iltasyazilim
FD Üye
Vehhabiliği kuran, Mehmed bin Abdülvehhabdır İngiliz casuslarından, Hempher’in tuzağına düşerek, ingilizlerin (İslamiyet’i imha) etmek çalışmalarına alet oldu
Eline geçirdiği, ibni Teymiye’nin Ehli sünnete uymayan kitaplarını okumuş, (Şeyhi necdi) diye meşhur olmuştu Düşünceleri, ingiliz paraları ve ingiliz silahları karşılığında, köylüler ve Deriyye ahalisi ile reisleri Muhammed bin Süud tarafından desteklendi Sapık din adamı ibni Teymiye’nin fikirleri ile Hempher’in yalanlarının karışımına Vehhabilik denir
MiratülHaremeyn kitabının basıldığı 1888 senesinde Necd emiri, Abdullah bin Faysal idi Aşağıdaki bilgilerin çoğu MiratülHaremeyn’den alınmıştır:
Mehmed’in babası Abdülvehhab, iyi bir müslüman idi Bu ve Medine’deki âlimler, Abdülvehhab oğlunun sözlerinden, yeni bir yol tutacağını anlamış, herkese, bununla konuşmamasını nasihat etmişlerdi Fakat, Abdülvehhab oğlu, 1738 senesinde Vehhabiliği ilan etti İngilizlerin siyasi ve askeri yardımları ile, Arabistan’a yayıldı
Vehhabilere inanan Deriyye hakimi Abdülaziz bin Muhammed bin Süud ilk olarak 1791 senesinde, Mekke emiri şerif Galib efendi ile harp etti Daha önce, vehhabiliği gizlice yaymışlardı Sayısız müslümanları öldürüp, kadınlarını, çocuklarını ve mallarını almışlar ve işkence etmişlerdi
Abdülvehhab oğlu, Beni Temim kabilesindendir 1699 senesinde Necd çölündeki Hureymile kasabasında, Uyeyne köyünde doğmuş, 1791’de Deriyye’de ölmüştü Önceleri ticaret için Basra, Bağdat, İran, Şam ve Hind taraflarına gitmiş, çok zeki ve bozguncu sözleri ile (Şeyhi Necdi) adını almıştı Dolaştığı yerlerde çok şeyler görmüş, şef olmak düşüncesine kapılmıştı 1713 senesinde, Basra’da tanıştığı ingiliz casusu Hempher, Abdülvehhab oğlunun devrim yapmak arzusunda olduğunu anladı Bununla uzun zaman arkadaşlık yaptı İngiliz Sömürgeler Bakanlığından aldığı hile ve yalanları buna telkin etti Abdülvehhab oğlunun bu telkinlerden zevk aldığını görünce, yeni bir din kurmasını teklif etti Bu yeni dinin esaslarını ona bildirdi Casus da, Abdülvehhab oğlu da aradıklarına kavuşmuş oldular
Yeni bir din kurmak için, önce Medine’de, sonra Şam’da, Hanbeli âlimlerinden okudu Necde dönünce köylüler için küçük din kitapları yazdı Bu kitaplara, ingiliz casusundan öğrendiklerini ve Mutezile ve başka bid’at fırkalarından aldığı bozuk düşünceleri de karıştırdı Köylülerin çoğu buna tâbi oldular İslamiyet’i içerden yıkmak için, İngiltere’de kurulmuş olan (Sömürgeler Bakanlığı), bu hâli, Necd şeyhi olan (Muhammed bin Süud)a bildirdi Çok para vererek ve siyasi, askeri yardımlar vaat ederek, Abdülvehhab oğlu ile işbirliği yapmasını temin etti Arabistan’da hasebe ve nesebe çok ehemmiyet verirlerdi Kendisi ise, cahil olduğundan, Abdülvehhab oğlu Vehhabilik adını verdiği bu sapık inancı yaymak için, Muhammed bin Süudu maşa olarak kullandı Kendisine (Kadı), Muhammed bin Süuda (Hakim) ismini taktı Kendilerinden sonra da, çocuklarının bu makama geçmelerini temin eden bir anayasa yaptırdı
Abdülvehhab oğlu, önceleri Medine’de okurken, Medine’nin salih, temiz âlimlerinden olan babası Abdülvehhab ve kardeşi Süleyman bin Abdülvehhab ve kendisine ders okutan hocaları, bunun sözlerinden ve davranışlarından ve sık sık söylediği düşüncelerinden bunun ileride İslam dinini içeriden yıkacak bir sapık olacağını anlamışlardı Kendisine nasihat verirler ve müslümanlara, bundan sakınmalarını söylerlerdi Fakat, korktukları çabuk meydana geldi Düşüncelerini Vehhabilik adı ile açıkça yaymaya başladı Cahilleri, ahmakları aldatmak için İslam âlimlerinin kitaplarına uymayan yeniliklerle, dinde reformculukla ortaya çıktı (Ehli sünnet velcemaat) mezhebinde olan doğru müslümanlara kâfir diyecek kadar taşkınlık yaptı Peygamberimizi ve başka Peygamberleri ve Evliyayı vesile ederek, Allahü teâlâdan bir şey istemeye ve bunların kabirlerini ziyaret etmeye şirk dedi
Abdülvehhab oğlunun, ingiliz casusundan öğrendiğine göre, bir kabir başında dua ederken, meyyite karşı söyleyen, müşrik olurmuş Allah’tan başka bir kimse veya bir şey için, yaptı demek, mesela, Falanca ilaçtan fayda oldu veya Peygamber efendimizi veya bir Veliyi vasıta yaparak istediğim oldu diyen müslümanlar müşrik olurmuş Abdülvehhab oğlunun, bu sözlerine vesika olarak ortaya attığı şeyler, hep yalan ve iftira ise de, cahil halk, doğruyu eğriden ayıramadıkları için sözleri, işsizlerin, çapulcuların, bilhassa Deriyye hakimi Muhammed bin Süud’un hoşuna gitti Cahiller ve vurguncular, taş yürekliler, Abdülvehhab oğlunun sözlerine hemen yanaştılar Doğru yolda olan halis müslümanlara kâfir dediler
Abdülvehhab oğlu, düşüncelerini kolayca yayabilmek için, Deriyye hakimine başvurunca, o da topraklarını genişletmek ve kuvvetlerini arttırmak için ve Londra’dan aldığı emirleri yaymak için, Abdülvehhab oğlu ile seve seve işbirliği yaptı Onun fikirlerini her tarafa yaymakta bütün gücü ile uğraştı İnanmayıp karşı duranlarla harp etti Müslümanların mallarını yağma etmek, canlarına kıymak helal denilince, çöldeki vahşiler, soyguncular, Muhammed bin Süud’a asker olmak için yarış ettiler Süud oğlu ile Abdülvehhab oğlu el ele vererek, vehhabiliği kabul etmeyenlerin kâfir ve müşrik olduklarına, kanlarını dökmek ve mallarını almak helal olduğuna 1730 senesinde karar verip, 1738 yılında vehhabiliği ilan ettiler Buna göre, Abdülvehhab oğlu, otuziki yaşında bozuk fikirleri yaymaya başlamış, kırk yaşında ilan etmiştir
Mekkei mükerreme şafii müftüsü Esseyyid Ahmed bin Zeyni Dahlan, ElFütuhatülislamiyye kitabının 2cüz 228sayfasından başlayarak, Fitnetülvehhabiyye başlığı altında bunların bozuk inançlarını ve müslümanlara yaptıkları işkenceleri anlatmaktadır Bunun 234sayfasında diyor ki:
(Mekke’deki ve Medine’deki Ehli sünnet âlimlerini aldatmak için, buralara kendi adamlarını gönderdiler Bu adamlar, İslam âlimlerine cevap veremediler Cahil ve sapık oldukları anlaşıldı Kâfir olduklarını ispat eden bir karar yazılıp her tarafa gönderildi)
Hicaz’da bulunan dört mezhep âlimleri ve bunların arasında Abdülvehhab oğlunun kardeşi Süleyman efendi ve kendisine ders okutmuş olan hocaları, Abdülvehhab oğlunun kitaplarını inceleyerek, İslam dinini yıkıcı, bozguncu yazılarına cevaplar hazırladılar, sapık yazılarını çürüten kuvvetli vesikalarla kitaplar yazarak, müslümanları uyandırmaya çalıştılar Süleyman bin Abdülvehhab’ın, kardeşine karşı yazdığı kitabın ismi, Savaıkul ilahiyye firreddi alelvehhabiyye’dir
Bu kitaplar onları gafletten uyandıramadı Müslümanlara karşı olan düşmanlıklarını arttırdı ve Muhammed bin Süud’un müslümanlar üzerine saldırmasına, akıtılan kanların çoğalmasına sebep oldu Bu adam, (Beni Hanife) kabilesinden olup, Müseylemetül Kezzabın peygamberliğine inanmış olan ahmakların soyundan idi Muhammed bin Süud, 1765 senesinde ölünce, oğlu Abdülaziz yerine geçti Abdülaziz bin Muhammed bin Süud, 1803 senesinde, Deriyye camiinde, bir Şii tarafından, karnına hançer sokularak öldürüldü Bundan sonra, oğlu Süud bin Abdülaziz vehhabilerin şefi oldu Arabları aldatmak, sapık inançlarını yaymak için müslümanların kanını dökmekte, üçü de, birbiri ile yarışırcasına çalıştılar
Vehhabilerin ve mal, mevki ele geçirmek için bunların arasına karışan cahil, vahşi kimselerin, Taif’de, Mekke ve Medine’de ve diğer yerlerdeki müslümanlara yaptıkları işkenceler ve kadınların, çocukların barbarca öldürülmeleri, Ahmed bin Zeyni Dahlan’ın Hulasatülkelam kitabında ve Eyyub Sabri Paşanın 1879 senesinde basılmış olan Tarihi Vehhabiyan ve MiratülHaremeyn kitaplarında uzun yazılıdır Yüreği dayanabilenler oradan okuyabilirler Bunların, Osmanlı devleti tarafından nasıl cezalandırıldıkları ve birinci cihan harbinden sonra, ingilizlerin bol para ve silah yardımı ile tekrar nasıl devlet kurdukları da yazılıdır
Abdülvehhab oğlunun bu düşüncelerini yayması, Allah’ı tevhidde halis olmak için ve müslümanları şirkten kurtarmak için imiş Müslümanlar şirk üzere imişler Yani müşriklermiş, yani puta tapan kâfirlermiş Müslümanların dinini tazelemek için, dinde reform yapmak için, ortaya çıkmış Diğer maddelerde bu sapık fikirlerini ve cevaplarını yazacağız Burada önsöz mahiyetinde yazıyoruz
Bu düşüncelerine herkesi inandırmak için, Ahkaf suresinin 5âyeti kerimesini, Yunus suresinin 106âyeti kerimesini ve Rad suresinin 14âyeti kerimesini vesika olarak ileri sürmüştür Halbuki bunlara benzeyen, daha birçok âyeti kerimeler vardır Bu âyeti kerimelerin hepsi, puta tapan kâfirleri, müşrikleri bildirmek için gönderildiğini, tefsir âlimleri sözbirliği ile beyan buyurmuşlardır
Abdülvehhab oğlunun düşüncelerine göre, bir müslüman, Peygamber efendimizden veya başka Peygamberlerden yahut Velilerden, Salihlerden birinin kabrinin yanında veya uzakta iken bundan (istigase) etse, yani sıkıntıdan, dertten kurtulması için yardım istese, yahut o zatın ismini söyleyerek şefaat etmesini dilese, yahut kabrini ziyaret etmek için gitmek istese, o müslüman müşrik olurmuş Allahü teâlâ, Zümer suresinin üçüncü âyetinde, puta tapan kâfirleri bildirmektedir Peygamberleri ve Evliyayı vesile ederek dua eden müslümanlara müşrik diyebilmek için, bu âyeti kerimeyi ileri sürüyorlar Müşrikler de putların yaratıcı olmadığına, her şeyi Allahü teâlânın yarattığına inanıyorlardı diyorlar Hatta Ankebut suresinin 61 ve Zuhruf suresinin 87 âyeti kerimesinde mealen, (Bunları kimin yarattığını, onlara sorarsan, elbette Allah yarattı derler) buyuruldu Allahü teâlânın da böyle buyurduğunu söylüyorlar Kâfirler böyle inandıkları için değil, Zümer suresinin 3âyetinde bildirilen, (Allah’tan başkalarını dost edinenler, onlar Allahü teâlâya şefaat ederek bizi yaklaştırırlar derler) meali şerifini söyledikleri için kâfir ve müşrik oluyorlar, diyorlar Peygamberlerin, Evliyanın kabirlerinden şefaat, yardım isteyen müslümanlar da, böyle söyleyerek müşrik oluyorlarmış
Abdülvehhab oğlunun, bu âyeti kerimeyi ileri sürerek, müslümanları kâfirlere, müşriklere benzetmesi, çok çürük, ahmakça ve gülünç bir şeydir Çünkü, kâfirler, şefaat etmeleri için putlara tapınıyorlar Allahü teâlâyı bırakıp, dileklerini yalnız putlardan istiyorlar Allahü teâlânın âlemlere rahmet olarak gönderdiği Muhammed aleyhisselama ve getirdiği İslam dinine inanmıyorlar Biz Müslümanlar ise, Allah’a ve Resulüne iman ediyor, getirdiği İslam dinine inanıyoruz Zaten buna iman ettiğimiz için müslüman oluyoruz İman edenler ile putlara tapan müşrikler hiç mukayese edilebilir mi? Hiç birbirine benzetilebilir mi? Üstelik bu müşrikler, Peygamber efendimize iman etmemekle kalmayıp, Ona ve iman eden müslümanlara her türlü eziyeti yapmış, sayısız harpler etmişlerdi Biz, Peygamberlere, Evliyaya tapınmıyor, her şeyi yalnız Allah’tan bekliyoruz Evliyanın vasıta, vesile olmasını istiyoruz Âlemlere rahmet olarak gönderilen en sevgili kul, en büyük Peygamber Muhammed aleyhisselamın şefaat etmesini istiyoruz
Kâfirler, putlarının diledikleri gibi şefaat edeceklerine, her dilediklerini Allah’a mutlaka yaptıracaklarına inanıyorlar Biz Müslümanlar ise, Allahü teâlânın, sevdiği kullarına şefaat için izin vereceğini, sevdiklerinin şefaatlerini ve dualarını kabul edeceğini, Kur’anı kerimde bildirdiği için, Kur’anı kerimde bildirilen bu müjdeye inandığımız, iman ettiğimiz için, Allahü teâlânın sevgilisi olan yüce Peygamberimizden, sevgili kulları Evliyadan şefaat ve yardım istemekteyiz
Kâfirlerin putlara tapınması ile, müslümanların Evliyadan yardım istemeleri birbirine benzetilemez Bir müslüman ile bir kâfir, görünüşte hep insandır İnsanlıkları birbirlerine benzemektedir Fakat, müslüman, Allahü teâlânın dostudur Sonsuz Cennette kalacaktır Kâfir olan ise, Allahü teâlânın düşmanıdır Sonsuz Cehennemde kalacaktır Görünüşte birbirlerine benzemeleri, hep aynı olacaklarına senet olamaz Allahü teâlânın düşmanı olan putlara, heykellere yalvaran ile, Allahü teâlânın sevgili Peygamberine ve veli kullarına yalvaranlar, görünüşte benzeyebilirler Fakat, putlara yalvarmak, Cehenneme götürür Peygambere ve Evliyaya yalvarmak ise, Allahü teâlânın af etmesine, merhamet etmesine sebep olur (Allahü teâlânın sevdiği kulları hatırlanırsa, Allahü teâlâ merhamet eder) hadisi şerifi meşhurdur Bu hadisi şerifi, aşağıda diğer maddelerde tekrar bildireceğiz Peygamberlere, Evliyaya yalvarınca, Allahü teâlânın merhamet edeceğini, af buyuracağını bu hadisi şerif de göstermektedir
Müslümanlar, Peygamberlerin, Evliyanın ilah, mabud, Allahü teâlâya şerik, ortak olmadıklarına inanır Bunların, Allahü teâlânın aciz kulları olduklarına, ibadete, tapınmaya, yalvarmaya hakları olmadığına inanır Allahü teâlânın sevdiği, dualarını kabul eylediği kulları olduğuna inanır Maide suresi, 35âyetinde mealen, (Bana yaklaşmak için vesile arayınız) buyuruldu Salih kullarımın dualarını kabul ederim, dileklerini veririm buyuruyor Buhari’de ve Müslim’de ve Künuzüddekaık’te bulunan hadisi şerifte, (Elbet, Allahü teâlânın öyle kulları vardır ki, bir şey için yemin etse, Allahü teâlâ, o şeyi yaratır Onu yalancı çıkarmaz) buyuruldu Müslümanlar, bu âyeti kerimelere ve hadisi şeriflere inandıkları için, Peygamberi ve Evliyayı vesile yapmakta, onlardan dua ve yardım beklemektedir
Evet, kâfirlerin bir kısmı, putlarının, heykellerinin yaratıcı olmadıklarını, her şeyi Allahü teâlânın yarattığını söylüyorlar ise de, putların tapınmaya hakları vardır, onlar dilediğini yaparlar ve Allah’a da yaptırırlar diyorlar Putlarını Allah’a şerik, ortak yapıyorlar Bir kimse, dünyada başkasından yardım istese, bana elbette yardım yapar, onun her istediği kesinlikle olur dese, bu kimse kâfir olur Fakat, benim işim onun istemesi ile kesinlikle olmaz O bir sebeptir Allahü teâlâ sebebe yapışanları sever Sebeple yaratmak Onun âdetidir Sebebe yapışmış olmak için, bundan yardım istiyorum, dileğimi Allah’tan bekliyorum Peygamber efendimiz de sebeplere yapışmıştır Sebebe yapışmakla, o yüce Peygamberin sünnetine uymuş oluyorum diyerek birinden yardım isteyen kimse sevap kazanır İşi olursa, Allahü teâlâya hamd eder İşi olmazsa, Allahü teâlânın kazasına, kaderine razı olur
Kâfirlerin puta tapması, müslümanların Peygamberden, Evliyadan dua, şefaat, yardım istemelerine benzemez Aklı olan, doğru düşünebilen, bu ikisini birbirine benzetmez Birbirinden başka olduklarını iyi anlar Zararı ve faydayı yaratan, ancak Allahü teâlâdır Ondan başkasının tapınmaya hakkı yoktur Hiçbir Peygamber, hiçbir Veli ve hiçbir mahluk, hiçbir şey yaratamaz Allah’tan başka yaratıcı yoktur Yalnız Allahü teâlâ, Peygamberlerinin, Velilerinin, salih kullarının, yani sevdiği kullarının isimlerini söyleyenlere, onları vesile edenlere merhamet eder Dilediklerini verir Böyle olduğunu, kendisi ve sevgili Peygamberi haber vermiştir Bu haberlere uyarak müslümanlar da böyle inanmaktadır
Müşrikler, kâfirler ise, putların bir şey yaratmadığını bildikleri halde, putları ilah ve mabud biliyorlar Putlara tapınıyorlar Kimisi üluhiyyette müşrik oluyor Kimisi de, ibadette müşrik oluyorlar (Putlarımız bize şefaat edecektir Allah’a yaklaştıracaktır) dedikleri için, müşrik olmuyorlar Putları mabud bildikleri için, putlara tapındıkları için müşrik oluyorlar
Peygamber efendimiz, (Bir zaman gelecek, kâfirler için gelmiş olan âyeti kerimeleri, müslümanları kötülemek için vesika olarak kullanacaklardır) buyurdu Başka bir hadisi şerifte, (En çok korktuğum şey, âyeti kerimeleri Allahü teâlânın dilemediği yerlerde kullanacak kimselerin ortaya çıkmasıdır) buyurdu Bu hadisi şeriflerin ikisini de Abdullah bin Ömer “radıyallahü anhüma bildirdi Bu iki hadisi şerif, mezhepsizlerin, zındıkların türeyeceklerini ve kâfirleri bildiren âyeti kerimelerin müslümanlar için geldiğini söyleyeceklerini, Kur’anı kerime iftira edeceklerini bildirmektedir
Müminler, Allahü teâlânın sevdiğine inandıkları kimselerin mezarlarını ziyarete gidiyorlar Allahü teâlânın sevdiği kullarını vasıta, vesile ederek, Allahü teâlâya yalvarıyorlar Peygamber efendimiz ve Eshabı kiram da böyle yaparlardı Peygamber efendimiz, (Ya Rabbi, istediklerini vermiş olduğun kullarının hakkı için, hürmeti için senden istiyorum) duasını okurdu Bu duayı Eshabına öğretir ve okumalarını emrederdi Müminler de, böyle dua etmektedir
Hazreti Ali’nin validesi olan Fatıma binti Esed vefat edince, Resulullah kabre koydu ve (Ya Rabbi, bana annelik yapan Fatıma binti Esedi af eyle! Peygamberinin ve benden önce gelmiş olan Peygamberlerinin hakkı için, ona rahmetini bol eyle) diye dua eyledi Gözlerinin açılması için dua isteyen birine, iki rekat namaz kılmasını, sonra (Ya Rabbi, kullarına merhamet ederek göndermiş olduğun Peygamberin Muhammed aleyhisselamın hürmeti için, Onu vesile ederek, senden istiyorum Sana yalvarıyorum Ya Muhammed “aleyhisselam! Seni vesile ederek, duamı kabul edip, dileğimi ihsan etmesi için Rabbime yalvarıyorum Ya Rabbi, duamın kabul olması için, o yüce Peygamberi bana şefaatçi eyle) duasını okumasını emir buyurdu
Âdem aleyhisselam, yasak edilen ağaçtan yiyerek, (Seylan) yani Serendib adasına indirilince, (Ya Rabbi, oğlum Muhammed aleyhisselam hürmetine beni af et) duasını yaptı Allahü teâlâ da, (Ey Âdem, Muhammed aleyhisselamı vesile ederek, yerdekiler ve göktekiler için şefaat isteseydin, şefaatini kabul ederdim) buyurdu
Hazreti Ömer, Hazreti Abbas’ı beraber götürüp, onu vesile ederek, yağmur duası yapmış, duası kabul olmuştur
Gözlerinin açılmasını isteyen birine, okuması emrolunan duada, (Ya Muhammed! Seni) demek, Evliyayı vesile ederken ismini söyleyerek yalvarmanın caiz olduğunu göstermektedir
Eshabı kiramın ve Tabi’inin hayatını bildiren kitaplar, kabir ziyaretinin ve ismini söyleyerek şefaat istemenin ve meyyiti vesile kılmanın meşru ve caiz olduğunu gösteren vesikalarla doludur
İbni Haceri Hiytemi’nin Minhac şerhi olan Tuhfe kitabına haşiyeleri ile meşhur Muhammed bin Süleyman şafi’i, Abdülvehhab oğlunun bozuk ve sapık bir yolda olduğunu, âyeti kerimelere ve hadisi şeriflere yanlış manalar verdiğini, vesikalarla ispat etmiştir
Kitabında şöyle demektedir:
(Ey Abdülvehhab oğlu! Müslümanlara dil uzatma, sana Allah rızası için nasihat ediyorum Allah’tan başka yaratıcı olduğunu söyleyen varsa, ona doğruyu bildir! Vesikalar göstererek onu doğru yola çevir! Müslümanlara kâfir denilemez! Milyonlara kâfir dememek için, bir kişiye kâfir demek daha doğru olur Sürüden ayrılan koyunun tehlikede olduğu muhakkaktır Nisa suresinin (Doğru yol gösterildikten sonra, Peygambere uymayan, imanda ve amelde müminlerden ayrılan kimseyi, küfür ve irtidadda bırakır ve Cehenneme atarız) mealindeki 115 âyeti kerime, Ehli sünnet ve cemaatten ayrılmış olanların halini göstermektedir)
Kabir ziyaretinin caiz ve faydalı olduğunu bildiren hadisi şerifler, pek çoktur Eshabı kiram ve Tabi’ini izam, Peygamber efendimizin mübarek türbesini ziyaret ederlerdi Bu ziyaretin nasıl yapılacağını ve faydalarını bildirmek için kitaplar yazılmıştır
Bir Veliyi vesile ederek dua etmek, ismini söyleyerek ondan yardım istemek, hiç zararlı değildir İsmi söylenen zatın, tesir edeceğine, istenileni elbet yapacağına, gaybları bileceğine inanmak küfür olur Müslümanlar böyle inanmıyor ki, kötülenebilsin Müslüman, Allahü teâlânın sevgili bir kulundan, yalnız vesile olmasını, şefaat etmesini, dua etmesini ister İstenileni yaratan yalnız Allahü teâlâdır Maide suresi, 27âyetinde mealen, (Mütteki kullarımın duasını kabul ederim) buyuruldu Bunun için, sevdiklerinden dua istenir Meyyitten, istekleri vermesi değil, Allahü teâlânın vermesine vasıta olması istenir Vermesini istemek caiz değildir Müslümanlar bunu istemez Verilmesi için vasıta olmasını istemek caizdir İstigase ve İstişfa ve Tevessül kelimeleri de, hep vasıta, vesile olmayı istemek demektir
Her şeyi yaratan, yapan yalnız Allahü teâlâdır Bir şeyi yaratmak için, başka bir mahlukunu vasıta ve sebep yapması, Allahü teâlânın âdetidir Allahü teâlânın bir şeyi yaratmasını isteyenin, o şeyin yaratılmasına vesile olan sebebe yapışması lazımdır Peygamberler hep sebeplere yapışmışlardır
Allahü teâlâ sebebe yapışmayı övmektedir Peygamberler sebeplere yapışmayı emir etmektedir Dünyadaki olaylar, hadiseler de, sebebe yapışmanın lazım olduğunu göstermektedir Bir şeye kavuşmak için, o şeyin sebebine yapışılır O sebebi, o şeye sebep yapan ve insanın o sebebe yapışmasını sağlayan, o sebebe yapıştıktan sonra, o şeyi yaratan, hep Allahü teâlâ olduğuna inanmak lazımdır Böyle inanan bir kimse, bu sebebe yapışmakla, o şeye kavuştum diyebilir Bu sözü, o şeyi sebep yarattı demek değildir Allahü teâlâ, o şeyi bu sebeple yarattı demektir Mesela (İçtiğim ilaç ağrımı kesti), (Seyyidet Nefise hazretlerine adak yapınca, hastam iyi oldu), (Çorba beni doyurdu), (Su, hararetimi giderdi) sözleri, bu şeylerin hep vesile ve vasıta olduklarını göstermektedir Bunlar gibi konuşan müslümanlar, yukarıda bildirdiğimiz gibi inanmaktadır Böyle inanana kâfir denemez Vehhabiler de, diri olandan, yanında bulunandan bir şey istemek caizdir diyor Birbirlerinden ve hükümet memurlarından çok şey istiyorlar Vermeleri için yalvarıyorlar Uzakta olandan ve ölüden istemek şirktir, diriden istemek şirk olmaz diyorlar Ehli sünnet âlimleri ise, biri şirk olmayınca, öteki de şirk olmaz diyor Aralarında fark yoktur diyor
Her müslüman, imanın, İslam’ın şartlarına, farzların farz olduklarına ve haramların haram olduklarına inanmaktadır Her müslümanın, yaratıcı, yapıcı yalnız Allah olduğuna, Allah’tan başkasının yaratmadığına inanmış oldukları da meydandadır Namaz kılmayacağım diyen bir müslümanın, şimdi veya burada kılmayacağım veya kılmış olduğum için kılmayacağım demek istediği anlaşılır Ben hiç namaz kılmak istemiyorum demek istiyor diye, kimse buna dil uzatamaz Çünkü, söz sahibinin müslüman olması, ona küfür, şirk damgasını vuracak dilleri kesmektedir Kabir ziyaret eden, meyyitten yardım, şefaat isteyen, şu işim olsun diyen bir müslümana, küfür, şirk damgasını basmaya kimsenin hakkı yoktur Bu sözleri söyleyenin veya kabir ziyaret edenin, ya Resulallah, bana şefaat et diyenin müslüman oluşu, bu sözlerinin ve işlerinin caiz ve meşru olan imanla ve düşünce ile olduğunu göstermektedir
Yukarıdaki bilgiler iyi anlaşılır ve iyi düşünülürse, Abdülvehhab oğlunun inançları ve yazıları temelinden yıkılmış ve çürütülmüş olur Bununla beraber, bozuk yolda olduğunu, müslümanlara iftira ettiğini ve İslamiyet’i içten yıkmaya çalıştığını vesikalarla ispat eden çok sayıda kitap yazılmıştır
Zebid müftüsü Seyyid Abdurrahman, vehhabilerin bozuk yolda olduğunu göstermek için (Arabistan’ın doğu tarafından kimseler çıkar Kur’anı kerim okurlar Fakat, Kur’anı kerim boğazlarından aşağı inmez Ok yaydan çıktığı gibi dinden çıkarlar Yüzlerini kazırlar) hadisi şerifi yetişir buyuruyor Başı, yanakları tıraş etmeyi, Abdülvehhab oğlunun kitapları emir etmektedir Diğer sapık fırkaların hiç birinde böyle bir emir yoktur
Vehhabilikten önceki müslümanlar kâfirmiş!
Süud bin Abdülaziz, Mekke’ye ve Medine’ye hücum ettiği zaman Resulullah efendimizin türbesinden başka, Eshabı kiramın ve Ehli beytin ve Evliyanın ve Şehidlerin türbelerinin hepsini yıktılar Kabirleri, belirsiz hâle getirdiler Resulullah efendimizin mübarek türbesini de yıkmaya başladılar ise de, eline kazma alanın aklına veya bedenine sakatlık geldiğinden bu cinayeti işleyemediler Medine’ye girdikleri zaman, Süud, müslümanları bir araya toplayıp, (Vehhabilik gelmesi ile, dininiz şimdi tamam oldu Allah sizden razı oldu Babalarınız kâfir idi, müşrik idi Onların dinlerine uymayınız! Onların kâfir olduklarını herkese anlatınız! Resulullahın türbesi önünde durup, Ona yalvarmak yasaktır Türbenin önünden geçerken, Esselamü âla Muhammed denir Ondan şefaat istenmez) gibi, müslümanları kötüleyen şeyler söyledi
Süud, çarşılarda, pazarlarda, sokaklarda, adamlar bağırtıp, (Süud’un dinine giriniz! Onun geniş olan gölgesine sığınınız!) dedirtti Müslümanları Abdülvehhab oğlu Mehmed’in dinine sokmaya zorladı
Süud bin Abdülaziz, her tarafa zulüm, işkence ateşlerini yağdırdığı sırada, Ehli sünnet âlimlerinden birini çağırıp, (Peygamber mezarında diri midir? Yoksa bizim inancımıza uygun olarak, herkes gibi ölü müdür?) deyince, (Resulullah bizim bilmediğimiz bir hayatla diridir) cevabını aldı Süud’un bu suali sorması, onun cevap veremiyeceğini düşünerek, işkence ile öldürmek içindi (Peygamberin, kabrinde diri olduğunu, bize göster de sana inanalım Saçma sapan sözlerle cevap verirsen, benim hak dinimi kabul etmemekte inatçı olduğun anlaşılacağından, seni öldürürüm) dedi Ehli sünnet âlimi, (Dışarıdan bir şey gösterip de seni inandırmaya çalışmayacağım Geliniz, birlikte Medinei münevvereye gidelim! (Muvacehei saadet) penceresi önünde duralım Ben selam vereyim Selamıma cevap verirse, inanırsın Resulullah efendimizin, Kabri saadetinde diri olduğunu, selam verenleri işittiğini ve cevap verdiğini anlamış olursun Selamıma cevap verilmezse, benim yalancı olduğum anlaşılır Bana istediğin cezayı verebilirsin) dedi Süud, bu sözleri işitince, Ehli sünnet âlimini salıverdi Süud, bu cevaba çok kızmıştı Çünkü, bu işi yapsaydı, kendi inancına göre, kendisi de kâfir, müşrik olurdu Şaşırıp kaldı Çünkü, buna karşılık verebilecek bir bilgisi yoktu Rezil olmamak için, âlimi serbest bıraktı Sonra, kendi adamlarından birine, bu hocayı bulup öldüreceksin ve ölüm haberini bana hemen bildireceksin dedi Allahü teâlânın takdiri ile, bu vehhabi bir yoluna getirip de, o zatı öldüremedi Bu korkunç haber, ağızdan ağza, o zata kadar ulaştı Bu mücahid zat, artık Mekke’de bulunmanın doğru olmayacağını düşünerek, başka yere hicret etti
Süud, mücahid zatın Mekke’den çıktığını haber aldı Arkasından kiralık katil gönderdi Bu katil, (Bir Ehli sünneti öldüreceğim, çok sevap kazanacağım!) diyerek, gece gündüz durmadan gitti
Mücahid zata yetişti ise de, o zat, biraz önce kendi eceli ile vefat etmiş idi O zatın devesini bir ağaca bağlayıp, su aramak için, bir kuyu başına gitti Gelince, yalnız deveyi gördü O zatı bulamadı Süuda gidip olanları söyledi Süud, (Evet, evet! Ben o zatın zikir ve tesbih ile göklere çıkarıldığını rüyada gördüm Nur yüzlü kimseler, bu cenaze filan zattır Ahir zaman Peygamberine dürüst inandığı için, cenazesi semaya kaldırıldı dediğini işittim) cevabını verince, (Beni böyle mübarek bir zatı öldürmek için, gönderirsin Allahü teâlânın ona olan ihsanını gördüğün halde, bozuk inancını düzeltmezsin) diyerek sövüp saydı Kendi tevbe etti Süud, adamının bu sözlerine kulak bile vermedi
Süud, Medine ahalisini Mescidi Nebiye toplayıp, Mescid kapılarını kapatıp, kürsüye çıktığı zamanda ise şöyle demişti:
(Ey cemaat! Size nasihat vermek ve emirlerime uymanızı tembih etmek için buraya topladım Ey Medine ahalisi! Bugün dininiz tamam oldu Müslüman oldunuz Allah’ı sevindirdiniz Artık babalarınızın, dedelerinizin bozuk olan dinlerine özenmeyiniz! Allah’ın onlara rahmet etmesi için dua etmeyiniz! Onların hepsi şirk üzere öldüler Müşrik idiler Allah’a nasıl ibadet edeceğinizi, nasıl dua edeceğinizi, din adamlarımıza verdiğim kitaplarda bildirdim Din adamlarımın bildirdiklerine uymayanlarınız olur ise, mallarınızın ve eşyanızın, çocuklarınızın ve kadınlarınızın, kanınızın, askerim için mubah olduğunu biliniz! Hepinizi zincire bağlayıp, işkence yapacaklar ve öldüreceklerdir Peygamberin türbesi önünde, dedelerinizin yaptığı gibi salat ve selam söylemek için saygı ile durmak, vehhabilik dininde yasaktır Türbe önünde durmayıp, geçip gitmeli Giderken yalnız, (Esselamü ala Muhammed) demelidir Peygambere saygı, imamımız Muhammed bin Abdülvehhab’ın ictihadına göre bu kadar yetişir)
Aslında birkaç satırını yazdığımız sözlerinde, bunların ne derece sapık oldukları açıkça görülmektedir Vehhabiler, Âdem aleyhisselamın peygamber olduğuna inanmadıkları için ve bütün müslümanlara müşrik yani kâfir dedikleri için, kâfir olmaktadır Türkiye’deki vehhabiler kendilerine selefiye demektedirler Selefiye, vehhabiliğin kamufle adıdır Selefiyecilik nedir maddesine bakınız
Aşağıda yazacağımız inançlara sahip olanlar vehhabidir
Vehhabilerin üç temel inancı
Abdülvehhab oğlunun Kitabüt tevhid ve torununun buna yaptığı Fethül mecid adındaki şerhde, 250’den fazla bozuk inanışları vardır Bunların temeli, üç meseledir
Diyorlar ki:
1 Amel ibadet, imanın parçasıdır, azalır çoğalır Bir farzı yapmayan, mesela farz olduğuna inandığı halde, tembellikle namaz kılmayan kâfir olur Bu öldürülür, malları vehhabilere taksim edilir
2 Peygamberlerin ve Evliyanın ruhlarından şefaat isteyen, bunların mezarını ziyaret edip, bunları vesile ederek dua eden kâfir olur Kabirde olandan işitmeyenden dua istemek şirktir Ölü ve uzakta olan diri, işitmez ve cevap vermez Bunların fayda ve zararları olmaz Ölmüş peygamberden de bir şey istemek şirktir
3 Mezarlar üzerine türbe yapmak ve türbelerde namaz kılmak ve ölülerin ruhlarına sadaka adamak, caiz değildir Haremeyn halkı şimdiye kadar kubbelere, duvarlara tapındı Sünniler ve Şiiler bunun için müşriktir Bunları öldürmek, mallarını yağma etmek helaldir, kestikleri leş olur
Diğer yanlış inançlarından bazıları:
1 Bir Mezhebe uymayı kabul etmezler
2 (Türbelerdeki Evliyaya tevessül etmek, şirktir Peygamberlerin ve Evliyanın mezarlarına türbe yaptırmak, Allah’tan başka şeylere tapınmaktır Her türbe puthanedir Bunların çoğu Lat ve Uzza putları gibidir Müslümanların çoğu müşrik oldu) derler
3 Şefaate inanmazlar
4 Keramete inanmazlar
5 Tasavvufa inanmazlar Bu konuda şöyle diyorlar:
(Tasavvufun başlangıcı, Hind yahudilerinin bir oyunudur Eski yunanlılardan alınmıştır Tasavvufcular, şirk ve küfür üzeredir Bunların kitapları, Ebu Cehlin hatırlarına gelmeyen şirk ile doludur Mürid şeyhine tapınıyor Evliyanın mezarlarını putlaştırıyorlar Onlara tapınıyorlar Mısırlıların en büyük mabudları Ahmed Bedevidir Muhyiddini Arabi, yeryüzünün en büyük kâfiridir)
6 Allahü teâlâ için adak yapmak ve hayvan kesmek ve bunların etlerini fakirlere dağıtıp, sevaplarını Peygamberlere ve Evliyaya hediye etmek şirk diyorlar
7 Resulullahı övmeye, Ondan şefaat istemeye şirk, böyle yapan müslümanlara müşrik, yani puta tapan kâfir damgasını basarlar (Ölüler kendilerine söylenileni duymazlar Ölüden dua, şefaat istemek, ona tapınmak olur Mescidi nebeviye namaz kılmak için girenin, selam vermek için, kabre gitmesi, Hücrei saadeti ziyaret için, uzak yerlerden gelmek yasaktır) derler
Resulullahı metheden imamı Busayri’nin (Kasidei bürde)sinden örnek vererek: (Bu sözler Allah’tan başkasına güvenmek, mahluku büyültmektir Şirktir) derler
8 (Arş kadimdir), (Allah Arş'ın üzerinde oturur, kendisi ile beraber oturması için Resulullaha da yer bırakır) derler
9 Sebeplere yapışmaya, vesileye, tevessüle şirk derler
Not: Bütün bu bozuk inanç ve iddialarına diğer maddelerde cevap verilmiştir
İbahilik nedir?
Sual: Vehhabilik, selefilik adı altında sinsice hızla yayılıyor Mezhep, âlim falan tanımıyorlar Vehhabi olmayana kâfir diyorlar Vehhabilikten önce ölenlerin de müşrik yani kâfir olarak öldüklerini söylüyorlar İslam âlimleri Vehhabilerin kâfir olduklarını bildirmiş midir?
CEVAP
Vehhabiliği ingilizler kurdurmuştur Vehhabilerin kâfir olduklarına dair bir çok kitap yazılmıştır
Ahmed bin Seyyid Zeyni Dahlan, Mekke’nin müftisi ve reisüluleması ve Şafii şeyhulhutebası idi Birçok eserleri olup, (Hülasatülkelam fi beyani umerail beledilharam), (Firreddi alelvehhabiyyetietbaı mezhebi İbni Teymiyye) ve (EdDürerüsseniyye) kitaplarında Vehhabilerin içyüzlerini açıklamakta, yanlış yolda, sapık olduklarını âyeti kerime ve hadisi şeriflerle göstermektedir
Yusüf Nebhani’nin (Şevahidülhak) kitabında, ikinci Abdülhamid hanın bahriye mirlivası amirali Eyyub Sabri Paşanın (Tarihi Vehhabiyan) ve (MiratülHaremeyn) kitaplarında da iç yüzleri yazılıdır
İbni Abidin’in üçüncü cildinde bagileri anlatırken ve (Nimeti İslam) kitabının nikah bahsinde, Vehhabilerin ibahi yani dinsiz oldukları açıkça yazılıdır
İbni Âbidin hazretleri buyuruyor ki:
Vehhabiler, kendilerini Müslüman sayıp, vehhabilere muhalif olanların müşrik olduğuna inanırlar Bundan dolayı Ehli sünneti ve Ehli sünnet âlimlerinin öldürülmesini mubah görürler (Reddülmuhtar)
Nimeti İslam kitabını her yerde bulmak mümkündür Bu kitapta Hıristiyan ve Yahudi kadınlarla evlenmek caiz olduğu bildirilirken Vehhabilerle evlenmenin caiz olmadığı bildiriliyor Şirk sebebiyle muharremattan olanlar bahsinde bâtıniyye ile evlenmenin haram olduğu bildirildikten sonra, 1 numaralı dipnotta deniyor ki:
(Bâtınıyye ki, onlara Talimiyye ve İsmailiyye ve İbahiyye dahi denir Son asırlarda onlar vehhabiyye ismini almışlardır Ve din kisvesi içre, öteden beri dinsiz oldukları halde ehli dine ihanet ede gelmişlerdir)
Not: Nimeti İslam kitabı, herkes tarafından en sahih ilmihal olarak kabul edilmektedir Mezhepsizler bile bu kitabı övmektedir Mezhepsizliği savunmak için (Mezhepsizlik Yaygarası) isimli kitap yazan müteveffa Ahmet Gürtaş bile, adı geçen yaygarasında Nimeti İslam için Şaheser tabirini kullanmıştır İbni Âbidin hazretlerinin Reddülmuhtar kitabı ise en sahih, en kıymetli fıkıh kitabıdır
Kâfir mi, bidat sahibi mi?
Sual: Vehhabiler için, Herkese Lazım Olan İman kitabında, bidat sahibi denirken, İslam Ahlakı kitabında ise, kâfir deniyor Bu fark nereden ileri geliyor?
CEVAP
Konular anlatılırken, bunların o hususlardaki bazı iddia ve inanışları küfür oluyor, bazıları bid’at oluyor Küfür olan inanışları yüzünden kâfir, bid’at olan inanışları yüzünden bid’at ehli deniyor Mesela, (Peygamberler, kabirlerinde, namaz kılarlar) gibi hadisi şerifleri tevil ediyorlar, bu konularda bid’at ehli oluyorlar (Herkese Lazım Olan İman)
İdris, Şit ve Âdem aleyhimüsselamın peygamber olduklarını inkâr ettikleri için ve Müslümanlara müşrik dedikleri için kâfir olurlar (İslam Ahlakı)
Vehhabilerin kâfir oldukları, Nimeti İslam kitabının nikah bahsinde de yazılıdır
İngilizlerin adamı
Sual: (İngiliz Casusunun İtirafları) isimli kitabı eleştiren bir Vehhabi, (Vehhabiliği İngilizler kurmadı) diyor Vehhabiliğin kurucusu Muhammed bin Abdülvehhab için, (İngilizlerin adamı değildir) derken, İbni Suud için, (Modern Suudî Arabistan’ın kurucusu olan ve Muhammed bin Abdülvehhab’ın yolunu sahiplenen İbni Suud'un, İngilizlerin adamı olduğu bir gerçektir) ifadesini kullanıyor Bu açık bir çelişki değil mi? Vehhabiliği İngilizler kurmamışsa, İngilizlerin adamı olduğunu Vehhabilerin bile kabul ettiği İbni Suud, nasıl olur da, Vehhabiliği sahiplenip onu devam ettiriyor?
CEVAP
Minareyi çalan kılıfını hazırlamaya çalışsa da, mızrağı çuvala sığdıramamışlar Vehhabiliğin bid’at bir fırka olduğunu Ehli sünnet âlimleri çeşitli kitaplarında bildirmiştir Bu kitapların isimleri sitemizde vardır
Eline geçirdiği, ibni Teymiye’nin Ehli sünnete uymayan kitaplarını okumuş, (Şeyhi necdi) diye meşhur olmuştu Düşünceleri, ingiliz paraları ve ingiliz silahları karşılığında, köylüler ve Deriyye ahalisi ile reisleri Muhammed bin Süud tarafından desteklendi Sapık din adamı ibni Teymiye’nin fikirleri ile Hempher’in yalanlarının karışımına Vehhabilik denir
MiratülHaremeyn kitabının basıldığı 1888 senesinde Necd emiri, Abdullah bin Faysal idi Aşağıdaki bilgilerin çoğu MiratülHaremeyn’den alınmıştır:
Mehmed’in babası Abdülvehhab, iyi bir müslüman idi Bu ve Medine’deki âlimler, Abdülvehhab oğlunun sözlerinden, yeni bir yol tutacağını anlamış, herkese, bununla konuşmamasını nasihat etmişlerdi Fakat, Abdülvehhab oğlu, 1738 senesinde Vehhabiliği ilan etti İngilizlerin siyasi ve askeri yardımları ile, Arabistan’a yayıldı
Vehhabilere inanan Deriyye hakimi Abdülaziz bin Muhammed bin Süud ilk olarak 1791 senesinde, Mekke emiri şerif Galib efendi ile harp etti Daha önce, vehhabiliği gizlice yaymışlardı Sayısız müslümanları öldürüp, kadınlarını, çocuklarını ve mallarını almışlar ve işkence etmişlerdi
Abdülvehhab oğlu, Beni Temim kabilesindendir 1699 senesinde Necd çölündeki Hureymile kasabasında, Uyeyne köyünde doğmuş, 1791’de Deriyye’de ölmüştü Önceleri ticaret için Basra, Bağdat, İran, Şam ve Hind taraflarına gitmiş, çok zeki ve bozguncu sözleri ile (Şeyhi Necdi) adını almıştı Dolaştığı yerlerde çok şeyler görmüş, şef olmak düşüncesine kapılmıştı 1713 senesinde, Basra’da tanıştığı ingiliz casusu Hempher, Abdülvehhab oğlunun devrim yapmak arzusunda olduğunu anladı Bununla uzun zaman arkadaşlık yaptı İngiliz Sömürgeler Bakanlığından aldığı hile ve yalanları buna telkin etti Abdülvehhab oğlunun bu telkinlerden zevk aldığını görünce, yeni bir din kurmasını teklif etti Bu yeni dinin esaslarını ona bildirdi Casus da, Abdülvehhab oğlu da aradıklarına kavuşmuş oldular
Yeni bir din kurmak için, önce Medine’de, sonra Şam’da, Hanbeli âlimlerinden okudu Necde dönünce köylüler için küçük din kitapları yazdı Bu kitaplara, ingiliz casusundan öğrendiklerini ve Mutezile ve başka bid’at fırkalarından aldığı bozuk düşünceleri de karıştırdı Köylülerin çoğu buna tâbi oldular İslamiyet’i içerden yıkmak için, İngiltere’de kurulmuş olan (Sömürgeler Bakanlığı), bu hâli, Necd şeyhi olan (Muhammed bin Süud)a bildirdi Çok para vererek ve siyasi, askeri yardımlar vaat ederek, Abdülvehhab oğlu ile işbirliği yapmasını temin etti Arabistan’da hasebe ve nesebe çok ehemmiyet verirlerdi Kendisi ise, cahil olduğundan, Abdülvehhab oğlu Vehhabilik adını verdiği bu sapık inancı yaymak için, Muhammed bin Süudu maşa olarak kullandı Kendisine (Kadı), Muhammed bin Süuda (Hakim) ismini taktı Kendilerinden sonra da, çocuklarının bu makama geçmelerini temin eden bir anayasa yaptırdı
Abdülvehhab oğlu, önceleri Medine’de okurken, Medine’nin salih, temiz âlimlerinden olan babası Abdülvehhab ve kardeşi Süleyman bin Abdülvehhab ve kendisine ders okutan hocaları, bunun sözlerinden ve davranışlarından ve sık sık söylediği düşüncelerinden bunun ileride İslam dinini içeriden yıkacak bir sapık olacağını anlamışlardı Kendisine nasihat verirler ve müslümanlara, bundan sakınmalarını söylerlerdi Fakat, korktukları çabuk meydana geldi Düşüncelerini Vehhabilik adı ile açıkça yaymaya başladı Cahilleri, ahmakları aldatmak için İslam âlimlerinin kitaplarına uymayan yeniliklerle, dinde reformculukla ortaya çıktı (Ehli sünnet velcemaat) mezhebinde olan doğru müslümanlara kâfir diyecek kadar taşkınlık yaptı Peygamberimizi ve başka Peygamberleri ve Evliyayı vesile ederek, Allahü teâlâdan bir şey istemeye ve bunların kabirlerini ziyaret etmeye şirk dedi
Abdülvehhab oğlunun, ingiliz casusundan öğrendiğine göre, bir kabir başında dua ederken, meyyite karşı söyleyen, müşrik olurmuş Allah’tan başka bir kimse veya bir şey için, yaptı demek, mesela, Falanca ilaçtan fayda oldu veya Peygamber efendimizi veya bir Veliyi vasıta yaparak istediğim oldu diyen müslümanlar müşrik olurmuş Abdülvehhab oğlunun, bu sözlerine vesika olarak ortaya attığı şeyler, hep yalan ve iftira ise de, cahil halk, doğruyu eğriden ayıramadıkları için sözleri, işsizlerin, çapulcuların, bilhassa Deriyye hakimi Muhammed bin Süud’un hoşuna gitti Cahiller ve vurguncular, taş yürekliler, Abdülvehhab oğlunun sözlerine hemen yanaştılar Doğru yolda olan halis müslümanlara kâfir dediler
Abdülvehhab oğlu, düşüncelerini kolayca yayabilmek için, Deriyye hakimine başvurunca, o da topraklarını genişletmek ve kuvvetlerini arttırmak için ve Londra’dan aldığı emirleri yaymak için, Abdülvehhab oğlu ile seve seve işbirliği yaptı Onun fikirlerini her tarafa yaymakta bütün gücü ile uğraştı İnanmayıp karşı duranlarla harp etti Müslümanların mallarını yağma etmek, canlarına kıymak helal denilince, çöldeki vahşiler, soyguncular, Muhammed bin Süud’a asker olmak için yarış ettiler Süud oğlu ile Abdülvehhab oğlu el ele vererek, vehhabiliği kabul etmeyenlerin kâfir ve müşrik olduklarına, kanlarını dökmek ve mallarını almak helal olduğuna 1730 senesinde karar verip, 1738 yılında vehhabiliği ilan ettiler Buna göre, Abdülvehhab oğlu, otuziki yaşında bozuk fikirleri yaymaya başlamış, kırk yaşında ilan etmiştir
Mekkei mükerreme şafii müftüsü Esseyyid Ahmed bin Zeyni Dahlan, ElFütuhatülislamiyye kitabının 2cüz 228sayfasından başlayarak, Fitnetülvehhabiyye başlığı altında bunların bozuk inançlarını ve müslümanlara yaptıkları işkenceleri anlatmaktadır Bunun 234sayfasında diyor ki:
(Mekke’deki ve Medine’deki Ehli sünnet âlimlerini aldatmak için, buralara kendi adamlarını gönderdiler Bu adamlar, İslam âlimlerine cevap veremediler Cahil ve sapık oldukları anlaşıldı Kâfir olduklarını ispat eden bir karar yazılıp her tarafa gönderildi)
Hicaz’da bulunan dört mezhep âlimleri ve bunların arasında Abdülvehhab oğlunun kardeşi Süleyman efendi ve kendisine ders okutmuş olan hocaları, Abdülvehhab oğlunun kitaplarını inceleyerek, İslam dinini yıkıcı, bozguncu yazılarına cevaplar hazırladılar, sapık yazılarını çürüten kuvvetli vesikalarla kitaplar yazarak, müslümanları uyandırmaya çalıştılar Süleyman bin Abdülvehhab’ın, kardeşine karşı yazdığı kitabın ismi, Savaıkul ilahiyye firreddi alelvehhabiyye’dir
Bu kitaplar onları gafletten uyandıramadı Müslümanlara karşı olan düşmanlıklarını arttırdı ve Muhammed bin Süud’un müslümanlar üzerine saldırmasına, akıtılan kanların çoğalmasına sebep oldu Bu adam, (Beni Hanife) kabilesinden olup, Müseylemetül Kezzabın peygamberliğine inanmış olan ahmakların soyundan idi Muhammed bin Süud, 1765 senesinde ölünce, oğlu Abdülaziz yerine geçti Abdülaziz bin Muhammed bin Süud, 1803 senesinde, Deriyye camiinde, bir Şii tarafından, karnına hançer sokularak öldürüldü Bundan sonra, oğlu Süud bin Abdülaziz vehhabilerin şefi oldu Arabları aldatmak, sapık inançlarını yaymak için müslümanların kanını dökmekte, üçü de, birbiri ile yarışırcasına çalıştılar
Vehhabilerin ve mal, mevki ele geçirmek için bunların arasına karışan cahil, vahşi kimselerin, Taif’de, Mekke ve Medine’de ve diğer yerlerdeki müslümanlara yaptıkları işkenceler ve kadınların, çocukların barbarca öldürülmeleri, Ahmed bin Zeyni Dahlan’ın Hulasatülkelam kitabında ve Eyyub Sabri Paşanın 1879 senesinde basılmış olan Tarihi Vehhabiyan ve MiratülHaremeyn kitaplarında uzun yazılıdır Yüreği dayanabilenler oradan okuyabilirler Bunların, Osmanlı devleti tarafından nasıl cezalandırıldıkları ve birinci cihan harbinden sonra, ingilizlerin bol para ve silah yardımı ile tekrar nasıl devlet kurdukları da yazılıdır
Abdülvehhab oğlunun bu düşüncelerini yayması, Allah’ı tevhidde halis olmak için ve müslümanları şirkten kurtarmak için imiş Müslümanlar şirk üzere imişler Yani müşriklermiş, yani puta tapan kâfirlermiş Müslümanların dinini tazelemek için, dinde reform yapmak için, ortaya çıkmış Diğer maddelerde bu sapık fikirlerini ve cevaplarını yazacağız Burada önsöz mahiyetinde yazıyoruz
Bu düşüncelerine herkesi inandırmak için, Ahkaf suresinin 5âyeti kerimesini, Yunus suresinin 106âyeti kerimesini ve Rad suresinin 14âyeti kerimesini vesika olarak ileri sürmüştür Halbuki bunlara benzeyen, daha birçok âyeti kerimeler vardır Bu âyeti kerimelerin hepsi, puta tapan kâfirleri, müşrikleri bildirmek için gönderildiğini, tefsir âlimleri sözbirliği ile beyan buyurmuşlardır
Abdülvehhab oğlunun düşüncelerine göre, bir müslüman, Peygamber efendimizden veya başka Peygamberlerden yahut Velilerden, Salihlerden birinin kabrinin yanında veya uzakta iken bundan (istigase) etse, yani sıkıntıdan, dertten kurtulması için yardım istese, yahut o zatın ismini söyleyerek şefaat etmesini dilese, yahut kabrini ziyaret etmek için gitmek istese, o müslüman müşrik olurmuş Allahü teâlâ, Zümer suresinin üçüncü âyetinde, puta tapan kâfirleri bildirmektedir Peygamberleri ve Evliyayı vesile ederek dua eden müslümanlara müşrik diyebilmek için, bu âyeti kerimeyi ileri sürüyorlar Müşrikler de putların yaratıcı olmadığına, her şeyi Allahü teâlânın yarattığına inanıyorlardı diyorlar Hatta Ankebut suresinin 61 ve Zuhruf suresinin 87 âyeti kerimesinde mealen, (Bunları kimin yarattığını, onlara sorarsan, elbette Allah yarattı derler) buyuruldu Allahü teâlânın da böyle buyurduğunu söylüyorlar Kâfirler böyle inandıkları için değil, Zümer suresinin 3âyetinde bildirilen, (Allah’tan başkalarını dost edinenler, onlar Allahü teâlâya şefaat ederek bizi yaklaştırırlar derler) meali şerifini söyledikleri için kâfir ve müşrik oluyorlar, diyorlar Peygamberlerin, Evliyanın kabirlerinden şefaat, yardım isteyen müslümanlar da, böyle söyleyerek müşrik oluyorlarmış
Abdülvehhab oğlunun, bu âyeti kerimeyi ileri sürerek, müslümanları kâfirlere, müşriklere benzetmesi, çok çürük, ahmakça ve gülünç bir şeydir Çünkü, kâfirler, şefaat etmeleri için putlara tapınıyorlar Allahü teâlâyı bırakıp, dileklerini yalnız putlardan istiyorlar Allahü teâlânın âlemlere rahmet olarak gönderdiği Muhammed aleyhisselama ve getirdiği İslam dinine inanmıyorlar Biz Müslümanlar ise, Allah’a ve Resulüne iman ediyor, getirdiği İslam dinine inanıyoruz Zaten buna iman ettiğimiz için müslüman oluyoruz İman edenler ile putlara tapan müşrikler hiç mukayese edilebilir mi? Hiç birbirine benzetilebilir mi? Üstelik bu müşrikler, Peygamber efendimize iman etmemekle kalmayıp, Ona ve iman eden müslümanlara her türlü eziyeti yapmış, sayısız harpler etmişlerdi Biz, Peygamberlere, Evliyaya tapınmıyor, her şeyi yalnız Allah’tan bekliyoruz Evliyanın vasıta, vesile olmasını istiyoruz Âlemlere rahmet olarak gönderilen en sevgili kul, en büyük Peygamber Muhammed aleyhisselamın şefaat etmesini istiyoruz
Kâfirler, putlarının diledikleri gibi şefaat edeceklerine, her dilediklerini Allah’a mutlaka yaptıracaklarına inanıyorlar Biz Müslümanlar ise, Allahü teâlânın, sevdiği kullarına şefaat için izin vereceğini, sevdiklerinin şefaatlerini ve dualarını kabul edeceğini, Kur’anı kerimde bildirdiği için, Kur’anı kerimde bildirilen bu müjdeye inandığımız, iman ettiğimiz için, Allahü teâlânın sevgilisi olan yüce Peygamberimizden, sevgili kulları Evliyadan şefaat ve yardım istemekteyiz
Kâfirlerin putlara tapınması ile, müslümanların Evliyadan yardım istemeleri birbirine benzetilemez Bir müslüman ile bir kâfir, görünüşte hep insandır İnsanlıkları birbirlerine benzemektedir Fakat, müslüman, Allahü teâlânın dostudur Sonsuz Cennette kalacaktır Kâfir olan ise, Allahü teâlânın düşmanıdır Sonsuz Cehennemde kalacaktır Görünüşte birbirlerine benzemeleri, hep aynı olacaklarına senet olamaz Allahü teâlânın düşmanı olan putlara, heykellere yalvaran ile, Allahü teâlânın sevgili Peygamberine ve veli kullarına yalvaranlar, görünüşte benzeyebilirler Fakat, putlara yalvarmak, Cehenneme götürür Peygambere ve Evliyaya yalvarmak ise, Allahü teâlânın af etmesine, merhamet etmesine sebep olur (Allahü teâlânın sevdiği kulları hatırlanırsa, Allahü teâlâ merhamet eder) hadisi şerifi meşhurdur Bu hadisi şerifi, aşağıda diğer maddelerde tekrar bildireceğiz Peygamberlere, Evliyaya yalvarınca, Allahü teâlânın merhamet edeceğini, af buyuracağını bu hadisi şerif de göstermektedir
Müslümanlar, Peygamberlerin, Evliyanın ilah, mabud, Allahü teâlâya şerik, ortak olmadıklarına inanır Bunların, Allahü teâlânın aciz kulları olduklarına, ibadete, tapınmaya, yalvarmaya hakları olmadığına inanır Allahü teâlânın sevdiği, dualarını kabul eylediği kulları olduğuna inanır Maide suresi, 35âyetinde mealen, (Bana yaklaşmak için vesile arayınız) buyuruldu Salih kullarımın dualarını kabul ederim, dileklerini veririm buyuruyor Buhari’de ve Müslim’de ve Künuzüddekaık’te bulunan hadisi şerifte, (Elbet, Allahü teâlânın öyle kulları vardır ki, bir şey için yemin etse, Allahü teâlâ, o şeyi yaratır Onu yalancı çıkarmaz) buyuruldu Müslümanlar, bu âyeti kerimelere ve hadisi şeriflere inandıkları için, Peygamberi ve Evliyayı vesile yapmakta, onlardan dua ve yardım beklemektedir
Evet, kâfirlerin bir kısmı, putlarının, heykellerinin yaratıcı olmadıklarını, her şeyi Allahü teâlânın yarattığını söylüyorlar ise de, putların tapınmaya hakları vardır, onlar dilediğini yaparlar ve Allah’a da yaptırırlar diyorlar Putlarını Allah’a şerik, ortak yapıyorlar Bir kimse, dünyada başkasından yardım istese, bana elbette yardım yapar, onun her istediği kesinlikle olur dese, bu kimse kâfir olur Fakat, benim işim onun istemesi ile kesinlikle olmaz O bir sebeptir Allahü teâlâ sebebe yapışanları sever Sebeple yaratmak Onun âdetidir Sebebe yapışmış olmak için, bundan yardım istiyorum, dileğimi Allah’tan bekliyorum Peygamber efendimiz de sebeplere yapışmıştır Sebebe yapışmakla, o yüce Peygamberin sünnetine uymuş oluyorum diyerek birinden yardım isteyen kimse sevap kazanır İşi olursa, Allahü teâlâya hamd eder İşi olmazsa, Allahü teâlânın kazasına, kaderine razı olur
Kâfirlerin puta tapması, müslümanların Peygamberden, Evliyadan dua, şefaat, yardım istemelerine benzemez Aklı olan, doğru düşünebilen, bu ikisini birbirine benzetmez Birbirinden başka olduklarını iyi anlar Zararı ve faydayı yaratan, ancak Allahü teâlâdır Ondan başkasının tapınmaya hakkı yoktur Hiçbir Peygamber, hiçbir Veli ve hiçbir mahluk, hiçbir şey yaratamaz Allah’tan başka yaratıcı yoktur Yalnız Allahü teâlâ, Peygamberlerinin, Velilerinin, salih kullarının, yani sevdiği kullarının isimlerini söyleyenlere, onları vesile edenlere merhamet eder Dilediklerini verir Böyle olduğunu, kendisi ve sevgili Peygamberi haber vermiştir Bu haberlere uyarak müslümanlar da böyle inanmaktadır
Müşrikler, kâfirler ise, putların bir şey yaratmadığını bildikleri halde, putları ilah ve mabud biliyorlar Putlara tapınıyorlar Kimisi üluhiyyette müşrik oluyor Kimisi de, ibadette müşrik oluyorlar (Putlarımız bize şefaat edecektir Allah’a yaklaştıracaktır) dedikleri için, müşrik olmuyorlar Putları mabud bildikleri için, putlara tapındıkları için müşrik oluyorlar
Peygamber efendimiz, (Bir zaman gelecek, kâfirler için gelmiş olan âyeti kerimeleri, müslümanları kötülemek için vesika olarak kullanacaklardır) buyurdu Başka bir hadisi şerifte, (En çok korktuğum şey, âyeti kerimeleri Allahü teâlânın dilemediği yerlerde kullanacak kimselerin ortaya çıkmasıdır) buyurdu Bu hadisi şeriflerin ikisini de Abdullah bin Ömer “radıyallahü anhüma bildirdi Bu iki hadisi şerif, mezhepsizlerin, zındıkların türeyeceklerini ve kâfirleri bildiren âyeti kerimelerin müslümanlar için geldiğini söyleyeceklerini, Kur’anı kerime iftira edeceklerini bildirmektedir
Müminler, Allahü teâlânın sevdiğine inandıkları kimselerin mezarlarını ziyarete gidiyorlar Allahü teâlânın sevdiği kullarını vasıta, vesile ederek, Allahü teâlâya yalvarıyorlar Peygamber efendimiz ve Eshabı kiram da böyle yaparlardı Peygamber efendimiz, (Ya Rabbi, istediklerini vermiş olduğun kullarının hakkı için, hürmeti için senden istiyorum) duasını okurdu Bu duayı Eshabına öğretir ve okumalarını emrederdi Müminler de, böyle dua etmektedir
Hazreti Ali’nin validesi olan Fatıma binti Esed vefat edince, Resulullah kabre koydu ve (Ya Rabbi, bana annelik yapan Fatıma binti Esedi af eyle! Peygamberinin ve benden önce gelmiş olan Peygamberlerinin hakkı için, ona rahmetini bol eyle) diye dua eyledi Gözlerinin açılması için dua isteyen birine, iki rekat namaz kılmasını, sonra (Ya Rabbi, kullarına merhamet ederek göndermiş olduğun Peygamberin Muhammed aleyhisselamın hürmeti için, Onu vesile ederek, senden istiyorum Sana yalvarıyorum Ya Muhammed “aleyhisselam! Seni vesile ederek, duamı kabul edip, dileğimi ihsan etmesi için Rabbime yalvarıyorum Ya Rabbi, duamın kabul olması için, o yüce Peygamberi bana şefaatçi eyle) duasını okumasını emir buyurdu
Âdem aleyhisselam, yasak edilen ağaçtan yiyerek, (Seylan) yani Serendib adasına indirilince, (Ya Rabbi, oğlum Muhammed aleyhisselam hürmetine beni af et) duasını yaptı Allahü teâlâ da, (Ey Âdem, Muhammed aleyhisselamı vesile ederek, yerdekiler ve göktekiler için şefaat isteseydin, şefaatini kabul ederdim) buyurdu
Hazreti Ömer, Hazreti Abbas’ı beraber götürüp, onu vesile ederek, yağmur duası yapmış, duası kabul olmuştur
Gözlerinin açılmasını isteyen birine, okuması emrolunan duada, (Ya Muhammed! Seni) demek, Evliyayı vesile ederken ismini söyleyerek yalvarmanın caiz olduğunu göstermektedir
Eshabı kiramın ve Tabi’inin hayatını bildiren kitaplar, kabir ziyaretinin ve ismini söyleyerek şefaat istemenin ve meyyiti vesile kılmanın meşru ve caiz olduğunu gösteren vesikalarla doludur
İbni Haceri Hiytemi’nin Minhac şerhi olan Tuhfe kitabına haşiyeleri ile meşhur Muhammed bin Süleyman şafi’i, Abdülvehhab oğlunun bozuk ve sapık bir yolda olduğunu, âyeti kerimelere ve hadisi şeriflere yanlış manalar verdiğini, vesikalarla ispat etmiştir
Kitabında şöyle demektedir:
(Ey Abdülvehhab oğlu! Müslümanlara dil uzatma, sana Allah rızası için nasihat ediyorum Allah’tan başka yaratıcı olduğunu söyleyen varsa, ona doğruyu bildir! Vesikalar göstererek onu doğru yola çevir! Müslümanlara kâfir denilemez! Milyonlara kâfir dememek için, bir kişiye kâfir demek daha doğru olur Sürüden ayrılan koyunun tehlikede olduğu muhakkaktır Nisa suresinin (Doğru yol gösterildikten sonra, Peygambere uymayan, imanda ve amelde müminlerden ayrılan kimseyi, küfür ve irtidadda bırakır ve Cehenneme atarız) mealindeki 115 âyeti kerime, Ehli sünnet ve cemaatten ayrılmış olanların halini göstermektedir)
Kabir ziyaretinin caiz ve faydalı olduğunu bildiren hadisi şerifler, pek çoktur Eshabı kiram ve Tabi’ini izam, Peygamber efendimizin mübarek türbesini ziyaret ederlerdi Bu ziyaretin nasıl yapılacağını ve faydalarını bildirmek için kitaplar yazılmıştır
Bir Veliyi vesile ederek dua etmek, ismini söyleyerek ondan yardım istemek, hiç zararlı değildir İsmi söylenen zatın, tesir edeceğine, istenileni elbet yapacağına, gaybları bileceğine inanmak küfür olur Müslümanlar böyle inanmıyor ki, kötülenebilsin Müslüman, Allahü teâlânın sevgili bir kulundan, yalnız vesile olmasını, şefaat etmesini, dua etmesini ister İstenileni yaratan yalnız Allahü teâlâdır Maide suresi, 27âyetinde mealen, (Mütteki kullarımın duasını kabul ederim) buyuruldu Bunun için, sevdiklerinden dua istenir Meyyitten, istekleri vermesi değil, Allahü teâlânın vermesine vasıta olması istenir Vermesini istemek caiz değildir Müslümanlar bunu istemez Verilmesi için vasıta olmasını istemek caizdir İstigase ve İstişfa ve Tevessül kelimeleri de, hep vasıta, vesile olmayı istemek demektir
Her şeyi yaratan, yapan yalnız Allahü teâlâdır Bir şeyi yaratmak için, başka bir mahlukunu vasıta ve sebep yapması, Allahü teâlânın âdetidir Allahü teâlânın bir şeyi yaratmasını isteyenin, o şeyin yaratılmasına vesile olan sebebe yapışması lazımdır Peygamberler hep sebeplere yapışmışlardır
Allahü teâlâ sebebe yapışmayı övmektedir Peygamberler sebeplere yapışmayı emir etmektedir Dünyadaki olaylar, hadiseler de, sebebe yapışmanın lazım olduğunu göstermektedir Bir şeye kavuşmak için, o şeyin sebebine yapışılır O sebebi, o şeye sebep yapan ve insanın o sebebe yapışmasını sağlayan, o sebebe yapıştıktan sonra, o şeyi yaratan, hep Allahü teâlâ olduğuna inanmak lazımdır Böyle inanan bir kimse, bu sebebe yapışmakla, o şeye kavuştum diyebilir Bu sözü, o şeyi sebep yarattı demek değildir Allahü teâlâ, o şeyi bu sebeple yarattı demektir Mesela (İçtiğim ilaç ağrımı kesti), (Seyyidet Nefise hazretlerine adak yapınca, hastam iyi oldu), (Çorba beni doyurdu), (Su, hararetimi giderdi) sözleri, bu şeylerin hep vesile ve vasıta olduklarını göstermektedir Bunlar gibi konuşan müslümanlar, yukarıda bildirdiğimiz gibi inanmaktadır Böyle inanana kâfir denemez Vehhabiler de, diri olandan, yanında bulunandan bir şey istemek caizdir diyor Birbirlerinden ve hükümet memurlarından çok şey istiyorlar Vermeleri için yalvarıyorlar Uzakta olandan ve ölüden istemek şirktir, diriden istemek şirk olmaz diyorlar Ehli sünnet âlimleri ise, biri şirk olmayınca, öteki de şirk olmaz diyor Aralarında fark yoktur diyor
Her müslüman, imanın, İslam’ın şartlarına, farzların farz olduklarına ve haramların haram olduklarına inanmaktadır Her müslümanın, yaratıcı, yapıcı yalnız Allah olduğuna, Allah’tan başkasının yaratmadığına inanmış oldukları da meydandadır Namaz kılmayacağım diyen bir müslümanın, şimdi veya burada kılmayacağım veya kılmış olduğum için kılmayacağım demek istediği anlaşılır Ben hiç namaz kılmak istemiyorum demek istiyor diye, kimse buna dil uzatamaz Çünkü, söz sahibinin müslüman olması, ona küfür, şirk damgasını vuracak dilleri kesmektedir Kabir ziyaret eden, meyyitten yardım, şefaat isteyen, şu işim olsun diyen bir müslümana, küfür, şirk damgasını basmaya kimsenin hakkı yoktur Bu sözleri söyleyenin veya kabir ziyaret edenin, ya Resulallah, bana şefaat et diyenin müslüman oluşu, bu sözlerinin ve işlerinin caiz ve meşru olan imanla ve düşünce ile olduğunu göstermektedir
Yukarıdaki bilgiler iyi anlaşılır ve iyi düşünülürse, Abdülvehhab oğlunun inançları ve yazıları temelinden yıkılmış ve çürütülmüş olur Bununla beraber, bozuk yolda olduğunu, müslümanlara iftira ettiğini ve İslamiyet’i içten yıkmaya çalıştığını vesikalarla ispat eden çok sayıda kitap yazılmıştır
Zebid müftüsü Seyyid Abdurrahman, vehhabilerin bozuk yolda olduğunu göstermek için (Arabistan’ın doğu tarafından kimseler çıkar Kur’anı kerim okurlar Fakat, Kur’anı kerim boğazlarından aşağı inmez Ok yaydan çıktığı gibi dinden çıkarlar Yüzlerini kazırlar) hadisi şerifi yetişir buyuruyor Başı, yanakları tıraş etmeyi, Abdülvehhab oğlunun kitapları emir etmektedir Diğer sapık fırkaların hiç birinde böyle bir emir yoktur
Vehhabilikten önceki müslümanlar kâfirmiş!
Süud bin Abdülaziz, Mekke’ye ve Medine’ye hücum ettiği zaman Resulullah efendimizin türbesinden başka, Eshabı kiramın ve Ehli beytin ve Evliyanın ve Şehidlerin türbelerinin hepsini yıktılar Kabirleri, belirsiz hâle getirdiler Resulullah efendimizin mübarek türbesini de yıkmaya başladılar ise de, eline kazma alanın aklına veya bedenine sakatlık geldiğinden bu cinayeti işleyemediler Medine’ye girdikleri zaman, Süud, müslümanları bir araya toplayıp, (Vehhabilik gelmesi ile, dininiz şimdi tamam oldu Allah sizden razı oldu Babalarınız kâfir idi, müşrik idi Onların dinlerine uymayınız! Onların kâfir olduklarını herkese anlatınız! Resulullahın türbesi önünde durup, Ona yalvarmak yasaktır Türbenin önünden geçerken, Esselamü âla Muhammed denir Ondan şefaat istenmez) gibi, müslümanları kötüleyen şeyler söyledi
Süud, çarşılarda, pazarlarda, sokaklarda, adamlar bağırtıp, (Süud’un dinine giriniz! Onun geniş olan gölgesine sığınınız!) dedirtti Müslümanları Abdülvehhab oğlu Mehmed’in dinine sokmaya zorladı
Süud bin Abdülaziz, her tarafa zulüm, işkence ateşlerini yağdırdığı sırada, Ehli sünnet âlimlerinden birini çağırıp, (Peygamber mezarında diri midir? Yoksa bizim inancımıza uygun olarak, herkes gibi ölü müdür?) deyince, (Resulullah bizim bilmediğimiz bir hayatla diridir) cevabını aldı Süud’un bu suali sorması, onun cevap veremiyeceğini düşünerek, işkence ile öldürmek içindi (Peygamberin, kabrinde diri olduğunu, bize göster de sana inanalım Saçma sapan sözlerle cevap verirsen, benim hak dinimi kabul etmemekte inatçı olduğun anlaşılacağından, seni öldürürüm) dedi Ehli sünnet âlimi, (Dışarıdan bir şey gösterip de seni inandırmaya çalışmayacağım Geliniz, birlikte Medinei münevvereye gidelim! (Muvacehei saadet) penceresi önünde duralım Ben selam vereyim Selamıma cevap verirse, inanırsın Resulullah efendimizin, Kabri saadetinde diri olduğunu, selam verenleri işittiğini ve cevap verdiğini anlamış olursun Selamıma cevap verilmezse, benim yalancı olduğum anlaşılır Bana istediğin cezayı verebilirsin) dedi Süud, bu sözleri işitince, Ehli sünnet âlimini salıverdi Süud, bu cevaba çok kızmıştı Çünkü, bu işi yapsaydı, kendi inancına göre, kendisi de kâfir, müşrik olurdu Şaşırıp kaldı Çünkü, buna karşılık verebilecek bir bilgisi yoktu Rezil olmamak için, âlimi serbest bıraktı Sonra, kendi adamlarından birine, bu hocayı bulup öldüreceksin ve ölüm haberini bana hemen bildireceksin dedi Allahü teâlânın takdiri ile, bu vehhabi bir yoluna getirip de, o zatı öldüremedi Bu korkunç haber, ağızdan ağza, o zata kadar ulaştı Bu mücahid zat, artık Mekke’de bulunmanın doğru olmayacağını düşünerek, başka yere hicret etti
Süud, mücahid zatın Mekke’den çıktığını haber aldı Arkasından kiralık katil gönderdi Bu katil, (Bir Ehli sünneti öldüreceğim, çok sevap kazanacağım!) diyerek, gece gündüz durmadan gitti
Mücahid zata yetişti ise de, o zat, biraz önce kendi eceli ile vefat etmiş idi O zatın devesini bir ağaca bağlayıp, su aramak için, bir kuyu başına gitti Gelince, yalnız deveyi gördü O zatı bulamadı Süuda gidip olanları söyledi Süud, (Evet, evet! Ben o zatın zikir ve tesbih ile göklere çıkarıldığını rüyada gördüm Nur yüzlü kimseler, bu cenaze filan zattır Ahir zaman Peygamberine dürüst inandığı için, cenazesi semaya kaldırıldı dediğini işittim) cevabını verince, (Beni böyle mübarek bir zatı öldürmek için, gönderirsin Allahü teâlânın ona olan ihsanını gördüğün halde, bozuk inancını düzeltmezsin) diyerek sövüp saydı Kendi tevbe etti Süud, adamının bu sözlerine kulak bile vermedi
Süud, Medine ahalisini Mescidi Nebiye toplayıp, Mescid kapılarını kapatıp, kürsüye çıktığı zamanda ise şöyle demişti:
(Ey cemaat! Size nasihat vermek ve emirlerime uymanızı tembih etmek için buraya topladım Ey Medine ahalisi! Bugün dininiz tamam oldu Müslüman oldunuz Allah’ı sevindirdiniz Artık babalarınızın, dedelerinizin bozuk olan dinlerine özenmeyiniz! Allah’ın onlara rahmet etmesi için dua etmeyiniz! Onların hepsi şirk üzere öldüler Müşrik idiler Allah’a nasıl ibadet edeceğinizi, nasıl dua edeceğinizi, din adamlarımıza verdiğim kitaplarda bildirdim Din adamlarımın bildirdiklerine uymayanlarınız olur ise, mallarınızın ve eşyanızın, çocuklarınızın ve kadınlarınızın, kanınızın, askerim için mubah olduğunu biliniz! Hepinizi zincire bağlayıp, işkence yapacaklar ve öldüreceklerdir Peygamberin türbesi önünde, dedelerinizin yaptığı gibi salat ve selam söylemek için saygı ile durmak, vehhabilik dininde yasaktır Türbe önünde durmayıp, geçip gitmeli Giderken yalnız, (Esselamü ala Muhammed) demelidir Peygambere saygı, imamımız Muhammed bin Abdülvehhab’ın ictihadına göre bu kadar yetişir)
Aslında birkaç satırını yazdığımız sözlerinde, bunların ne derece sapık oldukları açıkça görülmektedir Vehhabiler, Âdem aleyhisselamın peygamber olduğuna inanmadıkları için ve bütün müslümanlara müşrik yani kâfir dedikleri için, kâfir olmaktadır Türkiye’deki vehhabiler kendilerine selefiye demektedirler Selefiye, vehhabiliğin kamufle adıdır Selefiyecilik nedir maddesine bakınız
Aşağıda yazacağımız inançlara sahip olanlar vehhabidir
Vehhabilerin üç temel inancı
Abdülvehhab oğlunun Kitabüt tevhid ve torununun buna yaptığı Fethül mecid adındaki şerhde, 250’den fazla bozuk inanışları vardır Bunların temeli, üç meseledir
Diyorlar ki:
1 Amel ibadet, imanın parçasıdır, azalır çoğalır Bir farzı yapmayan, mesela farz olduğuna inandığı halde, tembellikle namaz kılmayan kâfir olur Bu öldürülür, malları vehhabilere taksim edilir
2 Peygamberlerin ve Evliyanın ruhlarından şefaat isteyen, bunların mezarını ziyaret edip, bunları vesile ederek dua eden kâfir olur Kabirde olandan işitmeyenden dua istemek şirktir Ölü ve uzakta olan diri, işitmez ve cevap vermez Bunların fayda ve zararları olmaz Ölmüş peygamberden de bir şey istemek şirktir
3 Mezarlar üzerine türbe yapmak ve türbelerde namaz kılmak ve ölülerin ruhlarına sadaka adamak, caiz değildir Haremeyn halkı şimdiye kadar kubbelere, duvarlara tapındı Sünniler ve Şiiler bunun için müşriktir Bunları öldürmek, mallarını yağma etmek helaldir, kestikleri leş olur
Diğer yanlış inançlarından bazıları:
1 Bir Mezhebe uymayı kabul etmezler
2 (Türbelerdeki Evliyaya tevessül etmek, şirktir Peygamberlerin ve Evliyanın mezarlarına türbe yaptırmak, Allah’tan başka şeylere tapınmaktır Her türbe puthanedir Bunların çoğu Lat ve Uzza putları gibidir Müslümanların çoğu müşrik oldu) derler
3 Şefaate inanmazlar
4 Keramete inanmazlar
5 Tasavvufa inanmazlar Bu konuda şöyle diyorlar:
(Tasavvufun başlangıcı, Hind yahudilerinin bir oyunudur Eski yunanlılardan alınmıştır Tasavvufcular, şirk ve küfür üzeredir Bunların kitapları, Ebu Cehlin hatırlarına gelmeyen şirk ile doludur Mürid şeyhine tapınıyor Evliyanın mezarlarını putlaştırıyorlar Onlara tapınıyorlar Mısırlıların en büyük mabudları Ahmed Bedevidir Muhyiddini Arabi, yeryüzünün en büyük kâfiridir)
6 Allahü teâlâ için adak yapmak ve hayvan kesmek ve bunların etlerini fakirlere dağıtıp, sevaplarını Peygamberlere ve Evliyaya hediye etmek şirk diyorlar
7 Resulullahı övmeye, Ondan şefaat istemeye şirk, böyle yapan müslümanlara müşrik, yani puta tapan kâfir damgasını basarlar (Ölüler kendilerine söylenileni duymazlar Ölüden dua, şefaat istemek, ona tapınmak olur Mescidi nebeviye namaz kılmak için girenin, selam vermek için, kabre gitmesi, Hücrei saadeti ziyaret için, uzak yerlerden gelmek yasaktır) derler
Resulullahı metheden imamı Busayri’nin (Kasidei bürde)sinden örnek vererek: (Bu sözler Allah’tan başkasına güvenmek, mahluku büyültmektir Şirktir) derler
8 (Arş kadimdir), (Allah Arş'ın üzerinde oturur, kendisi ile beraber oturması için Resulullaha da yer bırakır) derler
9 Sebeplere yapışmaya, vesileye, tevessüle şirk derler
Not: Bütün bu bozuk inanç ve iddialarına diğer maddelerde cevap verilmiştir
İbahilik nedir?
Sual: Vehhabilik, selefilik adı altında sinsice hızla yayılıyor Mezhep, âlim falan tanımıyorlar Vehhabi olmayana kâfir diyorlar Vehhabilikten önce ölenlerin de müşrik yani kâfir olarak öldüklerini söylüyorlar İslam âlimleri Vehhabilerin kâfir olduklarını bildirmiş midir?
CEVAP
Vehhabiliği ingilizler kurdurmuştur Vehhabilerin kâfir olduklarına dair bir çok kitap yazılmıştır
Ahmed bin Seyyid Zeyni Dahlan, Mekke’nin müftisi ve reisüluleması ve Şafii şeyhulhutebası idi Birçok eserleri olup, (Hülasatülkelam fi beyani umerail beledilharam), (Firreddi alelvehhabiyyetietbaı mezhebi İbni Teymiyye) ve (EdDürerüsseniyye) kitaplarında Vehhabilerin içyüzlerini açıklamakta, yanlış yolda, sapık olduklarını âyeti kerime ve hadisi şeriflerle göstermektedir
Yusüf Nebhani’nin (Şevahidülhak) kitabında, ikinci Abdülhamid hanın bahriye mirlivası amirali Eyyub Sabri Paşanın (Tarihi Vehhabiyan) ve (MiratülHaremeyn) kitaplarında da iç yüzleri yazılıdır
İbni Abidin’in üçüncü cildinde bagileri anlatırken ve (Nimeti İslam) kitabının nikah bahsinde, Vehhabilerin ibahi yani dinsiz oldukları açıkça yazılıdır
İbni Âbidin hazretleri buyuruyor ki:
Vehhabiler, kendilerini Müslüman sayıp, vehhabilere muhalif olanların müşrik olduğuna inanırlar Bundan dolayı Ehli sünneti ve Ehli sünnet âlimlerinin öldürülmesini mubah görürler (Reddülmuhtar)
Nimeti İslam kitabını her yerde bulmak mümkündür Bu kitapta Hıristiyan ve Yahudi kadınlarla evlenmek caiz olduğu bildirilirken Vehhabilerle evlenmenin caiz olmadığı bildiriliyor Şirk sebebiyle muharremattan olanlar bahsinde bâtıniyye ile evlenmenin haram olduğu bildirildikten sonra, 1 numaralı dipnotta deniyor ki:
(Bâtınıyye ki, onlara Talimiyye ve İsmailiyye ve İbahiyye dahi denir Son asırlarda onlar vehhabiyye ismini almışlardır Ve din kisvesi içre, öteden beri dinsiz oldukları halde ehli dine ihanet ede gelmişlerdir)
Not: Nimeti İslam kitabı, herkes tarafından en sahih ilmihal olarak kabul edilmektedir Mezhepsizler bile bu kitabı övmektedir Mezhepsizliği savunmak için (Mezhepsizlik Yaygarası) isimli kitap yazan müteveffa Ahmet Gürtaş bile, adı geçen yaygarasında Nimeti İslam için Şaheser tabirini kullanmıştır İbni Âbidin hazretlerinin Reddülmuhtar kitabı ise en sahih, en kıymetli fıkıh kitabıdır
Kâfir mi, bidat sahibi mi?
Sual: Vehhabiler için, Herkese Lazım Olan İman kitabında, bidat sahibi denirken, İslam Ahlakı kitabında ise, kâfir deniyor Bu fark nereden ileri geliyor?
CEVAP
Konular anlatılırken, bunların o hususlardaki bazı iddia ve inanışları küfür oluyor, bazıları bid’at oluyor Küfür olan inanışları yüzünden kâfir, bid’at olan inanışları yüzünden bid’at ehli deniyor Mesela, (Peygamberler, kabirlerinde, namaz kılarlar) gibi hadisi şerifleri tevil ediyorlar, bu konularda bid’at ehli oluyorlar (Herkese Lazım Olan İman)
İdris, Şit ve Âdem aleyhimüsselamın peygamber olduklarını inkâr ettikleri için ve Müslümanlara müşrik dedikleri için kâfir olurlar (İslam Ahlakı)
Vehhabilerin kâfir oldukları, Nimeti İslam kitabının nikah bahsinde de yazılıdır
İngilizlerin adamı
Sual: (İngiliz Casusunun İtirafları) isimli kitabı eleştiren bir Vehhabi, (Vehhabiliği İngilizler kurmadı) diyor Vehhabiliğin kurucusu Muhammed bin Abdülvehhab için, (İngilizlerin adamı değildir) derken, İbni Suud için, (Modern Suudî Arabistan’ın kurucusu olan ve Muhammed bin Abdülvehhab’ın yolunu sahiplenen İbni Suud'un, İngilizlerin adamı olduğu bir gerçektir) ifadesini kullanıyor Bu açık bir çelişki değil mi? Vehhabiliği İngilizler kurmamışsa, İngilizlerin adamı olduğunu Vehhabilerin bile kabul ettiği İbni Suud, nasıl olur da, Vehhabiliği sahiplenip onu devam ettiriyor?
CEVAP
Minareyi çalan kılıfını hazırlamaya çalışsa da, mızrağı çuvala sığdıramamışlar Vehhabiliğin bid’at bir fırka olduğunu Ehli sünnet âlimleri çeşitli kitaplarında bildirmiştir Bu kitapların isimleri sitemizde vardır