iltasyazilim
FD Üye
“Aslında sabah namazının kolay kolay kazaya bırakılmaması gerektiğini hocalarımızdan dinliyor, yazılarınızdan da okuyoruz
Bu sebeple güneş çıkmadan vaktinde kılmaya büyük önem veriyoruz Ancak bazen gaflete dalarak uyanamıyor, bazen de yıkanma gibi gecikmelerle vaktinde kılamadığımız da oluyor, güneşten sonraya kalıyor Bu durumda ne yapacağız? Güneşten sonraya kalan namazımızı nasıl kılacağız? Sünnetiyle mi, sünnetsiz mi kılınacak? Eda mı, kaza mı olacak? Bu konuda hem bilgiye hem de birazcık ikaza ihtiyacımız var?
Gerçekten de sabah namazı namazların en mühimidir Efendimiz (sas) Hazretleri, vakitlerin en eşrefi olan şafak vaktinde kılınan namazın değerini çarpıcı bir ifadeyle şöyle dile getirmişlerdir:
Fecir vaktinde kılınan iki rekat namaz, dünyadan da, dünyanın içindekinden de hayırlıdır!
Neden dünyadan da, içindekinden de hayırlı?
Çünkü dünya da, içindeki mal, mülk de ebedi hayatta geçer akçe olmayacaktır Ancak, kılınan iki rekat namaz, dünyanın vermediği faydayı verecek, sahibini cehennem azabından kurtarıp cennetin güzelliklerine de kavuşturabilecektir
Nitekim burada dünyanın servetine sahip olan nice ibadetsizler, orada yoksulluk içinde kıvranırken, ibadetinde ihmale düşmeyen yoksulların kavuştukları cennet nimetlerini hayranlıkla seyredecekler, keşke biz de bunlar gibi ibadetli bir hayat yaşasaydık, diye hayıflanacaklardır Servetleri, onları kurtarmayacak; ama iki rekat namazları ibadetlileri kurtarabilecektir
Öyle ise özellikle kısa yaz gecelerinde erken yatılmalı, erken de kalkılmalı, güneş çıkmadan dünyadan da kıymetli olan sabah namazını vaktinde kılmalıdır Şayet gece gusül gerektiren bir durum söz konusu olursa namazı güneşten sonraya bıraktırmayacak kadar uyumakta mahzur olmayabilir Yeter ki, uyuyan kimse yine erkenden kalkıp guslünü yaparak namazını güneş çıkmadan vaktinde kılma imkanını bulsun Yani kazaya bırakmış olmasın
Bununla beraber, insanlık halidir bu Hiç arzu edilmediği halde uyanamaz, namazı güneşten sonraya kaldığı da olursa durum ne olacak?
Bu takdirde artık her şey mahvoldu, bitti demek değildir elbette
Bu defa da yapılacak ilk iş; güneşin doğmasıyla başlayan (kırk beş dakikalık) kerahet vakti çıktıktan sonra öğlenin kerahet vakti girinceye kadarki zaman içinde sünnetiyle birlikte farzı hemen kaza etmektir Bu durumda ne olur? Hiç olmazsa namazı vaktinde kılmama günahına maruz kalan insan, tehiri sürdürme günahına son vermiş, hemen kaza ettiği namazının borcuyla kalmaktan kurtulmuş olur
Bu gibi hiç de arzu edilmeyen ihmallerde mühim bir nokta da şudur:
Namazını vaktinde kılamayan insan, bundan derin üzüntü duymalı, sırtında dağ gibi bir yük ağırlığı hissetmelidir Bir an evvel namazı kaza ederek bu ağır yükten kurtulma gayreti içinde olmalıdır Burada en vahim olan durum şudur:
Vaktinde yapmadığı ibadetinden dolayı üzüntü duymamak, vicdan azabı çekmemek, tabiri caizse kılı bile kıpırdamamaktır Bu duyarsızlık hayra alamet değildir Çünkü üzüntü duyan insan, kendisini üzen şeyle tekrar yüz yüze gelmek istemez İbadetlerini vaktinde yapma azmi içinde olur Üzüntü duymazsa bu gayreti de duymaz Günahını basite almaya başlar Günahını basite alan adam için Efendimiz'in (sas) çarpıcı bir ikazı şöyledir:
Mümin günahını üzerine yıkılacak dağ gibi büyük görür, tedbir alır Münafık ise burnu ucuna konmuş sinek gibi basit görür, kayıtsız kalır!
Günahını büyük görme duygusu, tekrar etmeme tedbirine sevk ederken, küçük görme duygusu da tekrar etmekten çekinmeme laubaliliğine iter Bu fark hep hatırda tutulmalıdır
AHMED ŞAHİN
Bu sebeple güneş çıkmadan vaktinde kılmaya büyük önem veriyoruz Ancak bazen gaflete dalarak uyanamıyor, bazen de yıkanma gibi gecikmelerle vaktinde kılamadığımız da oluyor, güneşten sonraya kalıyor Bu durumda ne yapacağız? Güneşten sonraya kalan namazımızı nasıl kılacağız? Sünnetiyle mi, sünnetsiz mi kılınacak? Eda mı, kaza mı olacak? Bu konuda hem bilgiye hem de birazcık ikaza ihtiyacımız var?
Gerçekten de sabah namazı namazların en mühimidir Efendimiz (sas) Hazretleri, vakitlerin en eşrefi olan şafak vaktinde kılınan namazın değerini çarpıcı bir ifadeyle şöyle dile getirmişlerdir:
Fecir vaktinde kılınan iki rekat namaz, dünyadan da, dünyanın içindekinden de hayırlıdır!
Neden dünyadan da, içindekinden de hayırlı?
Çünkü dünya da, içindeki mal, mülk de ebedi hayatta geçer akçe olmayacaktır Ancak, kılınan iki rekat namaz, dünyanın vermediği faydayı verecek, sahibini cehennem azabından kurtarıp cennetin güzelliklerine de kavuşturabilecektir
Nitekim burada dünyanın servetine sahip olan nice ibadetsizler, orada yoksulluk içinde kıvranırken, ibadetinde ihmale düşmeyen yoksulların kavuştukları cennet nimetlerini hayranlıkla seyredecekler, keşke biz de bunlar gibi ibadetli bir hayat yaşasaydık, diye hayıflanacaklardır Servetleri, onları kurtarmayacak; ama iki rekat namazları ibadetlileri kurtarabilecektir
Öyle ise özellikle kısa yaz gecelerinde erken yatılmalı, erken de kalkılmalı, güneş çıkmadan dünyadan da kıymetli olan sabah namazını vaktinde kılmalıdır Şayet gece gusül gerektiren bir durum söz konusu olursa namazı güneşten sonraya bıraktırmayacak kadar uyumakta mahzur olmayabilir Yeter ki, uyuyan kimse yine erkenden kalkıp guslünü yaparak namazını güneş çıkmadan vaktinde kılma imkanını bulsun Yani kazaya bırakmış olmasın
Bununla beraber, insanlık halidir bu Hiç arzu edilmediği halde uyanamaz, namazı güneşten sonraya kaldığı da olursa durum ne olacak?
Bu takdirde artık her şey mahvoldu, bitti demek değildir elbette
Bu defa da yapılacak ilk iş; güneşin doğmasıyla başlayan (kırk beş dakikalık) kerahet vakti çıktıktan sonra öğlenin kerahet vakti girinceye kadarki zaman içinde sünnetiyle birlikte farzı hemen kaza etmektir Bu durumda ne olur? Hiç olmazsa namazı vaktinde kılmama günahına maruz kalan insan, tehiri sürdürme günahına son vermiş, hemen kaza ettiği namazının borcuyla kalmaktan kurtulmuş olur
Bu gibi hiç de arzu edilmeyen ihmallerde mühim bir nokta da şudur:
Namazını vaktinde kılamayan insan, bundan derin üzüntü duymalı, sırtında dağ gibi bir yük ağırlığı hissetmelidir Bir an evvel namazı kaza ederek bu ağır yükten kurtulma gayreti içinde olmalıdır Burada en vahim olan durum şudur:
Vaktinde yapmadığı ibadetinden dolayı üzüntü duymamak, vicdan azabı çekmemek, tabiri caizse kılı bile kıpırdamamaktır Bu duyarsızlık hayra alamet değildir Çünkü üzüntü duyan insan, kendisini üzen şeyle tekrar yüz yüze gelmek istemez İbadetlerini vaktinde yapma azmi içinde olur Üzüntü duymazsa bu gayreti de duymaz Günahını basite almaya başlar Günahını basite alan adam için Efendimiz'in (sas) çarpıcı bir ikazı şöyledir:
Mümin günahını üzerine yıkılacak dağ gibi büyük görür, tedbir alır Münafık ise burnu ucuna konmuş sinek gibi basit görür, kayıtsız kalır!
Günahını büyük görme duygusu, tekrar etmeme tedbirine sevk ederken, küçük görme duygusu da tekrar etmekten çekinmeme laubaliliğine iter Bu fark hep hatırda tutulmalıdır
AHMED ŞAHİN