Forumda yenilikler devam etmektedir , çalışmalara devam ettiğimiz kısa süre içerisinde güzel bir görünüme sahip olduk daha iyisi için lütfen çalışmaların bitmesini bekleyiniz. Tıkla ve Git
x

Son konular

Yapan O, Eden O

Yapan O, Eden O
0
48

ahmet0135

FD Üye
Katılım
Nis 13, 2018
Mesajlar
3,764
Etkileşim
87
Puan
48
F-D Coin
0
Yapan O, Eden O Yapan O, Eden O Tanımlama edemediğim bir hisle çıkıyordum uçağın merenlerini Bulut bulut olmuştu gözlerim Madagaskar’dan ayrılıyordum Buraya geldiğimde, uçaktan indiğim birincil anki korkulara layık, olağandışı bir burukluk vardı derhal içimde Yerime oturdum Yaşadıklarım bir film şeridi gibi geçti gözlerimin önünden Gayriihtiyarî iki damla yaş süzüldü gözlerimden ve içimden, “Yapan Sen’sin, eden Sen! dedim 1986 yılında dört dost Ankara’da bir evde kalıyorduk Aziz Ağabey, ben, Hüseyin ve Ahmet Lüzum bizden iki sınıf ilerde olmasından, gerekse olgunluğundan ona ‘Aziz Ağabey’ derdik Mutfak işlerini nöbetleşe yapardık Bazen nöbetimizi aksattığımız olurdu Yıkanmayan bulaşıkları gördüğünde Aziz Ağabey kollarını sıvar, mutfağa dalardı Bir yanlamasına temizlik yapar, bir yanlamasına da; “Yahu kardeşim sizi Madagaskar’a sürmeli! derdi O zaman bu laf, nöbetimizi yerine getirememenin mahcubiyetinden başka bir şey açıklama etmiyordu benim için Tâ ama 2001 yılında yolum bir defa daha Ankara’dan geçene değin O gün Aziz Ağabey ve birkaç dost hasbihal ediyorduk Dünyanın dört bir tarafına giden 21 asır alperenlerinden bahsediyorduk Beraber Romanya’daki, Kırgızistan’daki günleri yâd ettik Ayrılmaya yakın Aziz Ağabey: “Geçenlerde bir âli mecliste; ‘Birileri şu Madagaskar’a bir baksa Pek mâsum mâsum bakıyor ancak’ denilmiş dedi Sonra pat diye; “Ya Zeynelciğim senin yurtdışı tecrüben var; Madagaskar’a gider misin? diye sordu O an dakikalar durdu benim için, hayalin helezonları beni seneler öncesine götürdü Aziz Ağabey’in: “Yahu kardeşim, sizi Madagaskar’a sürmeli! sözü çınladı kulaklarımda Bu tatlı hatırayla gülümseme ederek, “Ağabey laf! Bulaşıkları yıkayacağım dedim O önce ne demek istediğimi anlamadı, kısa bir müddet düşündükten daha sonra o da hatırlamış olacak fakat, evvelâ şaşkınlık etti, gerisinde mânâlı bir tebessümle yüzü aydınlandı Sorusunu bitmiş ettirmeden, “Olur ağabey, giderim deyiverdim Dedim demesine fakat, Madagaskar’ın ne yerini biliyordum, ne dilini, ne de iklimini Yarıyıl tatilinde alın yazısı apayrı bir dünyanın yollarını çıkardı karşıma Eşime Madagaskar’a gideceğimi söyledim Türkmenistan’dan memlekete hemen şimdi dönmüşken, yeni bir gurbetin burukluğuyla nemlendi bakışları “Bizi de götürecek misin? diyebildi sadece “Hayır! dedim, “Orada tanıdık kimse yok Ne olacağı muhakkak değil, keza çocukların okulu var Bu sefer yalnız gitmeliyim Eşim tevekkülle, “Hayırlısı… dedi Birkaç gün sonradan bir çantayla İstanbul’a geçtim Gidiyordum… Ama bir meçhule gidiyordum Tek umudum Ankara’daki Afrikalı talebelerdi Onlardan ulaşabildiklerimiz de tanıdıklarının olmadığını söylemişti Bu bir yanlamasına, Madagaskar’ı Afrika kıtasından bile saymıyorlardı Bu Nedenle aşina bulamadan uçağa bindim İstanbul’dan Bahreyn’e, Bahreyn’den Abudabi’ye, oradan Kenya Nairobi, oradan da Madagaskar’a kadar molalarla beraber tam dört gün sürecek bir uçak yolculuğu Bir aşina olsa, hemen hemen hiç bildik bir yer olsa, dört değil on dört gün sürsün; ama Madagaskar hakkında bildiğim tek şey, uzun müddet Fransız sömürüsü altında kalması sebebiyle resmî dilinin Fransızca olmasıydı Kenya’da Türk işadamlarının açmış olduğu okula gidecek, orada genç bir tüccar olan Mehmet Bey’le buluşacaktık O İngilizce bildiği için Madagaskar’a dek bana refakat edecek, beni bir otele yerleştirdikten sonra işlerinin başına dönecekti Gerisi Gerisi tek cümleyle: “Tevekkeltü alellah Sıkıcı bir yolculuktan daha sonra kara kıtanın bağrına indim Kenya’daki arkadaşlar beni karşıladılar Beraber Nairobi Türk Okulu’na gittik Okulda tanıştığımız Mehmet Bey’le beraber çarşamba günü Madagaskar’a gitmek üzere biletlerimizi aldık Gidiş günündeki heyecanımı ifadeye muktedir olamaz kelimeler Beni en çok endişelendiren husus, dil bilmememdi “Oraya gidip de bir şey yapamazsam… diye can sıkıntısı duyuyordum Bu düşüncelerle boğuştuğumdan, yol boyunca Mehmet Bey’le yaklaşık olarak hiç konuşmadık Bu vaziyette kara kıtayı bitirdik, Hint Okyanusu’nun maviliğinde az çok iki saatlik bir uçuştan sonra kızıl rengiyle Madagaskar göründü Antanarivo Havalimanı’nda uçaktan inerken bir mâbede girer gibi, toprağa sağ ayağımla basmaya uyarı ettim Ayağımı bırakır bırakmaz da içimin derinliklerine dürüst haykırdım: “Bismillahirrahmânirrahîm! Bavullarımızı beklerken hemen ayrım ediliyorduk Onca siyah derili insan içinde emin olmamak da olası değildi Bu sırada Hintlilere benzettiğim biri yanımıza yanaştı ve İngilizce “Siz Amerikalı mısınız? dedi Mehmet Bey: “Hayır! demekle yetindi Adam sırtını az önce dönmüştü oysa, ben bavullarımızı göstererek “Bakın eşyalarımız geliyor dedim Bunun üzerine adam süratli bir dönüş yaptı ve “Siz Türk müsünüz? sözü bir şaşkınlık nidası gibi döküldü dudaklarından İkimiz de “Evet! dedik Bu sefer şaşırma sırası bize geldi “Siz de Türk müsünüz? “Hayır dedi Kimdir, neyin nesidir, ne meslek yapar, bize muavin olur mu, gibi sorular birbiri ardına sökün ederken, binlerce kilometre ötede Türkçe konuşan biriyle rastlamak tarifler üstü bir sevince gark etti bizi İçimde dondurduğum nefret buzları erimeye başladı Onlar eridikçe ümit tomurcukları patladı kalbimin derinliklerinde Aynı sevincin izleri onun da yüzünde vardı Nereye gideceğimizi sordu “White Palace dediğimizde “İyi orası Müslümanların oteli ve benim de tanıdıklarımdır dedi Ardındaki “Beklediğim halk müziği gelmedi, sizi gideceğiniz yere ben götüreyim dedi Arabaya bindiğimizde; “Ben; Abbas İmami Kerkük Türkmenlerindenim diyerek kendisini tanıttı Biz de kendimizi tanıttık O sırada otomobil havaalanından çıktı Bambaşka bir âleme girdik güya Havaalanının etrafındaki zenginliğe inat bugüne değin görmediğim bir fakirlik ve yoksulluk dökülüyordu şehrin çehresinden Yol baştan başa yürüyen insanların her biri âdeta beni afallatmak istercesine ayrı bir acayiplik sergiliyordu Kimi başının tam ortasında inşaat demiri, kimi de bir tabla üzerinde tuğla taşıyordu Kiminde bohça vardı, kiminde sepet Yolun her metresi beni öbür bir şaşkınlığa düşürüyordu Tüm bu gariplikler ellerine belirsizliğin baltalarını almış, demin yeşeren ümit fidanlarımı kesmeye çalışıyordu Yolun bir an evvel bitmesini istedim Âdeta bir korku tünelinde yürüyordum, öyle ancak bir ara gözlerimi kapadım Nihayet otele ulaşmıştık Abbas Bey otel yetkililerine bizi misafirleri olarak ibraz etti ve her konuda bize muavin olmalarını tembihledi Daha Sonra “Siz yorgunsunuzdur, bu gece dinlenin, yarın uzun uzun konuşuruz Eğer bir ihtiyacınız olursa otelden artı uzaklaşmayın, burası beyazlar için pek tehlikesiz olmaz geceleri diyerek bizden ayrıldı Sabahleyin Abbas Bey geldi “Kusura bakmayın dün sizinle fazla ilgilenemedim Acilen anlatın bakalım kimsiniz, ne iş yapıyorsunuz? Mehmet Bey tedbirli gelmişti, getirdiği katalog ve broşürleri göstererek Tanzanya’da gıda ve temizleme malzemeleri üstüne iş yaptığını, buraya da işleri hakkında ön araştırmak üzere geldiğini anlattı Abbas Bey de Bahreyn’den bu tür mallar getirip sattığını söyledi Bunun üzerine kalktık Öğleye kadar dolaştık Abbas Bey bizi otele getirdikten sonradan, “Akşam yemeğine misafirimsiniz; gelip sizi alacağım dedi Görüntüsüyle, sefaletiyle ve sefahatiyle üzerime üzerime yürüyen caddelerden geçerek bahçeli, hoş bir evin önünde durduk Abbas Bey’in hanımı ve kızları bizi kapıda karşıladı Onlar dıştan kimse yoktu Buralarda kendinden diğer Türkmen veya Türk olup olmadığını sordum Aldığım yanıt: “Dört yıldır buradayım Bugüne değin ne bir Türk’le karşılaştım ne de bir Türkmen’le Diğer şehirlerde de bulunduklarını hiç duymadım oldu “Sen nasıl oldu da geldin ağabey? diye sorduğumda, bana bir hikâye anlattı Saddam’ın zulmünden kaçarak İran’a gitmiş, tekrar tekrar İngiltere’ye iltica başvurusunda bulunduğu hâlde bir türlü ‘Kabul’ alamamış İran’da bir iş tutturamayınca, Hintli bir dostu; “Madagaskar’a gidelim orada meslek imkânı var demiş; o da kalkıp hanımı ve beş kızıyla buraya gelmiş Dil bilmememe mukabil Allah karşıma Abbas Ağabey’i çıkardı Keza de hepsi anadil gibi elde etmek üzere Malgaşça, İngilizce, Fransızca, Arapça, Farsça, Türkçe ve Kürtçe konuşuyordu “Havaalanında ne arıyordun? diye sorduğumda bana bir başka hikâye anlattı Bahreyn’den iş yaptığı bir arkadaşı kendini arayıp ertesi gün iki tane Amerikalıyı oraya göndereceğini söylemiş, kendilerini karşılayıp yardımcı olmalarını rica etmiş Abbas Ağabey de “Olur! demiş, adamların isimlerini sorunca arkadaşı; “Onca siyahî içinde iki tane beyaz adamı ayrım edemeyecek misin? deyip, telefonu kapatmış Sayılı günler çabuk geçti Mehmet Bey ertesi gün Kenya’ya dönecekti Bu vakit dahilinde Abbas Ağabey’le yaklaşık olarak ahbap olmuştuk Bana, “Mehmet Bey yarın gidiyor, yalnız kalacaksın dedi Kendisine, “Ağabey size bir şey söyleyeceğim dedim Abbas Ağabey dikkat kesildi sözlerime “Ağabey dedim, “Mehmet Bey buraya ticaret için geldi; fakat ben yok Gerisinde, Anadolu’dan dünyanın her tarafına okullar başlatmak için gidildiğini, bütün ülkelerle diyaloglar geliştirip insanları tanımaya, sevgi ve kardeşlik bağları kurmaya çalışıldığını anlattım Abbas Ağabey yüzüme bakarak: “Yarın seni birine götüreceğim, o sana referans olursa sen bu işi burada da yaparsın Fakat o destek olmazsa düşündüklerini burada yapman güç olur Burada boşuna kalıp da vaktini masraf, gündüz ortasında rüya görmenin âlemi değil diyerek ayrıldı Ertesi gün Abbas Ağabey’le bahsettiği zâtın yolunu tuttuk Yolda bize “Gideceğimiz zâtın adı, Yaver Abdürresül’dür Kendisi Hint asıllı bir Müslüman ve buraların en zengin adamıdır, keza Pakistan’ın fahrî konsolosudur diyerek bilgi verdi Yaver Abdürresül’ün yanında vardığımızda Abbas Ağabey bizi tanıttı ve Madagaskar’a geliş gâyemizi anlattı Biz de dilimiz döndüğünce Anadolu’dan başlayıp bütün insanlığı kucaklayan sevgi ve tutku düşüncesini anlatmaya çalıştık Kendisine bu okullardan Pakistan’da da olduğunu, bu konuda Pakistan’dan bilgi alabileceğini söyledik Yaver Abdürresül bizi dikkatlice dinledi, bir takım notlar alarak “Yarın öğleden sonra yeniden gelin diyerek uğurladı O gün Mehmet Bey’i Kenya’ya gezgin ettik Ertesi gün randevulaştığımız saatte yanında gittiğimizde; “Sizin için bugüne randevu aldım, dış yatırımlardan mes’ul bakan yardımcısı bu akşam kaldığınız otele gelecek, orada görüşürsünüz dedi Yaver Bey’in yanından ayrıldığımızda ağlamamak için kendimi zorlama tutuyordum “Aman ya Rabbi! Daha dört gün öncesine kadar Madagaskar’da ne yapacağım? diye kıvranırken Allah (cc) bu akşam bir bakan yardımcısıyla görüşmeyi lütfediyordu Akşam otelde bakan yardımcısıyla buluştuk, bizi mükemmel karşıladı Okul açma düşüncemize müspet baktı “Fakat seçim arifesindeyiz, seçimler ne getirir bilemeyiz Eğitim anlaşmasını seçimden daha sonra yaparız Siz şu anda kendinize bir şirket kurun diyerek bizi ülke komiserliğine yolladı Ertesi gün ülke komiserliğine bu vesileyle içim içime sığmıyordu Ülke komiserine de Türkiye’den geldiğimi, mektep açmak istediğimizi, bu okulların ülkelerimiz arasında bir köprü olacağını anlattım Abbas Ağabey de benzer edayla dediklerimi çeviri ediyordu Ama biz konuştukça komiserin yüzü geriliyor, acayip bir hâl alıyordu Öyle ama bir ara, “Yahut Abbas Ağabey dediklerimi bütün anlatamıyor mu? düşüncesine bile kapıldım Sonunda adam dayanamadı “Bir dakika kardeşim! diye patladı “Anlattıkların iyi güzel de sen kimsin, Türkiye neresi? diye sordu Epeyce şaşırmıştım; fakat kendimi anında toparladım O Kadar ya, Türkiye neresi, Madagaskar neresi? Burada ülkemiz namına hiçbir şey yokmuş, konsolosluk bile Sonradan öğrendik ki Madagaskar, Etiyopya Konsolosluğu’na bağlıymış Bir harita isteyip dünyanın kalbine sinyâl eder gibi Anadolu’nun üzerine parmağımı koydum, “İşte burası! dedim Neticede ondan da “Olur aldık Şirket belirlemek için gerekli hazırlıklara başladım Namazlarımı otelin yakınındaki bir camide kılıyordum Caminin Cüneyt Molla adında genç ve değerli bir hocası vardı Güney Afrika’daki medreselerde yetişmişti Çevreyi yeteri değin tanıdıktan sonra, Cüneyt Molla’nın yardımıyla camiye yakın iki oda bir salon bir ev tuttum Yerde eski bir kilim, bir sünger döşek, bir battaniye, bir elektrikli ocak, birkaç ufak tefek mutfak eşyası diğer taraftan yanımda getirebildiğim kitaplar için tek tahtadan ibaret bir raf… Nihayet eve yerleştikten daha sonra oturdum, elime not defterimi aldım ve günün tarihini attım “11 Ekim 2001 Madagaskar’da ilk ev… Ey koca bir çınarı minicik bir habbenin kalbinden yükselten Allah’ım, mütevazı evciğimi dev hizmet yuvalarına dönüştür Âmin, âmin, âmin… Diğer bir şey yazamadım, ancak kâğıda dökmek istediğim o kadar çok şey vardı ki… Bir hafta sonradan eğitim şirketimizin kuruluş başvurusunu yaptık İşler yavaş da olsa ilerliyordu Ah yanımda biri daha olsaydı Kurtulsaydım gecelerin şu ifrit yalnızlığından Sonunda o da oldu, Türkiye’den bir arkadaş daha geldi Keza de Türkmenistan’da beraber çalıştığımız Yaşar Bey… O da altı aylık kızını bırakıp gelmişti … Hostesin; “Lütfen kemerinizi bağlayın! uyarısı, daldığım hayal âleminden beni çekip aldı Kemerimi bağladım, yine gözlerim daldı Yaşar Bey’in gelmesinden sonradan aşılmaz zannettiğimiz ne engeller aşılmıştı: Evrak eksikliğinden, şirket başvurumuzun iki defa geri çevrilmesi; seçimi yeni bir partinin kazanmasını eski hükümetin kabullenmemesi, bu nedenle ülkede iç savaşın çıkması ve Yaşar Bey’le beraber Anna Lekeley Meydanı’nda kurşunların aşağıda kalışımız, sonra vize problemimizin baş göstermesi Sonunda düğümlerin bir bir çözülmesi, ülkedeki krizin bitmesi, vizelerimizin hallolması, eğitim şirketimizin kurulması, baktığımız yüzlerce binadan sonradan üç katlı bir binanın kiralanması da bir çırpıda geçti gözlerimin önünden Bütün bunlardan sonra “Nasıl oldu? Nasıl? diye bir ses zihnimde çınladı durdu Hiç dil bilmediğim hâlde, nasıl oldu da, Madagaskar’a gitmem teklif edildi? Ben nasıl kabul ettim? 15 milyonluk bir nüfusun içinde Türkçe haberdar olan tek adamla nasıl karşılaştım? Sahi 15 milyonda bir olasılık nasıl gerçekleşti? azami dört gün sonradan bakan yardımcısıyla nasıl oldu da görüşebildim Hem o, ayrıca Türkiye’yi bilmeyen diğer yetkililer, nasıl oldu da mektep açmamıza izin verdi Daha bunlar gibi, imkânsız görünen birçok hususun gerçekleşmesi karşısında o ses; “Nasıl? Nasıl? Nasıl? deyip durdu “Nasıllar soru işaretlerinin çengelleriyle zihnime asıldıkça içimden tek bir yanıt yükseldi O cevabı da hem aklıma, keza kalbime, hem ruhuma, keza nefsime, ayrıca de tüm zerrelerime haykırdım ve “Yapan O’ydu (cc), eden O (cc)! dedim Başımı geriye doğru yaslayıp gözlerimi kapadım ve uçağın kalkmasını bekledim alıntıdır  
 
858,496Konular
982,170Mesajlar
30,111Kullanıcılar
skkskSon üye
Üst Alt