nicebayan
FD Üye
- Katılım
- Ara 24, 2016
- Mesajlar
- 94,678
- Etkileşim
- 2
- Puan
- 38
- Yaş
- 37
- Web sitesi
- nicebayan.com
- F-D Coin
- 95
Yunus Emre Felse Yunus Emre Felsefe Anlayışı Yunus Emre Felsefi Görüşü
Yunus Emre'nin Felsefesi
Yunus Emre, 13 yy ’da yaşamış bir Türkmen dervişidir Anadolu ’da birliğin bozulduğu, Moğol ordularının yakıp yıktığı, insanların umutsuzluğa kapıldığı bir dönemde, şiirleriyle bir sevgi seli oluşturmuş, insanlara manevi huzuru, sevgi ve haz gibi evrensel değerleri anlatmıştır
XIII ve XIV yy ’lar Anadolu ’nun büyük siyasal çalkantılar geçirdiği dönemlerdir Bu dönemde Ahmet YESEVİ ile başlayan Türk Tasavvuf Harekatı, benzer dönemde ve aynı bölgede yaşayan Mevlana ve Yunus Emre ile zirve noktasına ulaşmıştır
YAŞAM FELSEFESİ
Yunus Emre, insanları doğru yola çağıran bir derviş, gerçeğin ardı sıra dolaşan bir mistiktir Bu gerçek varlığın birliği ve herşeyin Tanrı ’dan oluşudur Kainatta var olan herşey bu gösterme yokken de vardı
“Ete kemiğe büründüm
Yunus diye göründüm
dizelerinde açıklamak istediği, bu Tanrısal gerçekliktir
Tanrı ’ya kulluk etmenin belli başlı amacı, kendini O ’na beğendirmek olup, bu da gönülleri kırmamakla, onları onarmakla olası olabilir İnsana gösterilen saygı ve sevgi, bir bakıma Tanrı ’ya gösterilmiş demektir
“Nazar eyle itiri,
Bazar eyle götürü,
Yaradılanı hoş gör,
Yaradandan ötürü
dizeleri, bu konudaki düşüncelerini ne de güzel ifade etmektedir
Gönül kırmamalı, hiçbir canlıyı incitmemeli, gönül almalı, büyükl taslamamalı, uyumlu olmalı, bilgili olmalı, O ’nun üzerinde durduğu başlıca konulardır herkes ayıbını ve kötülüğünü görebilmeli ve bunları düzeltmek için mücadele göstermelidir
“Bir defa gönül yıktın ise,
Bu kıldığın namaz yok,
Yetmiş iki ahali dahi
Elin yüzün yumaz yok
Yunus, dervişlik felsefesini benimsemiştir Dervişlik, belirlenmiş kuralları olmayan bir töre okulu, bir insanlık disiplinidir Derviş edebilmek için duygulardan, fena düşüncelerden temizlenmek, vefat korkusunu yenip, Tanrı ve insanlık yolunda çaba göstermek gerekir Elde tesbih, dilde dua, herşeyden elini ayağını çekmiş insanlara yakıştırılan bu dervişlik, sonraları ortaya çıkan bir sapmadır Nitekim Yunus, bu softalara kuvvetle karşısında çıkmış ve şiirlerinde bunları aralıksız yermiştir
“Dervişlik dedikleri,
Hırka ile taç yok
Gönlünü derviş eden
Hırkaya muhtaç değil
————————–
Çeşmelerden bardağın
Doldurmadan kor isen,
Bin sene deha beklesen
Kendi dolası yok
diyerek bağnazlığı ve tevekkülcülüğü, hakiki din düşüncesiyle bağdaştırmamıştır
Anadolu ’nun karışıklık dönemlerinde Horasan ’da birçok bilim adamı Anadolu ’ya gelmiş ve bu karışık döneme, bir güneş gibi doğmuşlardır Bunlardan biri de önce Karaman ’da yaşamış daha sonra Konya ’ya göç edip Mevleviliği kuran Mevlana ’dır Yunus, çağdaşı olan Mevlana ’yı şiirlerinde sık sık anmıştır:
Mevlana Hüdavendigar bize nazar kıldı
Anun görklü nazarı gönlümüz aynasıdur
Yunus Emre, sanıldığı gibi okumayazması olmayan cahil bir birey değildir Eldeki belgelerin incelenmesi sonucunda, şeyh soyundan olduğu, kendisinin de bu akıllı, mal mal sahibi aile içinde yetiştiği gibi, Karamanoğulları sarayında saygın bir kişi olduğu, Toroslarda yaşayan Türkmenlerin, O ’nu “Şeyh olarak kabul ettikleri anlaşılmaktadır Karaman Tarihi ’ni yazan Şikari de, O ’ndan şeyh olarak laf etmektedir
Alıntı *
Yunus Emre'nin Felsefesi
Yunus Emre, 13 yy ’da yaşamış bir Türkmen dervişidir Anadolu ’da birliğin bozulduğu, Moğol ordularının yakıp yıktığı, insanların umutsuzluğa kapıldığı bir dönemde, şiirleriyle bir sevgi seli oluşturmuş, insanlara manevi huzuru, sevgi ve haz gibi evrensel değerleri anlatmıştır
XIII ve XIV yy ’lar Anadolu ’nun büyük siyasal çalkantılar geçirdiği dönemlerdir Bu dönemde Ahmet YESEVİ ile başlayan Türk Tasavvuf Harekatı, benzer dönemde ve aynı bölgede yaşayan Mevlana ve Yunus Emre ile zirve noktasına ulaşmıştır
YAŞAM FELSEFESİ
Yunus Emre, insanları doğru yola çağıran bir derviş, gerçeğin ardı sıra dolaşan bir mistiktir Bu gerçek varlığın birliği ve herşeyin Tanrı ’dan oluşudur Kainatta var olan herşey bu gösterme yokken de vardı
“Ete kemiğe büründüm
Yunus diye göründüm
dizelerinde açıklamak istediği, bu Tanrısal gerçekliktir
Tanrı ’ya kulluk etmenin belli başlı amacı, kendini O ’na beğendirmek olup, bu da gönülleri kırmamakla, onları onarmakla olası olabilir İnsana gösterilen saygı ve sevgi, bir bakıma Tanrı ’ya gösterilmiş demektir
“Nazar eyle itiri,
Bazar eyle götürü,
Yaradılanı hoş gör,
Yaradandan ötürü
dizeleri, bu konudaki düşüncelerini ne de güzel ifade etmektedir
Gönül kırmamalı, hiçbir canlıyı incitmemeli, gönül almalı, büyükl taslamamalı, uyumlu olmalı, bilgili olmalı, O ’nun üzerinde durduğu başlıca konulardır herkes ayıbını ve kötülüğünü görebilmeli ve bunları düzeltmek için mücadele göstermelidir
“Bir defa gönül yıktın ise,
Bu kıldığın namaz yok,
Yetmiş iki ahali dahi
Elin yüzün yumaz yok
Yunus, dervişlik felsefesini benimsemiştir Dervişlik, belirlenmiş kuralları olmayan bir töre okulu, bir insanlık disiplinidir Derviş edebilmek için duygulardan, fena düşüncelerden temizlenmek, vefat korkusunu yenip, Tanrı ve insanlık yolunda çaba göstermek gerekir Elde tesbih, dilde dua, herşeyden elini ayağını çekmiş insanlara yakıştırılan bu dervişlik, sonraları ortaya çıkan bir sapmadır Nitekim Yunus, bu softalara kuvvetle karşısında çıkmış ve şiirlerinde bunları aralıksız yermiştir
“Dervişlik dedikleri,
Hırka ile taç yok
Gönlünü derviş eden
Hırkaya muhtaç değil
————————–
Çeşmelerden bardağın
Doldurmadan kor isen,
Bin sene deha beklesen
Kendi dolası yok
diyerek bağnazlığı ve tevekkülcülüğü, hakiki din düşüncesiyle bağdaştırmamıştır
Anadolu ’nun karışıklık dönemlerinde Horasan ’da birçok bilim adamı Anadolu ’ya gelmiş ve bu karışık döneme, bir güneş gibi doğmuşlardır Bunlardan biri de önce Karaman ’da yaşamış daha sonra Konya ’ya göç edip Mevleviliği kuran Mevlana ’dır Yunus, çağdaşı olan Mevlana ’yı şiirlerinde sık sık anmıştır:
Mevlana Hüdavendigar bize nazar kıldı
Anun görklü nazarı gönlümüz aynasıdur
Yunus Emre, sanıldığı gibi okumayazması olmayan cahil bir birey değildir Eldeki belgelerin incelenmesi sonucunda, şeyh soyundan olduğu, kendisinin de bu akıllı, mal mal sahibi aile içinde yetiştiği gibi, Karamanoğulları sarayında saygın bir kişi olduğu, Toroslarda yaşayan Türkmenlerin, O ’nu “Şeyh olarak kabul ettikleri anlaşılmaktadır Karaman Tarihi ’ni yazan Şikari de, O ’ndan şeyh olarak laf etmektedir
Alıntı *