Spor oyunlarının her dalı bir firmanın tekelinde yıllardır dönüp duruyor. Tabii ki hepsine zaman zaman rakipler çıkıyor ama çoğu zaman kalite noksanlığından çoğu zaman da rakiplerinin popülaritesinden dolayı kaybolup, gidiyorlar. Football Manager da adından da belli olduğu üzere futbolun teknik direktörlüğü konusunda uzun zamandır büyük bir tekel. Aslında Championship Manager'in erken yıllarında Premier Manager gibi kaliteli rakipler vardı. CM ile büyüyen Sports Interactive, 2004 yılında SEGA ile anlaşınca menajerlik oyunlarının tekeli de FM'ye geçmiş oldu. Karşımızda FM'ye rakip olmak isteyen yeni bir menajerlik oyunu var, henüz yolun çok başındalar ve bir rekabetten söz etmek Winning Streak Games şirketine çok büyük haksızlık olur.
We Are Football'ın daha ilk oyunundan getirdiği çok acayip yenilikler de var. Hatta bunlardan pek çoğunu benim gibi FM hastaları uzun zamandır bekliyordu. Belki lisanslar, oyuncu isimleri yok ama eğlence ve çeşitlilik anlamında beni gerçekten çok şaşırttı We Are Football. Sadece bir antrenör olarak değil yeri geldiğinde başkan yeri geldiğinde sportif direktör gibi hareket ederek futbolun tüm kademelerinde varlık gösterebiliyoruz. Üstelik oyunun en büyük artılarından birisi de ilk defa kadın futbolunda menajerlik yapabilecek olmanız. Tabii orada da lisanslar yok ama bu belki de iyi bir şey. Yani bildiğimiz Real Madrid'in, Milan'ın olmadığı bir yerde kadın futboluna da bir şans verilebilir neticede ikisi de rastgele isimlerle oynanıyor.
Oğlumuz Ne İşle Meşgul?
Bir menajerlik oyunu oynarken her zaman önünüzde iki seçenek vardır. İlki seçtiğiniz takım ile yola başlayarak planlı bir kariyer yapmak. Diğeri ise benim çok sevdiğim oyuna işsiz başlayarak rüzgar bizi nereye eserse oraya gitmek. İşte We Are Football bu ikinci seçeneğe öyle güzel bir bakış açısı getirmiş ki gerçekten hayran kaldım. Klasik olarak seçtiğiniz takımla kariyerinize başlayabiliyorsunuz. Ancak ne takımlar bildiğiniz takımlar ne de kadrolar bildiğimiz kadrolar. O yüzden işi şansa bırakmak istedim ve bu karardan çok memnun kaldım. Oyunun kendi içinde bir menajer algoritaması var. Bu algoritmaya girebilmek için sizi süreli sorularla tanımaya çalışıyor ve bu soruların çoğu sürekli değişiyor. Yani internetten girip kopya çekmeyin diye korumaya da almışlar kendilerini, bir nevi online mülakat diyebiliriz.
Çok farklı ve eğlenceli sorular burada size yönetiliyor. "Parti yapmayı sever misiniz?" veya "Futbolla uğraşmaya başlamadan önce başka işler yaptınız mı?" gibi yorum sorularının yanı sıra finansla ve futbol kurallarıyla ilgili sorular da karşınıza çıkıyor. Biraz test biraz tanıma kıvamındaki bu sorulara yanıt verdikten sonra size bir profil oluşturuluyor. Taraftarlarla aranızın nasıl olacağı, ekonomiyi nasıl döndüreceğiniz ve futbolun dinamiklerini ne kadar yakından takip ettiğinizi oyun anlamaya çalışıyor. Sonrasında karakterinizin yer aldığı ülkeden size uygun 3 tane takımdan teklif getiriyor. Ben Antalyaspor'u ya da oyundaki adıyla sadece Antalya'yı seçtim. Gönül isterdi ki Fenerbahçe yani İstanbul Kadıköy denk gelseydi ama belki ileride onlardan da teklif alırım.
Maç Motoru Ve Oyuncu Özellikleri Hiç Yakışmamış
Oyundaki bence en can sıkıcı olay maç motoru olmuş. İlk başta biraz eğlenceli gelse de saçmalıklarını görünce insan çileden çıkıyor. Sadece topu alan oyuncunun isminin yazdığı ve altta aksiyonların belirtildiği sığ bir motora sahibiz. Hayır bu motor düzgün çalışsa belki bir nebze kabul edilebilir ama çok büyük eksiklikleri var. Mesela pozisyonlar sırasında ne taktiklere ne de oyuncu değişikliklerine giriş yapamıyorsunuz ve bazı pozisyonlar sonsuza kadar sürüyor gibi hissettiriyor. Ya da sahaya koyduğunuz oyuncuların mevkileri ne olursa olsun acayip yerlerde topla buluşunca bütün tadınız kaçıyor. Yahu bayram değil, seyran değil sol stoper neden sağ forvette gol kaçırıyor?!
Futbolcu özellikleri ise biraz tuhaf. Bitiricilik, top sürme, pas gibi temel özelliklerin hiçbirisi oyunda yok. Genel bir ortalama değer var ve tüm olay bu sayıların etrafında dönüyor. Teknik, top sürme, şut gücü gibi özellikler oyuncularda ayrı bir yetenek (perk) şeklinde bulunuyor. Biraz rol yapma oyunlarındaki yetenek ağacı sistemine benziyor, hatta düşündüm de biraz değil tamamen öyle. Pası gelişen bir oyuncu başka yeteneklere doğru uzanan bir yola gidiyor diğer taraf ise sabit kalıyor. Futbol için pek mantıklı bir sistem olmamış. Bu aynı yetenek ağacı bizim karakterimiz için de var. Her seviye atladığımızda yetenek ağacından bir özellik seçiyoruz. Bunlar arasında pazarlıkta avantaj sağlayan özellikler de var antrenman kalitesini yükseltenler de. En azından işin bu kısmında idealinizdeki teknik direktör/inşaat ustası/organizatör vesaire olmaya biraz daha yaklaşıyorsunuz.
Çayı Da Ben Demleyeceğim
Oyuna başlayınca sizi epey karışık bir ana ekran bekliyor şimdiden uyarımı yapayım. Ancak zaman içerisinde burada neler yapacağınıza aşina oluyorsunuz ve gerçekten keyif almaya başlıyorsunuz. Başta dediğim gibi sadece bir teknik direktör değil takımın gerekirse çaycısı bile siz olacaksınız. Tüm sponsorluk görüşmeleri sizin önderliğinizde gerçekleşiyor. Forma sponsorundan tutun, antrenman tesislerine ya da stadın reklam panolarına kadar hepsiyle pazarlık yapıp maksimum geliri koparmaya çalışıyorsunuz. Oyun bir simulasyonda olmaması gereken enerji mantığını kullanıyor. Bu benim epey canımı sıktı. Örneğin her pazarlıkta belli sayıda fiyat talebinde bulunabiliyorsunuz. Keza karakterinizin seviyesi var ve her seviye atladığında yeni puanlar alıyorsunuz bu puanları ister zor bir maçta oyuncuları motive etmek için isterseniz de oyuncu gelişimi için kullanabilirsiniz. Oyuncu gelişimi konusuna ayrıca değineceğiz orası da bence büyük bir noksanlık.
Patron olmak gerçekten çok zor bir işmiş. Oyunda idari ve teknik kadronun iş yükleri var. Fazla çalışan alıp bütçeyi daraltıp herkesi refaha sokabilirsiniz. Ya da benim gibi tüm parayı transfere harcayıp kulüp çalışanlarını cinnete sevkedip istifa etmelerine yol açabilirsiniz. Eğer bir departmanda iş yükü çok az kişiye bölünmüşse. Haberlerde bir anda "Ben hayatımda böyle çalışma şartı görmedim, 30 senedir bu işi yapıyorum böyle saçmalık olmaz!" tarzında istifa metinleri görebilirsiniz. İşin kötü yanı bu metinler basına sızdığı için kulüp itibarınız da biraz zedeleniyor. Yine de futbolda saha sonuçlarının affettiremeyeceği hiçbir şey yoktur. Ayrıca hayranlarla olan iletişim de doğrudan size bakıyor. Kulüp derneklerini ziyarete gidip arayı sıkılaştırmak, etkinlikler düzenlemek ve bazen takımın lider futbolcusunu bir etkinliğe göndermek hayranları yanınıza çekmenin en garanti yolu. Tabii maç kazanmayı da ihmal etmeyin.
Başkanım Stada Kaçak Kat Çıkıyorlar
Mimarlık veya İnşaat Mühendisliği diplomanız varsa ya da şehir planlamacılığından anlıyorsanız We Are Football size çok fazla şey sunuyor. Tabii biraz iktisat da lazım. İnşaat işleri de sizin ellerinizden öpüyor. Kulübün antrenman tesislerini baştan aşağı yeniden yaratabilirsiniz. Şuraya bir antrenman sahası, burası eskiden dutluktu şimdi fitness salonu olsun derken koca araziyi elden geçirebilirsiniz. Doğal olarak bütçenizi de bu işlere göre ayarlamanız lazım. Ayrıca stadyum konusunda da kaçak kat çıkma hakkına sahipsiniz. Hayalinizde İspanyol tarzı bir stat varsa göğü delen bir stad yapabilirsiniz. Sonrasında en üstten maçı izleyen taraftarlar aşağı düşerse sorumluluk kabul etmiyorum.
Bir diğer işinize yarayacak iş kolu ise tur organizatörlüğü. Eğer hayatınızda hiç bir kafileye tur organize ettiyseniz rahatsınız. Yok etmediyseniz benim gibi bazı şeyleri acı yoldan öğrenmeniz gerekecek. Oyunda deplasmanlara nasıl gidileceği bile size kalmış. Yakın deplasmanlara trenle uzaktakilere uçakla giderseniz en azından yakın yerlere benzin parası vermekten kurtuluyorsunuz. Ayrıca bu yolculuklardaki lüks seviyesini de ayarlamanız gerekiyor, ekonomi sınıfından bilet alırsanız futbolcular size sinirlenebilir. Keza takım kampları da size kalmış. Çeşitli ülkelerde tatil yerlerinde kamp yaparak takım moralini yüksek tutabilirsiniz. Ancak biraz ucuza kaçayım derseniz fareli bir pansiyonda futbolcuları mutsuz bulmak içten bile değil. Fiyat/kalite dengesini iyi ayarlamak gerekiyor. Keşke bu yaz kampları için de ayrı bir sponsor alıp bu işi beleşe getirme şansımız olsaydı, çünkü kim ne yer ne içer diye düşünmekten bir sonraki maçın taktiğine hazırlanmaya pek vaktiniz kalmıyor.
Bir Hafta Vezir, Bir Hafta Rezil
Oyundaki her şey haftalar üzerinden gerçekleşiyor. Gerçekten her şeyden bahsediyorum burada kendinize ayıracağınız zaman da buna dahil. Eğer kendinize yeteri kadar zaman ayırmazsanız bir anda karakteriniz stres altına girebiliyor bu gerginlik oyunculara da yansıyor ve istenmeyen sonuçlarla karşı karşıya kalabiliyorsunuz. FM'deki "Devam Et" mantığı gibi çalışan bu haftalık programdan önce ana ekranda işlerinizi hallediyorsunuz. Mesela bir futbolcu transferi için Antakya (Hatayspor) ile mi görüşeceksiniz, ana ekrandan transfer işlemini başlatıyorsunuz sonra takviminizde müsait bir yere bu görüşmeyi koyuyorsunuz. Bir oyuncunun sözleşmesini yenilemek için mi konuşacaksınız hemen takviminizde yer açın. Forma sponsoru acil toplantı mı talep ediyor? Bir saniye takvimime bakmalıyım! Bu takvim işi hem işi biraz gerçekçi hale getirmiş hem de zaman yönetimi konusunda da eğitim niteliğinde olmuş.
Neyse ki en azından bu zaman yönetimi kısmında bir asistanınız var son olarak haftaya giriş yapmadan önce size mutlaka yapılması gereken şeyleri söylüyor. Burada spor yapmayı da ihmal etmemeniz gerektiğini söylüyor. Haftada en az bir gün 2 saat yürüyüş yapmak görünüşe göre derdi, tasayı silip götürüyormuş. Bu haftalarda maç günleri başka işlerle uğraşamayacağınız için özellikle çift maç haftalarında takvim bir anda epey sıkışabiliyor. O yüzden tek maç olan haftalarda ve özellikle milli maç aralarında bol bol toplantı ayarlayın ki kafanız rahat olsun. Oyundaki antrenmanlar da yine haftalık takvim üzerinden ayarlanıyor. En başta bir antrenman türü seçip ki burada çeşit gerçekten çok fazla haftaya başlamadan önce düzenleme yapabiliyorsunuz. Örneğin duran top çalışılan bir haftada penaltılar yerine uzaktan şut çalıştırmak daha mantıklı oluyor.
Sahadaki Fıskiyeyi Kim Kırdı?!
Oyundaki en şahane detaylardan birisi de düpedüz pislik yapabilme şansı. İç saha avantajını doya doya kullanabildiğiniz tek futbol oyunu We Are Football! Öyle ki maç esnasında bir anda çalışan fıskiyeleri organize edip rakip atağı pat diye kesebilirsiniz. Ya da el altından sahaya atlayan bir seyirci tempoyu düşürmek için ne kadar da faydalı olur değil mi? Devre arasında bozulan zemini ayağa pas yapan takımlara karşı düzeltmeye ne gerek var? Takara tukara oynasınlar işte, bizim ki de can sonuçta! Şu saha çizgisi biraz yamuk mu ne derken sahayı daha dar hale getirmek de pek tabii mümkün. Yani sevgili Oyungezerler oyunda her türlü pisliği yapıp ev sahibi avantajını muhteşem bir şekilde kullanabilirsiniz. Zaten Türkiye Ligi içerisinde oynayınca bu özellikler oyuna ekstra bir gerçekçilik katıyor.
Oyuncu milleti ödülü çok sever ve cezadan çok korkar. Ancak ikisini de çok sık yaparsanız bir anlam ifade etmez. Maçlardan önce takıma prim verme olayı sonunda bir menajerlik oyununa eklenmiş. Football Manager senelerdir bu özelliği neden getirmiyor hiç bilmiyorum. Türkiye'de bütün futbolcu ekonomisi prim üzerinden dönüyor. Ayrıca "bu maçı yenin bi gün tatil!" sözü de motivasyon için birebir. Ya da "Beyler bu maçı alamazsanız haftanın her günü sabah 6 da koşu idmanı var, ayağınızı denk alın!" tehdidi de işleri sıkıya almak için kullanabileceğiniz bir yöntem. Artık iyi polis mi olacaksınız, kötü polis mi orası size kalmış.
Kaleciyle Karşı Karşıya Mısın? AT FİNK'E!
Oyundaki en güzel detaylardan birisi tam randımanlı çalışmasa da atak editörü olmuş. Burada envai çeşit farklı kombinasyonu hayata geçirebilirsiniz. Sağ kanattan içeri kat eden oyuncunuz bir anda karşı karşıya kalmışken topu ceza sahası dışına atabilir. Şahan'ın meşhur parodisindeki "At Fink'e" taktiğini yine sadece We Are Football aracılığıyla gerçeğe dönüştürebiliyoruz. Bu atak editörünün bazı bugları bulunuyor. Mesela bitiricilik çalıştığınız bir hafta mutlaka ceza sahasında bitirme varyasyonlarını eklemek zorundasınız. Her şeyi kusursuz bir şekilde ayarladıktan sonra bile yardımcı hoca gelip "Antrenmanları boşa mı yaptık? Çalıştığımız şeylerden de bir şeyler koy." diyip kafanızı karıştırabilir. Ben bazen 15-20li varyasyonlarda bu hatayı aldığım için atak editörü çok fazla denemedim, zaten oyunun maç motoru da biraz eksik olduğu için olay biraz havada kalıyor gibi hissettiriyor. Yine de geliştiği taktirde bu atak editörü çok yüksek potansiyel taşıyor.
Ayrıca oyundaki taktik anlamında en büyük sıkıntı çok acayip skorların ortaya çıkması. İşi gerçekçilikten bambaşka bir hale getiriyor. Hatta öyle ki oyunda unutulmaz geri dönüş yapmak kadar kolay bir şey yok. Dayanıklılık/taktik anlayış dengesi hemen hemen her şeyin önünde geliyor. Kontra atak oynamak istiyorsanız rakibi geride karşılayıp hızlı çıkayım derken bir anda az eforlu oynadığınız için rakip tarafından paramparça edilebilirsiniz. 2-0 öne geçtim az rölanti yapayım diyip 3-2 kaybetmek çok kolay. Madalyonun öbür yüzünde ise siz de efsanevi geri dönüşler yapabilirsiniz. Yapmanız gereken tek şey takımı "top yekün atak" moduna alıp "ciğerleriniz patlayana kadar koşun, acı yok rocky!" komutunu vermeniz. 80. dakikada 2-0 olan maç bir anda 2-3 bitebilir siz de muzaffer bir komutan olarak sahadan ayrılabilirsiniz. Oyuna xG yani gol beklentisi yerine eklenen "hak edilmiş goller" istatistiği de sadece basının yorumlarını etkiliyor, yönetim ve topçular doğal olarak sadece skorlara odaklanıyor.
Oyunla ilgili birkaç püf nokta var. Bir işi aldıktan sonra sezon başı toplantısında yönetime neler yapmak istediğinizi bir bir anlatıyorsunuz. Gençleri mi alacaksınız? Defansif mi oynayacaksınız? Buraya uzun vadeli proje için mi yoksa kısa vadede başarı için mi geldiniz? Hepsinin sözünü veriyorsunuz. Genç ve yaşlı futbolcular arasında çok ciddi bir ayrım var. Genç oyuncular hızlı gelişiyor ama oldukça ucuza çok kaliteli veteran futbolcuları alabiliyorsunuz. Kısa vadede bu oyuncuları takıma koyup hemen başarıya gidebilirsiniz. Ancak işin ekonomik kısmında gençleri geliştirip satmak oyundaki en büyük gelir kaynağı konumunda. Arsene Wenger ya da Jose Mourinho yolu izleyebilirsiniz. Ancak ben onların hiç tur organize ettiğini sanmıyorum. Bu da bize özel bir ayrıcalık!
Gerçek oyuncular olmadığı için transfer yaparken elinizi korkak alıştırmanıza gerek yok, zaten oyundaki futbol ekonomisi kafayı yemiş durumda. Sırf yaşlı diye muhteşem bir oyuncuyu 2 milyon euroya alabilirken asla onun kadar iyi olamayacak bir gence 40 milyon euro istiyorlar. Alt yapıdan da hem u19 hem de u17 olarak çok iyi gençler gelebilir, oralara gidip bir antrenmanlarını izlemeyi ihmal etmeyin. Evet oyunda alt yaş idmanı izleme seçeneği de var...
Genel olarak We Are Football, mevcut menajerlik oyunlarının çok dışında yenilikler eklemiş. Biraz eski Premier Menager tarzı tesisleşme olayları oyunu bambaşka bir noktaya taşımış. Tabii FM'nin yerine asla konulabilecek bir oyun değil ama daha eğlencelik açıp iki üç sezon oynayayım biraz genç pişireyim, veteranlarla harmanlayayım diyip bir yolculuğa çıkabilirsiniz. Steam ve Epic Store'da fiyatı şu an için 225 TL bu oyuna gerçekten çok fazla. Büyük bir indirim yediği zaman menajerlik oyunlarına ilginiz varsa bir göz atın derim, zaten oyununu veritabanı yama yapmaya müsait. Çeşitli oyuncular ligleri ve oyuncuları oyuna eklemeye başlamış bile. En azından gerçek oyuncularla oynama şansına da sahip olabiliriz. Yine de bu rastgeleliğin getirdiği tadı bozmak bu oyunun ruhunu biraz öldürür gibi geliyor bana. Belki ilerleyen dönemlerde devam oyunlarıyla üstüne koyan bir We Are Football görürüz, içine otobüs şöförlüğü yaması da eklerlerse tadından yenmez. Bekleyin bizi deplasmanlar!