor, çini hain bir ısıda tekrar fırınlanıyordu Bu Nedenle, oksitlerdeki maden karışımı ince bir katman halinde çini yüzeyindeki süslemeyi kaplıyordu Haçvari çiniler arasına yerleştirilen sekiz köşeli yıldız biçimli levhalar, fazla farklı alanlara yönlendirilmiş insan ve hayvan figürlerini içeriyordu Bu örnekler, Selçukluların dünyevi ve sembolik anlamlarla zenginleşen bir tasvir anlayışını sergilemektedir
Beylikler döneminde çininin kullanımı, Selçuklulardaki değin görkemli değildir Fakat bazı örneklerde, bu sanatın yine de başarısını sürdürdüğü görülür Özellikle Eşrefoğlu Beyliği ’nin Beyşehir ’deki Camii (1299) ve bitişiğindeki türbe (1301), bu dönemin en ihtişamlı çini süslemelerine sahiptir Camiye girişi sağlayan ve kitabeyi taşıyan iç kapı, baştan sona mozaik çini kaplaması ile çini sanatının zaferini vurgulayan bir tak gibidir Türbenin kubbesini kaplayan mozaik çinilerde bundan böyle, grift bitkisel motiflerin egemenliği başlamıştır Burada mozaik çininin beşgen levhalar halinde uygulanmış oluşu da teknik bir özelliği gözler önüne serer
Mozaik çini dekor, Aydınoğlu Beyliği ’nin Birgi Yüce Camii ’ndeki (1313) mihrap ve mihrap önü kubbesini içeren kemer alındığında da sürer Benzer beyliğin Selçuk ’taki ısa Bey Camii ’nde (1374) ise, mihrap eksenindeki birinci kubbeye geçiş bölgesi, tuğla ve yıldız biçimli çinilerle kaplıdır
Mozaik çini süsleme, Selçuklu sanatının en yakın izleyicisi olan Karamanlı Beyliği ’nde de vardır Fakat bu defa, alçı dekor içine kakılmış olarak kullanılmıştır Konya ’daki Hasbey Darülhıffazı ’nın (1421) mihrabı ve kubbeye geçiş bölgesindeki mozaik çiniler, Selçuklu dönemi özelliklerini sürdürür Fakat Karaman ’daki İbrahim Bey İmareti ’nin (1433) bugün İstanbul Çinili Köşk ’te sergilenen renkli sırla boyama tekniğinde yapılmış abartılı mihrabında ise Osmanlı çini sanatının etkilerini buluruz Aynı etkilere, Germiyanoğlu Beyliği ’nin Kütahya ’daki imaret ’ine bitişik II Yakup Bey Türbesi ’nin (1429) yer aldığı setin bordürlerindeki, renkli giz boyama tekniği ile üretilmiş dikdörtgen levha çinilerde de rastlıyoruz
Osmanlılarda çini sanatı başlangıcından beri çeşitli tekniklerin uygulanması ile büyük bir safha ve zenginlik göstermiştir Bursa Yeşil Cami (141922) ve külliyesinin çini süslemeleri, ilk dönem Osmanlı sanatında çininin ulaştığı düzeyi sergiler Bu yapıda kullanılmış olan “renkli sır tekniğinde desenin konturları kırmızı hamur üstüne derin kazılarak ya da baskı ile basılmak suretiyle işlenir, sonradan renkli sırlarla boyanarak fırınlanır Bir diğer biçiminde ise kırmızı hamurlu levha, beyaz bir astarla astarlandıktan daha sonra desenin konturları krom, mangan karışımı şekerli bir madde ile çizilir Daha Sonra renkli sırlarla boyanarak fırınlanır Fırınlanma sonucunda eriyen renkli sırların, kabaran konturlar bir uçtan bir uca birbiri içine akması önlenir
Beyaz, sarı, fıstık yeşili ve eflatunun katılmasıyla renklerde de bir zenginlik olmuştur Ayrıca, Hatay ili kompozisyonlar ve şakayık gibi Uzak Doğu kökenli desenler çini sanatına katılmıştır Bu yeniliklerin çini sanatına katılmasında Ali bin İlyas Ali ’nin büyük payı vardır Gerçekte Bursalı olan ressam 1402 ’de Timur göre Semerkant ’a götürülmüş, orada yeni teknik ve üslubu öğrenerek, dönüşünde de beraberinde getirdiği Tebrizli ustalarla Bursa ’daki ürünleri gerçekleştirmiştir Ayrıca Yeşil Cami ’nin tamamen çini dolgun hünkar mahfilinde, yine çini ile yazılı Muhammed el Mecnun ismi, bu bölümü yapan ustanın iftiharla atılmış bir imzası gibidir
Yeşil Türbe ’nin mihrabındaki iki şamdan arasından çiçeklerin fışkırdığı vazo ve tepede asılı olan gaz lambası kompozisyonu, değişmekte olan dekor üslubunu gözler önüne serer Çelebi Sultan Mehmed ’in bütünüyle renkli sır tekniğindeki çinilerle kaplı lahdi ise, çinili lahitlerin en görkemlilerinden biridir
Bursa ’daki Muradiye Camii ve Medresesi ’nde (1425) ise daha kısıtlı olan süslemeler, mozaik ve renkli sırla boyama tekniği ile dağıtılmış biçimde tek renk sırlı levha çinilerden oluşmuştur
Edirne Muradiye Camii ’nin (1436) çinileri ise, birincil dönem Osmanlı çini sanatında çininin gelişimini sergiler Caminin mihrabı, şeffaf renksiz sır altına mavibeyaz teknikli çinilerin renkli giz tekniği ile birlikte kullanımıyla oluşan teknik bir aşamayı göstermektedir Mihrap içindeki düğümlü şeritlerle çevrelenmiş varlıklı rumili kıvrımlarda dönemin tezhip ve kalem işi süslemeleri ile bütünleşen bir üslup birliği sezilir Bunun yanına, birçok Uzaktan Doğu kökenli değişik nebati süslemeler, kompozisyonlara zenginlik katar Sır altına mavibeyaz süslemeli altıgen çini levhalar, aralarına yerleştirilmiş olan üçgen şeklinde firuze renkli çini levhalarla birleşerek duvarları kaplar
Edirne Üç şerefeli Cami ’nin (143747) avlusunda yer alan iki çini alınlıktaki levhalarda saydam sır altına uygulanmış mavibeyaza firuze ve eflatunun da katıldığı görülmektedir Minik çiçekler, lehezonlar yapan kıvrık dallar ve yazılı kitabeler, bu yapıdaki süslemenin başlıca desenleridir
15 yüzyılın renkli sırla boyama tekniği, 16 yüzyılda, bilhassa de İstanbul ’da sürer Yavuz Sultan Selim Camii ve Türbesi ’nin (1522) çinilerinde, renkli sırla boyama tekniğinde sırsız bırakılan boş alanların fırınlandıktan sonradan kırmızı badana ile boyanarak renklendirildiği anlaşılmaktadır şehzade Mehmed Türbesi ’nin (1548) içini kaplayan çini süslemelerde ise sütunlar, başlık ve kaidesini içeren mimari formlar görülür Burada sütunların taşıdığı bir revak fikri tanımlama edilmiştir Bu örnekler renkli sır tekniğinin mimari ile bağdaşan en yaygın kullanımını gözler önüne sermektedir
16 yüzyılın ikinci yarısından daha sonra tüm teknikler terk edilir Sadece “sıraltı diye adlandırılan teknik kullanılmaya başlanır Bu teknikte çini levhalara önce bir astar çekilir, sonra istenen misal dış çizgileri ile çizilir ve içleri arzulanan renklere boyanır Hazırlanan çini levha, giz içine daldırılıp kurutulduktan sonra fırına verilir Fırında ince bir sırça tabakası halini alan saydam sırın aşağıda tüm renkler parlak bir biçimde ortaya çıkar Bu dönemde ayrıca renklere fakat yarım yüzyıl değin sürecek olan orijinal bir mercan kırmızısı da katılır Fazla kaliteli bir teknik ve zarif bir desen anlayışı ile yapılan bu çinilerde, artık natüralist bir hoşgörüyle çizilmiş lale, sümbül, karanfil, gül ve gül goncası, süsen ve nergis gibi değişik çiçekler, üzüm salkımları, bahar açmış ağaçlar, servi hatta elma ağaçları, üstün bir marifetli güçle kompozisyonları zenginleştirir Hem, hançer biçiminde kıvrılmış sivri dişli yapraklar ve bunların arasında dağıtılmış duruşlarda kuş figürleri, kimi zaman dabazı efsane hayvanları yer alır Bu zenginleşmede hiç kuşku değil ama, Osmanlı sarayına yan nakkaşların yaratıcı gücü faktör olmuştur Bilhassa şahkulu ve Karamemi gibi nakkaşbaşıların idaresinde çalışan nakkaşlar, çini ustaları için çeşitli desenler yaratmışlardır Bu gür kaynağın oluşturduğu Osmanlı saray üslubu, bu dönemde çeşitli sanat yapıtlarıyla birlikte çini sanatında da bir üslup bütünlüğü sağlamıştır
İstanbul Süleymaniye Camii ’nin (155057) mihrap duvarı, kırmızı rengin başta kullanıldığı, bahar açmış dallar ve diplerinden fışkıran lale, karanfil gibi natüralist çiçeklerin yer aldığı çiniler ile yeni üslubu açık açık ortaya koyar Mihrabın iki yandaki yazılmış madalyonlar ise, dönemin büyük hattatı Karahisari ve öğrencisi Hasan Çelebi ’nin ürünleridir
Rüstem Paşa Camii (1561), 16 yüzyılın ikinci yarısında çini sanatına kaynak olacak tüm desenlerin sergilendiği, mihrapların, duvarların, payelerin tamamen çinilerle kaplandığı abartılı bir yapıdır
İstanbul Kadırga ’da Sokullu Mehmet Paşa Camii (1571), çini süslemelerin kubbenin pandantifli geçiş kısmında, pencere alınlıklarında, misket mihrabın çevresinde duvarda ve minberin külahında yer alması ile mimariyi ezmeyen başarılı bir düzenlemeye sahiptir Bunun yanında, İstanbul Piyale Paşa Camii ’nin (1) çinili mihrabının süslemeleri, dönemin bez desenleri ile olan benzerliği sergiler
Edirne Selimiye Camii ’nin (156975) çinileri, 1572 tarihli fermanlardan anlaşıldığı gibi, İznik ’e özel olarak sipariş edilmiştir Bu yapı, çini süslemenin mimari ile bağdaşan, mimari üstünlüğü ezmeyen bilinçli yerleştirilişini en başarılı bir biçimde ortaya koyar Mihrap duvarı, minber köşkü duvarı, galerileri içeren kemerlerin köşelikleri, pencere alınlıkları ve bilhassa de hünkar mahfili, dönemin en nitelikli çinileri ile kaplıdır Hünkar mahfilinde fakat çiniler, 16 yüzyılın ikinci yarısında varılan üstünlüğü, bahar açmış ağaçlar ve elma ağaçları ile taçlandırır
Üsküdar ’da Atik Valide Camii (1583) mihrap duvarının iki yanına yükselen çini panolar, vazodan taşan değişik çiçekler ve bahar açmış ağaçları ile 17 yüzyıl çini sanatına kaynak olacak güçtedir
Çini sanatında, 17 yüzyılın ilk yarısından itibaren teknik açıdan bir duraklama ve gerileme başlar Mercan kırmızısı kahverengiye dönüşür, öteki renkler solar, giz aşağıda akmalar görülür Giz parlaklığını yitirir, çatlaklar belirir, beyaz zemin de lekeli ve benekli bir dış görünüş kazanır Desenler ise bir süre daha eski güçlerini korumakla birlikte, gittikçe inceliklerini yitirir ve donuklaşırlar Sağlam siyah dış çizgilerin yerini de ince mavi bir renk alır
İstanbul Sultan Ahmed Camii (160917), Türk çini sanatının en aydınlık dönemine ait örneklerin toplandığı son büyük yapıdır Bu yapıda kayıtlara kadar, 21043 çini kullanılmıştır Özellikle üst kat mahfillerinin duvarlarını kaplayan çini panolardan görülen bahar açmış ağaçlar, asma dalları sarılmış servi ağaçları, üzüm salkımları, lale, sümbül, karanfil demetleri, Çin bulutları ile kuşatılmış iri şakayıklar ve sembolik üç top desenleri, yıldızlı geometri geçmeler gibi fazla farklı motiflerin ayrı olarak panolar halinde bir araya getirilmiş olması, bunların yığılmış çiniler olduğu kanısını uyandırmaktadır Bu yapıda, 16 yüzyıl ikinci yarısı ve 17 yüzyıl başı İznik ve Kütahya çinileri bir arada kullanılmıştır
Topkapı Sarayı ’nın çinileri, Osmanlı çini sanatının tüm dönemlerini toplu olarak gözler önüne serer Fatih Sultan Mehmed tarafından yaptırılan, Derhal Kazıbilim Müzeleri bahçesinde yer alan Çinili Köşk (1472), mozaik çini sanatının birincil Osmanlı dönemindeki üslup gelişimini yeni kompozisyon ve renklerle gözler önüne seren anıtsal bir yapıdır Gösterişli bir eyvan şeklinde dıştan açılan antre kısmında, geometrik kompozisyonlar, iri kufî ve sülüs yazılar, etkiyi arttırmaktadır Topkapı Sarayı Arz Odası ’nın cephesindeki renkli giz tekniğinde üretilmiş çiniler ise, 16 asır başındaki örneklerin özelliğini taşır
Topkapı Sarayı ’nda, 16 yüzyıl ikinci yarısının en nitelikli çinilerinin bulunduğu bölümlerden biri de Hırkai Saadet Dairesi ’dir Bahar açmış ağaçlar üzerinde çifte kuşlu panolar, aydınlık kırmızı rengin geniş bir zeminde kullanılmış olduğunu göstermesi açısından önemlidir Sultan II Murad Dairesi ’ndeki (1578) çiniler, kubbe eteğine değin bütün duvarları kaplar 16 yüzyıl ikinci yarısının bu nitelikli çinilerinde, beyaz zemin üstüne kırmızı, yeşil renklerin bulunduğu Çin bulutları, nar çiçekleri ve kıvrık dişli yapraklar görülür Ocak külahının iki yanına bulunan bahar dallı kompozisyon ise, bulunduğu yere uygun bir biçimde yerleştirilmiştir
1640 tarihli Sünnet Odası ’nın cephesini ise farklı alanlara yönlendirilmiş dönemlere ait çiniler süslemektedir Artık kaliteli çinilerin yapılamadığı dönemde, bu yapıda, saray depolarındaki çiniler yada diğer yerlerden sökülerek getirilenler kullanılmıştır 120 x 034 m boyutundaki tek parçadan oluşan çini panolarda, beyaz bir zemin üstünde firuze ve mavinin tonlarıyla kıvrık kocaman yaprak ve şakayıklı bir dal üzerinde çeşitli duruşta kuş figürleri, alt kısmında ise Uzaktan Doğu kökenli iki efsanevi geyik figürü bulunmaktadır Saray nakkaşlarının desenlerine kadar biçimlendiği belli olan bu panolara benzeyen daha minik boyuttaki bir panoda ise, bir vazodan meydana çıkan kıvrık yapraklı ve çiçekli bir dal üstünde kuş figürleri bulunmaktadır Acayip olan, bu panoların benzerlerinin 1639 tarihli Bağdat Köşkü içinde de yer almasıdır Oysa burada kompozisyon tek parçadan oluşan bir pano olarak değil, yedi öbür levhanın birleştirilmesiyle oluşturulmuştur Bu çiniler, azıcık kabalaşmış üsluplarına ve teknik aksaklıklarına karşın, Sünnet Odası ’ndaki 16 yüzyılı ait orijinallerine bakılarak yapılmış oldukça başarılı kopyalardır
17 asır çini sanatının desen açısından az önce marifetli gücünü sürdürdüğü Harem kısmında, Valide Sultan ve şehzadeler Dairesi ’ndeki çini kaplamalar, vazolardan taşan çeşitli çiçekler ve bahar ağaçları ile mekana bir cennet bahçesi görünümü kazandırır 17 yüzyılın bu alandaki bir katkısı da Mekke ve Medine tasvirlerinin Türk çini sanatında yer almasıdır Böyle bir pano, Valide Sultan ibadet Odası ’nda da bulunmaktadır Bu cins panoların kitabeli olmaları, bunlara belge niteliği de kazandırmaktadır
Bu dönemde İznik ’in gittikçe eksilen etkinliğinin yerini, Kütahya almaya başlamıştır Üsküdar Çinili Cami (1640) mihrabı, minberin külahı ve nişli duvarları ile Kütahya çinilerinin İznik ürünlerini anımsatan başarısını gözler önüne serer İstanbul Yeni Cami ve Külliyesi ’nin (1663) çinileri ise, 17 yüzyılın ikinci yarısındaki teknik gerilemeye rağmen, fazla farklı alanlara yönlendirilmiş desenlerin hâlâ kullanıldığını göstermektedir Yapının hemencecik her bölgesinde yeşil, firuze ve lacivert renklerin egemen olduğu çinilere rastlanır
18 asır başlarında İznik çiniciliği yeniden canlanamayarak son bulur Sultan II Ahmed ve Sadrazam Güvey İbrahim Paşa, Türk çini sanatını bitmiş yeniden can vermek için girişimlerde bulunurlar İstanbul Tekfur Sarayı ’nda, İznik ’deri getirilen ustabaşı ve fırın malzemeleriyle yeni bir imalathane kurulur Başlangıçta İznik çinilerinin benzerleri yapılır Ama, bu deneme de fazla kısa sürer ve 25 yıl daha sonra Tekfur çiniciliği son bulur Tekfur Sarayı çinileri adı aşağıda toplanan bu ürünlerin en acayip örnekleri, Hekimoğlu Ali Paşa Camii ’nde (1734) ve Sultan II Ahmet Çeşmesi ’nin (1732) saçağı aşağıda bulunmaktadır Desen açısından İznik çinilerine benzemekle birlikte, Tekfur Sarayı çinilerinin üretim tekniği başarılı değildir Sırlar mavi bir ton almış, çatlaklar belirmiş, renklerde de solma ve akmalar başlamıştır Sıraltı tekniğindeki bu çinilere o zamana değin çini sanatında görülmeyen sarı ve turuncu da katılmıştır
Kısa ömürlü bu çabanın yanına, Kütahya 18 yüzyıl boyunca tek çini merkezi olarak etkinliğini sürdürmüştür Lakin, saray sanatının görkeminden uzaktan, daha fazla millet sanatının şematik üslubuna kadar oluşturulmuş çiçek buketleri ve rozetler ortaya çıkmıştır Üsküdar Yeni Valide Camii (1708), Kütahya Hisar Bey Camii ’nin 1750 yılındaki tamiri sırasında konulan çinileri, Antalya Müsellim Camii (1796) ve Topkapı Sarayı ’nın çeşitli yerlerinde yer alan çiniler, bu dönemin özelliklerini yansıtırlar
Bu özellikler, NeoOlağan üslubun dominant olduğu 20 yüzyıl başlarında yeni bir canlanmaya değişir İznik çinilerinin olağan desenlerine dönülerek, başarılı örnekler verilir Eyüp ’teki Sultan Mehmed Reşad Türbesi ’nin (1918) içini kaplayan çini panolar, asma yapraklı servi ağaçları, vazodan taşan çiçekler, bahar ağaçları, kırmızı renginde katıldığı renk çeşitlemesi ile bu yeniden canlanışı gözler önüne sermektedir
Osmanlı çini sanatının görkemli örnekleri, ufak çapta da olsa, 20 yüzyıl başında her yerde yaşatılmaya çalışılmıştır Kütahya çiniciliği ise günümüzde, ara sıra Türk çini sanatının parlak geçmişini anımsatan örneklerle varlığını sürdürmektedir *
Türklerde iç ve dış mimari süslemenin en renkli kolu olan çini sanatı, belli başlı büyük ve kesintisiz gelişmesini Anadolu Türk mimarisinde göstermiştir Değişik tekniklerle zenginleşen bu süsleme sanatı, her zaman mimariye ast kalmış, onun üstünlüğünü ezmemiş, ama renkli bir atmosfer yaratarak mekan etkisini arttırmıştır Türk mimarisinde çini süslemenin kullanımını çok eski tarihlere dek indirebiliriz Uygurların, Karahanlıların, Gaznelilerin, Harezmşahların ve özellikle İran ’da Büyük Selçukluların mimarisinde çininin az da olsa kullanıldığı bilinmektedir Bu sanat dalı, Anadolu Selçukluları ile fazla yaygın ve dağıtılmış tipteki mimari yapıtlar üstünde büyük bir gelişme göstererek varlığını günümüze kadar sürdürmüştür Her dönemin çini süslemesi, daha önceki dönemin teknik üstünlüğünü sürdürmekle birlikte yeni teknik keşif ve renklerle bu sanatı zenginleştirdi
Anadolu Selçuklu mimarisinde dini yapılar mozaik çini tekniği ile süslenmiştir Bu teknikte firuze, mor, yeşil, lacivert renkte sırlanmış çinilerden istenen örneğe tarafından kesilmiş parçalar alçı zemin üstünde bir araya getiriliyordu Selçuklu köşk ve sarayları ise, yıldız, haçvari, altıgen, kare, dikdörtgen gibi geometrik çini levhalarla kaplanmıştır Selçuklular hem, sır üzerine uygulandığında metalik bir ışıltı veren “Perdah tekniğini geliştirmişlerdir Dini yapılarında ise geometrik kompozisyonların yanına, rumi ve palmet gibi soyut nebati motifli kıvrık dallara da yer vermişlerdir Keza, çok etkili iri kufî ve sülüs yazılarla yapılan dekor de kayda değer bir yer tutar Anadolu saraylarındaki çini süslemeler ise değişik duruşlarda insan, av hayvanları, kuşlar, çift başlı kartal, ejder, sfenks gibi aralarında efsanevi yaratıkların da bulunduğu zengin bir figür koleksiyonunu gözler önüne sermektedir Selçuklu döneminde çini süslemenin merkezi Konya olmuştur Ilk örneklerde tuğla ve sırlı tuğla kullanılmıştır Lakin, kısa bir vakit içinde kesme mozaik çininin bütün yüzeyleri kaplaması ile üstün bir düzeye varılmıştır
Anadolu ’da çini süslemeyi taşıyan erken tarihli önemli yapılardan biri, Sivas Keykavus Şifahanesi ’ndeki türbedir Selçuklu sultanı I İzzeddin Keykavus ’un yattığı bu türbenin cephesi, Sultan ’ın ölümünü gösteren yazılı levha çinileri ve mozaik çini süslemeleri ile ihtişamlı bir görüntüye sahiptir Geometrik kompozisyonların ağırlıkta olduğu bu yapıda, kazıma tekniği ile üretilmiş iki küçük kartuş içinde ustanın Marendli olduğu belirtilmiştir
13 yüzyıldan kalma Eski Malatya Yüce Camii ’nin kubbeli mekanı ile eyvan ve avlu revağındaki çiniler, mimariye yan olan bu süslemenin başarılı ve görkemli birer örneğidir Kazıma tekniğinde yapılmış çini kitabelerde belirtildiği gibi, ustaların Malatyalı oluşu, bu sanatın bundan böyle Anadolulu sanatçılarca da galibiyet ile uygulandığını ortaya koymaktadır
Anadolu Selçukluların en önemli merkezi olan Konya ’daki mimari yapıları süsleyen çiniler, kentin bu sanat dalında da seçkin bir merkez olduğunu göstermektedir Alaeddin Cami ’nin mihrabında ve kubbeye geçiş bölgesinde çini süslemeler bulunmaktadır Hem Sırçalı Medrese ’nin (1243) eyvanındaki mozaik çini süslemeler, kitabede Tuslu bir sanatçının isminin olması açısından önemlidir İran ’ın Tus kentinden gelmiş bir aileden olan bu sanatçının Anadolu ’da Konya ve çevresinde etkinlik gösterdiği, öbür yapıtlarda görülen benzerliklerden anlaşılmaktadır
Konya Karatay Medresesi (1251), Selçuklu döneminde mozaik çini sanatının ulaştığı üstün düzeyi, bilhassa kubbede elde etmek üzere, yapının derhal her bölümünü kaplayan mozaik çini süslemeleri ile gözler önüne serer Kompozisyonlara özenle bakıldığında, bu yapıdaki mozaik çinilerin önemli ve bilinçli bir biçimde yerleştirilmiş olduğu anlaşılır Yine Konya ’daki Sahip Ata Camii ve Külliyesi ’nin (12581283) çini süslemeleri, Selçuklu dönemindeki gelişimi ve mimarideki yaygın kullanımı gözler önüne sermektedir Caminin mihrabı, minarenin gövdesi, türbenin içindeki lahitler, kemerler, ajurlu pencere şebekeleri hep Selçuklu çini sanatının seçkin örnekleri ile kaplıdır Bu örneklerde nebati motiflerin daha geniş alanları kapladığı görülmektedir
Sivas ’taki Gök Medrese (1272) ise, Selçuklu çini sanatının 13 yüzyılın sonuna dürüst vardığı noktayı gösterir Eyvan tonozunun içi, mozaik çininin kabartma olarak da uygulandığını ortaya koyar Keza eyvanın arkadaki duvarının süslemesi, daha önce İran ’da Selçuklu yapılarında görülen sade tuğla süsleme yerine, Anadolu ’da bütünüyle mozaik çini kullanıldığını göstermesi açısından ilginçtir Tokat ’taki Gök Medrese ’nin eyvan cephesindeki çiniler ise, Selçuklu dönemi mozaik çinilerinde kullanılan motiflerin bir özetini vermektedir Nehir kasabasındaki Taş Medrese ’nin (1278) giriş eyvanında kırmızı tuğla ve firuze çiniden indirilmiş, lotuspalmetli bir friz vardır Mihrabındaki çiniler ise, Türk çini sanatında ilk ve son kere uygulanmış olan bir dekor biçimini sunar Firuze ve mor renkli çinilerle oluşturulan ve Bizans sanatında görülen bir düğüm motifi, içinde “Allah ve “Ali yazılmış sekiz köşeli yıldızlarla birleştirilerek orijinal bir düzenleme yaratılmıştır
Ankara ’daki Arslanhane Camii ’nin ihtişamlı mihrabı ise, 13 yüzyıl sonunda varılan zenginliği ve teknik gelişmeyi belirtir Firuze ve lacivert renkli mozaik çininin kullanıldığı mihrapta, alçı süsleme de kayda değer bir yer tutar Selçuklu dönemi saray ve köşkleri, ne eyvah oysa, günümüze sağlam olarak gelememiştir Fakat yapılan kazılar sonucunda bu yapıların varlıklı çini dekor ile dolgun oldukları anlaşılmıştır Konya ’da Alaeddin Köşkü denilen, ama I Kılıç Arslan zamanında inşasına başlanan yapının kalıntılarında, Anadolu Selçuklu sanatında yalnız burada kullanılan “Minaî adı verilen teknikle üretilmiş çiniler bulunmuştur Bu çinilerin hamuru sarımtırak renktedir, hamurun içinde ise bağlayıcı olarak, alkalili kireç kullanılmıştır yoğrulan hamur, levha haline getirilir ve astarlanmadan sırlanırdı Yedi rengin kullanıldığı bu çinilerde, yüksek ısıya dayanan yeşil, koyu mavi, mor ve firuze renkler giz altına boyanarak daha sonra desen yapılırdı Ardındaki siyah, kiremit kırmızısı, beyaz ve altın yaldızla giz üstüne bitmiş boyanarak daha hafif bir ısıda bitmiş fırınlanırdı Uygulanması çok şiddet olan bu teknikle ortaya nitelikli ürünler çıkıyordu Bu teknikle üretilmiş yıldız, haç biçimli baklava ve kare çini levhalarda, Selçuklu dönemi saray yaşamını yansıtan taht ve av sahnelerinin yanına dağıtılmış hayvan ve stilize bitkiler de görülmektedir
Sultan I Alaeddin Keykubad tarafından yaptırılmış Kayseri Keykubadiye (122426) ve Beyşehir Kubad Abad (122637) saraylarında ise kare, sekiz köşeli yıldız ve haçvarı çini levhalar, giz altına boyama ve sır üstüne madeni ışıltı veren perdah tekniği ile yapılmışlardır Keykubadiye Sarayı ’nda geometrik motiflerin yanında, firuze sır altına siyahla helezonlar yapan kıvrık dallı süslemelerin bulunduğu kare çiniler de kullanılmıştır Beyşehir ’deki Kubad Abad Sarayı ise fazla sayıda figürlü çini içeriyordu Perdah tekniği bu yapıda da kullanılmıştır Bu teknikte desen, mat beyaz veya mor ve firuze sırlı çininin üstüne gümüş yada bakır oksitli bir karışımla işleniyor, çini hain bir ısıda tekrar fırınlanıyordu Bu Nedenle, oksitlerdeki maden karışımı ince bir katman halinde çini yüzeyindeki süslemeyi kaplıyordu Haçvari çiniler arasına yerleştirilen sekiz köşeli yıldız biçimli levhalar, fazla farklı alanlara yönlendirilmiş insan ve hayvan figürlerini içeriyordu Bu örnekler, Selçukluların dünyevi ve sembolik anlamlarla zenginleşen bir tasvir anlayışını sergilemektedir
Beylikler döneminde çininin kullanımı, Selçuklulardaki değin görkemli değildir Fakat bazı örneklerde, bu sanatın yine de başarısını sürdürdüğü görülür Özellikle Eşrefoğlu Beyliği ’nin Beyşehir ’deki Camii (1299) ve bitişiğindeki türbe (1301), bu dönemin en ihtişamlı çini süslemelerine sahiptir Camiye girişi sağlayan ve kitabeyi taşıyan iç kapı, baştan sona mozaik çini kaplaması ile çini sanatının zaferini vurgulayan bir tak gibidir Türbenin kubbesini kaplayan mozaik çinilerde bundan böyle, grift bitkisel motiflerin egemenliği başlamıştır Burada mozaik çininin beşgen levhalar halinde uygulanmış oluşu da teknik bir özelliği gözler önüne serer
Mozaik çini dekor, Aydınoğlu Beyliği ’nin Birgi Yüce Camii ’ndeki (1313) mihrap ve mihrap önü kubbesini içeren kemer alındığında da sürer Benzer beyliğin Selçuk ’taki ısa Bey Camii ’nde (1374) ise, mihrap eksenindeki birinci kubbeye geçiş bölgesi, tuğla ve yıldız biçimli çinilerle kaplıdır
Mozaik çini süsleme, Selçuklu sanatının en yakın izleyicisi olan Karamanlı Beyliği ’nde de vardır Fakat bu defa, alçı dekor içine kakılmış olarak kullanılmıştır Konya ’daki Hasbey Darülhıffazı ’nın (1421) mihrabı ve kubbeye geçiş bölgesindeki mozaik çiniler, Selçuklu dönemi özelliklerini sürdürür Fakat Karaman ’daki İbrahim Bey İmareti ’nin (1433) bugün İstanbul Çinili Köşk ’te sergilenen renkli sırla boyama tekniğinde yapılmış abartılı mihrabında ise Osmanlı çini sanatının etkilerini buluruz Aynı etkilere, Germiyanoğlu Beyliği ’nin Kütahya ’daki imaret ’ine bitişik II Yakup Bey Türbesi ’nin (1429) yer aldığı setin bordürlerindeki, renkli giz boyama tekniği ile üretilmiş dikdörtgen levha çinilerde de rastlıyoruz
Osmanlılarda çini sanatı başlangıcından beri çeşitli tekniklerin uygulanması ile büyük bir safha ve zenginlik göstermiştir Bursa Yeşil Cami (141922) ve külliyesinin çini süslemeleri, ilk dönem Osmanlı sanatında çininin ulaştığı düzeyi sergiler Bu yapıda kullanılmış olan “renkli sır tekniğinde desenin konturları kırmızı hamur üstüne derin kazılarak ya da baskı ile basılmak suretiyle işlenir, sonradan renkli sırlarla boyanarak fırınlanır Bir diğer biçiminde ise kırmızı hamurlu levha, beyaz bir astarla astarlandıktan daha sonra desenin konturları krom, mangan karışımı şekerli bir madde ile çizilir Daha Sonra renkli sırlarla boyanarak fırınlanır Fırınlanma sonucunda eriyen renkli sırların, kabaran konturlar bir uçtan bir uca birbiri içine akması önlenir
Beyaz, sarı, fıstık yeşili ve eflatunun katılmasıyla renklerde de bir zenginlik olmuştur Ayrıca, Hatay ili kompozisyonlar ve şakayık gibi Uzak Doğu kökenli desenler çini sanatına katılmıştır Bu yeniliklerin çini sanatına katılmasında Ali bin İlyas Ali ’nin büyük payı vardır Gerçekte Bursalı olan ressam 1402 ’de Timur göre Semerkant ’a götürülmüş, orada yeni teknik ve üslubu öğrenerek, dönüşünde de beraberinde getirdiği Tebrizli ustalarla Bursa ’daki ürünleri gerçekleştirmiştir Ayrıca Yeşil Cami ’nin tamamen çini dolgun hünkar mahfilinde, yine çini ile yazılı Muhammed el Mecnun ismi, bu bölümü yapan ustanın iftiharla atılmış bir imzası gibidir
Yeşil Türbe ’nin mihrabındaki iki şamdan arasından çiçeklerin fışkırdığı vazo ve tepede asılı olan gaz lambası kompozisyonu, değişmekte olan dekor üslubunu gözler önüne serer Çelebi Sultan Mehmed ’in bütünüyle renkli sır tekniğindeki çinilerle kaplı lahdi ise, çinili lahitlerin en görkemlilerinden biridir
Bursa ’daki Muradiye Camii ve Medresesi ’nde (1425) ise daha kısıtlı olan süslemeler, mozaik ve renkli sırla boyama tekniği ile dağıtılmış biçimde tek renk sırlı levha çinilerden oluşmuştur
Edirne Muradiye Camii ’nin (1436) çinileri ise, birincil dönem Osmanlı çini sanatında çininin gelişimini sergiler Caminin mihrabı, şeffaf renksiz sır altına mavibeyaz teknikli çinilerin renkli giz tekniği ile birlikte kullanımıyla oluşan teknik bir aşamayı göstermektedir Mihrap içindeki düğümlü şeritlerle çevrelenmiş varlıklı rumili kıvrımlarda dönemin tezhip ve kalem işi süslemeleri ile bütünleşen bir üslup birliği sezilir Bunun yanına, birçok Uzaktan Doğu kökenli değişik nebati süslemeler, kompozisyonlara zenginlik katar Sır altına mavibeyaz süslemeli altıgen çini levhalar, aralarına yerleştirilmiş olan üçgen şeklinde firuze renkli çini levhalarla birleşerek duvarları kaplar
Edirne Üç şerefeli Cami ’nin (143747) avlusunda yer alan iki çini alınlıktaki levhalarda saydam sır altına uygulanmış mavibeyaza firuze ve eflatunun da katıldığı görülmektedir Minik çiçekler, lehezonlar yapan kıvrık dallar ve yazılı kitabeler, bu yapıdaki süslemenin başlıca desenleridir
15 yüzyılın renkli sırla boyama tekniği, 16 yüzyılda, bilhassa de İstanbul ’da sürer Yavuz Sultan Selim Camii ve Türbesi ’nin (1522) çinilerinde, renkli sırla boyama tekniğinde sırsız bırakılan boş alanların fırınlandıktan sonradan kırmızı badana ile boyanarak renklendirildiği anlaşılmaktadır şehzade Mehmed Türbesi ’nin (1548) içini kaplayan çini süslemelerde ise sütunlar, başlık ve kaidesini içeren mimari formlar görülür Burada sütunların taşıdığı bir revak fikri tanımlama edilmiştir Bu örnekler renkli sır tekniğinin mimari ile bağdaşan en yaygın kullanımını gözler önüne sermektedir
16 yüzyılın ikinci yarısından daha sonra tüm teknikler terk edilir Sadece “sıraltı diye adlandırılan teknik kullanılmaya başlanır Bu teknikte çini levhalara önce bir astar çekilir, sonra istenen misal dış çizgileri ile çizilir ve içleri arzulanan renklere boyanır Hazırlanan çini levha, giz içine daldırılıp kurutulduktan sonra fırına verilir Fırında ince bir sırça tabakası halini alan saydam sırın aşağıda tüm renkler parlak bir biçimde ortaya çıkar Bu dönemde ayrıca renklere fakat yarım yüzyıl değin sürecek olan orijinal bir mercan kırmızısı da katılır Fazla kaliteli bir teknik ve zarif bir desen anlayışı ile yapılan bu çinilerde, artık natüralist bir hoşgörüyle çizilmiş lale, sümbül, karanfil, gül ve gül goncası, süsen ve nergis gibi değişik çiçekler, üzüm salkımları, bahar açmış ağaçlar, servi hatta elma ağaçları, üstün bir marifetli güçle kompozisyonları zenginleştirir Hem, hançer biçiminde kıvrılmış sivri dişli yapraklar ve bunların arasında dağıtılmış duruşlarda kuş figürleri, kimi zaman dabazı efsane hayvanları yer alır Bu zenginleşmede hiç kuşku değil ama, Osmanlı sarayına yan nakkaşların yaratıcı gücü faktör olmuştur Bilhassa şahkulu ve Karamemi gibi nakkaşbaşıların idaresinde çalışan nakkaşlar, çini ustaları için çeşitli desenler yaratmışlardır Bu gür kaynağın oluşturduğu Osmanlı saray üslubu, bu dönemde çeşitli sanat yapıtlarıyla birlikte çini sanatında da bir üslup bütünlüğü sağlamıştır
İstanbul Süleymaniye Camii ’nin (155057) mihrap duvarı, kırmızı rengin başta kullanıldığı, bahar açmış dallar ve diplerinden fışkıran lale, karanfil gibi natüralist çiçeklerin yer aldığı çiniler ile yeni üslubu açık açık ortaya koyar Mihrabın iki yandaki yazılmış madalyonlar ise, dönemin büyük hattatı Karahisari ve öğrencisi Hasan Çelebi ’nin ürünleridir
Rüstem Paşa Camii (1561), 16 yüzyılın ikinci yarısında çini sanatına kaynak olacak tüm desenlerin sergilendiği, mihrapların, duvarların, payelerin tamamen çinilerle kaplandığı abartılı bir yapıdır
İstanbul Kadırga ’da Sokullu Mehmet Paşa Camii (1571), çini süslemelerin kubbenin pandantifli geçiş kısmında, pencere alınlıklarında, misket mihrabın çevresinde duvarda ve minberin külahında yer alması ile mimariyi ezmeyen başarılı bir düzenlemeye sahiptir Bunun yanında, İstanbul Piyale Paşa Camii ’nin (1) çinili mihrabının süslemeleri, dönemin bez desenleri ile olan benzerliği sergiler
Edirne Selimiye Camii ’nin (156975) çinileri, 1572 tarihli fermanlardan anlaşıldığı gibi, İznik ’e özel olarak sipariş edilmiştir Bu yapı, çini süslemenin mimari ile bağdaşan, mimari üstünlüğü ezmeyen bilinçli yerleştirilişini en başarılı bir biçimde ortaya koyar Mihrap duvarı, minber köşkü duvarı, galerileri içeren kemerlerin köşelikleri, pencere alınlıkları ve bilhassa de hünkar mahfili, dönemin en nitelikli çinileri ile kaplıdır Hünkar mahfilinde fakat çiniler, 16 yüzyılın ikinci yarısında varılan üstünlüğü, bahar açmış ağaçlar ve elma ağaçları ile taçlandırır
Üsküdar ’da Atik Valide Camii (1583) mihrap duvarının iki yanına yükselen çini panolar, vazodan taşan değişik çiçekler ve bahar açmış ağaçları ile 17 yüzyıl çini sanatına kaynak olacak güçtedir
Çini sanatında, 17 yüzyılın ilk yarısından itibaren teknik açıdan bir duraklama ve gerileme başlar Mercan kırmızısı kahverengiye dönüşür, öteki renkler solar, giz aşağıda akmalar görülür Giz parlaklığını yitirir, çatlaklar belirir, beyaz zemin de lekeli ve benekli bir dış görünüş kazanır Desenler ise bir süre daha eski güçlerini korumakla birlikte, gittikçe inceliklerini yitirir ve donuklaşırlar Sağlam siyah dış çizgilerin yerini de ince mavi bir renk alır
İstanbul Sultan Ahmed Camii (160917), Türk çini sanatının en aydınlık dönemine ait örneklerin toplandığı son büyük yapıdır Bu yapıda kayıtlara kadar, 21043 çini kullanılmıştır Özellikle üst kat mahfillerinin duvarlarını kaplayan çini panolardan görülen bahar açmış ağaçlar, asma dalları sarılmış servi ağaçları, üzüm salkımları, lale, sümbül, karanfil demetleri, Çin bulutları ile kuşatılmış iri şakayıklar ve sembolik üç top desenleri, yıldızlı geometri geçmeler gibi fazla farklı motiflerin ayrı olarak panolar halinde bir araya getirilmiş olması, bunların yığılmış çiniler olduğu kanısını uyandırmaktadır Bu yapıda, 16 yüzyıl ikinci yarısı ve 17 yüzyıl başı İznik ve Kütahya çinileri bir arada kullanılmıştır
Topkapı Sarayı ’nın çinileri, Osmanlı çini sanatının tüm dönemlerini toplu olarak gözler önüne serer Fatih Sultan Mehmed tarafından yaptırılan, Derhal Kazıbilim Müzeleri bahçesinde yer alan Çinili Köşk (1472), mozaik çini sanatının birincil Osmanlı dönemindeki üslup gelişimini yeni kompozisyon ve renklerle gözler önüne seren anıtsal bir yapıdır Gösterişli bir eyvan şeklinde dıştan açılan antre kısmında, geometrik kompozisyonlar, iri kufî ve sülüs yazılar, etkiyi arttırmaktadır Topkapı Sarayı Arz Odası ’nın cephesindeki renkli giz tekniğinde üretilmiş çiniler ise, 16 asır başındaki örneklerin özelliğini taşır
Topkapı Sarayı ’nda, 16 yüzyıl ikinci yarısının en nitelikli çinilerinin bulunduğu bölümlerden biri de Hırkai Saadet Dairesi ’dir Bahar açmış ağaçlar üzerinde çifte kuşlu panolar, aydınlık kırmızı rengin geniş bir zeminde kullanılmış olduğunu göstermesi açısından önemlidir Sultan II Murad Dairesi ’ndeki (1578) çiniler, kubbe eteğine değin bütün duvarları kaplar 16 yüzyıl ikinci yarısının bu nitelikli çinilerinde, beyaz zemin üstüne kırmızı, yeşil renklerin bulunduğu Çin bulutları, nar çiçekleri ve kıvrık dişli yapraklar görülür Ocak külahının iki yanına bulunan bahar dallı kompozisyon ise, bulunduğu yere uygun bir biçimde yerleştirilmiştir
1640 tarihli Sünnet Odası ’nın cephesini ise farklı alanlara yönlendirilmiş dönemlere ait çiniler süslemektedir Artık kaliteli çinilerin yapılamadığı dönemde, bu yapıda, saray depolarındaki çiniler yada diğer yerlerden sökülerek getirilenler kullanılmıştır 120 x 034 m boyutundaki tek parçadan oluşan çini panolarda, beyaz bir zemin üstünde firuze ve mavinin tonlarıyla kıvrık kocaman yaprak ve şakayıklı bir dal üzerinde çeşitli duruşta kuş figürleri, alt kısmında ise Uzaktan Doğu kökenli iki efsanevi geyik figürü bulunmaktadır Saray nakkaşlarının desenlerine kadar biçimlendiği belli olan bu panolara benzeyen daha minik boyuttaki bir panoda ise, bir vazodan meydana çıkan kıvrık yapraklı ve çiçekli bir dal üstünde kuş figürleri bulunmaktadır Acayip olan, bu panoların benzerlerinin 1639 tarihli Bağdat Köşkü içinde de yer almasıdır Oysa burada kompozisyon tek parçadan oluşan bir pano olarak değil, yedi öbür levhanın birleştirilmesiyle oluşturulmuştur Bu çiniler, azıcık kabalaşmış üsluplarına ve teknik aksaklıklarına karşın, Sünnet Odası ’ndaki 16 yüzyılı ait orijinallerine bakılarak yapılmış oldukça başarılı kopyalardır
17 asır çini sanatının desen açısından az önce marifetli gücünü sürdürdüğü Harem kısmında, Valide Sultan ve şehzadeler Dairesi ’ndeki çini kaplamalar, vazolardan taşan çeşitli çiçekler ve bahar ağaçları ile mekana bir cennet bahçesi görünümü kazandırır 17 yüzyılın bu alandaki bir katkısı da Mekke ve Medine tasvirlerinin Türk çini sanatında yer almasıdır Böyle bir pano, Valide Sultan ibadet Odası ’nda da bulunmaktadır Bu cins panoların kitabeli olmaları, bunlara belge niteliği de kazandırmaktadır
Bu dönemde İznik ’in gittikçe eksilen etkinliğinin yerini, Kütahya almaya başlamıştır Üsküdar Çinili Cami (1640) mihrabı, minberin külahı ve nişli duvarları ile Kütahya çinilerinin İznik ürünlerini anımsatan başarısını gözler önüne serer İstanbul Yeni Cami ve Külliyesi ’nin (1663) çinileri ise, 17 yüzyılın ikinci yarısındaki teknik gerilemeye rağmen, fazla farklı alanlara yönlendirilmiş desenlerin hâlâ kullanıldığını göstermektedir Yapının hemencecik her bölgesinde yeşil, firuze ve lacivert renklerin egemen olduğu çinilere rastlanır
18 asır başlarında İznik çiniciliği yeniden canlanamayarak son bulur Sultan II Ahmed ve Sadrazam Güvey İbrahim Paşa, Türk çini sanatını bitmiş yeniden can vermek için girişimlerde bulunurlar İstanbul Tekfur Sarayı ’nda, İznik ’deri getirilen ustabaşı ve fırın malzemeleriyle yeni bir imalathane kurulur Başlangıçta İznik çinilerinin benzerleri yapılır Ama, bu deneme de fazla kısa sürer ve 25 yıl daha sonra Tekfur çiniciliği son bulur Tekfur Sarayı çinileri adı aşağıda toplanan bu ürünlerin en acayip örnekleri, Hekimoğlu Ali Paşa Camii ’nde (1734) ve Sultan II Ahmet Çeşmesi ’nin (1732) saçağı aşağıda bulunmaktadır Desen açısından İznik çinilerine benzemekle birlikte, Tekfur Sarayı çinilerinin üretim tekniği başarılı değildir Sırlar mavi bir ton almış, çatlaklar belirmiş, renklerde de solma ve akmalar başlamıştır Sıraltı tekniğindeki bu çinilere o zamana değin çini sanatında görülmeyen sarı ve turuncu da katılmıştır
Kısa ömürlü bu çabanın yanına, Kütahya 18 yüzyıl boyunca tek çini merkezi olarak etkinliğini sürdürmüştür Lakin, saray sanatının görkeminden uzaktan, daha fazla millet sanatının şematik üslubuna kadar oluşturulmuş çiçek buketleri ve rozetler ortaya çıkmıştır Üsküdar Yeni Valide Camii (1708), Kütahya Hisar Bey Camii ’nin 1750 yılındaki tamiri sırasında konulan çinileri, Antalya Müsellim Camii (1796) ve Topkapı Sarayı ’nın çeşitli yerlerinde yer alan çiniler, bu dönemin özelliklerini yansıtırlar
Bu özellikler, NeoOlağan üslubun dominant olduğu 20 yüzyıl başlarında yeni bir canlanmaya değişir İznik çinilerinin olağan desenlerine dönülerek, başarılı örnekler verilir Eyüp ’teki Sultan Mehmed Reşad Türbesi ’nin (1918) içini kaplayan çini panolar, asma yapraklı servi ağaçları, vazodan taşan çiçekler, bahar ağaçları, kırmızı renginde katıldığı renk çeşitlemesi ile bu yeniden canlanışı gözler önüne sermektedir
Osmanlı çini sanatının görkemli örnekleri, ufak çapta da olsa, 20 yüzyıl başında her yerde yaşatılmaya çalışılmıştır Kütahya çiniciliği ise günümüzde, ara sıra Türk çini sanatının parlak geçmişini anımsatan örneklerle varlığını sürdürmektedir *