Ulubatlı Hasan ulubatlı hasana mektup Ulubatlı Hasan, İstanbul surları üzerinde birincil Türk sancağını dikerken şehit düşen yiğit askerdir 1428 yılında Bursa'nın Ulubat köyünde doğdu Fatih Sultan Mehmet'in kumandasında Orduyı Hümayun'a asker olarak İstanbul kuşatmasına katıldı 1453 yılındaki büyük taarruz sırasında İstanbul surları üzerine birincil Türk sancağını dikerken şehit düştü Fethin bayraklaşmış bir kahramanı olarak adı beş yüz yıldan beri gönüllerde yaşar Ulubat'ta namına dikilmiş bir abide vardır İstanbul tam 53 günden beri muhasara altındaydı 23 yaşındaki genç padişah ve dâhi kumandan II Mehmet Han, bu zaman içinde gösterdiği fikir almaz askerlik mucizeleriyle Bizanslıları şaşkına çevirmişti Koca Bizans İmparatorluğu çatırdıyordu Son günlerini yaşıyordu Bundan Böyle belliydi bu 28 Mayısı 29 Mayısa bağlayan gecenin sabahına dürüst, mehter “gülbanklar vurmaya koyulmuş ve Bizans surlarının karşısındaki ordugâhta hummalı bir faaliyet başlamıştı Yüce Hâkan, saldırı emrini vermişti O akşamki tarihî nutku bütün askerin kulaklarında çınlıyordu: – Ey benim paşalarım, ağalarım, beylerim! Bu şehri Konstantiniye cenginde silâh arkadaşlarım, yiğitlerim! Sizleri buraya, kararlaştırdığım umumî taarruzda şimdiye değin gösterdiğinizden daha büyük fedakârlık ve yiğitlik dilemek için topladım Cihanda ün salmış bir şehri zaptedeceksiniz Şehri Konstantiniye'de semt mahalle, bu şehri zapteden kahramanlar olarak adınız şan ve şerefle anılacaktır Asker, Peygamberimizin, şüheda için en büyük cennet makamını müjdelediği zafere ve bu zaferin uğrunda şehitlik şerbeti içmeye susamıştı Beyaz atının üzerindeki genç kumandan, kılıcını çekmiş, davudî sesiyle âdeta gürlüyordu: – Evlâtlarım, yiğitlerim, şahbazlarım, yürüyün Galibiyet sizindir Asker, saflar halinde atılıyordu 53 günden beri o mucize topların döve döve hamurlaştırdığı surların üzerine doğru yüklenen bir insan seli vardı “Allah Allah sesleri bir uğultu halinde semâyı kaplıyordu On binlerce meşalenin sarı aydınlığı üzerine, hemen şimdi güneş doğmamıştı Serdengeçtiler, surların, kalelerin üstüne yalın kılıç atılıyorlardı Kalelerden, surlardan taş yağıyordu Ok yağıyordu Dargın yağ ve alev ateş yanan katran yağıyordu Sultan Mehmet Han, kahraman ordusuyla ve olanca ağırlığıyla yükleniyordu Bizans surlarının üzerine Serdengeçtileri fedaîler, fedaîleri de başıbozuk askerler peşine düşüp takip etmişti Tanyeri ağarırken sıra üçüncü safa gelmişti Üçüncü hamle kolunu, ordunun en seçkin askerleri teşkil etmekteydi Bursa'nın Ulubat köyünden Hasan da vardı bu safın aralarında Ordunun bayraktarıydı Bir elinde kılıcı, bir elinde sancağı şahlanmıştı Ve kulaklarında Sultan Mehmet Han'ın bir akşam evvel irad ettiği büyük nutkun sözleri tane tane uğulduyordu: – Surlar vakıa bir harabe haline gelmiştir amma, surlar üstüne atılacak yiğitler büyük bir risk ile karşılaşacaklardır Maharetimiz ve cesaretimiz her şeyin üstündedir Zafer rüzgârı bizden yandan esecektir Konstantiniye bizim olacaktır Bursa'nın Ulubat köyünden bayraktar Hasan da yaklaşmıştı surların üstüne Kocaman parmaklarıyla gönderini sıkıca kavradığı şanlı bayrağı, elindeki o kutsal emaneti mutlaka surların üstüne dikmeyi aklına koymuştu Hasan Hilâlli sancağın surların üzerinde dalgalandığı anda düşman için her şeyin baştan olacağına inanıyordu Bir fırsatını buldu Ulubatlı Hasan Elindeki kılıcını savurarak sur harabeleri üzerine dürüst atıldı Birkaç yiğit de kendisini takip etmişlerdi Hasan en önde idi Bir yandan kılıcını sallıyor, bir yanlamasına da hilâlli sancağı gözlerini diktiği burca dürüst ulaştırmaya çalışıyordu Bu cehennem ateşinin ortasında, koç yiğitler yiğidi Hasan, Eğrikapı tarafındaki burcun üstüne çıkmayı başardı Sancağı dikti o burcun üzerine Fakat aynı anda mancınıkla atılan büyük bir taşın ağırlığı aşağıda dizleri üstüne düşüverdi Doğrulmaya çalıştı Fakat aynı anda üzerine olur ya otuz, olur ya kırk ok aniden yağdı Oracıkta yere yığılıverdi Peçevî'nin meşhur tarihinde “Adem ejderhası olarak vasıflandırdığı dev cüsseli yiğit Ulubatlı Hasan'ın diktiği bayrak, o anda Bizans'ın bütün ümidini yitirivermişti Türkün bayrağı ve yeniçerinin serpuşu artık surların üzerinde idi Elli üç jurnal direnişi kökünden tüketen lahza gelmişti öte taraftan sancağın Bizans surları üzerinde dalgalandığını görebilen Türk askeri coşmuş ve bir ok gibi atılmıştı ileri Nihayet Hazreti Peygamberimizin müjdelediği tarihî ve kutsal an gelip çatmıştı 23 yaşındaki Sultan Mehmet Han secdeye gelerek Yüce Tanrıya şükretti O andan itibaren genç hükümdar ve kumandan “Fâtih unvanını da almış oluyordu id