nicebayan
FD Üye
- Katılım
- Ara 24, 2016
- Mesajlar
- 94,678
- Etkileşim
- 2
- Puan
- 38
- Yaş
- 36
- Web sitesi
- nicebayan.com
- F-D Coin
- 90
Yunus Emre Nasıl Biridir,
Yunus Emre Nasıl Biriydi,
Yunus Emre Nasıl kişidir,
Yaşamı konusunda yeterli data olmadığı gibi onunla ilgili kaynaklarda anlatılanlar da birbirini tutmaz Nerede, hangi yılda doğduğu elbette bilinmiyor Kimi kaynaklarda Anadolu ’ya Doğu ’dan gelen Türk oymaklarından birine bağlı olup, 1238 dolaylarında doğduğu söylenirse de belirli değildir
1320 dolaylarında Eskişehir ’de öldüğü söylenir Batı Anadolu ’nun birkaç yöresinde ‘Yunus Emre ’ adını içeren ve onunla ilgili görüldüğünden ‘makam ’ adı bahşedilen yer vardır Yapılan araştırmalara göre şiirlerinin toplandığı Divan ölümünden yetmiş sene sonradan düzenlenmiştir Anadolu ’da ‘Yunus Emre ’ adını taşıyan ve Yunus Emre ’den çok sonraları yaşamış başka şairlerin yapıtlarıyla karışan şiirlerinin bir bölümü dil incelemeleri sonunda ayıklanmış, böylece 357 şiirin onun olduğu konusunda manzara birliğine varılmıştır Gene Yunus Emre adını taşıyan ve başka şairlerin elinden çıktığı ileri sürülen 310 şiir daha derlenmiştir Onun dil, şiir ve hafıza bakımından özgünlüğü ve etkisi, ilk düzenlenen Divan ’daki şiirleri nedeniyledir
Yunus Emre ’nin şiirinde, edebiyat tarihi bakımından, dil, us, duygu ve yaratıcılık gibi dört önemli sorun sergilenir Bu sorunlar bir görüş ve inanış bütünlüğü içinde ele alınır, insan konusunda odaklaştırılır Şiirde işlenen konular ise insan, Tanrı, Varlık Birliği, sevgi, yaşama sevinci, uzlaştırma, cihan, ölüm, yetkinlik, olgunluk, tevazu, erdem, eliaçıklık gibi çoğunlukla hakiki yaşamı ilgilendiren kavramlardır O, bu kavramları, şiirinin bütünlüğü içinde temel unsur olarak sergilemiştir
İnsan bir ‘sevgi varlığı ’dır, tin ile ceset gibi iki bambaşka tözden kurulmuştur Tin tanrısaldır, ölümsüzdür, gövdede kaldığı sürece geldiği özün ve ulu kaynağa, kutsal evrene dönme özlemi içindedir Gövde dağılır, kendini kuran öğelere ayrılır İçinde insanın da bulunduğu bütün varlık evreni toprak, su, alev ve yel gibi dört ilkeden kurulmuştur Bu dört ilke yaratılmıştır, yaratıcı da Tanrı ’dır Tanrı, bu dört ilkeyi yarattıktan sonradan, ayrı ayrı oranlarda birleştirerek varlık türlerinin oluşmasını sağlamıştır İnsan sevgi aracılığıyla Tanrı ’ya ulaşır, çünkü insanla Tanrı aralarında özdeşlik vardır Oysa, insanın bu madde evreninde bulunması, tinin tanrısal kaynaktan uzakta kalması bir ayrılıktır Bu ayrılık insanı, yaşamı her tarafında Tanrı ’yı düşünme, ona açlık duyma olaylarıyla karşısında karşıya getirmiştir
Fiilen insanTanrıâlem üçlüsü birlik içindedir, var olan yalnız Tanrı ’dır, türlülük bir ‘görünüm ’tür Çünkü Tanrı, kendi özü gereği, tüm varlık türlerini kapsar, her varlıkta yansır Evreni kuran öğelerle insanın gövdesini yaratıcı ilkeler özdeştir Bu özdeşlik tanrısal tözün tüm varlık türlerinde, biçimlendirici bir öğe olarak bulunmasından dolayıdır Tanrısal tözün nesnel varlıklarda bulunması bir ‘yansıma ’ niteliğindedir, çünkü Tanrı yarattığı nesnede yansıyınca ‘oluş ’ gerçekleşir
Sevgi insanda birleştirici, bütünleştirici bir eğilim niteliğindedir Yunus Emre, sevgiyi Tanrı ve onun yarattığı bütün varlıklara aleyhinde duyulan bir yakın olma, bir akıntı diye anlar Sevginin ereği yüce Tanrı ’ya ölümsüz olana kavuşmak, onun varlığında bütünlüğe ulaşmaktır Tanrı insanla özdeş olduğundan kendini seven Tanrı ’yı, Tanrı ’yı seven kendini sever Çünkü sevgi kendini başkasında, başkasını kendinde bulmaktır Sevginin olmadığı yerde, hiddet, kırgınlık, çözülme ve birbirinden kopukluk gibi negatif durumlar ortaya çıkar
Sevginin değerini yalnız seven bilir, hoşlanmak de bir bilgelik, bir olgunluk işidir Yeterince aydınlanmamış, Tanrı ışığından yoksun kalmış bir gönülde sevginin yeri yoktur Tüm varlık türlerini birbirine bağlayan, onları kutsal evrene yönelten sevgidir Sevgi bir çıkar aracı olmadığından seven karşılık beklemez Dost birey gerçek seven kimsedir (âşık) Arkadaş başka bir anlamda da Tanrı ’dır, kişinin gönlünde ışıyan tözdür
Yunus Emre ’de yaşamak kutsal tözün bir yansıması olan evrende sevinç duymaktır Çünkü, bütün varlık türlerinde Tanrı görünmektedir, bu nedenle severek, düşünerek yaşamayı haberdar olan kimse bitmiş Tanrı ile aleyhinde karşıyadır Yaşamak kesin nesnelere kopamamak, yalnız gelip geçici varlıkları almak için çırpınmak değildir Böyle bir yaşama biçimi kişiyi kutsal tözden uzaklaştırdığı gibi yetkinlikten, bilgelikten de mahrum kılar Yunus Emre ’nin dilinde bilge kişinin adı ‘eren ’dir Eren uzlaştırma içinde yaşamayı, tüm insanları kardeş görmeyi, kendini sevmeyeni bile sevmeyi haberdar olan kişidir Onun gönlü yalnız sevgiyle, arkadaşlık duygularıyla doludur
Evreni bir tanrısal görünüş alanı olarak bildiğinden, erenin evrene aleyhinde da sevgisi, saygısı vardır Erenin gözünde insan bir ufak evrendir, büyük kâinat ise tanrısal tözün kuşattığı ebedi varlık alanıdır Eren olma aşamasına ulaşmış kişide erdem, tevazu, eli tarafsızlık, yetkinlik, olgunluk bir tamlık içinde bulunur
Vefat tinin gövdeden ayrılıp kutsal kaynağa dönmesiyle gerçekleşir böylece ölüm tinle beden aralarında bir ayrılıktır Gerçekten ölüm yoktur, tinin ölümsüzlüğe ulaşması, ulu kaynağa dönüşü vardır Çünkü, tüm varlık türleri kutsal tözün yansıması olduğundan, salt ölüm de laf konusu değildir Ölümün bir başka anlamı da bilgiden, erdemden, yetkinlikten, sevgiden mahrum kalmaktır
Yunus Emre ’nin şiirinde YeniPlatonculuk ’tan kaynaklanan Tasavvuf öğretisinin tüm sorunları bulunur Bunlara yeni bir çözüm getirmez, YeniPlatonculuk ’un yöntemine dayanarak yorumlar ileri sürer böylece onun şiiri YeniPlatonculuk ’un Türkçe açıklanışıdır
Yunus Emre ’nin edebiyat tarihi bakımından, önemli bir yanı da Anadolu ’da, Türkçe şiir dilinin öncüsü olması ve tasavvuf sorunlarını yalın, basit anlaşılabilir bir dille söyleyişi nedeniyledir Şiirlerinin ölçüsü, Türkçe ’nin ses yapısına uymayan ‘aruz ’ olmakla birlikte söyleyişi akıcı, akıcı bir özellik taşır Tasavvufun en şiddet anlaşılması mümkün kavramlarını, Türkçe ’nin ses yapısına yerinde biçimde dile getirir, şiirinde duygu ve us birliğinden oluşan bir derinlik görülür
Yer yer yalın halk söyleyişine yakında olacak olan dilinde anlamharmoni bağlantısı totaliter bir içerik taşır Ona kadar manâlı olan bir sözü etkin biçimde söylemektir bu nedenle sözün boş bir kavram olmaması, bir varlık sorununu, bir düşünceyi dile getirmesi gerekir İnsan oysa laf söyleme yetisiyle insandır, konuşan Tanrı durumundadır Yunus Emre ’de Türkçe, şiir dili olma yanına, düşünceyi taşıyan, ifade eden bir odak özelliği kazanmıştır *
Yunus Emre Nasıl Biriydi,
Yunus Emre Nasıl kişidir,
Yaşamı konusunda yeterli data olmadığı gibi onunla ilgili kaynaklarda anlatılanlar da birbirini tutmaz Nerede, hangi yılda doğduğu elbette bilinmiyor Kimi kaynaklarda Anadolu ’ya Doğu ’dan gelen Türk oymaklarından birine bağlı olup, 1238 dolaylarında doğduğu söylenirse de belirli değildir
1320 dolaylarında Eskişehir ’de öldüğü söylenir Batı Anadolu ’nun birkaç yöresinde ‘Yunus Emre ’ adını içeren ve onunla ilgili görüldüğünden ‘makam ’ adı bahşedilen yer vardır Yapılan araştırmalara göre şiirlerinin toplandığı Divan ölümünden yetmiş sene sonradan düzenlenmiştir Anadolu ’da ‘Yunus Emre ’ adını taşıyan ve Yunus Emre ’den çok sonraları yaşamış başka şairlerin yapıtlarıyla karışan şiirlerinin bir bölümü dil incelemeleri sonunda ayıklanmış, böylece 357 şiirin onun olduğu konusunda manzara birliğine varılmıştır Gene Yunus Emre adını taşıyan ve başka şairlerin elinden çıktığı ileri sürülen 310 şiir daha derlenmiştir Onun dil, şiir ve hafıza bakımından özgünlüğü ve etkisi, ilk düzenlenen Divan ’daki şiirleri nedeniyledir
Yunus Emre ’nin şiirinde, edebiyat tarihi bakımından, dil, us, duygu ve yaratıcılık gibi dört önemli sorun sergilenir Bu sorunlar bir görüş ve inanış bütünlüğü içinde ele alınır, insan konusunda odaklaştırılır Şiirde işlenen konular ise insan, Tanrı, Varlık Birliği, sevgi, yaşama sevinci, uzlaştırma, cihan, ölüm, yetkinlik, olgunluk, tevazu, erdem, eliaçıklık gibi çoğunlukla hakiki yaşamı ilgilendiren kavramlardır O, bu kavramları, şiirinin bütünlüğü içinde temel unsur olarak sergilemiştir
İnsan bir ‘sevgi varlığı ’dır, tin ile ceset gibi iki bambaşka tözden kurulmuştur Tin tanrısaldır, ölümsüzdür, gövdede kaldığı sürece geldiği özün ve ulu kaynağa, kutsal evrene dönme özlemi içindedir Gövde dağılır, kendini kuran öğelere ayrılır İçinde insanın da bulunduğu bütün varlık evreni toprak, su, alev ve yel gibi dört ilkeden kurulmuştur Bu dört ilke yaratılmıştır, yaratıcı da Tanrı ’dır Tanrı, bu dört ilkeyi yarattıktan sonradan, ayrı ayrı oranlarda birleştirerek varlık türlerinin oluşmasını sağlamıştır İnsan sevgi aracılığıyla Tanrı ’ya ulaşır, çünkü insanla Tanrı aralarında özdeşlik vardır Oysa, insanın bu madde evreninde bulunması, tinin tanrısal kaynaktan uzakta kalması bir ayrılıktır Bu ayrılık insanı, yaşamı her tarafında Tanrı ’yı düşünme, ona açlık duyma olaylarıyla karşısında karşıya getirmiştir
Fiilen insanTanrıâlem üçlüsü birlik içindedir, var olan yalnız Tanrı ’dır, türlülük bir ‘görünüm ’tür Çünkü Tanrı, kendi özü gereği, tüm varlık türlerini kapsar, her varlıkta yansır Evreni kuran öğelerle insanın gövdesini yaratıcı ilkeler özdeştir Bu özdeşlik tanrısal tözün tüm varlık türlerinde, biçimlendirici bir öğe olarak bulunmasından dolayıdır Tanrısal tözün nesnel varlıklarda bulunması bir ‘yansıma ’ niteliğindedir, çünkü Tanrı yarattığı nesnede yansıyınca ‘oluş ’ gerçekleşir
Sevgi insanda birleştirici, bütünleştirici bir eğilim niteliğindedir Yunus Emre, sevgiyi Tanrı ve onun yarattığı bütün varlıklara aleyhinde duyulan bir yakın olma, bir akıntı diye anlar Sevginin ereği yüce Tanrı ’ya ölümsüz olana kavuşmak, onun varlığında bütünlüğe ulaşmaktır Tanrı insanla özdeş olduğundan kendini seven Tanrı ’yı, Tanrı ’yı seven kendini sever Çünkü sevgi kendini başkasında, başkasını kendinde bulmaktır Sevginin olmadığı yerde, hiddet, kırgınlık, çözülme ve birbirinden kopukluk gibi negatif durumlar ortaya çıkar
Sevginin değerini yalnız seven bilir, hoşlanmak de bir bilgelik, bir olgunluk işidir Yeterince aydınlanmamış, Tanrı ışığından yoksun kalmış bir gönülde sevginin yeri yoktur Tüm varlık türlerini birbirine bağlayan, onları kutsal evrene yönelten sevgidir Sevgi bir çıkar aracı olmadığından seven karşılık beklemez Dost birey gerçek seven kimsedir (âşık) Arkadaş başka bir anlamda da Tanrı ’dır, kişinin gönlünde ışıyan tözdür
Yunus Emre ’de yaşamak kutsal tözün bir yansıması olan evrende sevinç duymaktır Çünkü, bütün varlık türlerinde Tanrı görünmektedir, bu nedenle severek, düşünerek yaşamayı haberdar olan kimse bitmiş Tanrı ile aleyhinde karşıyadır Yaşamak kesin nesnelere kopamamak, yalnız gelip geçici varlıkları almak için çırpınmak değildir Böyle bir yaşama biçimi kişiyi kutsal tözden uzaklaştırdığı gibi yetkinlikten, bilgelikten de mahrum kılar Yunus Emre ’nin dilinde bilge kişinin adı ‘eren ’dir Eren uzlaştırma içinde yaşamayı, tüm insanları kardeş görmeyi, kendini sevmeyeni bile sevmeyi haberdar olan kişidir Onun gönlü yalnız sevgiyle, arkadaşlık duygularıyla doludur
Evreni bir tanrısal görünüş alanı olarak bildiğinden, erenin evrene aleyhinde da sevgisi, saygısı vardır Erenin gözünde insan bir ufak evrendir, büyük kâinat ise tanrısal tözün kuşattığı ebedi varlık alanıdır Eren olma aşamasına ulaşmış kişide erdem, tevazu, eli tarafsızlık, yetkinlik, olgunluk bir tamlık içinde bulunur
Vefat tinin gövdeden ayrılıp kutsal kaynağa dönmesiyle gerçekleşir böylece ölüm tinle beden aralarında bir ayrılıktır Gerçekten ölüm yoktur, tinin ölümsüzlüğe ulaşması, ulu kaynağa dönüşü vardır Çünkü, tüm varlık türleri kutsal tözün yansıması olduğundan, salt ölüm de laf konusu değildir Ölümün bir başka anlamı da bilgiden, erdemden, yetkinlikten, sevgiden mahrum kalmaktır
Yunus Emre ’nin şiirinde YeniPlatonculuk ’tan kaynaklanan Tasavvuf öğretisinin tüm sorunları bulunur Bunlara yeni bir çözüm getirmez, YeniPlatonculuk ’un yöntemine dayanarak yorumlar ileri sürer böylece onun şiiri YeniPlatonculuk ’un Türkçe açıklanışıdır
Yunus Emre ’nin edebiyat tarihi bakımından, önemli bir yanı da Anadolu ’da, Türkçe şiir dilinin öncüsü olması ve tasavvuf sorunlarını yalın, basit anlaşılabilir bir dille söyleyişi nedeniyledir Şiirlerinin ölçüsü, Türkçe ’nin ses yapısına uymayan ‘aruz ’ olmakla birlikte söyleyişi akıcı, akıcı bir özellik taşır Tasavvufun en şiddet anlaşılması mümkün kavramlarını, Türkçe ’nin ses yapısına yerinde biçimde dile getirir, şiirinde duygu ve us birliğinden oluşan bir derinlik görülür
Yer yer yalın halk söyleyişine yakında olacak olan dilinde anlamharmoni bağlantısı totaliter bir içerik taşır Ona kadar manâlı olan bir sözü etkin biçimde söylemektir bu nedenle sözün boş bir kavram olmaması, bir varlık sorununu, bir düşünceyi dile getirmesi gerekir İnsan oysa laf söyleme yetisiyle insandır, konuşan Tanrı durumundadır Yunus Emre ’de Türkçe, şiir dili olma yanına, düşünceyi taşıyan, ifade eden bir odak özelliği kazanmıştır *