Yarım Hoca Dinden Eder
Fetva verme sorumluluğu
Alimin gerceği ve sahtesi
Başlıktaki sozu bilmeyen yoktur, bir atasozunun yarısı
Tamamı ise şoyle: Yarım hekim candan eder, yarım hoca dinden eder
Bu sozun icinde sanki, yarım hocalığın yarım hekimlikten cok daha vahim olduğunu hissettiren bir anlatım da saklı gibi
Yani yarım hekimin yaptığı birkac kişinin canına mal olur belki
Ama yarım hoca yalanyanlışla kalpleri kafaları karıştırınca, bunun bedelini yerine gore butun bir toplum oder
Ustelik hem dunyada, hem de ahirette!
Yarım hoca dinden eder sozunun doğruluğunu en cok, din adına ağzını bir kere acınca bir daha susmak bilmeyen kişilerin coğaldığı gunumuzde hissediyoruz
Eğitimi, uzmanlık alanı, ilmi seviyesi ne olursa olsun, dini konularda kendisini soz soyleme, hukum verme mevkiinde goren herkes, herhangi bir denetim mekanizmasının bulunmadığı bu alanda, zaman icinde rahatlıkla otorite olabiliyor, hatta kendi kitlesini oluşturabiliyor Bu durum, dini alanda bizzat din adına endişe verici bir manzarayla karşı karşıya olduğumuzun ifadesidir
Ahkam kesmenin dayanılmaz cazibesi
Gercek alimlerle yarım hocalar birbirine karıştırılınca, daha doğrusu toplumun onune surekli yarım hocalar cıkarılınca, fetva vermekle ahkam kesmek arasındaki fark da ister istemez kayboluveriyor Bir zaman sonra bakıyorsunuz takva, ihlas, tevazu, fedakarlık gibi temel tutum ve davranışlarla toplumun onunde onder ve ornek mevkiinde olan alimler gitmiş, yerine malumatfuruşluk, gosteriş budalalığı, bencillik, kibir, riyakarlık gibi hastalıklarla arızalı insanlar gelivermiş
Burası, toplumun hassasiyetlerinin tahribata uğradığı yerdir Bir toplumun dini değerleriyle oynamak, kimliğiyle oynamak demektir Kimlik bunalımına duşmuş bir toplumun son tahlilde varacağı yer ise, başkalarına kolelikten başkası değildir
Alimin gerceği ve sahtesi
Bir kimsenin alim sıfatını hak etmesi, etikete, mevkiye, diplomaya bağlı değildir Gercek alim, Rasuli Ekrem sav Efendimize varis olarak nitelendirilmeyi her bakımdan hak etmiş insandır Bir kimsenin alim sıfatına mustehak olup olmadığını oğrenmenin yolu cok basittir aslında Dunya ve dunyalıkla ilişkisinde, insanlarla muamelesinde, kişisel davranış ozelliklerinde, ibadet hayatında Rasuli Ekrem sav Efendimize benzeme gayreti icinde olmayan bir kimsenin, malumatı ne kadar cok olursa olsun, alim olarak nitelendirilmesi doğru değildir
Gercek alim, ilmi donanımının yanı sıra, ilmiyle amel eden ve yukarıda zikrettiğimiz hususlarda sıradan insanların cok onunde olan kimsedir Ancak bu suretle Efendimiz savin varisi olma sıfatını hakkıyla taşıyabilir; toplum da ona bakarak kendisine ceki duzen verme imkanını elde eder!
Butun bunlar doğru; ama gunumuzde problem ne yazık ki biraz daha derinde Topluma ornek insan, İslam alimi diye sunulan, daha doğrusu dayatılan insanların bir coğunun, dini meseleler hakkında sağlıklı fikir yurutecek, itimada şayan fetvalar verecek ilmi kapasiteden yoksun olduğunu ibretle ve dehşetle goruyoruz Bu turlu kimselerin soz ve duşunceleri ceşitli vasıtalarla toplumun gundemine sokuldukca, toplumsal bilincimizde temel bir yer tutan alim, fıkıh, fetva, hatta din kavramları giderek aşınmaya, donuşmeye, mahiyet ve muhteva değiştirmeye başlıyor Bir sure sonra din ve dindarlık, her tutumu hoş gormenin, her anlayışı onaylamanın adı olup cıkıyor! Bu başıboşluğa itiraz etmek de tutuculuk, geri kafalılık ve softalık oluyor tabiatıyla!
Fetva verme sorumluluğu
Ulemamız, fetva verme işini ustlenmenin, Efendimiz save veraset (varis olma) anlamına geldiğini soylemiştir Zira fetva vermek, hakkında fetva verilen meselede Allah Tealanın ve Efendimiz savin razı olduğu hukmu acıklamak demektir
Efendimiz sav, fetva vermenin sorumluluk ustlenmek olduğunu belirterek ummetini bu hususta titizlikle uyarmış ve şoyle buyurmuştur:
Kime sağlam bir bilgiye dayanmadan fetva verilir (ve o da o yanlış fetvayla amel eder)se, gunahı fetvayı verenin boynunadır (Ahmed b Hanbel, İbn Mace, Darimi, Hakim)
Bu husustaki bir diğer Nebevi tesbit de şoyledir:
Allah ilmi insanlardan zorla sokerek almaz Ancak alimleri kabzetmek suretiyle alır Boylelikle hic alim kalmayınca insanlar cahilleri rehber edinir; cahillere fetva sorulur Onlar da (ilimsiz olarak) fetva verirler; boylece hem kendileri sapar, hem de insanları saptırırlar (Buhari, Tirmizi, İbn Mace)
Fetva vermenin, sorumluluğu buyuk bir iş olması dolayısıyla Selefi Salihin, fetva konusunda alabildiğine titiz davranırdı Abdullah b Omer ra, kendisine fetva sormaya gelenlere, (donemin Emevi idarecisini kastederek), İnsanların sorumluluğunu ustlenmiş olan şu emire git ve fetva verme sorumluluğunu onun boynuna at der ve şoyle devam ederdi: (Fetva sormaya gelenler) bizi kopru yaparak uzerimizden gecip cehenneme gitmek istiyorlar (Darimi)
Maksat kılıf bulmak mı?
Sahabe doneminde Medine kadılığı gorevini deruhte eden İbn Halde, İmam Malikin hocası olan buyuk fakih Rebia b Ebi Abdirrahmana şu tavsiyede bulunuyor: Ey Rebia! İnsanların sana fetva sormak icin etrafını sardığını goruyorum Sana birisi fetva sormaya geldiğinde, himmetini adamı icine duştuğu durumdan kurtarmaya sarf etme; butun derdin, onun sana sorduğu meselenin manevi sorumluluğundan kurtulmaya bakmak olsun (elHatibulBağdadi, elFakih velMutefakkih, 2169)
Kaynaklar, TabiUnun buyuklerinden Said b elMuseyyebin hemen hic fetva vermediğini nakleder Kendisine fetva sormak icin birisi geldiğinde şoyle derdi: Allahım! Beni (bu işin vebalinden), bu adamı da benden kurtar! (Beyhaki, elMedhal, 439440)
Yine TabiUndan Ubeyd b Cureyc şoyle diyor: Mekkedeyken (ilim oğrenmek icin) bir gun Abdullah b Omer rae, bir gun de Abdullah b Abbas raa gidiyordum Abdullah b Omer ra, kendisine sorulan soruların az bir kısmına fetva verir, coğuna karşılık ise Bilmiyorum derdi (Darimi; ayrıca İbn Asakir, Tarihu Dimaşk, 31167)
Mesele sadece cehalet mi?
Gunumuzdeki durumun Selefi Salihin donemine benzemediğini ayrıca vurgulamaya gerek gormuyoruz Gunumuz allameleri ile ilgili tek problem her şeyi bilmeleri değil Gunumuzu gecmişten farklı kılan bir husus daha var: Bilgi sahibi olanların maksadındaki arıza! Kimin maksadının ne olduğunu nereden biliyorsunuz? diye sorulacak olursa, tavır, davranış ve ahvale dikkat edin deriz Bunlar kişinin maksadını ele veren hususlardır
Kaldı ki Efendimiz sav bizi bu hususta da uyarmış ve şoyle buyurmuştur:
Kim ulema ile munazara etmek veya cahilleri şupheye duşurmek yahut (şohret, zenginlik ve makam elde ederek) halkı kendisine yoneltmek icin ilim oğrenirse, Allah onu cehenneme sokar (Tirmizi, Taberani, elMucemulKebir, 23284)
Şu halde, oğrendiği ilmi bu uc şeyi gercekleştirme yolunda arac olarak kullanan birisini gorduğumuzde, onun, Allahtan hakkıyla ancak alimler korkar (Fatır, 28) ayetinde ifade buyurulan kimselerden mi, yoksa ulemai sU (kotu niyetli, şerre cağıran alimler) cumlesinden mi olduğunu anlamamız zor değildir
İmam Ahmed b Hanbel rha şoyle diyor: Kim fetva verme işini ustlenirse buyuk bir sorumluluk ustlenmiş demektir Şayet zaruret sebebiyle kabul etmişse, başka Kendisine, Fetva sorulan kişinin susması mı, cevap vermesi mi daha efdaldir? diye sorulduğunda, Susması bana daha uygun geliyor karşılığını veriyor ve şoyle devam ediyor: Fetva veren kişi bilmelidir ki, fetva verirken bir şeyi emrettiğinde veya yasakladığında, bunu Allah Teala adına yapmaktadır, dolayısıyla yaptığı bu işten hesaba cekilecektir (Muhammed erRaşidi, elMisbah fi ResmilMufti ve Menahicilİfta, 13637)
Fetva verme iştahı
Daha cok sayıda rivayet zikretmek mumkun Ancak zikrettiklerimizin şu hususu acıkca vurgulamaya yettiğinde şuphe yok: Selefi Salihinin tutumu ile gunumuzun insanını birbirinden ayıran bircok ozellik vardır Ama iclerinde belki de en onemlisinin, fetva verme konusundaki atılganlık ve ihtiras olduğunu soylersek abartı yapmış sayılmayız
Kurandan Sunnete, Akaidden Tefsire, Fıkıhdan Tasavvufa kadar Dinle ve dini ilimlerle ilgili her konuda ahkam kesen, ustelik de bunu, Selefi ve gecmiş ulemayı turlu şeylerle itham ederek, karalayarak yapan insanlar acaba nasıl bir vebali omuzladıklarının farkında mıdır?
Sizin yalnızca şahsi goruşunuze dayanarak verdiğiniz fetvalarla yuzlerce, binlerce, hatta belki milyonlarca insan amel ediyor Belki birilerinin hakkını yiyor, belki inanması gereken şeyleri inkar, inkar etmesi gereken şeylere de iman ediyor; yahut usulune uygun olmayan şekilde ibadet ediyor ve son nefesini bu şekilde verecek Ve siz sadece kendi hesabınızı değil, o insanların hesabını da vermek durumunda kalacağınıza dair icinizde en kucuk bir endişe duymadan, size uzatılan her mikrofonu şohretinize şohret katmanın fırsatı olarak goreceksiniz!!!
Fetva sorma sorumluluğu
Yukarıda fetva verme mevkiinde olanların veya kendilerini bu mevkide gorenlerin yuz yuze bulunduğu sorumluluk ve tehlikelere değindik Acaba fetva sormak da bir bilinc ve sorumluluk işi değil midir?
Doğrusu şu ki, fetva vermeyi bilmek kadar fetva sormayı bilmek de bir yukumluluktur
Ali elKari, Kim ilimsiz fetva verirse gunahı fetvayı verenin boynunadır (Ebu Davud, Hakim) hadisi uzerinde dururken ilginc bir noktaya temas eder Hadisin metni iki şekilde anlaşılmaya musaittir Birincisi yukarıda verdiğimiz gibidir İkincisi ise şoyledir: Kim ilimsiz olarak fetva verirse, gunahı, ona fetva soranın boynunadır (MirkatulMefatih, 503)
Her ne kadar tercih edilen yukarıdaki anlamlardan ilki ise de, hadisin metninden ikinci manayı cıkarmak da dediğimiz gibi mumkundur Bu durumda fetva soran kimselere de bir sorumluluk duşuyor demektir
Hz Omer ra da şu tesbitle aynı hassas noktaya parmak basmıştır: Guvenilir kimse kesinlikle hıyanet etmez Ancak insanlar guvenilir olmayan kimseye guvenir, onlar da hıyanet eder
Hz Omer raın bu sozunu nakleden Ebu Bekir etTurtUşi şoyle der: Biz de diyoruz ki: Hicbir alim asla bidat uydurmaz Ancak, alim olmayan kimselere fetva sorulur, onlar da (verdikleri yalan yanlış fetvalar sebebiyle) hem kendileri sapar, hem de (fetva soranları) saptırır (KitabulHavadis velBida, 77)
TabiUndan İbn Sirin bu noktada bizim icin hayati onem arz eden şu tesbitte bulunmuştur: Bu ilim Dindir Dininizi kimden aldığınıza iyi dikkat edin! (Muslim, Darimi, İbn Ebi Şeybe)
Şu halde iyi bilmek durumundayız ki, Ben alim değilim Ancak fetva sorar ve aldığım fetvayla amel ederim demek insanı kurtarmaya yetmez Kime fetva sorduğumuza, yani dinimizi kimden aldığımıza da dikkat etmekle mukellefiz
Arızanın kaynağı
Gunumuzde din adına dolaşıma surulen fitnefesadın ve bilgi kirliliğinin bu derece revac bulmuş olmasında, layık ve ehil olmayan insanları alim mevkiine yukselterek kendilerinden din oğrenen, fetva soran insanların payı inkar edilemez
Fetva sormanın mantığı şudur: Bir kimse, başına gelen herhangi bir olayda Allah ve Rasulunun hoşnut olduğu hukmun ne olduğunu oğrenmek maksadıyla işin ehli, ilmiyle amel eden bir alime danışır Sonra da aldığı fetvayla amel eder ve boylece Allah Tealayı ve Rasulunu hoşnut kılmış olmanın itminanını yaşar
Ahiretini onemseyen insanlar icin bu son derece normal, hatta olması gereken davranış bicimidir Zira fetva, dinin emri ve hukmu ne olursa olsun, yapmaya coktan karar verdiğimiz bir işi kitabına uydurma işlemi değildir!
Aksine hareket etmek, yarım hocaların, yani sahte alimlerin bizi dinimizden etmesine yol aramak demektir Yarım hoca dinden eder, evet, ama fetva sormak durumundaki kişi de, dininden olmamak icin fetvayı kimden alması gerektiğine dikkat etmek gibi bir sorumluluğun muhatabıdır
Unutmayalım ki Bir millet kendinde olanı değiştirmedikce, Allah o milleti değiştirmez (Rad, 11)
Yarım Hocaların Dinden Ediş Usulu
İstikametimiz Batıya doğru cevrildiğinden beri, bizim Dini algılama ve yaşama tarzımıza da bir cozulme arız oldu
Nefsimize ağır gelen hukumleri devre dışı bırakmak ya da o hukumlerle muhatap olmadığımızı ispatlamak icin olmadık yorumlar yapar hale geldik
Eğer nefsimize ağır gelen hukum, Kuran ayetiyle sabit ise, o konuda Sunneti, Sahabenin ve ulemanın anlayışını gormezden gelerek ayete kendi anlayışımız doğrultusunda anlam vermenin gayreti icinde olduk Kuran 1400 yıl once inmiştir, ama her cağa hitap etmektedir Onun her cağda yeniden yorumlanması, evrenselliğinin bir gereğidir gibi sacma sapan gerekcelerle Allahın Kitabını kendi heva ve heveslerimiz doğrultusunda olmadık yorumlara tabi tuttuk
Bahis konusu olan hukum, Sunnetlehadislerle sabit olmuş ise, iş biraz daha kolaylaşıyor Musteşrikler marifetiyle hadislere guvensizlik virusunun coktan bulaştığı aklımıza bu aşamada hemen uydurma hadisler soylemi geliveriyor Soz konusu hadisin de uydurulanlar cumlesinden olduğunu soyleyerek işin icinden sıyrılıyoruz!
İcma ya da Kıyasa gelince, orada yukumuz busbutun hafiflemiştir Zira yuzlerce yıl once meydana gelmiş bir icmanın bugun bizi bağlamayacağı, kıyasla verilen hukumlerin ise KuranınSunnetin ruhu dediğimiz şeye aykırı olduğu yorumu hemen yanıbaşımızdadır
Modern zamanlarda Edillei Şeriyye adeta hayatımızdan cıkmış, onun yerini şu uc ilke almıştır:
Kolaycılık
Akılcılık
Değişim
Bu ilkelere uymayan delil, ayet de olsa, hadis de olsa, bir caresine bakılır ve mutlaka devre dışı bırakılır!
Ebubekir SİFİL semerkand dergisi
Fetva verme sorumluluğu
Alimin gerceği ve sahtesi
Başlıktaki sozu bilmeyen yoktur, bir atasozunun yarısı
Tamamı ise şoyle: Yarım hekim candan eder, yarım hoca dinden eder
Bu sozun icinde sanki, yarım hocalığın yarım hekimlikten cok daha vahim olduğunu hissettiren bir anlatım da saklı gibi
Yani yarım hekimin yaptığı birkac kişinin canına mal olur belki
Ama yarım hoca yalanyanlışla kalpleri kafaları karıştırınca, bunun bedelini yerine gore butun bir toplum oder
Ustelik hem dunyada, hem de ahirette!
Yarım hoca dinden eder sozunun doğruluğunu en cok, din adına ağzını bir kere acınca bir daha susmak bilmeyen kişilerin coğaldığı gunumuzde hissediyoruz
Eğitimi, uzmanlık alanı, ilmi seviyesi ne olursa olsun, dini konularda kendisini soz soyleme, hukum verme mevkiinde goren herkes, herhangi bir denetim mekanizmasının bulunmadığı bu alanda, zaman icinde rahatlıkla otorite olabiliyor, hatta kendi kitlesini oluşturabiliyor Bu durum, dini alanda bizzat din adına endişe verici bir manzarayla karşı karşıya olduğumuzun ifadesidir
Ahkam kesmenin dayanılmaz cazibesi
Gercek alimlerle yarım hocalar birbirine karıştırılınca, daha doğrusu toplumun onune surekli yarım hocalar cıkarılınca, fetva vermekle ahkam kesmek arasındaki fark da ister istemez kayboluveriyor Bir zaman sonra bakıyorsunuz takva, ihlas, tevazu, fedakarlık gibi temel tutum ve davranışlarla toplumun onunde onder ve ornek mevkiinde olan alimler gitmiş, yerine malumatfuruşluk, gosteriş budalalığı, bencillik, kibir, riyakarlık gibi hastalıklarla arızalı insanlar gelivermiş
Burası, toplumun hassasiyetlerinin tahribata uğradığı yerdir Bir toplumun dini değerleriyle oynamak, kimliğiyle oynamak demektir Kimlik bunalımına duşmuş bir toplumun son tahlilde varacağı yer ise, başkalarına kolelikten başkası değildir
Alimin gerceği ve sahtesi
Bir kimsenin alim sıfatını hak etmesi, etikete, mevkiye, diplomaya bağlı değildir Gercek alim, Rasuli Ekrem sav Efendimize varis olarak nitelendirilmeyi her bakımdan hak etmiş insandır Bir kimsenin alim sıfatına mustehak olup olmadığını oğrenmenin yolu cok basittir aslında Dunya ve dunyalıkla ilişkisinde, insanlarla muamelesinde, kişisel davranış ozelliklerinde, ibadet hayatında Rasuli Ekrem sav Efendimize benzeme gayreti icinde olmayan bir kimsenin, malumatı ne kadar cok olursa olsun, alim olarak nitelendirilmesi doğru değildir
Gercek alim, ilmi donanımının yanı sıra, ilmiyle amel eden ve yukarıda zikrettiğimiz hususlarda sıradan insanların cok onunde olan kimsedir Ancak bu suretle Efendimiz savin varisi olma sıfatını hakkıyla taşıyabilir; toplum da ona bakarak kendisine ceki duzen verme imkanını elde eder!
Butun bunlar doğru; ama gunumuzde problem ne yazık ki biraz daha derinde Topluma ornek insan, İslam alimi diye sunulan, daha doğrusu dayatılan insanların bir coğunun, dini meseleler hakkında sağlıklı fikir yurutecek, itimada şayan fetvalar verecek ilmi kapasiteden yoksun olduğunu ibretle ve dehşetle goruyoruz Bu turlu kimselerin soz ve duşunceleri ceşitli vasıtalarla toplumun gundemine sokuldukca, toplumsal bilincimizde temel bir yer tutan alim, fıkıh, fetva, hatta din kavramları giderek aşınmaya, donuşmeye, mahiyet ve muhteva değiştirmeye başlıyor Bir sure sonra din ve dindarlık, her tutumu hoş gormenin, her anlayışı onaylamanın adı olup cıkıyor! Bu başıboşluğa itiraz etmek de tutuculuk, geri kafalılık ve softalık oluyor tabiatıyla!
Fetva verme sorumluluğu
Ulemamız, fetva verme işini ustlenmenin, Efendimiz save veraset (varis olma) anlamına geldiğini soylemiştir Zira fetva vermek, hakkında fetva verilen meselede Allah Tealanın ve Efendimiz savin razı olduğu hukmu acıklamak demektir
Efendimiz sav, fetva vermenin sorumluluk ustlenmek olduğunu belirterek ummetini bu hususta titizlikle uyarmış ve şoyle buyurmuştur:
Kime sağlam bir bilgiye dayanmadan fetva verilir (ve o da o yanlış fetvayla amel eder)se, gunahı fetvayı verenin boynunadır (Ahmed b Hanbel, İbn Mace, Darimi, Hakim)
Bu husustaki bir diğer Nebevi tesbit de şoyledir:
Allah ilmi insanlardan zorla sokerek almaz Ancak alimleri kabzetmek suretiyle alır Boylelikle hic alim kalmayınca insanlar cahilleri rehber edinir; cahillere fetva sorulur Onlar da (ilimsiz olarak) fetva verirler; boylece hem kendileri sapar, hem de insanları saptırırlar (Buhari, Tirmizi, İbn Mace)
Fetva vermenin, sorumluluğu buyuk bir iş olması dolayısıyla Selefi Salihin, fetva konusunda alabildiğine titiz davranırdı Abdullah b Omer ra, kendisine fetva sormaya gelenlere, (donemin Emevi idarecisini kastederek), İnsanların sorumluluğunu ustlenmiş olan şu emire git ve fetva verme sorumluluğunu onun boynuna at der ve şoyle devam ederdi: (Fetva sormaya gelenler) bizi kopru yaparak uzerimizden gecip cehenneme gitmek istiyorlar (Darimi)
Maksat kılıf bulmak mı?
Sahabe doneminde Medine kadılığı gorevini deruhte eden İbn Halde, İmam Malikin hocası olan buyuk fakih Rebia b Ebi Abdirrahmana şu tavsiyede bulunuyor: Ey Rebia! İnsanların sana fetva sormak icin etrafını sardığını goruyorum Sana birisi fetva sormaya geldiğinde, himmetini adamı icine duştuğu durumdan kurtarmaya sarf etme; butun derdin, onun sana sorduğu meselenin manevi sorumluluğundan kurtulmaya bakmak olsun (elHatibulBağdadi, elFakih velMutefakkih, 2169)
Kaynaklar, TabiUnun buyuklerinden Said b elMuseyyebin hemen hic fetva vermediğini nakleder Kendisine fetva sormak icin birisi geldiğinde şoyle derdi: Allahım! Beni (bu işin vebalinden), bu adamı da benden kurtar! (Beyhaki, elMedhal, 439440)
Yine TabiUndan Ubeyd b Cureyc şoyle diyor: Mekkedeyken (ilim oğrenmek icin) bir gun Abdullah b Omer rae, bir gun de Abdullah b Abbas raa gidiyordum Abdullah b Omer ra, kendisine sorulan soruların az bir kısmına fetva verir, coğuna karşılık ise Bilmiyorum derdi (Darimi; ayrıca İbn Asakir, Tarihu Dimaşk, 31167)
Mesele sadece cehalet mi?
Gunumuzdeki durumun Selefi Salihin donemine benzemediğini ayrıca vurgulamaya gerek gormuyoruz Gunumuz allameleri ile ilgili tek problem her şeyi bilmeleri değil Gunumuzu gecmişten farklı kılan bir husus daha var: Bilgi sahibi olanların maksadındaki arıza! Kimin maksadının ne olduğunu nereden biliyorsunuz? diye sorulacak olursa, tavır, davranış ve ahvale dikkat edin deriz Bunlar kişinin maksadını ele veren hususlardır
Kaldı ki Efendimiz sav bizi bu hususta da uyarmış ve şoyle buyurmuştur:
Kim ulema ile munazara etmek veya cahilleri şupheye duşurmek yahut (şohret, zenginlik ve makam elde ederek) halkı kendisine yoneltmek icin ilim oğrenirse, Allah onu cehenneme sokar (Tirmizi, Taberani, elMucemulKebir, 23284)
Şu halde, oğrendiği ilmi bu uc şeyi gercekleştirme yolunda arac olarak kullanan birisini gorduğumuzde, onun, Allahtan hakkıyla ancak alimler korkar (Fatır, 28) ayetinde ifade buyurulan kimselerden mi, yoksa ulemai sU (kotu niyetli, şerre cağıran alimler) cumlesinden mi olduğunu anlamamız zor değildir
İmam Ahmed b Hanbel rha şoyle diyor: Kim fetva verme işini ustlenirse buyuk bir sorumluluk ustlenmiş demektir Şayet zaruret sebebiyle kabul etmişse, başka Kendisine, Fetva sorulan kişinin susması mı, cevap vermesi mi daha efdaldir? diye sorulduğunda, Susması bana daha uygun geliyor karşılığını veriyor ve şoyle devam ediyor: Fetva veren kişi bilmelidir ki, fetva verirken bir şeyi emrettiğinde veya yasakladığında, bunu Allah Teala adına yapmaktadır, dolayısıyla yaptığı bu işten hesaba cekilecektir (Muhammed erRaşidi, elMisbah fi ResmilMufti ve Menahicilİfta, 13637)
Fetva verme iştahı
Daha cok sayıda rivayet zikretmek mumkun Ancak zikrettiklerimizin şu hususu acıkca vurgulamaya yettiğinde şuphe yok: Selefi Salihinin tutumu ile gunumuzun insanını birbirinden ayıran bircok ozellik vardır Ama iclerinde belki de en onemlisinin, fetva verme konusundaki atılganlık ve ihtiras olduğunu soylersek abartı yapmış sayılmayız
Kurandan Sunnete, Akaidden Tefsire, Fıkıhdan Tasavvufa kadar Dinle ve dini ilimlerle ilgili her konuda ahkam kesen, ustelik de bunu, Selefi ve gecmiş ulemayı turlu şeylerle itham ederek, karalayarak yapan insanlar acaba nasıl bir vebali omuzladıklarının farkında mıdır?
Sizin yalnızca şahsi goruşunuze dayanarak verdiğiniz fetvalarla yuzlerce, binlerce, hatta belki milyonlarca insan amel ediyor Belki birilerinin hakkını yiyor, belki inanması gereken şeyleri inkar, inkar etmesi gereken şeylere de iman ediyor; yahut usulune uygun olmayan şekilde ibadet ediyor ve son nefesini bu şekilde verecek Ve siz sadece kendi hesabınızı değil, o insanların hesabını da vermek durumunda kalacağınıza dair icinizde en kucuk bir endişe duymadan, size uzatılan her mikrofonu şohretinize şohret katmanın fırsatı olarak goreceksiniz!!!
Fetva sorma sorumluluğu
Yukarıda fetva verme mevkiinde olanların veya kendilerini bu mevkide gorenlerin yuz yuze bulunduğu sorumluluk ve tehlikelere değindik Acaba fetva sormak da bir bilinc ve sorumluluk işi değil midir?
Doğrusu şu ki, fetva vermeyi bilmek kadar fetva sormayı bilmek de bir yukumluluktur
Ali elKari, Kim ilimsiz fetva verirse gunahı fetvayı verenin boynunadır (Ebu Davud, Hakim) hadisi uzerinde dururken ilginc bir noktaya temas eder Hadisin metni iki şekilde anlaşılmaya musaittir Birincisi yukarıda verdiğimiz gibidir İkincisi ise şoyledir: Kim ilimsiz olarak fetva verirse, gunahı, ona fetva soranın boynunadır (MirkatulMefatih, 503)
Her ne kadar tercih edilen yukarıdaki anlamlardan ilki ise de, hadisin metninden ikinci manayı cıkarmak da dediğimiz gibi mumkundur Bu durumda fetva soran kimselere de bir sorumluluk duşuyor demektir
Hz Omer ra da şu tesbitle aynı hassas noktaya parmak basmıştır: Guvenilir kimse kesinlikle hıyanet etmez Ancak insanlar guvenilir olmayan kimseye guvenir, onlar da hıyanet eder
Hz Omer raın bu sozunu nakleden Ebu Bekir etTurtUşi şoyle der: Biz de diyoruz ki: Hicbir alim asla bidat uydurmaz Ancak, alim olmayan kimselere fetva sorulur, onlar da (verdikleri yalan yanlış fetvalar sebebiyle) hem kendileri sapar, hem de (fetva soranları) saptırır (KitabulHavadis velBida, 77)
TabiUndan İbn Sirin bu noktada bizim icin hayati onem arz eden şu tesbitte bulunmuştur: Bu ilim Dindir Dininizi kimden aldığınıza iyi dikkat edin! (Muslim, Darimi, İbn Ebi Şeybe)
Şu halde iyi bilmek durumundayız ki, Ben alim değilim Ancak fetva sorar ve aldığım fetvayla amel ederim demek insanı kurtarmaya yetmez Kime fetva sorduğumuza, yani dinimizi kimden aldığımıza da dikkat etmekle mukellefiz
Arızanın kaynağı
Gunumuzde din adına dolaşıma surulen fitnefesadın ve bilgi kirliliğinin bu derece revac bulmuş olmasında, layık ve ehil olmayan insanları alim mevkiine yukselterek kendilerinden din oğrenen, fetva soran insanların payı inkar edilemez
Fetva sormanın mantığı şudur: Bir kimse, başına gelen herhangi bir olayda Allah ve Rasulunun hoşnut olduğu hukmun ne olduğunu oğrenmek maksadıyla işin ehli, ilmiyle amel eden bir alime danışır Sonra da aldığı fetvayla amel eder ve boylece Allah Tealayı ve Rasulunu hoşnut kılmış olmanın itminanını yaşar
Ahiretini onemseyen insanlar icin bu son derece normal, hatta olması gereken davranış bicimidir Zira fetva, dinin emri ve hukmu ne olursa olsun, yapmaya coktan karar verdiğimiz bir işi kitabına uydurma işlemi değildir!
Aksine hareket etmek, yarım hocaların, yani sahte alimlerin bizi dinimizden etmesine yol aramak demektir Yarım hoca dinden eder, evet, ama fetva sormak durumundaki kişi de, dininden olmamak icin fetvayı kimden alması gerektiğine dikkat etmek gibi bir sorumluluğun muhatabıdır
Unutmayalım ki Bir millet kendinde olanı değiştirmedikce, Allah o milleti değiştirmez (Rad, 11)
Yarım Hocaların Dinden Ediş Usulu
İstikametimiz Batıya doğru cevrildiğinden beri, bizim Dini algılama ve yaşama tarzımıza da bir cozulme arız oldu
Nefsimize ağır gelen hukumleri devre dışı bırakmak ya da o hukumlerle muhatap olmadığımızı ispatlamak icin olmadık yorumlar yapar hale geldik
Eğer nefsimize ağır gelen hukum, Kuran ayetiyle sabit ise, o konuda Sunneti, Sahabenin ve ulemanın anlayışını gormezden gelerek ayete kendi anlayışımız doğrultusunda anlam vermenin gayreti icinde olduk Kuran 1400 yıl once inmiştir, ama her cağa hitap etmektedir Onun her cağda yeniden yorumlanması, evrenselliğinin bir gereğidir gibi sacma sapan gerekcelerle Allahın Kitabını kendi heva ve heveslerimiz doğrultusunda olmadık yorumlara tabi tuttuk
Bahis konusu olan hukum, Sunnetlehadislerle sabit olmuş ise, iş biraz daha kolaylaşıyor Musteşrikler marifetiyle hadislere guvensizlik virusunun coktan bulaştığı aklımıza bu aşamada hemen uydurma hadisler soylemi geliveriyor Soz konusu hadisin de uydurulanlar cumlesinden olduğunu soyleyerek işin icinden sıyrılıyoruz!
İcma ya da Kıyasa gelince, orada yukumuz busbutun hafiflemiştir Zira yuzlerce yıl once meydana gelmiş bir icmanın bugun bizi bağlamayacağı, kıyasla verilen hukumlerin ise KuranınSunnetin ruhu dediğimiz şeye aykırı olduğu yorumu hemen yanıbaşımızdadır
Modern zamanlarda Edillei Şeriyye adeta hayatımızdan cıkmış, onun yerini şu uc ilke almıştır:
Kolaycılık
Akılcılık
Değişim
Bu ilkelere uymayan delil, ayet de olsa, hadis de olsa, bir caresine bakılır ve mutlaka devre dışı bırakılır!
Ebubekir SİFİL semerkand dergisi