Forumda yenilikler devam etmektedir , çalışmalara devam ettiğimiz kısa süre içerisinde güzel bir görünüme sahip olduk daha iyisi için lütfen çalışmaların bitmesini bekleyiniz. Tıkla ve Git
x

Yumuşakçalar

Yumuşakçalar

iltasyazilim

FD Üye
Katılım
Ara 25, 2016
Mesajlar
0
Etkileşim
17
Puan
38
Yaş
36
F-D Coin
14
Yumuşakça Türleri
Yumuşakça Özellikleri
YUMUŞAKÇALAR
Konut Akvaryumundaki ufak bir salyangozdan 15 metre boyundaki dev mürekkep balığına; tüm yaşamı her tarafında aynı kayaya veya kabuğa sıkıca yapışan istiridyeden serbestçe yüzen tarağa ve etçil sümüklüböcekten etobur ahtapota değin olan canlılar, boyutları, görünüşleri ve hayat alanları bakımından fazla ayrı hayvanlardır Oysa yinede hepsi Mollusca filumuna, yumuşakçalara girer Bu filum, hayvanlar dünyasının en büyük topluluklarından biridir Şimdiye değin 70000 ’den artı nesil saptanmıştır Yumuşakçaların çoğu denizlerde, bir bölümü tatlı su göllerinde, havuzlarda ve ırmaklarda, bazıları ise karada yaşarlar

Yumuşakça adı Latince ’de yumuşak anlamına gelen molluscus sözcüğünden kazanç Bu isim, yumuşakçaların gövdeleri yumuşak olduğu için verilmiştir Birçok türde cisim, önemli ölçüde kalsiyum karbonattan oluşan bir kabuk ile korunur Bu kabuk, manto adı verilen karoser örtüsünün salgılarından oluşur

Birçok yumuşakçadan keza “ayak adı bahşedilen alışılmadık bir inşa bulunur Bu bacak, değişik türlerde bambaşka biçimlerdedir Sözgelimi, taraklarda bu but, gövdenin kassal bir uzantısıdır ve çamurda, kumda yol açıp ileri gitmek için kullanılır Salyangozlarda ise yassıdır ve sürünmek için kullanılır Mürekkepbalıkları ve ahtapotlarda kurbanları yakalama işlevi görebilen fazla sayıda kollar biçimindedir Bir Takım istiridyelerde ayak yoktur

Yumuşakçalar filumu, beş sınıfa ayrılır Kafadanayaklılar (Cephalopoda) sınıfında mürekkepbalığı,ahtapot, supya ve notilus yer alır Baltaayaklılar (Pelecypoda) yada öteki adıyla çift kabuklular (Bivalvia) sınıfında istiridye, tarak, deniz yelpazesi, midye, teredo (bir tür deniz kurdu) bulunur Karındanayaklılar (Gastropoda) sınıfı salyangoz, sümüklüböcek, deniz salyangozu, denizkulağı, helezoni sedef kabuklu gibi hayvanları kapsar Scaphopoda sınıfında diş kabukluları bulunur Amphineura sınıfında ise en ilkel yumuşakça türü olan kitonlar vardır Birçok yumuşakçanın eti besin maddesi olarak, kabukları da hesaplı açıdan yük taşır


KAFADANAYAKLILAR

Mürekkepbalığı ve ahtapot en fazla bilinen yumuşakçalardır Bunlar kafadanayaklılar sınıfına girer Terimin bilimsel adı olan Cephalopoda, Yunanca ’da kafabut anlamını taşır Hayvanlara bu adın verilmesinin nedeni, çok sayıda “kola ayrılan bacaklarının baş çevresinde bulunmasından kaynaklanır

Kafadanayaklılar, öenmli bir noktada öteki yumuşakçaların çoğundan ayrılırlar Çoğunlukla kabukları yoktur Bunun yerine, manto, çıplak gövdelerinin dış bölümünü oluşturur Bir Takım türlerde ise bir iç iskelet bulunur

Bütün kafadanayaklılar denizde yaşar Emme yada yakalama yada her iki meslek için kullandıkları, başlıca dokunaç adı verilen kolları vardır neredeyse hepsi, özel bir kesede saklanılan mürekkep benzeri bir istikrarsız salgılar Düşmandan korunmak için mürekkep salgılayarak suyu bulandırırlar Bazı kafadanayaklılar, bukalemun gibi renk değişiklik özelliğine sahiptir Derilerinde kromatofor (renktaşıyıcıları) adı verilen ve öbür renk maddeleri taşıyan hücreler bulunur Bu hücreler büyüdükçe yada küçüldükçe, derinin rengi de çabucak değişir Renk değişim özelliklerinden dolayı bu hayvanlar bulundukları çevreye kolaylıkla ahenk sağlarlar


Mürekkepbalığı

Mürekkepbalığı, kafadanayaklıların en artist yüzücüsüdür Akıcı hatlı, mekik benzeri bir yapısı vardır Suyun içindeki hareketinden nedeniyle bu hayvana kimi zaman “deniz oku adı da verilir Ayağı on kola ayrılmıştır Bu kollardan iki tanesi ötekilerden daha uzundur; bunlarda emiciler bulunur ve avı yakalamakta kullanılır Gözkapakları yoktur, fakat gözleri şaşırtıcı ölçüde insan gözüne aynı

Mürekkepbalığı, gövdesindeki merkezi bir oyuktan (manto oyuğu) suyu içeri çeker ve mantonun bozulmasıyla elastik bir borudan (sifon) çabuk dışarı atar Sifon, kolların hemen peşinde yer alır Bunun içinden püskürtülen su, hayvanı şipşak geriye doğru iter Mürekkep de bu sifon kollarına boşaltılır

Mantonun uzantıları olan iki yüzgeç, temelde yönlendirme için kullanılır Keza mürekkep balığının yavaş yavaş arkaya yada öne gitmesini de sağlar En çok bilinen türlerinden biri, sıradan mürekkepbalığı (loligo pealei) ’dır Akdeniz, Doğu Asya denizleri ve Kuzey Amerika ’nın doğu kıyılarında yaşar Bazı balıkçılar bunları yem olarak kullanır Özellikle Akdeniz ve Uzakdoğu ülkelerinde beslenme maddesi olarak da tüketilir

Uçan mürekkepbalığı (ommastrephes bartrami) olarak aşina nesil, uçan balıkla karşılaştırılabilir sık sık sudan dışarı fırlar ve kimi vakit gemilerin güvertelerine düşer

Mürekkepbalığının en korkuncu, dev mürekkepbalığı (Architeuthis princeps) ’dır Omurgasızların en kocaman türüdür Kolları ile birlikte toplam uzunluğu 15m ’yi aşabilir Açık denizin derin sularında yaşar Denizde, canlı dev mürekkepbalığı ile fazla seyrek karşılaşılır Oysa ara sıra sahile çıktıkları görülmektedir; kimi zaman bilhassa Newfoundland kıyılarında görülür




Ahtapot

Bu canlılara Yunanca ’da Sekiz bacak anlamına gelen Ostopus adının verilmesinin nedeni ayaklarının sekiz kola ayrılmasıdır Bu hayvan papağanınkine benzer ağzını, avını dağıtmak için kullanır Ahtapotların kol ve ceset uzunluğu 5cm ile 9m arasında değişir Bir Takım yerlerde şeytan balığı denilen türlerinin ağırlığı 35kg ’a çıkabilir Ahtapot, deniz dibinde kolları üzerinde sürünür Kimi zamanda suyu gövdesinin içine çekip dışarı püskürterek yüzer Ahtapot, genelde korkak bir hayvandır gündüzleri yarıklara saklanır; geceleri avlanmak için bulunduğu yerden çıkar

Ahtapot eti, Avrupa ve Kuzey Amerika ’nın kıyı bölgelerinde sevilen bir yiyecektir Uzak Doğu ile Güney Pasifik adalarının bazı bölgelerinde de aranılan bir gıda maddesidir


Supya ve Notilus

Mürekkepbalığı ve ahtapotların iyi aşina bir akrabası supyaya da öbür adıyla kalamar (Sepiaofficinalis) ’dir 15cm ile 25cm uzunluğunda olan bu canlı salgılama yoluyla kalkerli bir iç kabuk oluşturur Bu madde, kanaryaların ve öbür kafes kuşlarının kireç gereksinimini yerine getirmek için yem olarak kullanılır keza cila işlerinde de yararlanılır Supya adı verilen badana maddesi hayvanın kaçışını izlemek için salgıladığı koyu kahverengi sıvıdan elde edilir

Bölmeli bir kabuğa sahip olan notilus (Nautilus pompilius) milyonlarca yıl önce ortaya çıkmış grubun üyesidir Büyük okyanusun güney batısı ile Hint okyanusundan yaşar Günümüzde yalnızca birkaç türü kalmıştır

Kabuğu sarmal biçimli olup bölmelere ayrılmıştır Her bölme,hayvanın kayıtlı çoğalma evrelerinde yaşadığı yeri gösterir Doğal olarak hayvan en dıştaki bölmede bulunur Ağzının çevresinde takriben 90 dokunaç yer alır Bu dokunaçlarda emiciler yahut da katı nesnelere sımsıkı sarılabilirler Başını kabuğunun içine çekebilir Başının arkasındaki bir kapak ile deliği bir ölçüde kapatabilir

Kağıt notilusunun (Argonauta ağzı bozuk) dişisi bir madde salgılayarak sarmal biçimli ve simetrik beyaz bir kabuk oluşturur Bu kabuk bir yumurta kutusu işlevi görür; hayvan bunu istediği vakit bırakabilir Dişilerin boyu 20cm ’ye erişebilir Erkekleri daha küçük olup 2cm ile 3cm uzunluktadır Kabuk oluşturamazlar














BALTAAYAKLILAR

Tarak, istiridye, midye ve terodo gibi yumuşakçalar, baltaayaklılar (Pelecypoda) sınıfına girer Oysa kabukları iki bölüme ayrıldığı için daha fazla çift kabuklular (Lamellibranchia ya da Bivalvia) adıyla anılırlar Kabuğun iç yüzeyi, sedef maddesi olarak tanıdık bir tabaka ile kaplıdır Bu tabaka ince taneciklidir Beyaz renkli olabildiği gibi gökkuşağının tüm renklerini de içerebilir

Bir iki zinde kasla birbirine tutturulan iki kabuk sımsıkı birbirlerine kapanabilir Bir midye yada tarak açıldığı süre kopan şey, bu kaslardır Tarak gibi bir takım çift kabuklularda hayvanın bir yerden ötekine gitmesi için kabuğun dışına meydana çıkan, iyi gelişmiş bir ayak vardır Oysa gerçek midyeler hareket edemezler Deniz dibinde katı nesnelere sıkıca yapışırlar, çift kabuklularda ayrıca kafa yoktur

Bir Takım çift kabuklular, sifon adı bahşedilen iki boruya sahiptir ve bunlarla suyu içeri çekip dışarı atarlar İçe çektikleri suda yer alan bir hücrelileri, yumurtaları, larvaları, yosun sporlarını ve ufak bitkileri yerler Ağızlarından giren bu beslenme maddeleri sindirim kanallarına gider Oksijende iki solungaç aracılığı ile kana karışır Artıklar ise sifondan atılan su ile çıkartılır


İstiridye

Yenilebilen istiridyeler (Ostrea cinsi) su altındaki bir nesneye tutunarak yaşarlar Kabukları oldukça asimetriktir Deniz dibindeki bir nesneye yapışan bölümü büyük ve epeyce kalındır Öbür kabuk ise daha ufak ve incedir Kabuğun iki bölümü çoğunlukla “yürek adı bahşedilen ve bir kabuktan ötekine uzanan bir adale ile birbirine tutturulur Gerçek istiridyeler dünyanın pek çok uygun, bilhassa de Avrupa, Kuzey Amerika ve Japonya kıyılarında yaşarlar

Kuzey Amerika anakarasına ayak basan ilk beyazlar, kıyılarda yaşamış kızıl derili kabilelerinin büyük oranda istiridye ile beslendiklerini gördüler Öncüler ve izleyicileri, sığ körfezlerdeki istiridyeleri yağmaladılar Uzun bir vakit istiridye kaynaklarının hiç tükenmeyeceği sanıldı

Oysa, talebin gitgide artması XIX Asır sonlarında istiridyelerin aşırı bir biçimde tüketilmesine yol açtı Bu yüzden deniz tabanın boş kısımlarında koylarda istiridye yatakları oluşturuldu Günümüzde Kuzey Amerika ’daki istiridye kaynağının kayda değer bir bölümü özel yataklardan sağlanmaktadır Japonya, Fransa, Hollanda ve öbür Avrupa ülkelerinde istiridye yetiştirilmektedir

İstiridye yetiştiriciliğinde varisi olmak için bu canlıların hayat devresini iyi bilmek gerekir Sözgelimi Ostrea Virginica türünün dişisi, Kuzey Amerika ’nın doğu kıyılarında yaşar ve yılda milyonlarca yumurta yumurtlar Dişinin suya bıraktığı bu yumurtalar erkek istiridyelerin bıraktığı sperm hücreleri ile döllenir Döllenen yumurtadan ufak bir larva çıkararak hemencecik yüzmeye ve birkaç gün sonradan da kabuğunu geliştirmeye başlar Bir hafta içinde kabuğu hepsi ile oluşur Suyun dibine inerek bir kayaya da kabuk gibi katı bir nesneye yapışır Yavru istiridye burada büyüyerek olgun bir istiridye olur

Dişi istiridyeler milyonlarca yumurta ürettiği halde istiridye sayısı aralıksız artmamaktadır Bunun nedenlerinden biri, bütün yumurtaların döllenmemesidir İkincisi ise minik larvaların yüzdükleri evrede balıklarca yenmesidir Deniz dibine inip bir yere yapıştıklarında bile tam güvencede sayılmazlar Kum yada çamur altında kalabilirler yada deniz yıldızı gibi doğal

düşmanlardan kurtulamazlar Bütün bunları atlatıp olgunlaşsalar bile bu kere, halk tarafından tüketilirler

Üreme döneminde, istiridye yetiştiricileri, deniz yüzeyinin istiridye larvaları ile çizgili olduğu yerleri saptayarak Deniz dibine kırık tuğlalar, kiremitler, manâsız kabuklar vb yerleştirirler Larvalar kabuk geliştirip dibe indiklerinde bu nesnelere yapışırlar Bu nesneler sonra denizden çıkartılır ve istiridye yatakları olarak seçilen yerlere götürülür

İstiridyeler çoğunlukla dip zeminin sert çamurdan olduğu orta sığlıktaki sularda yetiştirilir Böyle yerlerde istiridyelerin beslendiği mikroorganizmalar için gıda maddesi sağlayan deniz bitkileri olması gerekir İstiridye yetiştiricileri kaygan çamur yada kum olan yerlerden, deniz yıldızı istiridyelerin öbür doğal düşmanlarının yaşadığı yerlerden ve kanalizasyon dökülen sulardan kaçınırlar

Piyasaya sunulacak istiridyeler, sığ sulardan özel maşalarla toplanır Derin sularda ise tarama aleti ile toplanır

Fransa ’da yavru istiridyeler kısmen kapalı büyüme havuzlarına götürülürler Bu havuzlarda dalgaların girmesini karşılayan savak kapakları bulunur Tümü ile büyüdüklerinde “Claries adı verilen küçük havuzlarda semirilir

Japonya ’daki istiridye çiftlikleri genelde sığ, az tuz sularda kurulur Her çiftlik, bir bambu çiti ile birbirinden ayrılır Yavru istiridyeler toplanarak bambu kamışlarına tutturulur ve yataklara atılır tamamiyle büyüdüklerinde tutundukları bambu kamışları çıkartılır ve istiridyeler toplanır


Tarak

Bu Çift Kabukluların da böylece çoğu yenilmektedir En çok aranılan türlerden biri olan Mya arenaria, fazla ince ve kırılgan kabuğundan dolayı yumuşak kabuklu tarak diye bilinmektedir Avrupa ’da ve Kuzey Amerika ’nın Atlas ve büyük okyanus kıyılarında yaşar Yumuşak kabuklu tarağa uzun boyunlu tarak adı da verilir Boynu, birbiri ile birleşmiş ve üzerleri kalın bir cilt ile örtülmüş boru biçiminde iki sifondan oluşur

Bu tarak, dil biçimindeki ayağı ile çamurun yada kumun içine 710 cm derinlikte yuvarlar açar Deniz yükseldiğinde hayvan beslenirken “boynu kumdan dışarı çıkar Deniz alçaldığında ise çamur yada kum üzerindeki çukurlar, tarağın kendisini gömdüğü yeri gösterir

Sert kabuklu tarak (Venus mercenaria), o kadar çok yönden yumuşak kabuklu taraktan farklıdır Kalın, katı kabuğu kirli beyaz renktedir ve üstünde müşterek merkezli daireler bulunur Kabuğunun iç tarafı beyaz olup dış kenarlara içten mor bir renk alır Her iki Amerika anakarasında, kıyılarda yaşamış Kızılderililer, bu mor bölümü “wampum“ adı bahşedilen para birimi olarak kullanırlardı Sert kabuklu tarağa ayrıca minik boyunlu tarak adı da verilir, çünkü yumuşak kabuklu taraklara tarafından sifonları oldukça kısadır

Sert kabuklu tarak, Kuzey Amerika ’nın Atlas okyanusu kıyısında çok miktarda bulunur Kumda veya çamurda açtığı 15 m derinliğe kadar yayılabilen yuvalarda yaşar Kum ya da çamurun içinde büyük ayağı ile ilerler Tarak avcıları genelde sandalla denize açılır ve tırmık ya da tarama aygıtı kullanarak sert kabuklu tarakları toplarlar Yarım kabukları içinde çiğ olarak ya da kızartma ve sebzeli tarak çorbası halinde yenir
Tarak grubunun belki de en abartılı üyesi, Büyük Okyanus ’taki mercan adalarında bulunan dev tarak (Tridacna gigas) ’tır Çift kabuklu hayvanların en büyüğüdür Kabuğunun uzunluğu 1 m ’ye, ağırlığı ise 200 kg ’a ulaşabilir Yenilebilir bölümü 9 kg ’ı aşabilir Dev tarak kabuklarının kiliselerde vaftis kurnası evlerde bebek banyo küveti olarak kullanıldığı görülmüştür

*
 
858,500Konular
982,385Mesajlar
32,977Kullanıcılar
spineless81Son üye
Üst Alt