iltasyazilim
FD Üye
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRRAHİM
ÜMMETİN YİTİK HAZİNELERİ
“ EHLİ BEYT
Bazı kardeşlerimiz soruyorlar, neden bazıları tarafından Ehli Beyt olgusu bu kadar önemseniyor, üzerinde duruluyor, sürekli gündemde tutulmaya ve ön plana çıkarılmaya çalışılıyor? Hatta bazıları bunu Müslümanların vahdetini helal getirecek bir durum alarak değerlendirip karşı çıkıyorlar
Aziz kardeşim, Ehli Beyt'i biz değil Allahu Teâlâ ve Allah'ın Yüce Resulü ön plana çıkarmıştır Bizim yaptığımız ise onlara lebbeyk demekten başka bir şey değildir Biz aşağıda Kur'ân ve Sünnet'ten bunun en önemli ve en çarpıcı delil ve şahitlerine kısaca değinmeye çalışacağız Ancak önce önemli bir hususun altını çizerek geçmek istiyoruz:
Maalesef bir çoğumuz çoğu zaman neyin doğru, neyin yanlış, neyin önemli, neyin önemsiz olduğunu Kur'ân ve Sünnet ölçülerine göre değil, kendi kafamıza göre ve bir takım ön yargılara dayanarak değerlendirmeğe çalışıyoruz Oysa Kur'ân ve sahih Sünnet'e müracaat ettiğimizde durumun hiç de öyle olmadığını pekala görürüz İşte üzerinde durmak istediğimiz mevzuda da maalesef aynı durum söz konusudur
Biz inanıyoruz ki Kur'ân ve Sünnet'i, ciddi, tarafsız, ön yargılardan uzak bir şekilde ve değişik kanal ve kaynakları dikkate alarak tetkik eden bir kimse, bize hak vererek söz konusu eleştirilerden vazgeçip, aslında asırlardır ümmet arasında tam tersi bir durum yaşandığını ve sürekli Ehli Beyt'in birileri tarafında arka plana itildiğini, müslümanların fikri ve içtimai sahalarından uzaklaştırıldığını ve alternatif olarak hep başkalarının ileri sürüldüğünü, kısaca Ehli Beyt'i ümmete tam anlamıyla unutturmak istediklerini ve maalesef büyük ölçüde de bunu başardıklarını büyük bir hayret ve şaşkınlık içerisinde görecek ve neden böyle olduğuna teessüf edecektir
Evet kardeşim, şimdi sizi Rabb'imizin Kitabı ve Resül'ünün vahye dayanan nurlu sözleri ve kendi akıl ve vicdanınızla baş başa bırakıyorum:
Allahu Teâlâ'nın Tathir ayetinde1 Ehli Beyt'in her türlü kötülük ve fenalıktan uzak tutulduğunu ilan etmesi, onlara ayrıcalık kazandırmak, onlar hakkında kesin bir ilahi garanti vermek için değil de nedir? Başka herhangi bir gurup veya şahıs hakkında böyle açık ve kesin bir ilahi referans gösterilebilir mi?
Meveddet ayetinde2 Resulullah'ın 23 yıllık risaletinin karşılığı olarak Ehli Beyt'inin sevgi ve muhabbetinin ümmete farz kılınışı, Ehli Beyt'in ön plana çıkarılması, o ilahi insanların daima ümmetin gündeminde tutulması, unutulması ve takip edilmesini sağlamak için değil de nedir?
Hak Teâla'nın Mübâhele ayetini3 indirerek, Necran Hıristiyanlarıyla lanetleşmek ve Resul'ün dualarına âmin diyebilmek için o kadar sahabenin ve mu'minlerin arasından, sadece Hz Ali'yi, o kadar sahabenin ve mumine kadının (Resullah'ın muhterem zevceleri de dahil) arasından, sadece Hz Fatıma'yı, o kadar sahabi çocuklarının arasından sadece Hz Hasan ve Hz Hüseyin'i kendisiyle o hassas ve ilahi sahneye çıkarılmasını Resulü'ne emretmesi ve en önemlisi, bu ayette Hz Ali'yi Resullah'ın canı ve özü gibi tanıtması, Ehli Beyt'i ön plana çıkarmak, bütün ümmetin arasında onlara ayrıcalık kazandırmak ve kimsenin ulaşamadığı bir üstünlük ve fazileti onlara atfetmek için değil de nedir?
Salavât ayetini4 tefsir ederken Allah Resulü'nün, ebter (sonu kesik) salavat getirilmemesi ve kendisiyle birlikte Ehli Beyti'ne de salat ve selam edilmesi gerektiğini önemle vurgulayarak ümmetine emretmesi, öte yandan namazlarda yine Resulullah ile birlikte Ehli Beyti'ne de salat ve tahiyyat okunmasının farz kılınışı, Ehli Beyt'i ilelebet yaşatma, onlara örneklik ve önderlik konumu kazandırma maksadıyla değil de nedir? Buna, bunun dışında bir yorum getirmek, Hekim olan Allah'a ve Resulü'ne abesi isnâd olmaz mı?
Resulullah'tan mütevatiren nakledilen Sekaleynhadisinde 5 Allah Resul'ü Ehli Beyti'ni Kur'ân'la eşleştirip kıyamete kadar ümmetine emanet olarak bırakırken neyi amaçlıyordu? Aynı hadiste ümmeti, Kur'ân ve Ehli Beyt'e birlikte sarılarak dalaletten korunmalarını emrederken neyi kastediyordu acaba?
Ehli Beyti'ni Nuh'un Gemisine6 benzetip ona binenlerin kurtulacağını, binmeyenlerin helak olacağını buyururken, ümmetine hangi mesajı vermek istiyordu acaba?
İslam'ın temeli, beni ve Ehli Beyt'i mi sevmektir7 buyurduğunda, insanın hayatında hiçbir rol oynamayan ve başka sevgilerden hiçbir farkı olmayan, hatta Ehli Beyt'in dışında, hatta bazan karşısında olan kimselere beslenen muhabbetin aynısı veya daha aşağısı, kupkuru bir sevgiyi mi İslam'ın temeli olarak nitelemek istiyordu?! Peygamber'i sevip de onun yolunu takip etmeyenin, onu kendisine örnek ve önder edinmeyenin sevgisi gerçek bir sevgi olabilir mi? Dinin temeli olarak nitelendirilebilir mi? Buna paralel olarak zikrettiği Ehli Beyti'nin sevgisi nasıl?!
Benim Ehli Beyt'i mi kendi aranızda bedenden bir baş ve baştan iki göz yerine koyun8 buyruğunu düşünelim Acaba başsız bir bedenin yaşadığını ve gözsüz bir başın aydınlık ve nuru gördüğünü gören, iddia eden var mı?
Hiçbir kimse biz Ehli Beyt'le kıyaslanamaz9 buyurduğunda, başka birileriyle farkı olmayan, hatta amelen onlardan daha aşağı görülen, tutulan bir Ehli Beyt'ten mi söz ediyordu, Allah'ın hikmet sahibi Resulü?
Fahri Kainat Efendimizin şu hadislerini hiç okuduk mu? Okuduysak üzerinde hiç düşündük mü? Düşünüp de hayatımıza yansıttık mı?:
Yıldızlar yer ehlinin boğulmaktan kurtulma güvencesi olduğu gibi, benim Ehli Beyt'im de ümmetimin ihtilaftan korunma güvencesidir Şu halde Arap'tan herhangi bir topluluk onlara karşı gelirse, ihtilafa düşüp İblis'in hizbinden olurlar10
Kim benim gibi yaşamayı, benim gibi ölmeyi ve Adn cennetinde yerleşmeyi seviyorsa, benden sonra Ali'nin velayetine girsin ve onun veli kıldığı kimseyi veli kabul etsin ve benden sonra imamlara uysun; zira onlar benim Ehli Beyt'imdirler; benim tıynetimden yaratılmış, (ilahi bir) ilim ve idrak nasiplenmişlerdir Ümmetimden onların üstünlüğünü inkar eden, onlarla benim aramdaki yakınlık bağını koparanlara yazıklar olsun; Allah onları benim şefaatime nail etmesin11
Evet okyanustan damla misali verdiğimiz bu ayet ve hadisler üzerinde Allah rızası için biraz düşünelim Sonra ümmetin geçmişten günümüze dek sürüp gelen durumunu bir gözden geçirelim Acaba ümmet Ehli Beyt'i bu ayet ve hadislerin istediği yere koydu mu? İlim ve irfanı mı onlardan aldı, fıkhını mı, tefsirini mi, hadisini mi, hangisini?!
Ebu Hureyre'den altı bine yakın hadis nakledenler, Hz Hasan'dan altmış tanesini nakletmiş midir? İbni Ömer'den iki binden fazla hadis nakleden kaynaklar Hz Hüseyin'den yirmi tanesini nakletmiş midir? Ümmül mu'minin Aişe'den iki bini aşkın hadis nakleden hadisçilerimiz Hz Fatıma'dan nakledecek kırk hadis bile bulamamışlardır herhalde? Diyelim ki bunlar kendi babalarının ilim ve irfanından gereği gibi istifade edememişlerdir (haşa); ama Resulullah'ın ilim şehrinin kapısı olan, 12 küçük yaştan risalet elinde yetişen, gece gündüz onun yanından ayrılmayan Hz Ali'den kaç hadis nakletmişlerdir acaba? İlim hikmetin dokuz payına sahip olan ve iki yıl (naklettiklerine göre) Resulullah'tan istifade edebilen Ebu Hureyre'ye nazaran kıyaslanamayacak kadar azdır
İbni Mülcem'in Hz Ali'ye vurduğu darbeyi insin ve cinsin ibadetine bedel bilen harici İmran bin Hattan'dan, valiliği zamanında işlediği cinayetlerle tanınan ve Ümeyyeoğulları'ndan aldığı altın keselerine karşılık fabrika gibi hadis üreten Semure bin Cündeb'ten Kerbela'da Emevi ordusun başında Peygamber evlatlarını hunharca katlettiren Ömer bin Sa'd'dan hadis nakleden hadisçilerimiz, neden Ehli Beyt imamlarına gelince ihtiyatlı davranmayı yeğliyorlar?
Neden bugün diğer mezhep imamlarının yanı sıra, Ehli Beyt imamlarının, özellikle dört mezhep imamının direk veya dolaylı olarak üstadı sayılan İmam Cafer'i Sadık (as)'ın görüşleri de ilmihaller de, fıkıh kitaplarında zikredilmiyor? Bu mu Ehli Beyt'in gemisine binmek? Onları bedendeki baş ve baştaki göz mesabesinde görmek?
Belki bazıları, bunlar geçmişte yapılan ve geçmişte kalan bazı hatalardır; bu yüzden bunları tekrar gündeme getirmenin ne anlamı var diyebilirler Fakat aynı hatalar yine yapılıyorsa ne yapmalı? Bu gün sözleri itibar gören bazı sözde araştırmacı yazarların bunca ayet ve hadislere rağmen: Bir milleti Ali'ye, Fatıma'ya, Hasan ve Hüseyin'ne endekslerseniz, o millete yazık etmiş olursunuzbuyruğuna ne demeli? Acaba kim kendine ve ümmete yazık etmiştir? Kur'ân ve sünnete lebbeyk diyerek, Ehli Beyt'i kendilerine rehber ve mihver edinenler mi, yoksa başkaları mı? Geçmiş tarihimizi basiret gözüyle irdeleyen kimseye sorunun cevabını bulmak zor olmasa gerek
Evet bizler, müslümanlar olarak artık bir an evvel bu büyük gafletten uyanıp, Resulullah'ın ümmetine emanet olarak bıraktığı, ama tarih boyunca ümmet arasında hep garip ve meçhul kalan veya bırakılan ve hiçbir zaman hakkıyla tanınmayan bu gizli hazineyi, bu tertemiz ilim ve marifet pınarını ve bizi kesintisiz, katıksız ve mutmain bir kanalla Resulullah'ın ilim ve marifet deryasına bağlayan bu altın silsileyi, imkanlar ve kaynaklar elverdiği ölçüde tanımaya ve keşfetmeye ve insanımıza tanıtmaya çalışmalıyız ki böyle bir şey gerçekleşirse, o zaman bir yandan müslümanlar, asırlardır ne kadar büyük ve önemli bir hazineden mahrum kaldıklarını fark edip geçmişi telafiye çalışırlar; diğer yandan bir grup garez sahibi veya cahil kimseler de bir takım uydurma rivayete dayanarak işi tâ sünneti inkara kadar götüremezler
Burada yeri gelmişken bazıları tarafından ortaya atılan bir diğer soruyu da cevaplandırmak istiyoruz Deniliyor ki: Evet bu anlattıklarınızda haklı olabilirsiniz; verdiğiniz Kur'ânî ve nebevi referanslara da diyeceğimiz yok Ancak sorun bununla bitmiyor; zira bugün Ehli Beyt'e isnad edilen şeylerin doğru olup olmadığı bizlere meçhuldür Eğer bunların gerçekten Hz Ali, Hz Hasan, Hz Hüseyin , İmam Caferi Sadık veya Ehli Beyt imamlarından herhangi birisine ait olduğuna kanaât getirirsek, ona uymakta tereddüt etmeyiz Ancak gerçekten onlara ait olup olamadığında şüpheliyiz; onların dillerine de uydurulmuş olabilir
Evet bu, ilk etapta haklı ve yerinde bir itiraz olarak görülebilir, ancak biraz dikkat edilirse göreceğiz ki evvela aynı sorun diğer şahsiyetler hakkında da söz konusudur; örneğin bir İmam Eş'ari'ye, İmam Maturidi'ye, Ebu Hanife'ye vb şahsiyetlere isnad edilen görüşlerin gerçekten onlara ait olup olmadığını nereden ve nasıl anlıyorsunuz? Onların doğru olduğuna dair birisine vahiy mi inmiştir yoksa? Bunlara karşı ne yapıyorsak, onlara karşı da aynısını yapmalıyız; zira bugün elde bulunan kaynaklara müracaat etmekten başka bir çaremiz ve alternatifimiz bulunmamaktadır Elbette kimse, Önüne çıkana körü körüne sarıldemiyor Mutlaka bir takım aklî ve naklî ölçülere, kıstaslara dayanıp hangisinin doğru, hangisinin yanlış, hangisinin güçlü, hangisinin zayıf olduğunu tespit etmeye çalışmalıdır
Bugün artık Ehli Sünnet arasında en muteber kaynaklar olarak bilinen ve hatta sahih adı verilen kaynaklarda dahi (Buhari, Müslim, vb gibi), bir çok zayıf, yanlış, akıl ve mantık dışı rivayetler, bir çok âlim tarafından tespit edilerek apaçık bir şekilde ortaya konmuştur Kısaca bu tür sudan bahanelerle Ehli Beyt'e isnad edilen kaynaklardan ve görüşlerden uzak durmaya çalışan kimse, ancak kendisine yazık eder ve eşi emsali bulunmayan bir ilim, irfan ve nur kaynağına açılan kapıyı yüzüne kapatmış olur Sonra böyle bir tavır içerisine giren kimse bir anlamda kendisine güvenmiyor demektir
Ayriyeten şunu da açık bir şekilde söylemeliyiz ki Ehli Beyt yolunda olduğunu, onları imam ve önder olarak kabul ettiğini dilde söylemekle iş bitmiyor; gerçek anlamda ve her konuda, hayatın bütün sahalarında Ehli Beyt'i örnek alan ve gerçekten Ehli Beyt'ce yaşayan bir kimse ancak iddiasında sadık olabilir Bu yüzden bizim Ehli Beyt yolunu takip ettiklerini ileri süren Alevi, Bektaşi, Caferi, vb isimleri kullanan kardeşlerimize de acizane çağrımız, herkesin kendisini ciddi bir öz eleştiriye tabi tutması ve ister fikri, isterse ameli olarak Ehli Beyt'i ne kadar tanıdıklarını, anladıklarını ve yaşadıklarını gözden geçirmeleridir Evet, önce Ehli Beyt'in nasıl düşündüklerini ve nasıl yaşadıklarını sahih, senetli ve birinci el kaynaklardan tanımaya çalışmalı, sonra da bizim onlara ne kadar benzeyip benzemediğimizi değerlendirmeğe tabi tutmalıyız
Kısacası bugün ister Sünni, isterse Alevi veya diğer müslüman grupların hepsinin birleşme noktası olan ve bir anlamda ümmetin yitik ve gizli hazineleri konumunu taşıyan Ehli Beyt'i hep birlikte yeniden keşfetmeye, tanımaya çalışmalı ve tarih boyunca yaşayan bu yanlışa son vermeli ve Resulullah'ın emanetine sahip çıkmalıyız
Allahü Teâlâ cümlemizi kendisini, Resul'ünü ve onun Ehli Beyt'ini gerçek anlamda seven ve itaat eden, onların dostlarıyla dost, düşmanlarıyla düşman olan salih ve saâdetli kullarından eylesin Amin!
ÜMMETİN YİTİK HAZİNELERİ
“ EHLİ BEYT
Bazı kardeşlerimiz soruyorlar, neden bazıları tarafından Ehli Beyt olgusu bu kadar önemseniyor, üzerinde duruluyor, sürekli gündemde tutulmaya ve ön plana çıkarılmaya çalışılıyor? Hatta bazıları bunu Müslümanların vahdetini helal getirecek bir durum alarak değerlendirip karşı çıkıyorlar
Aziz kardeşim, Ehli Beyt'i biz değil Allahu Teâlâ ve Allah'ın Yüce Resulü ön plana çıkarmıştır Bizim yaptığımız ise onlara lebbeyk demekten başka bir şey değildir Biz aşağıda Kur'ân ve Sünnet'ten bunun en önemli ve en çarpıcı delil ve şahitlerine kısaca değinmeye çalışacağız Ancak önce önemli bir hususun altını çizerek geçmek istiyoruz:
Maalesef bir çoğumuz çoğu zaman neyin doğru, neyin yanlış, neyin önemli, neyin önemsiz olduğunu Kur'ân ve Sünnet ölçülerine göre değil, kendi kafamıza göre ve bir takım ön yargılara dayanarak değerlendirmeğe çalışıyoruz Oysa Kur'ân ve sahih Sünnet'e müracaat ettiğimizde durumun hiç de öyle olmadığını pekala görürüz İşte üzerinde durmak istediğimiz mevzuda da maalesef aynı durum söz konusudur
Biz inanıyoruz ki Kur'ân ve Sünnet'i, ciddi, tarafsız, ön yargılardan uzak bir şekilde ve değişik kanal ve kaynakları dikkate alarak tetkik eden bir kimse, bize hak vererek söz konusu eleştirilerden vazgeçip, aslında asırlardır ümmet arasında tam tersi bir durum yaşandığını ve sürekli Ehli Beyt'in birileri tarafında arka plana itildiğini, müslümanların fikri ve içtimai sahalarından uzaklaştırıldığını ve alternatif olarak hep başkalarının ileri sürüldüğünü, kısaca Ehli Beyt'i ümmete tam anlamıyla unutturmak istediklerini ve maalesef büyük ölçüde de bunu başardıklarını büyük bir hayret ve şaşkınlık içerisinde görecek ve neden böyle olduğuna teessüf edecektir
Evet kardeşim, şimdi sizi Rabb'imizin Kitabı ve Resül'ünün vahye dayanan nurlu sözleri ve kendi akıl ve vicdanınızla baş başa bırakıyorum:
Allahu Teâlâ'nın Tathir ayetinde1 Ehli Beyt'in her türlü kötülük ve fenalıktan uzak tutulduğunu ilan etmesi, onlara ayrıcalık kazandırmak, onlar hakkında kesin bir ilahi garanti vermek için değil de nedir? Başka herhangi bir gurup veya şahıs hakkında böyle açık ve kesin bir ilahi referans gösterilebilir mi?
Meveddet ayetinde2 Resulullah'ın 23 yıllık risaletinin karşılığı olarak Ehli Beyt'inin sevgi ve muhabbetinin ümmete farz kılınışı, Ehli Beyt'in ön plana çıkarılması, o ilahi insanların daima ümmetin gündeminde tutulması, unutulması ve takip edilmesini sağlamak için değil de nedir?
Hak Teâla'nın Mübâhele ayetini3 indirerek, Necran Hıristiyanlarıyla lanetleşmek ve Resul'ün dualarına âmin diyebilmek için o kadar sahabenin ve mu'minlerin arasından, sadece Hz Ali'yi, o kadar sahabenin ve mumine kadının (Resullah'ın muhterem zevceleri de dahil) arasından, sadece Hz Fatıma'yı, o kadar sahabi çocuklarının arasından sadece Hz Hasan ve Hz Hüseyin'i kendisiyle o hassas ve ilahi sahneye çıkarılmasını Resulü'ne emretmesi ve en önemlisi, bu ayette Hz Ali'yi Resullah'ın canı ve özü gibi tanıtması, Ehli Beyt'i ön plana çıkarmak, bütün ümmetin arasında onlara ayrıcalık kazandırmak ve kimsenin ulaşamadığı bir üstünlük ve fazileti onlara atfetmek için değil de nedir?
Salavât ayetini4 tefsir ederken Allah Resulü'nün, ebter (sonu kesik) salavat getirilmemesi ve kendisiyle birlikte Ehli Beyti'ne de salat ve selam edilmesi gerektiğini önemle vurgulayarak ümmetine emretmesi, öte yandan namazlarda yine Resulullah ile birlikte Ehli Beyti'ne de salat ve tahiyyat okunmasının farz kılınışı, Ehli Beyt'i ilelebet yaşatma, onlara örneklik ve önderlik konumu kazandırma maksadıyla değil de nedir? Buna, bunun dışında bir yorum getirmek, Hekim olan Allah'a ve Resulü'ne abesi isnâd olmaz mı?
Resulullah'tan mütevatiren nakledilen Sekaleynhadisinde 5 Allah Resul'ü Ehli Beyti'ni Kur'ân'la eşleştirip kıyamete kadar ümmetine emanet olarak bırakırken neyi amaçlıyordu? Aynı hadiste ümmeti, Kur'ân ve Ehli Beyt'e birlikte sarılarak dalaletten korunmalarını emrederken neyi kastediyordu acaba?
Ehli Beyti'ni Nuh'un Gemisine6 benzetip ona binenlerin kurtulacağını, binmeyenlerin helak olacağını buyururken, ümmetine hangi mesajı vermek istiyordu acaba?
İslam'ın temeli, beni ve Ehli Beyt'i mi sevmektir7 buyurduğunda, insanın hayatında hiçbir rol oynamayan ve başka sevgilerden hiçbir farkı olmayan, hatta Ehli Beyt'in dışında, hatta bazan karşısında olan kimselere beslenen muhabbetin aynısı veya daha aşağısı, kupkuru bir sevgiyi mi İslam'ın temeli olarak nitelemek istiyordu?! Peygamber'i sevip de onun yolunu takip etmeyenin, onu kendisine örnek ve önder edinmeyenin sevgisi gerçek bir sevgi olabilir mi? Dinin temeli olarak nitelendirilebilir mi? Buna paralel olarak zikrettiği Ehli Beyti'nin sevgisi nasıl?!
Benim Ehli Beyt'i mi kendi aranızda bedenden bir baş ve baştan iki göz yerine koyun8 buyruğunu düşünelim Acaba başsız bir bedenin yaşadığını ve gözsüz bir başın aydınlık ve nuru gördüğünü gören, iddia eden var mı?
Hiçbir kimse biz Ehli Beyt'le kıyaslanamaz9 buyurduğunda, başka birileriyle farkı olmayan, hatta amelen onlardan daha aşağı görülen, tutulan bir Ehli Beyt'ten mi söz ediyordu, Allah'ın hikmet sahibi Resulü?
Fahri Kainat Efendimizin şu hadislerini hiç okuduk mu? Okuduysak üzerinde hiç düşündük mü? Düşünüp de hayatımıza yansıttık mı?:
Yıldızlar yer ehlinin boğulmaktan kurtulma güvencesi olduğu gibi, benim Ehli Beyt'im de ümmetimin ihtilaftan korunma güvencesidir Şu halde Arap'tan herhangi bir topluluk onlara karşı gelirse, ihtilafa düşüp İblis'in hizbinden olurlar10
Kim benim gibi yaşamayı, benim gibi ölmeyi ve Adn cennetinde yerleşmeyi seviyorsa, benden sonra Ali'nin velayetine girsin ve onun veli kıldığı kimseyi veli kabul etsin ve benden sonra imamlara uysun; zira onlar benim Ehli Beyt'imdirler; benim tıynetimden yaratılmış, (ilahi bir) ilim ve idrak nasiplenmişlerdir Ümmetimden onların üstünlüğünü inkar eden, onlarla benim aramdaki yakınlık bağını koparanlara yazıklar olsun; Allah onları benim şefaatime nail etmesin11
Evet okyanustan damla misali verdiğimiz bu ayet ve hadisler üzerinde Allah rızası için biraz düşünelim Sonra ümmetin geçmişten günümüze dek sürüp gelen durumunu bir gözden geçirelim Acaba ümmet Ehli Beyt'i bu ayet ve hadislerin istediği yere koydu mu? İlim ve irfanı mı onlardan aldı, fıkhını mı, tefsirini mi, hadisini mi, hangisini?!
Ebu Hureyre'den altı bine yakın hadis nakledenler, Hz Hasan'dan altmış tanesini nakletmiş midir? İbni Ömer'den iki binden fazla hadis nakleden kaynaklar Hz Hüseyin'den yirmi tanesini nakletmiş midir? Ümmül mu'minin Aişe'den iki bini aşkın hadis nakleden hadisçilerimiz Hz Fatıma'dan nakledecek kırk hadis bile bulamamışlardır herhalde? Diyelim ki bunlar kendi babalarının ilim ve irfanından gereği gibi istifade edememişlerdir (haşa); ama Resulullah'ın ilim şehrinin kapısı olan, 12 küçük yaştan risalet elinde yetişen, gece gündüz onun yanından ayrılmayan Hz Ali'den kaç hadis nakletmişlerdir acaba? İlim hikmetin dokuz payına sahip olan ve iki yıl (naklettiklerine göre) Resulullah'tan istifade edebilen Ebu Hureyre'ye nazaran kıyaslanamayacak kadar azdır
İbni Mülcem'in Hz Ali'ye vurduğu darbeyi insin ve cinsin ibadetine bedel bilen harici İmran bin Hattan'dan, valiliği zamanında işlediği cinayetlerle tanınan ve Ümeyyeoğulları'ndan aldığı altın keselerine karşılık fabrika gibi hadis üreten Semure bin Cündeb'ten Kerbela'da Emevi ordusun başında Peygamber evlatlarını hunharca katlettiren Ömer bin Sa'd'dan hadis nakleden hadisçilerimiz, neden Ehli Beyt imamlarına gelince ihtiyatlı davranmayı yeğliyorlar?
Neden bugün diğer mezhep imamlarının yanı sıra, Ehli Beyt imamlarının, özellikle dört mezhep imamının direk veya dolaylı olarak üstadı sayılan İmam Cafer'i Sadık (as)'ın görüşleri de ilmihaller de, fıkıh kitaplarında zikredilmiyor? Bu mu Ehli Beyt'in gemisine binmek? Onları bedendeki baş ve baştaki göz mesabesinde görmek?
Belki bazıları, bunlar geçmişte yapılan ve geçmişte kalan bazı hatalardır; bu yüzden bunları tekrar gündeme getirmenin ne anlamı var diyebilirler Fakat aynı hatalar yine yapılıyorsa ne yapmalı? Bu gün sözleri itibar gören bazı sözde araştırmacı yazarların bunca ayet ve hadislere rağmen: Bir milleti Ali'ye, Fatıma'ya, Hasan ve Hüseyin'ne endekslerseniz, o millete yazık etmiş olursunuzbuyruğuna ne demeli? Acaba kim kendine ve ümmete yazık etmiştir? Kur'ân ve sünnete lebbeyk diyerek, Ehli Beyt'i kendilerine rehber ve mihver edinenler mi, yoksa başkaları mı? Geçmiş tarihimizi basiret gözüyle irdeleyen kimseye sorunun cevabını bulmak zor olmasa gerek
Evet bizler, müslümanlar olarak artık bir an evvel bu büyük gafletten uyanıp, Resulullah'ın ümmetine emanet olarak bıraktığı, ama tarih boyunca ümmet arasında hep garip ve meçhul kalan veya bırakılan ve hiçbir zaman hakkıyla tanınmayan bu gizli hazineyi, bu tertemiz ilim ve marifet pınarını ve bizi kesintisiz, katıksız ve mutmain bir kanalla Resulullah'ın ilim ve marifet deryasına bağlayan bu altın silsileyi, imkanlar ve kaynaklar elverdiği ölçüde tanımaya ve keşfetmeye ve insanımıza tanıtmaya çalışmalıyız ki böyle bir şey gerçekleşirse, o zaman bir yandan müslümanlar, asırlardır ne kadar büyük ve önemli bir hazineden mahrum kaldıklarını fark edip geçmişi telafiye çalışırlar; diğer yandan bir grup garez sahibi veya cahil kimseler de bir takım uydurma rivayete dayanarak işi tâ sünneti inkara kadar götüremezler
Burada yeri gelmişken bazıları tarafından ortaya atılan bir diğer soruyu da cevaplandırmak istiyoruz Deniliyor ki: Evet bu anlattıklarınızda haklı olabilirsiniz; verdiğiniz Kur'ânî ve nebevi referanslara da diyeceğimiz yok Ancak sorun bununla bitmiyor; zira bugün Ehli Beyt'e isnad edilen şeylerin doğru olup olmadığı bizlere meçhuldür Eğer bunların gerçekten Hz Ali, Hz Hasan, Hz Hüseyin , İmam Caferi Sadık veya Ehli Beyt imamlarından herhangi birisine ait olduğuna kanaât getirirsek, ona uymakta tereddüt etmeyiz Ancak gerçekten onlara ait olup olamadığında şüpheliyiz; onların dillerine de uydurulmuş olabilir
Evet bu, ilk etapta haklı ve yerinde bir itiraz olarak görülebilir, ancak biraz dikkat edilirse göreceğiz ki evvela aynı sorun diğer şahsiyetler hakkında da söz konusudur; örneğin bir İmam Eş'ari'ye, İmam Maturidi'ye, Ebu Hanife'ye vb şahsiyetlere isnad edilen görüşlerin gerçekten onlara ait olup olmadığını nereden ve nasıl anlıyorsunuz? Onların doğru olduğuna dair birisine vahiy mi inmiştir yoksa? Bunlara karşı ne yapıyorsak, onlara karşı da aynısını yapmalıyız; zira bugün elde bulunan kaynaklara müracaat etmekten başka bir çaremiz ve alternatifimiz bulunmamaktadır Elbette kimse, Önüne çıkana körü körüne sarıldemiyor Mutlaka bir takım aklî ve naklî ölçülere, kıstaslara dayanıp hangisinin doğru, hangisinin yanlış, hangisinin güçlü, hangisinin zayıf olduğunu tespit etmeye çalışmalıdır
Bugün artık Ehli Sünnet arasında en muteber kaynaklar olarak bilinen ve hatta sahih adı verilen kaynaklarda dahi (Buhari, Müslim, vb gibi), bir çok zayıf, yanlış, akıl ve mantık dışı rivayetler, bir çok âlim tarafından tespit edilerek apaçık bir şekilde ortaya konmuştur Kısaca bu tür sudan bahanelerle Ehli Beyt'e isnad edilen kaynaklardan ve görüşlerden uzak durmaya çalışan kimse, ancak kendisine yazık eder ve eşi emsali bulunmayan bir ilim, irfan ve nur kaynağına açılan kapıyı yüzüne kapatmış olur Sonra böyle bir tavır içerisine giren kimse bir anlamda kendisine güvenmiyor demektir
Ayriyeten şunu da açık bir şekilde söylemeliyiz ki Ehli Beyt yolunda olduğunu, onları imam ve önder olarak kabul ettiğini dilde söylemekle iş bitmiyor; gerçek anlamda ve her konuda, hayatın bütün sahalarında Ehli Beyt'i örnek alan ve gerçekten Ehli Beyt'ce yaşayan bir kimse ancak iddiasında sadık olabilir Bu yüzden bizim Ehli Beyt yolunu takip ettiklerini ileri süren Alevi, Bektaşi, Caferi, vb isimleri kullanan kardeşlerimize de acizane çağrımız, herkesin kendisini ciddi bir öz eleştiriye tabi tutması ve ister fikri, isterse ameli olarak Ehli Beyt'i ne kadar tanıdıklarını, anladıklarını ve yaşadıklarını gözden geçirmeleridir Evet, önce Ehli Beyt'in nasıl düşündüklerini ve nasıl yaşadıklarını sahih, senetli ve birinci el kaynaklardan tanımaya çalışmalı, sonra da bizim onlara ne kadar benzeyip benzemediğimizi değerlendirmeğe tabi tutmalıyız
Kısacası bugün ister Sünni, isterse Alevi veya diğer müslüman grupların hepsinin birleşme noktası olan ve bir anlamda ümmetin yitik ve gizli hazineleri konumunu taşıyan Ehli Beyt'i hep birlikte yeniden keşfetmeye, tanımaya çalışmalı ve tarih boyunca yaşayan bu yanlışa son vermeli ve Resulullah'ın emanetine sahip çıkmalıyız
Allahü Teâlâ cümlemizi kendisini, Resul'ünü ve onun Ehli Beyt'ini gerçek anlamda seven ve itaat eden, onların dostlarıyla dost, düşmanlarıyla düşman olan salih ve saâdetli kullarından eylesin Amin!