nicebayan
FD Üye
- Katılım
- Ara 24, 2016
- Mesajlar
- 94,678
- Etkileşim
- 2
- Puan
- 38
- Yaş
- 36
- Web sitesi
- nicebayan.com
- F-D Coin
- 90
Yunus Emre Nasıl biridir,
Yunus Emre Nasıl bir kişidir,
yunus emre'nin yaşamı,
yunus emre'nin hayat felsefesi
Yunus Emre Nasıl Yaşamıştır ?
Yunus Emre Tasavvuf ehli ve insanlar şâiridir Hayâtı ve kimliği hakkında belli mâlûmat yoktur Şiirleri, asırlar boyunca zevkle ve hayranlıkla okunmuş, yalnız bizde yok, çoğu ülkelerde de alâka uyandırmış yer alan müstesnâ bir şahsiyettir 80 sene dek yaşadığı, Eskişehir ’in Mihalıçcık kazâsına ast Yûnus Emre köyünde, 1320 (H720) senesinde vefât ettiği ve buraya defnedildiği kaynakların tetkikinden anlaşılmaktadır Vefâtı için diğer târihler ve diğer yerler de bildirilmektedir
Çocukluğu hakkında veri olmayan Yûnus Emre, bir işâret üstüne genç yaşta Tapduk Emre ’nin yanına gitti Otuz seneden fazla onun hizmetinde bulundu ve ondan feyz aldı Hattâ bâzı kaynaklar, Tapduk Emre ’nin kızını Yûnus Emre ’ye verdiğini, keza talebesi, hem de dâmâdı olduğunu kaydetmektedir
Yûnus Emre, Tapduk Emre ’nin hizmetinde bulunurken, mânevî âleminde bir ilerleme olmadığını zannederek, üzüntüsünden dağlara, kırlara düştü Yolculuğunda bir gün iki kimseye rastladı Onlarla arkadaş oldu Her öğün bunlardan biri duâ eder, duâlarının bereketi ile bir sofra yemek yemek gelirdi Duâ sırası Yûnus Emre ’ye geldi O da duâ etti Duâda, “Yâ Rabbî benim yüzümü kara tümdengelim! Arkadaşlarım kimin hürmetine duâ ettiyse, onun hürmetine duâmı kabûl et! dedi Duâ bitince, iki sofra yemek geldi Arkadaşları; “Kimin yüzü suyu hürmetine duâ ettin? diye sordular Yûnus Emre; “Önce siz söyleyin dedi Arkadaşları da; “Biz, Tapduk Emre ’nin kapısında hizmet eden Yûnus ’un hürmetine diye duâ ettik dediler Bunun üzerine Yûnus Emre durumunu anlayıp, yeniden Tapduk Emre ’nin yanına döndü ve kapısının önüne yattı Tapduk Emre ’nin gözleri görmüyordu Kapının önüne varıp, ayağı bir şeye takılınca; “Bu bizim Yûnus yok mi? diye sordu ve onu kabûl etti O andan îtibâren Yûnus Emre, halkın dillerinden düşüremediği ilâhileri söylemeye başladı
Senelerce hocasına dağdan odun taşıdı Getirdiği odunlar ip gibi sürükleyici idi Hocası; “Ey Yûnus, bu ne iştir? Hiç eğri odun getirmiyormuşsun buyurunca; “Efendim, bu kapıya çarpık odun yakışmaz cevâbını verdi
Anadolu ve öteki Türk illerinde fazla sevilen Yûnus Emre ’den başka bu sevgi, saygı ve hayranlık için diğer bir misal yok gibidir Her bakımdan milletimizi birbirine bağlayan mânevî bir toplayıcılığı vardır Onda, toplumumuzun iç yapısındaki aynı hisler, duygular ve bedel yargıları bulunmaktadır Onu unutturmayan sebep budur Anadolu ’da Yûnus Emre ’nin Dîvân ’ının bulunmadığı, ilâhîlerinin okunmadığı ev değil gibidir
Yûnus Emre, şiirlerini arûzla ve daha fazla hece vezniyle yazmıştır Şiirleri açık, derin mânâlı, samîmî ve heyecanlıdır İlâhî aşk, varlık, fakirlik, yaşam, ölüm meseleleri ve bunlara alt olarak, dünyânın fânîliği gibi meseleleri en iyi şekilde şiirle anlatmıştır
Yûnus Emre ’yi benzer yolda tâkib eden birkaç şâir daha görülmüştür Bunlardan bilinenlerden ikisi; “Âşık Yûnus ve “Derviş Yûnustur Yunus Emre ’nin en önemli tâkipçisi olan Âşık Yûnus Bursa ’lı olup, 1430 (H843) yılında vefât etmiştir Her iki şâirin şiirlerini birbirlerinden karışıklığa itmek zordur Yûnus Emre, Celâleddîni Rûmî ’nin sohbetlerinde bulunmuştur Bu sohbetlerin, yetişmesinde büyük rolü olmuştur
Yûnus Emre ’de günü birlik konulara rastlanmaz; geçim endişesi, âile sıkıntısı, evlât acısı, yakınlarının şahsî ve âilevî meselelerine hemen hemen hiç yer vermez O, insanlığın umûmî alın yazısı çizgisi üstünde durmuştur Bunlar; mezar, ömrün geçişi, vefat, Allahü teâlâya îmân ve yakarma, dînî esaslar, insanın yalnızlığı, aşk, nasîhatler ve hayâtın gâyesi gibi insanlığa has meselelerdir
her tarafta, her seste, her renkte, tekrar tekrar Allahın varlığını idrâk eden Yûnus Emre, bu dilsiz varlıkların büyük tanıtışındaki rahat dilin hayrânıdır
Yûnus Emre, Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâm ile tüm yakınlarının, dört halîfenin, hazreti Peygamberin soyundan gelenlerin, bütün İslâm âlimlerinin ezelî âşığıdır Hiçbir bâtıl cereyana kapılmadığı gibi, onlar karşı ahlâkî nizâmı, din sevgisini ve reel tasavvufu koruyan kültür ve sanat seddi olmuştur İhlâs ile, her şeyi Allah rızâsı için yapmayı her zaman söylemiştir Yûnus Emre için “Dervişlik, herkese işe yaramak ülküsüdür Şiirlerinde tembelliği, tufeyli ve yararsız olmayı kınamıştır
Şerîat, tarîkat yoldur varana,
Hakîkat, mârifet andan içerü
diye, hakîkî tasavvufu da o târif etmişitir
1408 yılında Osmanlı Türklerine tutsak düşen ve Anadolu ’da 20 yıl dek kalmış olan Mülbacher isimli bir tanıdık olmayan, Yûnus Emre ’ye âit şiirleri, ilâhileri duymuş, öğrenmiştir Memleketine döndüğünde, Yûnus Emre ’nin şahsiyetinde İslâmı anlatmış, kitaplar yayınlamış, yazılar yazmıştır Büyük ün sâhibi Avusturyalı târihçi Hammer de, Yûnus Emre ’ye âit şiirler ve ilâhilere yer vermiş, bundan sonra da Batı ülkelerinde Yûnus ismi fazla yaygınlaşmıştır
Eserleri: Yûnus Emre ’nin aşina iki eseri vardır: 1) RisâletünNushiyye: Mesnevî biçiminde arûz (Fâilâtün Fâilâtün Fâilün) vezniyle yazılı, tasavvufî, ahlâkî, dînî bir eserdir Anadolu ’da başlayan Türk Edebiyâtında görülen ilk nasihatnâmedir
2) Dîvân: Yûnus Emre Dîvânı ’nın birçok yazma nüshaları vardır Lakin bu dîvândaki tüm şiirlerin Yûnus Emre ’nin olduğu söylenemez Yûnus tarzında, daha sonraki şâirlerin yazdığı şiirler de karışmıştır Taş basması nüshaları da vardır Yûnus Dîvânı yine Anadolu ’da başlayan Türk edebiyâtının ilk dîvânı durumundadır
Yûnus Emre ’nin şiirlerinden;
DOLAP
Benim adım ağlamaklı dolap,
Suyum akar yalap yalap,
Böyle emreylemiş Çalap,
Derdim vardır inilerim
Ben bir dağın ağacıyım,
Ne tatlıyım ne acıyım,
Ben Mevlâya duâcıyım,
Derdim vardır inilerim
Beni bir dağda buldular,
Kolum kanadım kırdılar,
Dolaba lâyık gördüler,
Derdim vardır inilerim
Dağdan kestiler bezenim,
Bozuldu türlü düzenim,
Ben bir usanmaz ozanım,
Derdim vardır inilerim
Şol dülgerler beni yondu,
Her âzâm yerine kondu,
Bu iniltim Hak ’dan geldi,
Derdim vardır inilerim
Suyum alçaktan çekerim,
Dönüp yükseğe dökerim,
Görün beni neler çekerim,
Derdim vardır inilerim
Yûnus bunda gelen gülmez,
Birey murâdına ermez,
Bu fânîde kimse kalmaz,
Derdim vardır inilerim
MEVLÂM
Dağlar ile taşlar ile,
Çağırayım Mevlâm seni
Seherlerde kuşlar ile,
Çağırayım Mevlâm seni
Sular dibinde mâhiyle,
Sahrâlarda âhû ile,
Abdal olup yâ Hû ile,
Çağırayım mevlâm seni
Gökyüzünde Îsâ ile,
Tûr Dağında Mûsâ ile,
Elindeki asâ ile,
Çağırayım Mevlâm seni
Yûnus okur diller ile,
Ol kumru bülbüller ile,
Hakkı seven kullar ile,
Çağırayım Mevlâm seni
HİÇ ÇÜRÜMEMİŞTİ
AnkaraEskişehir demiryolunun kenarında yer alan türbesi, 1948 ’de yolun genişletilmesi için kaldırılmak istendi Fakat bir türlü bu işte muvaffak olunamadı Hattâ bir defâsında, döşenen rayların sökülüp, sekiz metre geriye doğru atıldığı görüldü Bunun üstüne Yûnus Emre için bir türbe yapılıp, kabrinin oraya nakline karar verildi Yûnus Emre ’nin yeni kabri, eskisinden 100 m değin ileride bir tepecikte yapıldı Yeni kabrine taşıyacak beş kişilik heyet, kimseye haber vermeden ve hiçbir merâsim yapmadan çalışacaktı Karar verildiği üzere hareket edildi Yalnız ertesi gün, Yûnus Emre ’nin çevresine dâvetsiz, ilânsız otuz binden artı insan kalabalığı toplandı
Yûnus Emre ’nin kabri îtinâ ile açıldı Bedeni, 700 seneden beri hiç bozulmamış bir hâlde, bir eli yüzünde, bir eli kalbinin üzerinde, kuytu bir şekilde uzanmış yatıyor görüldü Mübârek bedeni oradan alındı, tabuta kondu ve kalabalığın elleri üstünde, 100 metrelik mesâfe tam üç saatte katedildi Yeni mezarına defnedildi Yûnus Emre ’nin vasıyeti şu idi:
“Beni hocamın türbesinde, giriş yolu üstüne gömsünler! Bundan murâdı, şeyhini ziyârete gelenlerin, kendisini çiğneyip de geçmeleriydi Bu, hocasına ne ölçüde bağlı olduğunu göstermektedir
IŞ HİZMETTE
Yûnus Emre, mânevî, bir işâret alarak,
Vardı Tapduk Emre ’nin hizmetine koşarak
Otuz sene hizmet edip, zannetti ama, kendinde,
İlerleme olmadı, mânevî âleminde
Üzüntüden kendini, atıverdi dağlara,
Baş açık, yalın bacak, dolaşırken bir ara,
Bir gün iki kişiye, rastladı ansızın bire,
Onları fazla severek, dost oldu onlar ile
Yemek vakti gelince, duâ etti birisi,
O anda indi gökten, yemek dolu bir tepsi
Üçü de yiyip içip, şükrettiler Allah ’a,
Akşam vakti öbürü, duâ etti bir daha
Yine benzer şekilde, bir tepsi indi gökten,
Böylece ancak bu yemekler, nefisti ötekinden
Üçüncüde Yûnus ’a dönerek o müminler;
“Sıra sende, acilen de, sen duâ et dediler
O vakit Yûnus Emre, kaldırdı ellerini,
Dedi ki: “Yâ İlâhî, mahcup eyleme beni
Onlar kimin ismiyle, duâ ettiler ise,
O zâtın hürmetine, bir sofra gönder bize
Duâsı biter bitmez, baktılar biraz sonradan,
İndi gökten bu sefer, daha büyük bir sofra
Dediler: “Ey dost, nasıl oldu bu öyle,
Sen kimin hürmetine, duâ ettin ancak böyle?
Dedi ancak: “Siz söyleyin, siz nasıl ederdiniz?
Siz kimin yüzü suyu, hürmetine derdiniz?
Dediler: “Taptuk Emre, yanına hizmet yapan,
Yûnus ’un hürmetine, istiyorduk tekrar tekrar
Yûnus bunu duyunca, dergâha döndü yine,
Yattı Taptuk Emre ’nin, kapısının önüne
O vakit hocasının, görmüyordu gözleri,
Evde, el yordamıyla, yürüyordu ekseri
Çıkıyorken, ayağı, takılınca bir şeye,
Dedi: “Bizim Yûnus mu, gelip yatmış eşiğe
Ve elinden tutarak, kaldırdı onu yerden,
Yûnus, Yûnusluğunu, kazanmıştı o günden
Dağdan odun taşırdı, yıllarca o dergâha,
O mânevî kapıdan, ayrılmadı yeniden
Yûnus unutulmadı, yüzyıllar geçse bile,
Zîrâ hizmet etmişti, üstâdına şımartma ile
1) Şakâyikı Nu ’mâniyye Tercümesi (Mecdî Efendi); s78
2) NefehâtülÜns; s691
3) Rehber Ansiklopedisi; c18, s224
4) Tam İlmihâl Seâdeti Ebediyye; (50 Baskı) s1163
5) Faruk KTimurtaş, Yûnus Dîvânı
6) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c13, s157 *
Yunus Emre Nasıl bir kişidir,
yunus emre'nin yaşamı,
yunus emre'nin hayat felsefesi
Yunus Emre Nasıl Yaşamıştır ?
Yunus Emre Tasavvuf ehli ve insanlar şâiridir Hayâtı ve kimliği hakkında belli mâlûmat yoktur Şiirleri, asırlar boyunca zevkle ve hayranlıkla okunmuş, yalnız bizde yok, çoğu ülkelerde de alâka uyandırmış yer alan müstesnâ bir şahsiyettir 80 sene dek yaşadığı, Eskişehir ’in Mihalıçcık kazâsına ast Yûnus Emre köyünde, 1320 (H720) senesinde vefât ettiği ve buraya defnedildiği kaynakların tetkikinden anlaşılmaktadır Vefâtı için diğer târihler ve diğer yerler de bildirilmektedir
Çocukluğu hakkında veri olmayan Yûnus Emre, bir işâret üstüne genç yaşta Tapduk Emre ’nin yanına gitti Otuz seneden fazla onun hizmetinde bulundu ve ondan feyz aldı Hattâ bâzı kaynaklar, Tapduk Emre ’nin kızını Yûnus Emre ’ye verdiğini, keza talebesi, hem de dâmâdı olduğunu kaydetmektedir
Yûnus Emre, Tapduk Emre ’nin hizmetinde bulunurken, mânevî âleminde bir ilerleme olmadığını zannederek, üzüntüsünden dağlara, kırlara düştü Yolculuğunda bir gün iki kimseye rastladı Onlarla arkadaş oldu Her öğün bunlardan biri duâ eder, duâlarının bereketi ile bir sofra yemek yemek gelirdi Duâ sırası Yûnus Emre ’ye geldi O da duâ etti Duâda, “Yâ Rabbî benim yüzümü kara tümdengelim! Arkadaşlarım kimin hürmetine duâ ettiyse, onun hürmetine duâmı kabûl et! dedi Duâ bitince, iki sofra yemek geldi Arkadaşları; “Kimin yüzü suyu hürmetine duâ ettin? diye sordular Yûnus Emre; “Önce siz söyleyin dedi Arkadaşları da; “Biz, Tapduk Emre ’nin kapısında hizmet eden Yûnus ’un hürmetine diye duâ ettik dediler Bunun üzerine Yûnus Emre durumunu anlayıp, yeniden Tapduk Emre ’nin yanına döndü ve kapısının önüne yattı Tapduk Emre ’nin gözleri görmüyordu Kapının önüne varıp, ayağı bir şeye takılınca; “Bu bizim Yûnus yok mi? diye sordu ve onu kabûl etti O andan îtibâren Yûnus Emre, halkın dillerinden düşüremediği ilâhileri söylemeye başladı
Senelerce hocasına dağdan odun taşıdı Getirdiği odunlar ip gibi sürükleyici idi Hocası; “Ey Yûnus, bu ne iştir? Hiç eğri odun getirmiyormuşsun buyurunca; “Efendim, bu kapıya çarpık odun yakışmaz cevâbını verdi
Anadolu ve öteki Türk illerinde fazla sevilen Yûnus Emre ’den başka bu sevgi, saygı ve hayranlık için diğer bir misal yok gibidir Her bakımdan milletimizi birbirine bağlayan mânevî bir toplayıcılığı vardır Onda, toplumumuzun iç yapısındaki aynı hisler, duygular ve bedel yargıları bulunmaktadır Onu unutturmayan sebep budur Anadolu ’da Yûnus Emre ’nin Dîvân ’ının bulunmadığı, ilâhîlerinin okunmadığı ev değil gibidir
Yûnus Emre, şiirlerini arûzla ve daha fazla hece vezniyle yazmıştır Şiirleri açık, derin mânâlı, samîmî ve heyecanlıdır İlâhî aşk, varlık, fakirlik, yaşam, ölüm meseleleri ve bunlara alt olarak, dünyânın fânîliği gibi meseleleri en iyi şekilde şiirle anlatmıştır
Yûnus Emre ’yi benzer yolda tâkib eden birkaç şâir daha görülmüştür Bunlardan bilinenlerden ikisi; “Âşık Yûnus ve “Derviş Yûnustur Yunus Emre ’nin en önemli tâkipçisi olan Âşık Yûnus Bursa ’lı olup, 1430 (H843) yılında vefât etmiştir Her iki şâirin şiirlerini birbirlerinden karışıklığa itmek zordur Yûnus Emre, Celâleddîni Rûmî ’nin sohbetlerinde bulunmuştur Bu sohbetlerin, yetişmesinde büyük rolü olmuştur
Yûnus Emre ’de günü birlik konulara rastlanmaz; geçim endişesi, âile sıkıntısı, evlât acısı, yakınlarının şahsî ve âilevî meselelerine hemen hemen hiç yer vermez O, insanlığın umûmî alın yazısı çizgisi üstünde durmuştur Bunlar; mezar, ömrün geçişi, vefat, Allahü teâlâya îmân ve yakarma, dînî esaslar, insanın yalnızlığı, aşk, nasîhatler ve hayâtın gâyesi gibi insanlığa has meselelerdir
her tarafta, her seste, her renkte, tekrar tekrar Allahın varlığını idrâk eden Yûnus Emre, bu dilsiz varlıkların büyük tanıtışındaki rahat dilin hayrânıdır
Yûnus Emre, Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâm ile tüm yakınlarının, dört halîfenin, hazreti Peygamberin soyundan gelenlerin, bütün İslâm âlimlerinin ezelî âşığıdır Hiçbir bâtıl cereyana kapılmadığı gibi, onlar karşı ahlâkî nizâmı, din sevgisini ve reel tasavvufu koruyan kültür ve sanat seddi olmuştur İhlâs ile, her şeyi Allah rızâsı için yapmayı her zaman söylemiştir Yûnus Emre için “Dervişlik, herkese işe yaramak ülküsüdür Şiirlerinde tembelliği, tufeyli ve yararsız olmayı kınamıştır
Şerîat, tarîkat yoldur varana,
Hakîkat, mârifet andan içerü
diye, hakîkî tasavvufu da o târif etmişitir
1408 yılında Osmanlı Türklerine tutsak düşen ve Anadolu ’da 20 yıl dek kalmış olan Mülbacher isimli bir tanıdık olmayan, Yûnus Emre ’ye âit şiirleri, ilâhileri duymuş, öğrenmiştir Memleketine döndüğünde, Yûnus Emre ’nin şahsiyetinde İslâmı anlatmış, kitaplar yayınlamış, yazılar yazmıştır Büyük ün sâhibi Avusturyalı târihçi Hammer de, Yûnus Emre ’ye âit şiirler ve ilâhilere yer vermiş, bundan sonra da Batı ülkelerinde Yûnus ismi fazla yaygınlaşmıştır
Eserleri: Yûnus Emre ’nin aşina iki eseri vardır: 1) RisâletünNushiyye: Mesnevî biçiminde arûz (Fâilâtün Fâilâtün Fâilün) vezniyle yazılı, tasavvufî, ahlâkî, dînî bir eserdir Anadolu ’da başlayan Türk Edebiyâtında görülen ilk nasihatnâmedir
2) Dîvân: Yûnus Emre Dîvânı ’nın birçok yazma nüshaları vardır Lakin bu dîvândaki tüm şiirlerin Yûnus Emre ’nin olduğu söylenemez Yûnus tarzında, daha sonraki şâirlerin yazdığı şiirler de karışmıştır Taş basması nüshaları da vardır Yûnus Dîvânı yine Anadolu ’da başlayan Türk edebiyâtının ilk dîvânı durumundadır
Yûnus Emre ’nin şiirlerinden;
DOLAP
Benim adım ağlamaklı dolap,
Suyum akar yalap yalap,
Böyle emreylemiş Çalap,
Derdim vardır inilerim
Ben bir dağın ağacıyım,
Ne tatlıyım ne acıyım,
Ben Mevlâya duâcıyım,
Derdim vardır inilerim
Beni bir dağda buldular,
Kolum kanadım kırdılar,
Dolaba lâyık gördüler,
Derdim vardır inilerim
Dağdan kestiler bezenim,
Bozuldu türlü düzenim,
Ben bir usanmaz ozanım,
Derdim vardır inilerim
Şol dülgerler beni yondu,
Her âzâm yerine kondu,
Bu iniltim Hak ’dan geldi,
Derdim vardır inilerim
Suyum alçaktan çekerim,
Dönüp yükseğe dökerim,
Görün beni neler çekerim,
Derdim vardır inilerim
Yûnus bunda gelen gülmez,
Birey murâdına ermez,
Bu fânîde kimse kalmaz,
Derdim vardır inilerim
MEVLÂM
Dağlar ile taşlar ile,
Çağırayım Mevlâm seni
Seherlerde kuşlar ile,
Çağırayım Mevlâm seni
Sular dibinde mâhiyle,
Sahrâlarda âhû ile,
Abdal olup yâ Hû ile,
Çağırayım mevlâm seni
Gökyüzünde Îsâ ile,
Tûr Dağında Mûsâ ile,
Elindeki asâ ile,
Çağırayım Mevlâm seni
Yûnus okur diller ile,
Ol kumru bülbüller ile,
Hakkı seven kullar ile,
Çağırayım Mevlâm seni
HİÇ ÇÜRÜMEMİŞTİ
AnkaraEskişehir demiryolunun kenarında yer alan türbesi, 1948 ’de yolun genişletilmesi için kaldırılmak istendi Fakat bir türlü bu işte muvaffak olunamadı Hattâ bir defâsında, döşenen rayların sökülüp, sekiz metre geriye doğru atıldığı görüldü Bunun üstüne Yûnus Emre için bir türbe yapılıp, kabrinin oraya nakline karar verildi Yûnus Emre ’nin yeni kabri, eskisinden 100 m değin ileride bir tepecikte yapıldı Yeni kabrine taşıyacak beş kişilik heyet, kimseye haber vermeden ve hiçbir merâsim yapmadan çalışacaktı Karar verildiği üzere hareket edildi Yalnız ertesi gün, Yûnus Emre ’nin çevresine dâvetsiz, ilânsız otuz binden artı insan kalabalığı toplandı
Yûnus Emre ’nin kabri îtinâ ile açıldı Bedeni, 700 seneden beri hiç bozulmamış bir hâlde, bir eli yüzünde, bir eli kalbinin üzerinde, kuytu bir şekilde uzanmış yatıyor görüldü Mübârek bedeni oradan alındı, tabuta kondu ve kalabalığın elleri üstünde, 100 metrelik mesâfe tam üç saatte katedildi Yeni mezarına defnedildi Yûnus Emre ’nin vasıyeti şu idi:
“Beni hocamın türbesinde, giriş yolu üstüne gömsünler! Bundan murâdı, şeyhini ziyârete gelenlerin, kendisini çiğneyip de geçmeleriydi Bu, hocasına ne ölçüde bağlı olduğunu göstermektedir
IŞ HİZMETTE
Yûnus Emre, mânevî, bir işâret alarak,
Vardı Tapduk Emre ’nin hizmetine koşarak
Otuz sene hizmet edip, zannetti ama, kendinde,
İlerleme olmadı, mânevî âleminde
Üzüntüden kendini, atıverdi dağlara,
Baş açık, yalın bacak, dolaşırken bir ara,
Bir gün iki kişiye, rastladı ansızın bire,
Onları fazla severek, dost oldu onlar ile
Yemek vakti gelince, duâ etti birisi,
O anda indi gökten, yemek dolu bir tepsi
Üçü de yiyip içip, şükrettiler Allah ’a,
Akşam vakti öbürü, duâ etti bir daha
Yine benzer şekilde, bir tepsi indi gökten,
Böylece ancak bu yemekler, nefisti ötekinden
Üçüncüde Yûnus ’a dönerek o müminler;
“Sıra sende, acilen de, sen duâ et dediler
O vakit Yûnus Emre, kaldırdı ellerini,
Dedi ki: “Yâ İlâhî, mahcup eyleme beni
Onlar kimin ismiyle, duâ ettiler ise,
O zâtın hürmetine, bir sofra gönder bize
Duâsı biter bitmez, baktılar biraz sonradan,
İndi gökten bu sefer, daha büyük bir sofra
Dediler: “Ey dost, nasıl oldu bu öyle,
Sen kimin hürmetine, duâ ettin ancak böyle?
Dedi ancak: “Siz söyleyin, siz nasıl ederdiniz?
Siz kimin yüzü suyu, hürmetine derdiniz?
Dediler: “Taptuk Emre, yanına hizmet yapan,
Yûnus ’un hürmetine, istiyorduk tekrar tekrar
Yûnus bunu duyunca, dergâha döndü yine,
Yattı Taptuk Emre ’nin, kapısının önüne
O vakit hocasının, görmüyordu gözleri,
Evde, el yordamıyla, yürüyordu ekseri
Çıkıyorken, ayağı, takılınca bir şeye,
Dedi: “Bizim Yûnus mu, gelip yatmış eşiğe
Ve elinden tutarak, kaldırdı onu yerden,
Yûnus, Yûnusluğunu, kazanmıştı o günden
Dağdan odun taşırdı, yıllarca o dergâha,
O mânevî kapıdan, ayrılmadı yeniden
Yûnus unutulmadı, yüzyıllar geçse bile,
Zîrâ hizmet etmişti, üstâdına şımartma ile
1) Şakâyikı Nu ’mâniyye Tercümesi (Mecdî Efendi); s78
2) NefehâtülÜns; s691
3) Rehber Ansiklopedisi; c18, s224
4) Tam İlmihâl Seâdeti Ebediyye; (50 Baskı) s1163
5) Faruk KTimurtaş, Yûnus Dîvânı
6) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c13, s157 *