iltasyazilim
FD Üye
Ya istiklal ya vefat anlamı
Bu sorunun cevabını Nutuk eserinin şu kesitinde bulabilirsiniz ;
Temel prensip, Türk milletinin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır Bu ilke, ancak bütün istiklâle sahip olmakla gerçekleştirilebilir Ne değin zengin ve bereket içinde olursa olsun, istiklâlden mahrum bir millet, medenî insanlık dünyası karşısında uşak olmak mevkiinden yüksek bir muameleye lâyık görülemez
Tanıdık Olmayan bir devletin koruyup kollayıcılığını benimsemek, insanlık vasıflarından yoksunluğu, zaaf ve miskinliği itiraftan başka bir şey değildir Sahiden de bu seviyesizliğe düşmemiş olanların, kendi isteğiyle başlarına bir tanıdık olmayan efendi getirmelerine asla olasılık verilemez
Halbuki, Türk ’ün haysiyeti, gururu ve kabiliyeti çok yüksek ve büyüktür Böyle bir ahali tutsak yaşamaktansa yok olsun daha iyidir!…
O halde, ya istiklâl ya vefat!
İşte, reel kurtuluş isteyenlerin parolası bu olacaktır Bir lahza için, bu kararın uygulanmasında başarısızlığa uğranacağını farz edelim Ne olacaktı? Esirlik!
Peki efendim Öteki kararlara boyun eğme durumunda sonuç bunun benzer yok miydi?
Şu farkla oysa, istiklâli için ölümü göze bölge bir ahali, insanlık asalet ve şerefinin gereği olan bütün fedakârlığı yapmakla teselli bulur ve hiç şüphesiz, esirlik zincirini kendi eliyle boynuna geçiren miskin, haysiyetsiz bir millete bakarak dost ve düşman gözündeki yeri öbür olur
Daha Sonra, Osmanlı hânedan ve saltanatının devam ettirilmesine amaçlamak, elbette Türk milletine aleyhinde en büyük kötülüğü işlemekti Çünkü, halk her türlü fedakârlığı göze alarak istiklâlini kazanmış olsa da, saltanat sürüp gittiği takdirde, bu istiklâle kazanılmış gözüyle bakılamazdı Artık, vatan ve milletle hiçbir vicdan ve us bağlantısı kalmamış bir sürü delinin, devlet ve milletin istiklâl ve haysiyetinin koruyucusu mevkiinde bulundurulmasına nasıl göz yumulabilirdi?
Halifeliğin durumuna gelince, ilim ve tekniğin nurlara boğduğu gerçek medeniyet dünyasında gülünç sayılmaktan diğer bir yanı kalmış mıydı?
Görülüyor ki, verdiğimiz kararın uygulanmasını sağlayabilmek için daha milletin alışık olmadığı bazı konulara değmek gerekiyordu Ortaya atılmasında, kamuoyu bakımından büyük sakıncalar doğuracağı farzedilen hususların dile getirilmesinde gerekli bir zaruret vardı
Osmanlı Hükûmeti ’ne, Osmanlı padişahına ve Müslümanların halifesine baş uyandırmak, bütün milleti ve orduyu ayaklandırmak gerekiyordu *
Bu sorunun cevabını Nutuk eserinin şu kesitinde bulabilirsiniz ;
Temel prensip, Türk milletinin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır Bu ilke, ancak bütün istiklâle sahip olmakla gerçekleştirilebilir Ne değin zengin ve bereket içinde olursa olsun, istiklâlden mahrum bir millet, medenî insanlık dünyası karşısında uşak olmak mevkiinden yüksek bir muameleye lâyık görülemez
Tanıdık Olmayan bir devletin koruyup kollayıcılığını benimsemek, insanlık vasıflarından yoksunluğu, zaaf ve miskinliği itiraftan başka bir şey değildir Sahiden de bu seviyesizliğe düşmemiş olanların, kendi isteğiyle başlarına bir tanıdık olmayan efendi getirmelerine asla olasılık verilemez
Halbuki, Türk ’ün haysiyeti, gururu ve kabiliyeti çok yüksek ve büyüktür Böyle bir ahali tutsak yaşamaktansa yok olsun daha iyidir!…
O halde, ya istiklâl ya vefat!
İşte, reel kurtuluş isteyenlerin parolası bu olacaktır Bir lahza için, bu kararın uygulanmasında başarısızlığa uğranacağını farz edelim Ne olacaktı? Esirlik!
Peki efendim Öteki kararlara boyun eğme durumunda sonuç bunun benzer yok miydi?
Şu farkla oysa, istiklâli için ölümü göze bölge bir ahali, insanlık asalet ve şerefinin gereği olan bütün fedakârlığı yapmakla teselli bulur ve hiç şüphesiz, esirlik zincirini kendi eliyle boynuna geçiren miskin, haysiyetsiz bir millete bakarak dost ve düşman gözündeki yeri öbür olur
Daha Sonra, Osmanlı hânedan ve saltanatının devam ettirilmesine amaçlamak, elbette Türk milletine aleyhinde en büyük kötülüğü işlemekti Çünkü, halk her türlü fedakârlığı göze alarak istiklâlini kazanmış olsa da, saltanat sürüp gittiği takdirde, bu istiklâle kazanılmış gözüyle bakılamazdı Artık, vatan ve milletle hiçbir vicdan ve us bağlantısı kalmamış bir sürü delinin, devlet ve milletin istiklâl ve haysiyetinin koruyucusu mevkiinde bulundurulmasına nasıl göz yumulabilirdi?
Halifeliğin durumuna gelince, ilim ve tekniğin nurlara boğduğu gerçek medeniyet dünyasında gülünç sayılmaktan diğer bir yanı kalmış mıydı?
Görülüyor ki, verdiğimiz kararın uygulanmasını sağlayabilmek için daha milletin alışık olmadığı bazı konulara değmek gerekiyordu Ortaya atılmasında, kamuoyu bakımından büyük sakıncalar doğuracağı farzedilen hususların dile getirilmesinde gerekli bir zaruret vardı
Osmanlı Hükûmeti ’ne, Osmanlı padişahına ve Müslümanların halifesine baş uyandırmak, bütün milleti ve orduyu ayaklandırmak gerekiyordu *