nicebayan
FD Üye
- Katılım
- Ara 24, 2016
- Mesajlar
- 94,678
- Etkileşim
- 2
- Puan
- 38
- Yaş
- 36
- Web sitesi
- nicebayan.com
- F-D Coin
- 90
Yunus Emre hakkında bilgi,
Yunus Emre kimdir,
Yunus Emre hayatı,
Yunus Emre yaşam öyküsü
Yunus Emre (1238 1320) yılları arasında yaşadığı varsayım edilen ve Anadolu da Türkçe şiirin öncüsü olan bir şair ve mutasavvıftır, yaşamına ilişkin belgeler sınırlıdır Medrese eğitimi gördüğü, Arapça ve Farsça bildiği, İran ve Yunan mitolojisi ile tasavvuf ve tarihi incelediği sanılıyor Vahdeti beden (varlık birliği) öğretisine ulaşan bir tasavvuf yorumunu benimsemiştir
Gerçeğe, Tanrı'ya, evrensele, her şeyin özüne varmak için ''Şeriattarikatbecerihakikat'' almak üzere dört bilgi düzeyi usul ayırt eder Tasavvuf felsefesi ve görüşleri daha fazla Bektaşilere yakındır Şeyhi Taptuk Emre Sinan Ata'nın ardılıdır, Hacı Bektaş Veli'ye bağlıdır Bir anı vardır Risaletü'n Nushiye adlı beyitlik şiiri ile şeriat kurallarının üstüne çıkar Başlangıçtaki düz yazı metinde aklın ve insanın çeşitlerini anlatır Şiirlerini Oğuz lehçesiyle ve çağının söylev diliyle yazmıştır Yaşamı, şiirleri, felsefesi üstüne dağıtılmış incelemeler yapılmıştır Yunus Ernre üzerine Fuat Köprülü, Burhan Toprak, Abdülbaki Gölpınarlı, Sabahattin Eyüboğlu, Asım Bezirci, F Kadri Timurtaş, Ahmet Kabaklı, Müjgan Cumbur, Abdurrahman Hoş, Mehmet Bayraktar ve Nezihe Araz gibi çeşitli araştırmacı yazarlar çözümleme yapmışlardır
Yunus Emre? Nereli? Nerede doğmuş, nerde ölmüş, nasıl yaşamış? Kime alt, Ne görebilen var, ne bilen, Hepsi karanlıkta Yunus'un deyişiyle görenler, bilenler de, ne söylerler, ne bir haber verirler Fakat onlarca mezarı var, üstlerinde adı var, içlerinde kendi yok; Onlarca kitabı var, içlerinde adı var, kendinin kitabı değil Fakat o halkın, insanların gözdesi, soluğu, sesi, Anadoluyu insanlığı sarmış, kendi köyündeyse izinin tozu bile kalmamış; sözü gücenmiş, satılmış, anlara birlikte katılmış; O hoş insan kim bilir hangi gurbet köşesinde dağarcığındaki şiiriyle birlikte ölmüş, toprağa katılmış ola ki ölümü üç günden sonra bile duyulmamış, ölüsü soğuk suyla yuyulmamıştır Olur Ya tersi olmuş Bilen değil Gören değil Lakin o varacağı yere ulaşmış
Ama halkımız bu insanları kendi çocukları olarak benimsemiş, kişiliklerini, özünü, sözlerini kendi malı sayıp dilediği gibi evirmiş çevirmiştir O ve halkın nerede söylediğini bilmek imkansız olur ya de düşüncesiz bundan böyle Anadolu da binlerce ağızdan söylenmiş ve söylenen bir Yunus korosu var'' ''En eski yazmalarda değil diye halkın ezberinde yaşayan, ister istemez yontulan, dil değiştiren şiirleri Yunus'un saymamak hiç de bilimsel bir tavır değildir'' En eski yazmalar Yunus'un ölümünden fazla daha sonra derlenmiş, bu yazmalara Yunus'un diline, tutumuna, düşüncesine düpedüz tutarsız şiirler de dargın Yeni belgeler arana dursun, biz Yunus'u anarken yazmalar dek sözlü millet geleneğine de saygılı olmayı daha doğru buluyoruz (S Eyüboğlu, Yunus Emre sh: 20)
Söylencelerdeki Yunus Emre
Yunus üstüne tüm bildiklerimiz halkın masallaştırdığı gerçeklere dayanıyor Fakat masallar gerçeği değiştiriyor da tarih kitapları değiştirmiyor mu? Yeni tarihçiler eski zaman gerçeklerini ararken söylenceleri, mitleri hiç de yabana atmıyor, tersine belli başlı gerçeğin fazla kez onlarda sıcacık olduğunu ileri sürüyor
Söylencelere, Hacı Bektaş Veli Velayetnamesine göre Yunus Emre bir orta Anadolu köylüsü, Sakarya kıyılarında, Sivrihisar'ın Sarı köy'ünde oturur ''Taştan topraktan ekmeğini çıkaran, yağmur yağmayınca aç kalan bir Anadolu köylüsü, bütün devletlerin soymaya alışkın olduğu bir Anadolu köylüsü Yağmur yağmaz, ekin olmaz Yunus günün birinde tohumsuz kalır Tohumsuz kalan Yunus Emre eşeğine dağdan akdiken, ahlat, meyve yükler, buna karşılık azıcık tohumluk buğday aramaya çıkar Duyduğunun izini sürer işte birincil durduğu yerlerden biri de Hacı Bektaş Tekkesidir Anadolu'nun gerçek fatihleri Anadolu köylüsünün yanı başında, yakınında oturmayı kabul etmiş olanlardır Bu söylence bize on üçüncü ve on dördüncü yüzyıllarda Bektaşiliğin yaygın olduğunu gösterir Yunus, tekkeden alıçlarına karşılık buğday ister Hacı Bektaş Veli kendisine: Buğday yerine nefes versek olmaz mı diye sorar Yunus illede buğday der Hacı Bektaş Veli her alıça karşılık bir nefes verelim der Yunus olmaz der Her çekirdek başına on nefese dek çıkar, Hacı Bektaş Yunus ille buğday diye dayatır Bunun üzerine Hacı Bektaş yoksul Yunus'a götürebileceği kadar buğday verdirir Sevine sevine yola meydana çıkan Yunus'u yolda bir düşüncedir alır ''Bu insan büyük insan olmasa bana buğday vermezdi Bir çuval buğday böyle bir insandan daha mı değerli diye düşünür, çiylik ettiğini anlar döner geriye doğru Alın buğdayı geri, ben nefes istiyorum der Lakin Hacı Bektaş ona nasibin Taptuk Emrece verileceğini, onun tek kesine gitmesini söyler, ''senin kilidini ona verdik'' der
Taptuk Emre mi? Onu da söylencelerde arayalım Hacı Bektaş'ın Anadoluya gelmesi bir güvercin kılığındadır Bunu haber bölge ve gelmesini istemeyen Abdalanı Rum birer kartal olup onun yolunu keserler Tanrısal güvercin Anadolu göklerini kara kartal kanatlarıyla buruşuk bulur Yarar geçer kanatları ama oldukça de pençe yer Kan revan içinde yedi evli bir çepni köyüne, bugünkü Hacı Bektaş İlçesine iner, bir duvarın üzerine konar Fakir bir köylü kadın görür yaralı güvercini, acır haline, yiyecek içecek kor duvarın üzerine Bu masal Bektaşiliğin köylerde yayıldığını ve kadınların bu tarikatte rolü ve önemi olduğunu anlatıp ip uçları veriyor Anadolunun en eski ve en büyük tanrılarının bayan olduğu unutulmamalı
Hacı Bektaş zamanla tüm Rum erenlerinden hürmet ve sevgi görür, lakin Emre adında bir ermiş Hacı Bektaş'ın semtine bile uğramaz Hacı Bektaş ona Saru İsmail'i dervişini yollar, tekkesine gelmesini sağlar Gelince ona erenler arasına nasıl girdiğini sorar, o da perde arasından bir el uzandı, beni erenler arasına aldı ama ben orada Hacı Bektaş adında birini görmedim Bunun üstüne Hacı Bektaş perde aralığından sana uzanan eli görsen tanır mısın? Tanırım der Emre: Ayasında bir yeşil ben vardı O vakit Hacı Bektaş sağ elini açar, uzatır Avucunun içindeki yeşil beni görebilen Emre yeşil beni görür görmez: Taptuk! Taptuk! diye bağırır, adı o günden sonra Taptuk, kendiside Hacı Bektaş'ın yandaşı ve sözcülerinden biri olur Bu söylence bize Yunus'u kendine bağlayan Taptuk Emre'nin HacıBektaş'ın yolundan, çevresinden öbür, ola ki de yeni müslüman olmuş biri olduğunu, ona bağlandığını gösterir Saru Saltuk, Taptuk, Barak Baba silsilesini izler
Taptuk Baba Yunus'un şiirlerinde inançla sevilen, yoluna baş konulan bir mürşit olarak karşımıza çıkar:
Taptuğun tapusuna
Kul olduk kapısına
Yunus miskin çiğ idik
Piştik elhamdülillah
Vardığımız illere
Şol safa gönüllere
Baba Taptuk manisin
Saçtuk elhamdülillah
Yunus bir doğan idi kondu Taptuk koluna
Avın şikira geldi bu yuva kuşu yok
Tekrar esridi Yunus Taptuk yüzün görende
Baktığım yüzde gördüm Taptuğumun nurunu
Bize kadir gecesidir bu gice
Ko erte olmasın seher gerekmez
Yunus esrüyüben düştü sokakta
Çağınr Taptuğunu ar gerekmez
Söylencemizde Hacı Bektaş Yunus'u Taptuk'un tekkesine göndermiş Yunus gidip Taptuk'a baş vurur Ilk Bektaşi tekkeleri bir çeşitlilik uygulamalı okul idi Her derviş bir meslek görür Kimi toprakta, kimi işlikte çalışır, kimi duvar örer, kimi aş pişirir: Yunus'a da odun nakliye işi verirler Kırk yıl sırtında odun taşır, tekkesinin ocağına, özene bezene Her getirdiği odun dopdürüst dümdüzdür Soranlara: Tekkeye odunun bile eğrisi giremez der
Bir başka söylenceye kadar Taptuk hoş saz çalarmış ve Yunus ona sazı için bağlanmış Yunus uzun zaman tekkeye hizmet etmiş, sonunda bıkmış ve kaçmış Yolda erenlerden yedi kişiye rastlamış, yoldaş olmuşlar Her akşam erenlerden biri içinden geçirdiği bir ermiş namına Tanrıya dua ediyor anında bir sofra geliyormuş ortaya Sıra Yunus'a geldiği akşam o da: Yarabbi, demiş, bunlar hangi kulun adına dua ettilerse ben de onun adına yal varıyorum sana, utandırma beni demiş O akşam iki sofra birden gelmiş Erenler şaşırıp kimin namına dua ettiğini sormuşlar Yunus önce siz söyleyin demiş Erenlerde Taptuk'un dervişlerinden Yunus diye biri var, onun adına demişler Yunus bunu duyar duymaz hiç bir şey söylemeden tekkeye geri döner ve anabacıya şeyhin karısına sığınır Söylence bize burada tekkede kadının rolünü yerini ve önemini anlatır Anabacı der oysa: Yarın sabahleyin tekkenin eşiğine yat Taptuk abdest edinmek için dışarı çıkarken ayağı sana takılır Gözleri iyi görmediği için bana: Kim bu eşikte yatan? diye sorar ben de Yunus, derim Hangi Yunus derse çekil git, diğer bir tekke ara kendine, başının çaresine bak Fakat bizim Yunus mu? derse anla ki gönlünden çıkarmamış, hala seviyor seni O zaman kapan ayaklarına, bağışla suçumu de Yunus Anabacının dediğini yapar, kapının eşiğine yatar, ertesi sabahtan olan olur Taptuk: Kim bu adam? diye sorunca Yunus, der anabacı, Taptuk bizim Yunus mu? diye sorunca Yunus ayağına kapanır sevincinden ağlar *
Yunus Emre kimdir,
Yunus Emre hayatı,
Yunus Emre yaşam öyküsü
Yunus Emre (1238 1320) yılları arasında yaşadığı varsayım edilen ve Anadolu da Türkçe şiirin öncüsü olan bir şair ve mutasavvıftır, yaşamına ilişkin belgeler sınırlıdır Medrese eğitimi gördüğü, Arapça ve Farsça bildiği, İran ve Yunan mitolojisi ile tasavvuf ve tarihi incelediği sanılıyor Vahdeti beden (varlık birliği) öğretisine ulaşan bir tasavvuf yorumunu benimsemiştir
Gerçeğe, Tanrı'ya, evrensele, her şeyin özüne varmak için ''Şeriattarikatbecerihakikat'' almak üzere dört bilgi düzeyi usul ayırt eder Tasavvuf felsefesi ve görüşleri daha fazla Bektaşilere yakındır Şeyhi Taptuk Emre Sinan Ata'nın ardılıdır, Hacı Bektaş Veli'ye bağlıdır Bir anı vardır Risaletü'n Nushiye adlı beyitlik şiiri ile şeriat kurallarının üstüne çıkar Başlangıçtaki düz yazı metinde aklın ve insanın çeşitlerini anlatır Şiirlerini Oğuz lehçesiyle ve çağının söylev diliyle yazmıştır Yaşamı, şiirleri, felsefesi üstüne dağıtılmış incelemeler yapılmıştır Yunus Ernre üzerine Fuat Köprülü, Burhan Toprak, Abdülbaki Gölpınarlı, Sabahattin Eyüboğlu, Asım Bezirci, F Kadri Timurtaş, Ahmet Kabaklı, Müjgan Cumbur, Abdurrahman Hoş, Mehmet Bayraktar ve Nezihe Araz gibi çeşitli araştırmacı yazarlar çözümleme yapmışlardır
Yunus Emre? Nereli? Nerede doğmuş, nerde ölmüş, nasıl yaşamış? Kime alt, Ne görebilen var, ne bilen, Hepsi karanlıkta Yunus'un deyişiyle görenler, bilenler de, ne söylerler, ne bir haber verirler Fakat onlarca mezarı var, üstlerinde adı var, içlerinde kendi yok; Onlarca kitabı var, içlerinde adı var, kendinin kitabı değil Fakat o halkın, insanların gözdesi, soluğu, sesi, Anadoluyu insanlığı sarmış, kendi köyündeyse izinin tozu bile kalmamış; sözü gücenmiş, satılmış, anlara birlikte katılmış; O hoş insan kim bilir hangi gurbet köşesinde dağarcığındaki şiiriyle birlikte ölmüş, toprağa katılmış ola ki ölümü üç günden sonra bile duyulmamış, ölüsü soğuk suyla yuyulmamıştır Olur Ya tersi olmuş Bilen değil Gören değil Lakin o varacağı yere ulaşmış
Ama halkımız bu insanları kendi çocukları olarak benimsemiş, kişiliklerini, özünü, sözlerini kendi malı sayıp dilediği gibi evirmiş çevirmiştir O ve halkın nerede söylediğini bilmek imkansız olur ya de düşüncesiz bundan böyle Anadolu da binlerce ağızdan söylenmiş ve söylenen bir Yunus korosu var'' ''En eski yazmalarda değil diye halkın ezberinde yaşayan, ister istemez yontulan, dil değiştiren şiirleri Yunus'un saymamak hiç de bilimsel bir tavır değildir'' En eski yazmalar Yunus'un ölümünden fazla daha sonra derlenmiş, bu yazmalara Yunus'un diline, tutumuna, düşüncesine düpedüz tutarsız şiirler de dargın Yeni belgeler arana dursun, biz Yunus'u anarken yazmalar dek sözlü millet geleneğine de saygılı olmayı daha doğru buluyoruz (S Eyüboğlu, Yunus Emre sh: 20)
Söylencelerdeki Yunus Emre
Yunus üstüne tüm bildiklerimiz halkın masallaştırdığı gerçeklere dayanıyor Fakat masallar gerçeği değiştiriyor da tarih kitapları değiştirmiyor mu? Yeni tarihçiler eski zaman gerçeklerini ararken söylenceleri, mitleri hiç de yabana atmıyor, tersine belli başlı gerçeğin fazla kez onlarda sıcacık olduğunu ileri sürüyor
Söylencelere, Hacı Bektaş Veli Velayetnamesine göre Yunus Emre bir orta Anadolu köylüsü, Sakarya kıyılarında, Sivrihisar'ın Sarı köy'ünde oturur ''Taştan topraktan ekmeğini çıkaran, yağmur yağmayınca aç kalan bir Anadolu köylüsü, bütün devletlerin soymaya alışkın olduğu bir Anadolu köylüsü Yağmur yağmaz, ekin olmaz Yunus günün birinde tohumsuz kalır Tohumsuz kalan Yunus Emre eşeğine dağdan akdiken, ahlat, meyve yükler, buna karşılık azıcık tohumluk buğday aramaya çıkar Duyduğunun izini sürer işte birincil durduğu yerlerden biri de Hacı Bektaş Tekkesidir Anadolu'nun gerçek fatihleri Anadolu köylüsünün yanı başında, yakınında oturmayı kabul etmiş olanlardır Bu söylence bize on üçüncü ve on dördüncü yüzyıllarda Bektaşiliğin yaygın olduğunu gösterir Yunus, tekkeden alıçlarına karşılık buğday ister Hacı Bektaş Veli kendisine: Buğday yerine nefes versek olmaz mı diye sorar Yunus illede buğday der Hacı Bektaş Veli her alıça karşılık bir nefes verelim der Yunus olmaz der Her çekirdek başına on nefese dek çıkar, Hacı Bektaş Yunus ille buğday diye dayatır Bunun üzerine Hacı Bektaş yoksul Yunus'a götürebileceği kadar buğday verdirir Sevine sevine yola meydana çıkan Yunus'u yolda bir düşüncedir alır ''Bu insan büyük insan olmasa bana buğday vermezdi Bir çuval buğday böyle bir insandan daha mı değerli diye düşünür, çiylik ettiğini anlar döner geriye doğru Alın buğdayı geri, ben nefes istiyorum der Lakin Hacı Bektaş ona nasibin Taptuk Emrece verileceğini, onun tek kesine gitmesini söyler, ''senin kilidini ona verdik'' der
Taptuk Emre mi? Onu da söylencelerde arayalım Hacı Bektaş'ın Anadoluya gelmesi bir güvercin kılığındadır Bunu haber bölge ve gelmesini istemeyen Abdalanı Rum birer kartal olup onun yolunu keserler Tanrısal güvercin Anadolu göklerini kara kartal kanatlarıyla buruşuk bulur Yarar geçer kanatları ama oldukça de pençe yer Kan revan içinde yedi evli bir çepni köyüne, bugünkü Hacı Bektaş İlçesine iner, bir duvarın üzerine konar Fakir bir köylü kadın görür yaralı güvercini, acır haline, yiyecek içecek kor duvarın üzerine Bu masal Bektaşiliğin köylerde yayıldığını ve kadınların bu tarikatte rolü ve önemi olduğunu anlatıp ip uçları veriyor Anadolunun en eski ve en büyük tanrılarının bayan olduğu unutulmamalı
Hacı Bektaş zamanla tüm Rum erenlerinden hürmet ve sevgi görür, lakin Emre adında bir ermiş Hacı Bektaş'ın semtine bile uğramaz Hacı Bektaş ona Saru İsmail'i dervişini yollar, tekkesine gelmesini sağlar Gelince ona erenler arasına nasıl girdiğini sorar, o da perde arasından bir el uzandı, beni erenler arasına aldı ama ben orada Hacı Bektaş adında birini görmedim Bunun üstüne Hacı Bektaş perde aralığından sana uzanan eli görsen tanır mısın? Tanırım der Emre: Ayasında bir yeşil ben vardı O vakit Hacı Bektaş sağ elini açar, uzatır Avucunun içindeki yeşil beni görebilen Emre yeşil beni görür görmez: Taptuk! Taptuk! diye bağırır, adı o günden sonra Taptuk, kendiside Hacı Bektaş'ın yandaşı ve sözcülerinden biri olur Bu söylence bize Yunus'u kendine bağlayan Taptuk Emre'nin HacıBektaş'ın yolundan, çevresinden öbür, ola ki de yeni müslüman olmuş biri olduğunu, ona bağlandığını gösterir Saru Saltuk, Taptuk, Barak Baba silsilesini izler
Taptuk Baba Yunus'un şiirlerinde inançla sevilen, yoluna baş konulan bir mürşit olarak karşımıza çıkar:
Taptuğun tapusuna
Kul olduk kapısına
Yunus miskin çiğ idik
Piştik elhamdülillah
Vardığımız illere
Şol safa gönüllere
Baba Taptuk manisin
Saçtuk elhamdülillah
Yunus bir doğan idi kondu Taptuk koluna
Avın şikira geldi bu yuva kuşu yok
Tekrar esridi Yunus Taptuk yüzün görende
Baktığım yüzde gördüm Taptuğumun nurunu
Bize kadir gecesidir bu gice
Ko erte olmasın seher gerekmez
Yunus esrüyüben düştü sokakta
Çağınr Taptuğunu ar gerekmez
Söylencemizde Hacı Bektaş Yunus'u Taptuk'un tekkesine göndermiş Yunus gidip Taptuk'a baş vurur Ilk Bektaşi tekkeleri bir çeşitlilik uygulamalı okul idi Her derviş bir meslek görür Kimi toprakta, kimi işlikte çalışır, kimi duvar örer, kimi aş pişirir: Yunus'a da odun nakliye işi verirler Kırk yıl sırtında odun taşır, tekkesinin ocağına, özene bezene Her getirdiği odun dopdürüst dümdüzdür Soranlara: Tekkeye odunun bile eğrisi giremez der
Bir başka söylenceye kadar Taptuk hoş saz çalarmış ve Yunus ona sazı için bağlanmış Yunus uzun zaman tekkeye hizmet etmiş, sonunda bıkmış ve kaçmış Yolda erenlerden yedi kişiye rastlamış, yoldaş olmuşlar Her akşam erenlerden biri içinden geçirdiği bir ermiş namına Tanrıya dua ediyor anında bir sofra geliyormuş ortaya Sıra Yunus'a geldiği akşam o da: Yarabbi, demiş, bunlar hangi kulun adına dua ettilerse ben de onun adına yal varıyorum sana, utandırma beni demiş O akşam iki sofra birden gelmiş Erenler şaşırıp kimin namına dua ettiğini sormuşlar Yunus önce siz söyleyin demiş Erenlerde Taptuk'un dervişlerinden Yunus diye biri var, onun adına demişler Yunus bunu duyar duymaz hiç bir şey söylemeden tekkeye geri döner ve anabacıya şeyhin karısına sığınır Söylence bize burada tekkede kadının rolünü yerini ve önemini anlatır Anabacı der oysa: Yarın sabahleyin tekkenin eşiğine yat Taptuk abdest edinmek için dışarı çıkarken ayağı sana takılır Gözleri iyi görmediği için bana: Kim bu eşikte yatan? diye sorar ben de Yunus, derim Hangi Yunus derse çekil git, diğer bir tekke ara kendine, başının çaresine bak Fakat bizim Yunus mu? derse anla ki gönlünden çıkarmamış, hala seviyor seni O zaman kapan ayaklarına, bağışla suçumu de Yunus Anabacının dediğini yapar, kapının eşiğine yatar, ertesi sabahtan olan olur Taptuk: Kim bu adam? diye sorunca Yunus, der anabacı, Taptuk bizim Yunus mu? diye sorunca Yunus ayağına kapanır sevincinden ağlar *