elektronikci
FD Üye

İnsanoğlunun doğada hayatta kalması binlerce senedir en büyük kıvanç kaynaklarından birisi. Çok fazla destan, hikaye, öykü insanların doğada yaşadığı mücadelelerden ilham almış, yetmemiş gibi bir de abartıldıkça abartılmış en nihayetinde çoğu hikayede gerçeğin tamamen zıttı bir durum ortaya çıkmış. Bu sadece edebiyat olarak geçerli değil. Bizzat benim duyduğum köyde anlatılan av hikayelerinin gerçeklik payının %10 civarı olduğuna eminim. Yine de bu anlatılanlar insanların ilgisini çekiyor çünkü "İnsan vs Doğa" her zaman içimizde bir şeyleri kıpırdatan bir konu. Rahmetli dedem emekli bir asker olmasının yanı sıra köy ahalisi tarafından epey bilinen bir avcıydı. Bu avcılık zaman içerisinde amcama ve babama da sirayet ettiği için kendi payıma düşen av hikayelerinden bolca nasibimi aldım. Bu hikayelerle büyüyen bir çocuk olarak da avcılığa epey meraklı büyüdüm.
Hal böyle olunca konusu avcılık olan oyunlarla da epey içli dışlı oldum. Her ne kadar epey uzun süredir avcılık oyunlarına göz atmasam da Way of the Hunter da beni çeken bir şey oldu. Oyundaki atmosfer bizim Kastamonu ormanlarına aşırı benziyor. Her yerden akan bir çay var. Eğer oyun avcılık değil de balıkçılık olsaydı şöyle rastgele diyerek bir ağ atmayı isteyeceğim güzel akarsular da bolca vardı. Ancak Way of the Hunter'ın görsel anlamdaki bu şahane tasvirleri oyun anlamında pek hayata geçmeyince bir anda yine kendimi Kastamonu ormanlarında gezerken buldum. Tek fark bu sefer elimde silah vardı ama ateş edecek hiçbir şey yoktu!
Dedemin Emaneti

Avcılık oyunlarıyla hikaye modları pek iç içe gelebilecek konular değil. Zira oyunları keyifli yapan şey doğada sandbox bir şekilde dolaşıp zavallı geyikleri vurup, sonra boynuzlarını kıvançla sergilemek. Way of the Hunter ise bu olaya biraz daha aidiyet katmak için oyuna hikaye modu eklemiş. Aslında bu hikaye sizin oynanışınıza hiç etki etmiyor. Sadece eğer isterseniz takip edebileceğiniz belirli bir görev ağacı var. Lakin bu hikayede beni ilk etapta etkileyen şey olayın biraz benim perspektifime benzemesi. Ana karakterimiz River'ın dedesi Nez Perce'de yaşayan bir avcı. Kendisinin burada kocaman bir av evi var. River da çocukken yaz tatillerinde buraya gidip dedesiyle hayvanlar hakkında sohbet etmeye, bir şeyler öğrenmeye bayılıyor. Lakin River'ın babası avcılığa, bu doğa olaylarına epey karşı bir insan ve bu yüzden dedesiyle sürekli kavga ediyor.

Ucuz Etin Yahnisi

Way of the Hunter grafiksel anlamda muhteşem gözüküyor. Unreal Engine 4 ile yapılan oyunun sunduğu manzaraları oyunun konusundan bağımsız gidip görmek bir doğa ziyareti hissiyatı uyandırmayı başarıyor. Lakin oyunumuz bir avcılık oyunu ve bu konuda ciddi sıkıntıları var. Aslında düşünce olarak epey mantıklı ve işlevsel fikirlerle hayata geçmiş bir proje. Mesela oyunda sadece süs için değil gerçekten yemek için de avcılık yapmak gibi bir seçenek var ki bana göre zaten avcılık olayının tek ve gerçek amacı budur. Yani yiyemeyeceğin bir canlıyı öldürmek etik olarak da vicdani olarak da hiç doğru bir davranış değil!

Ceylan Yapay Zekalı Ayı Mı Olur Ya?!

Oyunun çok ciddi sıkıntılarından birisi de hayvanların yapay zekaları. Bir avcılık oyununda avın kalitesi oyunun da kalitesini doğrudan etkiler. Eğer yeteri kadar sabırlı olsanız bile Way of the Hunter size tatminkar bir av deneyimi sunmuyor. Bunun en büyük nedeni de hayvanların yapay zekaları. Bazen hepsi üstün zekalı gibi davranıp en ufak seste olması gerektiği gibi kaçıyor ama bazen de asla kaçmaması gereken hayvanlar çıtırtı duyup alakasız bir şekilde koşmaya başlıyor. Yani koskoca ormanda tek bir avcısınız ve etrafınız kurtlarla çevrilmişken kurtların sizden kaçması pek olası değil. Hele ki bizzat şöhretlerine defalarca kulak verdiğim ayılar benden haldır haldır kaçınca oyunu sorgulamaya başladım.

Karlı Kayın Ormanında Yürüyorum Geceleyin

Bu sağlık dolu orman yürüyüşlerini gerçek hayatta üzerimde bu kadar teçhizat olmadan yapsam ömrüm 40 sene daha uzardı. Avcılığın temellerinden biri olan erken kalkan yol alır sistemi de Way of the Hunter içerisinde kendisini belli ediyor. Örneğin bazı hayvanlar sabah erken saatlerde yemlendiği ya da su içmeye çay kenarına indiği için saatinizi sabahın beşine kurup av yerine doğru önce arabanızla sonra da usul usul ses yapmadan yürüyerek ulaşmanız gerekiyor. Bu tip konularda Way of the Hunter gerçekçiliğin dibini sıyırdığı için epey hoşuma gitti. Avları takip etmek için izleyebileceğiniz o kadar fazla yol var ki keşke bu yollar tam anlamıyla çalışsaydı da epey uzun bir süre Way of the Hunter'ın şahane atmosferinde kalabilseydim.

Sezgisel Avcılık

Oyunun bize yardım etmek için getirdiği bir örümcek hissi var. Buna avcı sezgisi deniliyor ve size ne kadar yardım ettiği konusunda ciddi şüphelerim var. Hatta çoğu zaman sizi yanıltıp boşa kürek çekmenize de neden oluyor. Bu sezgiyi açtığınız zaman etrafta parlayan yerler görebiliyorsunuz bunlar da hayvanlar hakkında ipuçları sağlıyor. Su içme yeri, dinlenme yeri, ayak izi gibi bilgileri bu sayede görüyorsunuz. Ancak bu özellik açıkken iz takip etmek için sürekli kafanızı eğip yürümeniz gerekiyor. Yetmiyormuş gibi bu sezginin bize sağladığı en büyük güzellik hayvanların son ses çıkardığı yeri göstermek de bozuk.

Av Partisi

Way of The Hunter'ı günde 6-7 saat ve belki daha fazla oynadım. Çünkü keşfedilecek çok fazla arazi var. İlk eğitim görevinden sonra kendinizi ikinci harita olan Transilvanya'ya atmanızı tavsiye ederim. Zira burası kuş avcılığı için adeta bir cennet ve doğa manzaraları Nez Perce'den de daha rahatlatıcı. Ancak kaliteli kuş avlamaya gitmeden önce biraz geyik ve porsuk avlayıp para kazanarak saçmalı tüfek almanızı tavsiye ederim. Zira elinizdeki ilk 2 av tüfeği büyük ve orta derecedeki hayvanlar için tasarlanmış ve yüksek kalibreli mermileri var. Avcılıkta fişek seçimi çok kilit bir role sahip. Kuş avlarken saçma kullanan hafif fişekler hem avın parçalanmasını önler hem de satacağınız etin kalitesini arttırır. Yine de yemeden önce iyice bir temizlemekte fayda var yoksa ağzınıza bir anda minik saçma taneleri gelip şok yaşayabilirsiniz.

