iltasyazilim
FD Üye
Cevap:
Ümmi: “Dünyevî bir tahsil görmemiş olan demektir
Ümmeti, bu ümmiyetteki inceliği çok iyi kavramış olmalı ki, bilhassa teravihlerde salâvat getirirlerken, o Resuli kibriyayı (asm) bu vasıfla yad ederler: Nebiyyi ümmî
O nebiyyi ümmî (asm) kötülük namına bir şey bilmezdi Dünyanın bütün ihtiraslarından, hilelerinden, tuzaklarından beriydi Allah, onu lekesiz, tozsuz, parlak bir ayna olarak hazırlamış, terbiye etmişti İşte “ümmiyet denilen bu sâfiyet aynasında vahiy tezahür etti “Sanki o zat, vahyi ilâhînin makesi olan masum ruhuyla zaman ve mekânı tayyederek, o zamanın en derin derelerine girmiş ve gördüğü gibi söylemiştir İşâratül icaz
Âlemlerin rabbi, o şanlı peygamberini kimseye talebe etmedi İlâhî takdiriyle buna engel oldu Bu okuma tehir edildi; tâ “oku emri gelinceye kadar Bu emri alan o nebiyyi ümmî (asm), insanlık âlemine Kuranı tâlim etti; kâinat kitabını rabbinin ismiyle okudu Ondaki hikmetleri, ince mânâları, gayeleri anlattı İnsanın mahiyetini, hakikatini, vazifesini öğretti
O, rabbinin lütfuyla âhireti, arşı, levhi mahfuzu okurken, müşrikler kendi yaptıkları putlara tapmakla meşgûldüler Ne kâinatı okuyabiliyorlardı, ne kendilerini, ne de yaptıkları putları Okuyabilselerdi, kendilerini o taşlara isnat etmezlerdi Onların okur yazarları en inatçıları, en cahilleriydi
İslâmın “oku emrini iyi anlamaz ve doğru değerlendirmezsek, okula gitmeyen bütün müminleri İslâmın bu kati emrine âsi ilân etmemiz gerekir Bu ise mümkün değil Kâinatı ve Kuranı, Allahın ismiyle, en mükemmel şekilde okuyan o nebiyyi ümmînin, kendi heva ve hevesiyle konuşmadığını, Kuran bize haber veriyor, yâni Allah taahhüt ediyor Her sözü, ilâhî iradeye bağlı olan o şanlı nebi, artık kimden ne okuyacaktı?
Alaâddin Başar (Prof Dr)
Ümmi: “Dünyevî bir tahsil görmemiş olan demektir
Ümmeti, bu ümmiyetteki inceliği çok iyi kavramış olmalı ki, bilhassa teravihlerde salâvat getirirlerken, o Resuli kibriyayı (asm) bu vasıfla yad ederler: Nebiyyi ümmî
O nebiyyi ümmî (asm) kötülük namına bir şey bilmezdi Dünyanın bütün ihtiraslarından, hilelerinden, tuzaklarından beriydi Allah, onu lekesiz, tozsuz, parlak bir ayna olarak hazırlamış, terbiye etmişti İşte “ümmiyet denilen bu sâfiyet aynasında vahiy tezahür etti “Sanki o zat, vahyi ilâhînin makesi olan masum ruhuyla zaman ve mekânı tayyederek, o zamanın en derin derelerine girmiş ve gördüğü gibi söylemiştir İşâratül icaz
Âlemlerin rabbi, o şanlı peygamberini kimseye talebe etmedi İlâhî takdiriyle buna engel oldu Bu okuma tehir edildi; tâ “oku emri gelinceye kadar Bu emri alan o nebiyyi ümmî (asm), insanlık âlemine Kuranı tâlim etti; kâinat kitabını rabbinin ismiyle okudu Ondaki hikmetleri, ince mânâları, gayeleri anlattı İnsanın mahiyetini, hakikatini, vazifesini öğretti
O, rabbinin lütfuyla âhireti, arşı, levhi mahfuzu okurken, müşrikler kendi yaptıkları putlara tapmakla meşgûldüler Ne kâinatı okuyabiliyorlardı, ne kendilerini, ne de yaptıkları putları Okuyabilselerdi, kendilerini o taşlara isnat etmezlerdi Onların okur yazarları en inatçıları, en cahilleriydi
İslâmın “oku emrini iyi anlamaz ve doğru değerlendirmezsek, okula gitmeyen bütün müminleri İslâmın bu kati emrine âsi ilân etmemiz gerekir Bu ise mümkün değil Kâinatı ve Kuranı, Allahın ismiyle, en mükemmel şekilde okuyan o nebiyyi ümmînin, kendi heva ve hevesiyle konuşmadığını, Kuran bize haber veriyor, yâni Allah taahhüt ediyor Her sözü, ilâhî iradeye bağlı olan o şanlı nebi, artık kimden ne okuyacaktı?
Alaâddin Başar (Prof Dr)