iltasyazilim
FD Üye
yörük nedir,yörükler kimdir,yörük gelenekleri,Günümüzde Yörükler,yörükler hakkında herşey
Yörük Kültürü
Teke yöresi Yörüklerinin; ecüğünü, cücüğünü, beşikteki çocuğunu, kaşık sepetinden, kızıl çuvalına dek gelmişini geçmişini, dağların sevdasını, özgürlüğün gücünü, öz kültürümüzü, obaları, oymakları, yurtlardaki yaşamları burada bulabilirsiniz
İnsanlarımız ne yer, ne içer, ne giyer, ne söyler? Yörüğün sevdikleri; goduktan guline, şişekten köşeğe hayvanlar âlemini, yoncasından çalbasına, çalısından, çırpısına bitki örtüsünü, maarından, ırmağına, orağından tırpanına, ipinden kuşağına, çarığından çorabına, kavalından kemençesine, sipsisinden curasına, kopilinden kızanına, efesinden zeybeğine, atalarımızın fazla çarık bıraktım dediği; otu kekik, dağı keklik olan Teke Yöresi ’ndeki yaşamını bu yazıda bulacaksınız
Bir lahza bu salondan çıkıp, Toroslar ’da, kaba ardıcın gölgesine dengilip, şöyle uçsuz bucaksız dağlara baktığımızı düş edelim: yemyeşil ovalar, pınarlı yakalar, kıvrım kıvrım akıcı dereler, yalçın kayalar, karlı dağlar, Yaradan ’ın bizlere bahşettiği tüm güzellikler gözlerimizin önünde… Gerçekten Teke Yöresi ’nde yaşamış Yörükler çok kazanamaz; eğirdiğini, yüne değişir de, bir türlü ses çıkaramaz Şükreder haline, ayaklanma nedir bilmez Devletine sadakatlidir Kanında vardır, ulu emre itaat… Vatan sevgisi, ecdattan yadigâr kalmadır Vatanla birlikte var olduğuna inanır Olgundur; kabul etmesini bilir, yiğittir; merttir; çaba etmesini bilir… Cömerttir; vermesini bilir, inançlıdır; hakkı hukuku bilir “Yine de gelinemez Yörüğün üzerine üstüne!
Yakın zamanda, çıkarılınca orman kanunu, salınınca orman askeri çobanın üstüne üstüne, çobanın keçisi koyunu aç kalınca, derisi etinden fiyatı yüksek olmaya başlayınca, çoban abanın altından sopayı gösterip deyiverince “Ya keçinin affı, ya ormanın mahfı! işte, o zaman atılmıştı geri adım, lağvedilmişti orman askeri…
Yörüklerin, bakmayın toplu hareket etmediklerine Yörükler kendi içlerinde bile özgür almak isterler Dünya ile tek başlarına çaba edebileceklerine inanırlar; o gücü kendilerinde görürler Tıpatıp, “Bir Türk dünyaya bedeldir sözü gibi, istemezler kimse karışsın işlerine, dokunsun özgürlüklerine Zaten özgürlüğe, güce sevdalanmasaydı, çıkar mıydı dağlara? Katlanır mıydı zorluklara?
Sabahtan erkenden kalkan Yörük, önce dışarı çıkar Keza özlediği yüksek dağlara bakar, göç zamanını belirlemeye çalışır, keza de bakarken, gözünün ferini, nazarını dağa akıtır Bilir; dağ dayanıklıdır Sonra keçisine koyununa bakar; canı gibi bildiği hayvanlarını, kendi nazarından bile korumaya çalışır Sabahleyin, düzen içinde çalan çan sesleriyle yayılmaya giden koyunu seyretmeye, diğer taraftan ikindi üzeri, eve dönüşte, karnı tok olan keçinin oğlağıyla, koyunun kuzusuyla buluşması… Anne ile yavrunun meleşerek, sesinden ve kokularından birbirlerine kavuşması, sonradan bir bir emişmesi, özlemle beklediği andır Yörük için o an, yaşadığı tüm zorlukları unuttuğu, “her şeye layık dediği zamandır Yörük dokuduğu keçi kılından çadırını kurarken, bir taraftan sırık dikilir, bir taraftan yemek yemek verilir, dua edilir Böyle olunca; “O ailede dua singini var denilir; işleri rast gider Kara çadırın gözenekleri, kışın ıslanınca şişer; yağmur geçirmez, sıcak tutar Yazın gözenekleri açılır; serin miktar Ocaklığı, yazgısı tertemiz, yüklüğü, yiyeceği misafire göre boldur Yolunuz düşerse Yörük obalarına, uğrarsanız çoban yanına, tadarsanız höşmerimi, yerseniz kese yoğurdunu, çökeleği, dağarcıkta saklanan dürgelerle, yufkalarla ayrılasınız gelmez üstelik buz gibi soğuk suyu, gözünden avuç avuç veya küyner kokulu susakla içince…
YÖRÜKLERDE ASIL BABA FAZLA ÖNEMLİDİR
Bebeğini dokuz ay karnında içeren, doğunca tuzlu suyla yıkayan, sarıp sarmalayan, helal sütünü veren, zemheride beşiğini sallayan, yanarsa serinleten, üşürse ısıtan, bebek gülünce güler yüzlü ağlayınca dertli “candan yanan belli başli… Yürüdükçe sevinen, sendeledikçe yüreği ürperen, nazardan korumak için şer insanlardan saklayan, okuyan üfleyen, çeşitli muskalar, nazar boncukları takan o canım analar ! Uyusun diye ninniler söyleyen, maniler, türküler yakan, yemeyip yediren, içmeyip içiren, giymeyip giydiren, kızına allı pullu elbiseler giydiren… Ahlaklı, edepli, marifetli yetiştirip, gelin olacak kızını kocaya, “kurban olsun! diye kınalayan, yiğitçe yetiştirdiği yağız delikanlısına, “vatana kurban olsun diye askere gönderirken kınalayan… Evlenen çocuklarının mutluğunu görürken, tam “Çocuklarımın muradına erdim, torunlarımı gördüm, eşim de işimde düzene girdi derken saçlarına ak düşen, yaşlanan, dünyada yeni analar bırakıp, ahrete göçen analar Uğruna kurban olunacak dek önemlidir, Yörük obalarında esas! ‘Belli Başli dışarıdan ağlar, baba içten ağlar ’ derler Baba vatanını, namusunu, toprağını, evladını canını verecek dek sever Oturmasını, kalmasını bilir, ağırbaşlıdır, korkusuzdur, adaletlidir Kadına teminat, evlada örnektir Yörük yurdunda baba
YÖRÜKLERDE AVCILIK
Atalarımızın bizlere bıraktığı bereketli topraklara sahip ülkemizde, 9 binden artı bitki, bini aşkın hayvan ve kuşlarla maksimum beraber olan ve onlarla iç içe kardeşçesine yaşayanlar, Yörüklerdir Yörükler, hayvanları takip ederler; depremin olacağını önceden kesin eden köpeği, yağmurun yağacağını evvelden bilen keçiyi, mahalleden ölü çıkacağını haberdar olan alıcı kuşu iyi tanırlar… Yörükler, hayvanlardan istifade ederken, onların neslini asla yok etmezler Avda bir alay kuşu, bir sürü tavşanı öldürenleri ayıplarlar, azarlarlar Yörük avda, av hayvanlarının çiftleşme ve üreme mevsimini bilir Hatta daha ileriye artan bir şekilde, “Gebe hayvanların ve yuvada yavrusu olan kuşun eti yenmez Günahtır, haramdır derler Su içerken, uyurken, vurmazlar Avcılığın da adabı, töresi vardır Yörükler, öldürmekten, yok etmekten hoşlanmazlar Kekliğin ötüşünü, şahinin uçuşunu, turnanın gökyüzündeki, bülbülün yeryüzündeki sesini daima bakmak, dinlemek isterler
Dağlardaki avların neslini bitirenler, Yörük değildir Doğanın dengesini bozan yok eden, ormanları talan eden, yakan, şehir yapanlardır Hayvan ve kuşları öldüren, zehirli tarım ilacı ve gübre üreten, denetimsiz piyasaya sürenlerdir Avcılığın kurallarını bilmeden, eline otomatik tüfek alıp dağa çıkan, önüne geleni vuran öldürendir ve bunları engellemeyen devleti yönetenlerdir Tek tüfek çıkınca, “Kahramanlık bozuldu deniliyordu; otomatik tüfek, namertlikle beraber geldi Bunun üzüntüsünü, yüreğimizde hissediyoruz Yörükler, kuş yuvası bozmazlar Kuş tüneğinde iken yağmur yağmadığını bilirler Kuşlar da bundan emindirler O nedenle, yaylalardaki Yörük neneleri, “Kuş tüneğinde korkmaz derler Tabii ancak korkmazlar! Çünkü onlar Yörük yurdundadırlar!
YÖRÜKLER NE YER NE İÇER?
İNCİR: Tatlanınca balart, olgunlaşınca incir, kurutulunca yemiş olan kara incirin; kil ve mersin yaprağı ile, kaynatılan suya batırıldıktan daha sonra kurutulup, ak torbada bekletilip, kışın içine ceviz katıp yiyen Yörük, güreşlerde de pehlivanlara ödül olarak, avuç avuç incir dağıtır
ÇAKAL ARMUT: Ala, sarı, çakal armutları toplayıp, saman sepetine koyup, olgunlaşınca bal gibi yemesini haberdar olan Yörük, yurtlarına armut alanı, çatal armut boğazı, bozca armut gediği gibi ad vermiştir
AYVA: Yörük, ak appak çiçek açan, sonradan yeşil olan, daha sonra sapsarı olan, burcu gibi kokan ayva, sıcak küle gömülürse tadı bir diğer, dilinip kurutularak kak yapılıp hoşafı yapılırsa, tadının öbür olduğunu iyi bilir Tanesi dökülmeden yenen narın, dağların yanal almasının, kayaların alıcığının, yamaçlardaki çitemiğin, tarla anlarındaki pamuk gibi iğdenin, kızılçam ağacına sarılmış üzümün öncelikle almak üzere, ağzının tadını haberdar olan Yörüktür
TARHANA: Soy yemeğimiz tarhananın içine, Allah ne verdiyse katılır Birincil karıldığında, göcesi yoğurtlanarak yenir Kurutulduktan daha sonra, üzeri buharlı tarhanaya mısır ekmeğini ufalayıp yedin mi, gel keyfim gel!
DİRİKME: Yağmurlu havalarda, nohut, fasulye ve buğdayı kaynatıp, yaptığımız dirikmeye; nerdek, sarı ekşi, kırmızı biber katar, küyner kokulu tahta kaşıkla arası sulu yersek, dışında yağan siğim siğim yağmuru da içinizde hissedersiniz
KABUK FASULYE: Yaylalarda, çalı harımla etrafı çevrilerek, toprağa hayvan gübresi dökülerek yetiştirilen direk fasulyenin, yeşilken toplanarak ipe çizip kurutulmasından daha sonra, yağmur yağınca odun ateşinde haranıda yanık soğan kokulu pişirilip, içine sarı ekşi sıkıldı mı, tadına doyulur mu?
EKMEK: Saçta, eli kınalı anaların pişirdiği buğday unundan yapılan yufkadan gatmar yapılırsa, hamurlu ekmeğe daha sıcakken tereyağı sürülürse, mısır ekmeğini deri çökeleğine bastırılıp bastırılıp yenirse, hele üfelemeç ya da dingil çorbalarına ufalayıp yenirse şifa yok midir?
BOSTAN: Bostana girip; pembeleşmiş domatesi, burcu kokulu hıyarı, taze pırasayı, yemyeşil biberi dalından koparıp, derhal oracıkta bağdaş kurup, yufka ekmeği ile yerseniz, bir de üzerine bir tas soğuk su içtiniz mi tamamlanmış olur
YOĞURT: Baharda, incirden meydana çıkan ak sütün, yeni sağılmış kendi sıcaklığındaki süte katılıp karıştırılması ile oluşan ya da yine baharın başlangıcında gökten yağan çiğin, çayırdaki otun yaprağından güneş görmeden alınması ve süte katılması ile oluşan yoğurt; dünyada kendi adıyla anılan yiyeceğimizdir Hele kese yoğurdunu buğday ekmeği ile “eşekkulağı yapıp yemek yemek, ne zevklidir… Dağarcıya konan yoğurdun, soğuk suyun içerisinde, üstünden tereyağı, altından çökelek yapmayı, “namerde fakir olmadan yaşamayı haberdar olan Yörüktür Bolluğu da kıtlığı da bilen Yörük anası, üzümden pekmez, nardan ekşi, domatesten, biberden salça, susamdan tayın, arpadan, pelitten un, ottan çöpten yemek yapmasını bilir
Özetlersek; bir şişe yağ ile yarım çuval un ile bir kışı geçirmeyi, yani idareyi bilir
MÜZİK
KEMENÇE: Yörük müziksiz yapamaz Kapı gıcırtısına, yaprak hışırtısına oynar… Su kabağından teknesi, oğlak derisinden kapağı, at kuyruğundan yayı, sincap bağırsağından teli yapılan kemençeyi, erkek bir tepede çalarken, karşı üstte gırtlağına parmağını bastırıp, boğaz çalan kadından karşılığını görür
CURA: Kızılcık ağacından yapılan üç telli, tezene kullanmadan on parmakla çalınan curada, devenin hataplarına takılan havan çanlarının sesini duyabilirsiniz Dörtnala dışarı giden atların pabuç seslerini, gökyüzünde uçan şahinin kanat çırpınışlarını, yürüyen sürünün ayaklarından ayrı olarak, tıpır tıpır meydana çıkan seslerini, yeni doğan çocuğun sallanan beşik gıcırtısını, apalayan, sendeleyen, düşen kalkan çocuğun mücadelesini, yağız delikanlının süratli hareket etmesini ve sert duruşlarını, yaşlılığın olgunluğunu, kadının sadeliğini, yurtların acılarını, sevdalarını… Velhasıl; cenazeye bu arada yakılan ağıtları bile duyar, anlayabilirsiniz
SİPSİ: Kargıdan yapılan, siğilcik kabuğuyla süslenen, bir karış boyundaki sipsi, Yörüğün fazla uzaklara, dört bir yandan duyurmak istediği, bastırılmış duyguları ortaya çıkaran müziğidir Ayrıca ağlatan, hem sevindiren, ayrıca de oynatan o sestir Sipsinin çalındığı tarafa, heyecanla dönmeyen Yörük yoktur Yörüğün müziği bununla bitmez; düdüğü, kavalı, davulu, zurnası, delbeği, leheni, sazı Hiç bulamazsa, ekin yaprağını iki elinin arasına alır üfler ya da ıslık çalar Çalgının önünde de döne döne, çöke çöke, kıvrak zeybek, ağır zeybek, teke zorlatması, çömlek kırdıran oynar Yörük oyunlarında, kartal kanadı gibi kollarını açar, teke gibi zıplar, deve gibi yürür, kısrak gibi sıçrar, Ege ’den Yunanlıları kovan efenin, mavzer sıkışı gibi diz çöker Tekrar ayağa kalkışı, oyunun devamı bir asalet, yiğitlik ve özgür gösterisidir Bütün oyunları, ya karşılıklı, ya sırt sırta veya ayrı olarak oynarlar Yörük kadını da, delbeğin, sininin önünde yanık türkülerle oynarken, Üzümlü dastarından başörtüsünü gıymana biçiminde beline kadar sallayarak örter; üç eteğini giyer Türk kadının bayramı olan, içi delice dolu kapkara, deredeki akarsuda bile baskı temizlenen kırnav buğdaydan, yumurması da, yazması da, yemesi de hoş olan sarı buğdaya geçişin türküsü “sarıca da buğday parça başına türküsünde Allah ’a, verdiği nimetten dolayı şükreder gibi ellerini açar, yaşadığı zorlukları anlatmak için seke seke yürür, sarı buğdayın gelmesinin mutluluğuyla sevinçle bir anda döner, dönerken de keza başındaki gıymanası hem etekliği pervane gibi savrulur Bu kadının çilesinin azalması, bayramının kutlanmasıdır Keza mani de söylenir: Ekersen sarı buğday ilave Güdersen ak koyun gütÇekersen hoş kahrı çek Yörükler oyunlarında, benzer hareketi bir anda yapmamaları, bir bir oynamaları, oyun alanına dağılarak hâkim olmaya çalışmaları; Yörüklerin kendi içlerinde bile özgür olmak istediğini gösterir
Türküler acıların, sevdaların, sevinçlerin, yiğitliğin, kahramanlığın, cesaretin, kolaylığın, zorluğun, varlığın, yokluğun, hayatta ne varsa hepsinin söze dökülmesidir
YÖRÜKLERDE SPOR VE OYUN
Yörüklerin sporunda yarış vardır, yiğitlik vardır, koruma vardır, ahlak vardır İslam ’ın ahlakı, Türklüğün, yiğitliğinin sergilendiği yağlı güreşte, cazgırın, “Kispeti beline, besmeleyi diline, haydi pehlivan meydan yerine! diye davetinden sonra, koç yiğitler, er meydanı zümrüt çayırda, sıra sıra dizilirler Cazgır, peygamberimize salâvat getirip, “Allah derman versin diye ortaya salınca, güreşçi kıbleye içten yürür, sağ ayaklarıyla, tek dizle toprağa basıp, toprağa dokunduğu sağ elini dudaklarına ve alnına götürür ve “Topraktan geldik, toprağa gideceğiz aramak ister
Birbirlerini kontrol edip, tokalaşıp, kucaklaştıktan sonra başlayan güreş, kıran kırana geçen sürede, biri yenip diğeri yenilince; peşrev çekerken alkışlayan seyirci, bu kere yenilen pehlivanın gururu incinmesin diye, alkışlamaz Yenen güreşçi da, rakibini yerden kaldırıp, kucaklamadan galip ilan edilmez Hatta yenen pehlivan küçükse, yendiği kendinden ihtiyar pehlivanın elini öper İşte böyledir, Türk ’ün cet sporu güreşin töresi!
Darıya gelen kargaları kıl iple örülen sallama sapanla taş atıp kovan Yörük, kınalı kekliğin toplu hareket ettiğini, çil kekliğin bir taşta tıpatıp karga gibi dört yana dağıldığını bilir Darı soyarken de darıdaki renkli dişlerin sırasına göre yedili, danalı, Arap gibi simler takıp oyun oynar Akşam olunca da topraktan yapılan Dontlu ırbığına su doldurulur, kapağına darı tuğu, püskülü tıkanır, sonra üstüne gazal örtülür Gece bekletilen su sabah, hoş kokulu olur Bu anlatmakla olmaz, yalnız içmekle olur Buna Yörükler tuğ veya gazal suyu der Böbrek hastalığına da iyi geldiği söylenir Yörükler buluştuklarında, defalarca oynadıkları çelik çomak, Amerika ’daki golf un atası olan tokala, yıkık, an taşı, yanık, babıç kapma, Arap, çıngırak, cirit defalarca yiğitliğin temsilidir Kadınlar da abes durmazlar, kaya göç oynarlar Göç, kırk taş ile oynanır Ayrıca, Peygamberimizin kırk birey olunca, İslami dobra dobra anlatması ve hicreti, keza de Türklerin Anadolu ’ya, hangi engellerle hangi konalgalarda geceleyerek geldiklerini anlatır
YÖRÜK GÖÇÜ
Keçilerle teke, O ister pıynarlı bir tepe Koyunlarla koç, O da ister mevsiminde göç Güzün sahile inen çoban, mutlu değildir Daha birincil gün başlar yayla özlemi Bitince kış; otlar cücüklemeye, ağaçlar pürçüklemeye, koca dağlardaki karlar alarmaya başlayınca; atlar kişnemeye, öküzler böğürmeye, eşekler anırmaya, koyunlar keçiler melemeye, köpekler havlamaya, tavuklar ötmeye başlayıp, göç zamanını haber verirler Ak sakallı, gün görmüş Yörük dedesi, toplar ihtiyar heyetini Bey çadırının başköşesine bağdaş kuran Yörük dedesi, elini kuşağından çıkarır, sakalını sıvazlar, ihtiyar heyetini tek tek süzer; “Ak geçi, kara geçi, Yine geldi yaz göçü der Bundan Böyle göçe karar verilmiştir Göç hazırlıkları, heyecanla sevinçle başlar Hareket zamanını haber veren dukuk kuşunun ötmesi duyulur Gecenin karanlığında, gökyüzünde, göçerlere yol gösterdiğine inandıkları deveci yıldızı da doğar “Göç yolda düzelir denir En önde, en kıymetli kızıl kilim yüklü, hataplarında havan çanlı develer, peşinde tülüler, yozlar, mayalar, dorumlar, köşekler… Göçün kaidesine tarafından, deve katarının ardından atlar, ırafanlar, kısraklar, taylar, gulinler, semerinde çar kaba şaka yüklü eşekler, sıpalar, goduklar, öküzler, sığırlar, tosunlar, düğeler, danalar, bızalar, keçiler, tekeler, çepiçler, oğlaklar, koçlar, koyunlar, şişekler, kuzular… Özetle, Yörüğün evcilleşmiş, arkadaş saydığı tüm hayvanlar sıralanmıştır
Yörük göçte, geçit vermeyen koca dağlara tırmanmaya başlayınca, göç zorlaşır Kalsa da atının nalları yolda, yırtılsa da ayağındaki çarığı, “Yüklü deve dinlenmez der, yürür Yörük insanı… Göç devam ederken, gece olunca varılır konalga yerine, yükler çezilir Önce hayvanlar doyurulur, dinlendirilir Sonradan, ırk Allah ne verdiyse yer içer Ortaya ateş yakılır Curalar, sazlar, kavallar, sipsiler çalınmaya başlar Yörük göçü zordur; fakat bununla beraber şenliktir Türkülerde dağ, plato özlemi vardır Yaylaya varmak sevdası ile kendi sevdasını bir görmüştür, hür tutkunu Yörük Bu nedenledir ancak, Türkülerinde göçün zorluğu ve yayla özlemi vardır Türkülerin birkaçı şöyledir: “Dağlar seni delik deşik ederim“Yaylam senin ne dumanlı başın var“Plato yolarında meleyen kuzu“Sarı yaylam seni yaylayamadım“Salınıp gelir gelin plato yolunda“Yüce dağ başında kar idim“Benim ölüm şu dağlarda kalırsa“Karlı dağlar karanlığı bastı mı“Dirmilcik ’ten gider yaylanın yolu“Sarı kurdelem sarı, dağlara saldım yâri Gibi, binlerce türkü, yaylalar için söylenmiş Ancak sahil için söylenen türküye o kadar rastlanmaz Yaylaya yaklaşınca, Yörük gabardıcın kokusunu almaya başlar Bilseniz ne ferahlatır, huzur verir, güven verir, kendine gelir… Yayla denince akla, gabardıç kazanç Yörük, gabardıcın gölgesine bakar, hemen oraya kuruverir alacığını, çadırını Gabardıç hayvanları da unutmaz Ara Sıra erek olur, ara sıra ağıl olur, bazen de koşan olur kuzucuklaraAtalarımız demiş ancak:
“Armut ağlatır,
Söğüt söyletir,
Kavak kavlatır,
Gabardıç gölgesi baş yayladır Varınca göç yaylaya, ulaşmıştır ırk, özlediği cet yurtlarına Bu sevinci hatırasına yapmak, yarenlik yapmak isterler Yüksecik bir çayırda toplanırlar; buraya yarenlik yerleri denir Yaren beleni, yaren tepesi de denir Oğuz boylarının, Türkmenlerin, Yörüklerin toplandığı yaren yeri, yiğidin harman olduğu yerdir Türklerin, tarih her tarafında oynadığı cirit, güreş, duygusuz oyunlar bir daha oynanır Gücün, sevdanın, birliğin gösterisi yapılır Obanın tüm insanları, oyuna iştirak ederler; sevinci paylaşırlar; hünerlerini gösterirler Yörüklerde öyle zorlama, parayla ya da basit kazanılan payelerle gösterilmez Şiddet, bilekle, yürekle, akılla gösterilir Yörüğün soy binişi, yürüyüşü, zeybek oyunu, konuşması, oturması, kalkması… Hepsi etik ve cesaret sembolüdür Çünkü soy pek yapmış, oğullar devam etmiştir devam etmek de gerekir Yörüğün oyunlarında, pozitif silaha rastlanmaz Çünkü gücü silahta değil, yüreklerinde görürler de, kendilerini böylece ortaya koyuverirler Bütün bunlardan sonradan, dağılırlar öbek öbek cet yurtlarına Ne zaman ata yurtlarına konarlarsa, o süre mutlu olurlar Zaten, gezilmiş yurdun konması da basit olur
SONUÇ
Hayat, devam ederken Yörük obalarında; insanları dosttur, açık sözlüdür, sevda yüklüdür, yiğittir, merttir, cömerttir, olgundur Türk ’ün mayasıdır; saygılıdır büyüğüne; sadakatlidir devletine Zorlukları aşınca mutlu olur; şükreder haline; soğuk günlerde kepenek yeter Bilir yaşamın zorluklarını; fakat kopamaz dağlardan bir türlü, tutkuludur özgürlüğüne Tarifi şahsiyettir, sevdası hürriyettir
alıntı *
Yörük Kültürü
Teke yöresi Yörüklerinin; ecüğünü, cücüğünü, beşikteki çocuğunu, kaşık sepetinden, kızıl çuvalına dek gelmişini geçmişini, dağların sevdasını, özgürlüğün gücünü, öz kültürümüzü, obaları, oymakları, yurtlardaki yaşamları burada bulabilirsiniz
İnsanlarımız ne yer, ne içer, ne giyer, ne söyler? Yörüğün sevdikleri; goduktan guline, şişekten köşeğe hayvanlar âlemini, yoncasından çalbasına, çalısından, çırpısına bitki örtüsünü, maarından, ırmağına, orağından tırpanına, ipinden kuşağına, çarığından çorabına, kavalından kemençesine, sipsisinden curasına, kopilinden kızanına, efesinden zeybeğine, atalarımızın fazla çarık bıraktım dediği; otu kekik, dağı keklik olan Teke Yöresi ’ndeki yaşamını bu yazıda bulacaksınız
Bir lahza bu salondan çıkıp, Toroslar ’da, kaba ardıcın gölgesine dengilip, şöyle uçsuz bucaksız dağlara baktığımızı düş edelim: yemyeşil ovalar, pınarlı yakalar, kıvrım kıvrım akıcı dereler, yalçın kayalar, karlı dağlar, Yaradan ’ın bizlere bahşettiği tüm güzellikler gözlerimizin önünde… Gerçekten Teke Yöresi ’nde yaşamış Yörükler çok kazanamaz; eğirdiğini, yüne değişir de, bir türlü ses çıkaramaz Şükreder haline, ayaklanma nedir bilmez Devletine sadakatlidir Kanında vardır, ulu emre itaat… Vatan sevgisi, ecdattan yadigâr kalmadır Vatanla birlikte var olduğuna inanır Olgundur; kabul etmesini bilir, yiğittir; merttir; çaba etmesini bilir… Cömerttir; vermesini bilir, inançlıdır; hakkı hukuku bilir “Yine de gelinemez Yörüğün üzerine üstüne!
Yakın zamanda, çıkarılınca orman kanunu, salınınca orman askeri çobanın üstüne üstüne, çobanın keçisi koyunu aç kalınca, derisi etinden fiyatı yüksek olmaya başlayınca, çoban abanın altından sopayı gösterip deyiverince “Ya keçinin affı, ya ormanın mahfı! işte, o zaman atılmıştı geri adım, lağvedilmişti orman askeri…
Yörüklerin, bakmayın toplu hareket etmediklerine Yörükler kendi içlerinde bile özgür almak isterler Dünya ile tek başlarına çaba edebileceklerine inanırlar; o gücü kendilerinde görürler Tıpatıp, “Bir Türk dünyaya bedeldir sözü gibi, istemezler kimse karışsın işlerine, dokunsun özgürlüklerine Zaten özgürlüğe, güce sevdalanmasaydı, çıkar mıydı dağlara? Katlanır mıydı zorluklara?
Sabahtan erkenden kalkan Yörük, önce dışarı çıkar Keza özlediği yüksek dağlara bakar, göç zamanını belirlemeye çalışır, keza de bakarken, gözünün ferini, nazarını dağa akıtır Bilir; dağ dayanıklıdır Sonra keçisine koyununa bakar; canı gibi bildiği hayvanlarını, kendi nazarından bile korumaya çalışır Sabahleyin, düzen içinde çalan çan sesleriyle yayılmaya giden koyunu seyretmeye, diğer taraftan ikindi üzeri, eve dönüşte, karnı tok olan keçinin oğlağıyla, koyunun kuzusuyla buluşması… Anne ile yavrunun meleşerek, sesinden ve kokularından birbirlerine kavuşması, sonradan bir bir emişmesi, özlemle beklediği andır Yörük için o an, yaşadığı tüm zorlukları unuttuğu, “her şeye layık dediği zamandır Yörük dokuduğu keçi kılından çadırını kurarken, bir taraftan sırık dikilir, bir taraftan yemek yemek verilir, dua edilir Böyle olunca; “O ailede dua singini var denilir; işleri rast gider Kara çadırın gözenekleri, kışın ıslanınca şişer; yağmur geçirmez, sıcak tutar Yazın gözenekleri açılır; serin miktar Ocaklığı, yazgısı tertemiz, yüklüğü, yiyeceği misafire göre boldur Yolunuz düşerse Yörük obalarına, uğrarsanız çoban yanına, tadarsanız höşmerimi, yerseniz kese yoğurdunu, çökeleği, dağarcıkta saklanan dürgelerle, yufkalarla ayrılasınız gelmez üstelik buz gibi soğuk suyu, gözünden avuç avuç veya küyner kokulu susakla içince…
YÖRÜKLERDE ASIL BABA FAZLA ÖNEMLİDİR
Bebeğini dokuz ay karnında içeren, doğunca tuzlu suyla yıkayan, sarıp sarmalayan, helal sütünü veren, zemheride beşiğini sallayan, yanarsa serinleten, üşürse ısıtan, bebek gülünce güler yüzlü ağlayınca dertli “candan yanan belli başli… Yürüdükçe sevinen, sendeledikçe yüreği ürperen, nazardan korumak için şer insanlardan saklayan, okuyan üfleyen, çeşitli muskalar, nazar boncukları takan o canım analar ! Uyusun diye ninniler söyleyen, maniler, türküler yakan, yemeyip yediren, içmeyip içiren, giymeyip giydiren, kızına allı pullu elbiseler giydiren… Ahlaklı, edepli, marifetli yetiştirip, gelin olacak kızını kocaya, “kurban olsun! diye kınalayan, yiğitçe yetiştirdiği yağız delikanlısına, “vatana kurban olsun diye askere gönderirken kınalayan… Evlenen çocuklarının mutluğunu görürken, tam “Çocuklarımın muradına erdim, torunlarımı gördüm, eşim de işimde düzene girdi derken saçlarına ak düşen, yaşlanan, dünyada yeni analar bırakıp, ahrete göçen analar Uğruna kurban olunacak dek önemlidir, Yörük obalarında esas! ‘Belli Başli dışarıdan ağlar, baba içten ağlar ’ derler Baba vatanını, namusunu, toprağını, evladını canını verecek dek sever Oturmasını, kalmasını bilir, ağırbaşlıdır, korkusuzdur, adaletlidir Kadına teminat, evlada örnektir Yörük yurdunda baba
YÖRÜKLERDE AVCILIK
Atalarımızın bizlere bıraktığı bereketli topraklara sahip ülkemizde, 9 binden artı bitki, bini aşkın hayvan ve kuşlarla maksimum beraber olan ve onlarla iç içe kardeşçesine yaşayanlar, Yörüklerdir Yörükler, hayvanları takip ederler; depremin olacağını önceden kesin eden köpeği, yağmurun yağacağını evvelden bilen keçiyi, mahalleden ölü çıkacağını haberdar olan alıcı kuşu iyi tanırlar… Yörükler, hayvanlardan istifade ederken, onların neslini asla yok etmezler Avda bir alay kuşu, bir sürü tavşanı öldürenleri ayıplarlar, azarlarlar Yörük avda, av hayvanlarının çiftleşme ve üreme mevsimini bilir Hatta daha ileriye artan bir şekilde, “Gebe hayvanların ve yuvada yavrusu olan kuşun eti yenmez Günahtır, haramdır derler Su içerken, uyurken, vurmazlar Avcılığın da adabı, töresi vardır Yörükler, öldürmekten, yok etmekten hoşlanmazlar Kekliğin ötüşünü, şahinin uçuşunu, turnanın gökyüzündeki, bülbülün yeryüzündeki sesini daima bakmak, dinlemek isterler
Dağlardaki avların neslini bitirenler, Yörük değildir Doğanın dengesini bozan yok eden, ormanları talan eden, yakan, şehir yapanlardır Hayvan ve kuşları öldüren, zehirli tarım ilacı ve gübre üreten, denetimsiz piyasaya sürenlerdir Avcılığın kurallarını bilmeden, eline otomatik tüfek alıp dağa çıkan, önüne geleni vuran öldürendir ve bunları engellemeyen devleti yönetenlerdir Tek tüfek çıkınca, “Kahramanlık bozuldu deniliyordu; otomatik tüfek, namertlikle beraber geldi Bunun üzüntüsünü, yüreğimizde hissediyoruz Yörükler, kuş yuvası bozmazlar Kuş tüneğinde iken yağmur yağmadığını bilirler Kuşlar da bundan emindirler O nedenle, yaylalardaki Yörük neneleri, “Kuş tüneğinde korkmaz derler Tabii ancak korkmazlar! Çünkü onlar Yörük yurdundadırlar!
YÖRÜKLER NE YER NE İÇER?
İNCİR: Tatlanınca balart, olgunlaşınca incir, kurutulunca yemiş olan kara incirin; kil ve mersin yaprağı ile, kaynatılan suya batırıldıktan daha sonra kurutulup, ak torbada bekletilip, kışın içine ceviz katıp yiyen Yörük, güreşlerde de pehlivanlara ödül olarak, avuç avuç incir dağıtır
ÇAKAL ARMUT: Ala, sarı, çakal armutları toplayıp, saman sepetine koyup, olgunlaşınca bal gibi yemesini haberdar olan Yörük, yurtlarına armut alanı, çatal armut boğazı, bozca armut gediği gibi ad vermiştir
AYVA: Yörük, ak appak çiçek açan, sonradan yeşil olan, daha sonra sapsarı olan, burcu gibi kokan ayva, sıcak küle gömülürse tadı bir diğer, dilinip kurutularak kak yapılıp hoşafı yapılırsa, tadının öbür olduğunu iyi bilir Tanesi dökülmeden yenen narın, dağların yanal almasının, kayaların alıcığının, yamaçlardaki çitemiğin, tarla anlarındaki pamuk gibi iğdenin, kızılçam ağacına sarılmış üzümün öncelikle almak üzere, ağzının tadını haberdar olan Yörüktür
TARHANA: Soy yemeğimiz tarhananın içine, Allah ne verdiyse katılır Birincil karıldığında, göcesi yoğurtlanarak yenir Kurutulduktan daha sonra, üzeri buharlı tarhanaya mısır ekmeğini ufalayıp yedin mi, gel keyfim gel!
DİRİKME: Yağmurlu havalarda, nohut, fasulye ve buğdayı kaynatıp, yaptığımız dirikmeye; nerdek, sarı ekşi, kırmızı biber katar, küyner kokulu tahta kaşıkla arası sulu yersek, dışında yağan siğim siğim yağmuru da içinizde hissedersiniz
KABUK FASULYE: Yaylalarda, çalı harımla etrafı çevrilerek, toprağa hayvan gübresi dökülerek yetiştirilen direk fasulyenin, yeşilken toplanarak ipe çizip kurutulmasından daha sonra, yağmur yağınca odun ateşinde haranıda yanık soğan kokulu pişirilip, içine sarı ekşi sıkıldı mı, tadına doyulur mu?
EKMEK: Saçta, eli kınalı anaların pişirdiği buğday unundan yapılan yufkadan gatmar yapılırsa, hamurlu ekmeğe daha sıcakken tereyağı sürülürse, mısır ekmeğini deri çökeleğine bastırılıp bastırılıp yenirse, hele üfelemeç ya da dingil çorbalarına ufalayıp yenirse şifa yok midir?
BOSTAN: Bostana girip; pembeleşmiş domatesi, burcu kokulu hıyarı, taze pırasayı, yemyeşil biberi dalından koparıp, derhal oracıkta bağdaş kurup, yufka ekmeği ile yerseniz, bir de üzerine bir tas soğuk su içtiniz mi tamamlanmış olur
YOĞURT: Baharda, incirden meydana çıkan ak sütün, yeni sağılmış kendi sıcaklığındaki süte katılıp karıştırılması ile oluşan ya da yine baharın başlangıcında gökten yağan çiğin, çayırdaki otun yaprağından güneş görmeden alınması ve süte katılması ile oluşan yoğurt; dünyada kendi adıyla anılan yiyeceğimizdir Hele kese yoğurdunu buğday ekmeği ile “eşekkulağı yapıp yemek yemek, ne zevklidir… Dağarcıya konan yoğurdun, soğuk suyun içerisinde, üstünden tereyağı, altından çökelek yapmayı, “namerde fakir olmadan yaşamayı haberdar olan Yörüktür Bolluğu da kıtlığı da bilen Yörük anası, üzümden pekmez, nardan ekşi, domatesten, biberden salça, susamdan tayın, arpadan, pelitten un, ottan çöpten yemek yapmasını bilir
Özetlersek; bir şişe yağ ile yarım çuval un ile bir kışı geçirmeyi, yani idareyi bilir
MÜZİK
KEMENÇE: Yörük müziksiz yapamaz Kapı gıcırtısına, yaprak hışırtısına oynar… Su kabağından teknesi, oğlak derisinden kapağı, at kuyruğundan yayı, sincap bağırsağından teli yapılan kemençeyi, erkek bir tepede çalarken, karşı üstte gırtlağına parmağını bastırıp, boğaz çalan kadından karşılığını görür
CURA: Kızılcık ağacından yapılan üç telli, tezene kullanmadan on parmakla çalınan curada, devenin hataplarına takılan havan çanlarının sesini duyabilirsiniz Dörtnala dışarı giden atların pabuç seslerini, gökyüzünde uçan şahinin kanat çırpınışlarını, yürüyen sürünün ayaklarından ayrı olarak, tıpır tıpır meydana çıkan seslerini, yeni doğan çocuğun sallanan beşik gıcırtısını, apalayan, sendeleyen, düşen kalkan çocuğun mücadelesini, yağız delikanlının süratli hareket etmesini ve sert duruşlarını, yaşlılığın olgunluğunu, kadının sadeliğini, yurtların acılarını, sevdalarını… Velhasıl; cenazeye bu arada yakılan ağıtları bile duyar, anlayabilirsiniz
SİPSİ: Kargıdan yapılan, siğilcik kabuğuyla süslenen, bir karış boyundaki sipsi, Yörüğün fazla uzaklara, dört bir yandan duyurmak istediği, bastırılmış duyguları ortaya çıkaran müziğidir Ayrıca ağlatan, hem sevindiren, ayrıca de oynatan o sestir Sipsinin çalındığı tarafa, heyecanla dönmeyen Yörük yoktur Yörüğün müziği bununla bitmez; düdüğü, kavalı, davulu, zurnası, delbeği, leheni, sazı Hiç bulamazsa, ekin yaprağını iki elinin arasına alır üfler ya da ıslık çalar Çalgının önünde de döne döne, çöke çöke, kıvrak zeybek, ağır zeybek, teke zorlatması, çömlek kırdıran oynar Yörük oyunlarında, kartal kanadı gibi kollarını açar, teke gibi zıplar, deve gibi yürür, kısrak gibi sıçrar, Ege ’den Yunanlıları kovan efenin, mavzer sıkışı gibi diz çöker Tekrar ayağa kalkışı, oyunun devamı bir asalet, yiğitlik ve özgür gösterisidir Bütün oyunları, ya karşılıklı, ya sırt sırta veya ayrı olarak oynarlar Yörük kadını da, delbeğin, sininin önünde yanık türkülerle oynarken, Üzümlü dastarından başörtüsünü gıymana biçiminde beline kadar sallayarak örter; üç eteğini giyer Türk kadının bayramı olan, içi delice dolu kapkara, deredeki akarsuda bile baskı temizlenen kırnav buğdaydan, yumurması da, yazması da, yemesi de hoş olan sarı buğdaya geçişin türküsü “sarıca da buğday parça başına türküsünde Allah ’a, verdiği nimetten dolayı şükreder gibi ellerini açar, yaşadığı zorlukları anlatmak için seke seke yürür, sarı buğdayın gelmesinin mutluluğuyla sevinçle bir anda döner, dönerken de keza başındaki gıymanası hem etekliği pervane gibi savrulur Bu kadının çilesinin azalması, bayramının kutlanmasıdır Keza mani de söylenir: Ekersen sarı buğday ilave Güdersen ak koyun gütÇekersen hoş kahrı çek Yörükler oyunlarında, benzer hareketi bir anda yapmamaları, bir bir oynamaları, oyun alanına dağılarak hâkim olmaya çalışmaları; Yörüklerin kendi içlerinde bile özgür olmak istediğini gösterir
Türküler acıların, sevdaların, sevinçlerin, yiğitliğin, kahramanlığın, cesaretin, kolaylığın, zorluğun, varlığın, yokluğun, hayatta ne varsa hepsinin söze dökülmesidir
YÖRÜKLERDE SPOR VE OYUN
Yörüklerin sporunda yarış vardır, yiğitlik vardır, koruma vardır, ahlak vardır İslam ’ın ahlakı, Türklüğün, yiğitliğinin sergilendiği yağlı güreşte, cazgırın, “Kispeti beline, besmeleyi diline, haydi pehlivan meydan yerine! diye davetinden sonra, koç yiğitler, er meydanı zümrüt çayırda, sıra sıra dizilirler Cazgır, peygamberimize salâvat getirip, “Allah derman versin diye ortaya salınca, güreşçi kıbleye içten yürür, sağ ayaklarıyla, tek dizle toprağa basıp, toprağa dokunduğu sağ elini dudaklarına ve alnına götürür ve “Topraktan geldik, toprağa gideceğiz aramak ister
Birbirlerini kontrol edip, tokalaşıp, kucaklaştıktan sonra başlayan güreş, kıran kırana geçen sürede, biri yenip diğeri yenilince; peşrev çekerken alkışlayan seyirci, bu kere yenilen pehlivanın gururu incinmesin diye, alkışlamaz Yenen güreşçi da, rakibini yerden kaldırıp, kucaklamadan galip ilan edilmez Hatta yenen pehlivan küçükse, yendiği kendinden ihtiyar pehlivanın elini öper İşte böyledir, Türk ’ün cet sporu güreşin töresi!
Darıya gelen kargaları kıl iple örülen sallama sapanla taş atıp kovan Yörük, kınalı kekliğin toplu hareket ettiğini, çil kekliğin bir taşta tıpatıp karga gibi dört yana dağıldığını bilir Darı soyarken de darıdaki renkli dişlerin sırasına göre yedili, danalı, Arap gibi simler takıp oyun oynar Akşam olunca da topraktan yapılan Dontlu ırbığına su doldurulur, kapağına darı tuğu, püskülü tıkanır, sonra üstüne gazal örtülür Gece bekletilen su sabah, hoş kokulu olur Bu anlatmakla olmaz, yalnız içmekle olur Buna Yörükler tuğ veya gazal suyu der Böbrek hastalığına da iyi geldiği söylenir Yörükler buluştuklarında, defalarca oynadıkları çelik çomak, Amerika ’daki golf un atası olan tokala, yıkık, an taşı, yanık, babıç kapma, Arap, çıngırak, cirit defalarca yiğitliğin temsilidir Kadınlar da abes durmazlar, kaya göç oynarlar Göç, kırk taş ile oynanır Ayrıca, Peygamberimizin kırk birey olunca, İslami dobra dobra anlatması ve hicreti, keza de Türklerin Anadolu ’ya, hangi engellerle hangi konalgalarda geceleyerek geldiklerini anlatır
YÖRÜK GÖÇÜ
Keçilerle teke, O ister pıynarlı bir tepe Koyunlarla koç, O da ister mevsiminde göç Güzün sahile inen çoban, mutlu değildir Daha birincil gün başlar yayla özlemi Bitince kış; otlar cücüklemeye, ağaçlar pürçüklemeye, koca dağlardaki karlar alarmaya başlayınca; atlar kişnemeye, öküzler böğürmeye, eşekler anırmaya, koyunlar keçiler melemeye, köpekler havlamaya, tavuklar ötmeye başlayıp, göç zamanını haber verirler Ak sakallı, gün görmüş Yörük dedesi, toplar ihtiyar heyetini Bey çadırının başköşesine bağdaş kuran Yörük dedesi, elini kuşağından çıkarır, sakalını sıvazlar, ihtiyar heyetini tek tek süzer; “Ak geçi, kara geçi, Yine geldi yaz göçü der Bundan Böyle göçe karar verilmiştir Göç hazırlıkları, heyecanla sevinçle başlar Hareket zamanını haber veren dukuk kuşunun ötmesi duyulur Gecenin karanlığında, gökyüzünde, göçerlere yol gösterdiğine inandıkları deveci yıldızı da doğar “Göç yolda düzelir denir En önde, en kıymetli kızıl kilim yüklü, hataplarında havan çanlı develer, peşinde tülüler, yozlar, mayalar, dorumlar, köşekler… Göçün kaidesine tarafından, deve katarının ardından atlar, ırafanlar, kısraklar, taylar, gulinler, semerinde çar kaba şaka yüklü eşekler, sıpalar, goduklar, öküzler, sığırlar, tosunlar, düğeler, danalar, bızalar, keçiler, tekeler, çepiçler, oğlaklar, koçlar, koyunlar, şişekler, kuzular… Özetle, Yörüğün evcilleşmiş, arkadaş saydığı tüm hayvanlar sıralanmıştır
Yörük göçte, geçit vermeyen koca dağlara tırmanmaya başlayınca, göç zorlaşır Kalsa da atının nalları yolda, yırtılsa da ayağındaki çarığı, “Yüklü deve dinlenmez der, yürür Yörük insanı… Göç devam ederken, gece olunca varılır konalga yerine, yükler çezilir Önce hayvanlar doyurulur, dinlendirilir Sonradan, ırk Allah ne verdiyse yer içer Ortaya ateş yakılır Curalar, sazlar, kavallar, sipsiler çalınmaya başlar Yörük göçü zordur; fakat bununla beraber şenliktir Türkülerde dağ, plato özlemi vardır Yaylaya varmak sevdası ile kendi sevdasını bir görmüştür, hür tutkunu Yörük Bu nedenledir ancak, Türkülerinde göçün zorluğu ve yayla özlemi vardır Türkülerin birkaçı şöyledir: “Dağlar seni delik deşik ederim“Yaylam senin ne dumanlı başın var“Plato yolarında meleyen kuzu“Sarı yaylam seni yaylayamadım“Salınıp gelir gelin plato yolunda“Yüce dağ başında kar idim“Benim ölüm şu dağlarda kalırsa“Karlı dağlar karanlığı bastı mı“Dirmilcik ’ten gider yaylanın yolu“Sarı kurdelem sarı, dağlara saldım yâri Gibi, binlerce türkü, yaylalar için söylenmiş Ancak sahil için söylenen türküye o kadar rastlanmaz Yaylaya yaklaşınca, Yörük gabardıcın kokusunu almaya başlar Bilseniz ne ferahlatır, huzur verir, güven verir, kendine gelir… Yayla denince akla, gabardıç kazanç Yörük, gabardıcın gölgesine bakar, hemen oraya kuruverir alacığını, çadırını Gabardıç hayvanları da unutmaz Ara Sıra erek olur, ara sıra ağıl olur, bazen de koşan olur kuzucuklaraAtalarımız demiş ancak:
“Armut ağlatır,
Söğüt söyletir,
Kavak kavlatır,
Gabardıç gölgesi baş yayladır Varınca göç yaylaya, ulaşmıştır ırk, özlediği cet yurtlarına Bu sevinci hatırasına yapmak, yarenlik yapmak isterler Yüksecik bir çayırda toplanırlar; buraya yarenlik yerleri denir Yaren beleni, yaren tepesi de denir Oğuz boylarının, Türkmenlerin, Yörüklerin toplandığı yaren yeri, yiğidin harman olduğu yerdir Türklerin, tarih her tarafında oynadığı cirit, güreş, duygusuz oyunlar bir daha oynanır Gücün, sevdanın, birliğin gösterisi yapılır Obanın tüm insanları, oyuna iştirak ederler; sevinci paylaşırlar; hünerlerini gösterirler Yörüklerde öyle zorlama, parayla ya da basit kazanılan payelerle gösterilmez Şiddet, bilekle, yürekle, akılla gösterilir Yörüğün soy binişi, yürüyüşü, zeybek oyunu, konuşması, oturması, kalkması… Hepsi etik ve cesaret sembolüdür Çünkü soy pek yapmış, oğullar devam etmiştir devam etmek de gerekir Yörüğün oyunlarında, pozitif silaha rastlanmaz Çünkü gücü silahta değil, yüreklerinde görürler de, kendilerini böylece ortaya koyuverirler Bütün bunlardan sonradan, dağılırlar öbek öbek cet yurtlarına Ne zaman ata yurtlarına konarlarsa, o süre mutlu olurlar Zaten, gezilmiş yurdun konması da basit olur
SONUÇ
Hayat, devam ederken Yörük obalarında; insanları dosttur, açık sözlüdür, sevda yüklüdür, yiğittir, merttir, cömerttir, olgundur Türk ’ün mayasıdır; saygılıdır büyüğüne; sadakatlidir devletine Zorlukları aşınca mutlu olur; şükreder haline; soğuk günlerde kepenek yeter Bilir yaşamın zorluklarını; fakat kopamaz dağlardan bir türlü, tutkuludur özgürlüğüne Tarifi şahsiyettir, sevdası hürriyettir
alıntı *