Türkiye'nin en çok dinlenen radyo kanalları arasında ilk üçte yer alan Radyo 7'de, birbirinden kaliteli radyo programlarına imza atmış radyocu Venhar Sağıroğlu, hayatına dair bilinmeyenleri Yasemin.com editörlerinden Hüsna Köşger'e anlattı. Başarılı radyocu Sağıroğlu, kariyeri ve özel hayatına dair önemli ayrıntılara da değindi.
Yasemin.com/ÖZEL
Radyo 7'de, kendine özgü anlattığı hikayelerle geniş bir dinleyici ve okuyucu kitlesine ulaşan başarılı radyocu Venhar Sağıroğlu, Yasemin.com ile yaptığı özel röportajında; radyoculuk kariyerinin başlangıcından, yaptığı işlerde muvaffak oluşuna kadar geçen süreci ve sosyal medya üzerindeki çalışmalarını anlattı. Yayıncılığının yanı sıra kitap yazarlığı yapan ve etkinliklerde sevenleriyle buluşan başarılı radyocu, gençlerin büyük ilgi gösterdiği, yayınlarında ve kitaplarında yer verdiği hikayelerine nereden ulaştığına ve kitaplarında anlatmak istediklerine dair önemli açıklamalarda bulundu.
'BEN KAZANDIM, PROGRAM YAPIYORUM!'
- İlk olarak radyoculuğa başlama hikayenizi dinlemek isteriz. Nasıl başladınız? Sizin hikayeniz neydi?
Radyoya başladığımda lisedeydim. Ablam, radyoda sunuculuk ilanıyla ilgili bir anons duydu. Ve bana, o zaman öyle söylerler, 'Venhar sende çene çok. Bir gitsen mi acaba.' dedi. Lisedeki 8 arkadaşımla ne olacağını bilmeden, sadece eğlenmek amacıyla gittik. Bizi mülakata aldılar ama ne soracaklarını bilmiyorduk, çok yabancıydık. Bir hayal kurar mısınız, şöyle bir şey olsa üzerine nasıl konuşursunuz tarzında sorular... Bana sorulan her şeyi oldukça rahat yanıtladım. Çünkü olacağına ihtimal dahi vermiyordum. Yaklaşık 750 kişinin katıldığı yarışma sonucunda, seçilen isim oldum.
O yıllarda, radyoların adı ön plana çıksın diye programcıların adı söylenmezdi. Bana mantıklı gelmese de böyle bir durum vardı. Tabi ismimin söylenmemesi, benim de işime yaradı. Çünkü; arkadaşlarıma gidip de, 'Ben kazandım, program yapıyorum.' diyemezdim. Benim tarzım değil. Bir zaman sonra arkadaşlarım, yayınımı dinleyip beni bana anlatmaya başladılar. Ben yine de onlara, o kişinin ben olduğumu söylemedim.
Ancak gerçek, bir okul etkinliğinde ortaya çıktı. O zamana kadar gizlemiştim. Etkinlikten sonra arkadaşlarım bana, 'Sen bize nasıl söylemezsin?' diyerek tepki gösterdiler. Nasıl anlayamadıklarını sorduğumda bana, sesimin çok değişik çıktığını söylediler. Halbuki, değişen bir şey yok. Çok küçük farklılıkların dışında, sesimle hiç oynamadım. Böylelikle kariyerim de aktı gitti.
- Yayınlarınızda ve eserlerinizde özellikle aşk vurgusu dikkat çekiyor. Aşk ola sizinle sloganlaşan bir ifade oldu. Nedir bu aşk ola'nın sırrı ve hikayesi?
Aşk ola bir selamlaşma aslında. Eskiden, dervişler birbirlerini gördüklerinde Aşk Ola derlermiş. Hem selamlaşmak hem de aşkının baki ve hararetli olup olmadığını öğrenmek için... Mesela ben size şimdi aşk ola diyorum, siz de bana cemaliniz nur ola...
Bir gün yayında, Aşk Ola'nın hikayesini anlattım. Anlattıktan sonra canparelerim (dinleyicilerini böyle tanımlıyor) Aşk Ola diye talepte bulunmaya başladılar. Biz de bunu devam ettirelim dedik. Aşkın yayın hali Ebruli de, buradan gelir zaten. Programın formatını da sloganını da, dinleyicilerimizle beraber belirledik. Ve Aşk Ola, imzamız oldu.
'İYİYE VE GÜZELE DAİR NE VARSA HEDEFİMİZDE.'
- Yürek Yorgunu ve Aşkın Suskunluğu adında 2 kitabınız var. Bu kitaplarınızla, okuyucuya vermek istediğiniz mesajlar nedir?
O kitapları da aslında dinleyicimizle beraber yazdık. Onların, anlattığımız hikayelerin kitaplaştırılması yönünde çok büyük istekleri vardı. Ancak benim, ne aklımda ne de hayalimde böyle bir şey vardı. Sadece bir anlatıcı ve seslendirmenim, yazar değilim.
İlk olarak Aşkın Suskunluğu'nu yazmaya karar verdik. Tabi o zaman ismi belli değil, sonrasında dinleyicilerimizin de desteğiyle, ismine karar verdik. Hayata, iyiye ve güzele dair ne varsa, bizim hedefimizde. Hedefimizi de o şekilde belirleyip kitaplarımızı yazdık.
Yürek Yorgunu kitabının ismini de, aynı şekilde canbağlarımızla belirledik. Bazı duygularla yalnızlığa düşer ya insan, yalnız olmadıklarını hem yayınlarımızda hem de kitaplarımızda vurgulamaya çalıştık.
- Radyoda sesinizle kitlelere ulaşıyorsunuz. Kitaplarınızla da, okuyucu kitleye hitap ediyorsunuz. Sizin için hangisi vazgeçilmez bir iletişim yöntemi?
İnsanın hayatındaki ilkler, çok önemlidir ya. Benim de ilkim ve en büyük aşkım radyodur. Bir sıralama yapacak olursam; ikisinden de asla vazgeçemem. Ama ilk 1'de radyodur.
'BANA İYİ GELEN ŞEY, BAŞKASINA DA İYİ GELECEKTİR.'
- Programınızda ve YouTube kanalınızda, birbirinden ilginç hikayeler paylaşıyorsunuz. Bu hikayeler, sizi takip eden kitle tarafından büyük ilgi görüyor. Nedir bu hikayelerin kaynağı? Nerelerden besleniyorsunuz?
Hz. Mevlana'dan kıstaslar ve hikayeler anlatmayı seviyordum. Çünkü bana çok iyi geliyordu. Birincil yola çıkışım; 'bana iyi gelen şey, başkasına da iyi gelecektir.' Duygunuzu yansıtacak başka bir şey yoktu çünkü o zamanlar herkes, şimdiki gibi okumuyordu.
Beni de okumaya alıştıran, anneannem olmuştu. Anneannemin okuma yazması yoktu. Benden hikaye dinlemeyi çok severdi. Çantalarla kitap alıp anneanneme okuyan birisiydim.
Yıllar sonra, anneanneme anlattığım bu hikayeleri yayında da anlatmaya karar verdim. Bizde bir kıssa kültürü vardır. Bunu unutturmamak gerekir diye düşündüm. Tabi başlarda çok zorlandım ve mücadeleler verdim. Çok uzun konuşmak, büyük tepkiler alabiliyordu ama bunu, kırdık çok şükür.
Ara ara kendi yazdıklarım da var ama asıl kaynağım, geçmişte okuduğum hikayeler.
- Gençlerle iletişim kurmak, çok konuşulan çok tartışılan bir konu. Genç kitleye ulaşabilmenin ve onları etkileyebilmenin sırrı nedir?
Onlarla sohbet ederek daha çok yakalamaya çalıştım. Kendilerinden bir şeyler bulmalarını sağladım. Örneğin; sınava girecek olan birisi için sınav hikayesi anlattım. Ne yapacağız, biz ne olacağız, haydi bir karar verelim deyip sohbet ederek, onları yakaladığımıza inanıyorum.
'DUYGUSAL AÇLIK ÇOK BAŞKA BİR ŞEY.'
- Radyo dışında takipçilerinizle buluştuğunuz etkinlikler olduğunu biliyoruz. Bize biraz bu buluşmalardan bahsedebilir misiniz? Ne gibi etkinlikler oluyor? Bu buluşmalarda neler yaşıyorsunuz?
O bambaşka bir atmosfer. Radyoda da sesleniyorsunuz aynı samimiyeti orada da yakalıyorsunuz ama o an gözleri görebilmek ve onu yaşamak başka bir şey. Sosyal medya dediğiniz şeyleri çok iyi takip etmek zorundasınız. Birileri sizi sevip benimsediyse, onları aç bırakmamanız gerekir. Çünkü o, duygusal açlık çok başka bir şey. Bizi seven takdir eden kişileri aç bırakmamak için çaba harcıyoruz. Bu sebeple sosyal medyada çok sık paylaşımda bulunuyoruz. Kelimeler yeterli olmuyor ancak bu kadar ifade edebildim.
- Çoğu sizi sesinizle tanıyan bir kitle... Sizi karşılarında gördüklerinde şaşırıyorlar mı?
Önceden öyleydi. Markete gittiğimde falan yüzümü bilmedikleri için sesimden tanıyıp, 'Aa! Bu siz misiniz?' diye tepki gösteriyorlardı. Ama bu son dönemde, sosyal medyanın etkisiyle görsellik de oluştuğu için, sadece bulunduğum yerden dolayı şaşırıyorlar. 'Siz metrobüste, takside, metroda?' şeklinde şaşırabiliyorlar.
- Dinleyicilerinizden gelen fotoğraf çekilme talepleri, sizi rahatsız ediyor mu?
Rahatsız olmuyorum. Çok zorda değilsem ve o anki durumum müsaade ediyorsa, kırmayıp bir selfie çekiliyorum.
- Sosyal medyanın hangi mecralarında etkin olarak varsınız? Kitlenize ulaşmak için size nasıl bir avantaj sağladığını düşünüyorsunuz?
Yayıncılıkta belli saatlerde varsınız. Ama sosyal medyada günün her saatinde ulaşılabilirsiniz. Sosyal medyada, dinleyicilerin isteklerinin en çok geldiği alanlarda aktif olmaya çalışıyoruz.
Tabi bu durum her dönem değişiyor. Farklı insanların iletişime geçmesi çok özel bir şey. Bunu fark ettik ve sürdürmeye devam ediyoruz.
YouTube'un vermiş olduğu özgürlüğü seviyorum. Orada 10 dakikalık bir hikayeyi paylaşabiliyorum. İstedikleri hikayeyi patır patır anlatabiliyorum. O yüzden orada oldukça özgürüm.
Twitter'ı çok fazla sevmiyorum. Gereksiz bir sert ortam var. Orası bana göre değil. Ama yine de orada da varım ve paylaşımlar yapıyorum.