iltasyazilim
FD Üye
Yunus'un Kokusu
Figen Çiftçi
Bugünlerde değişik bir his var içimde Bir susamışlık var, bir hasret var Bir namaz, bir örtü yetmiyor bana, doyurmuyor beni Dünyanın faniliğini düşündükçe sıkılıyor içim
Yunus gibi yaşamak istiyorum, Yunus gibi olmak Ah! Yunus’um Sırtında heyben, ayağında çarığın, kalbindeyse Allah’ın Sana yetti de arttı değil mi? Başka hiçbir şey istemedin Ne güzelsin, Yunus’um
Yunus gibi yaşamak istiyorum Ne doğru dürüst elbisem olsun, ne bir öğün karnım doysun Ne sıcak bir evim Kalbimde Allah’ım, dilimde Allah’ım Her ne yapıyorsam O’nun için yapayım Bir adım atıyorsam, O’nun için atayım Bir nefes alıyorsam O’nun için alayım, işte bunu istiyorum ben
Ama dolabımın kapağını bir açıyorum, bir sürü kıyafet Midem bir öğün aç kalınca nefsimi dinliyorum, hep şikâyet, hep şikâyet Kalbimi dinliyorum, dünya, dünya diye atıyor Bir günümü gözden geçiriyorum Nefsimin istekleriyle dolu “Sen kim, Yunus gibi olmak kim deli kız diyorum, kendime
Sen kim, Yunus kim?
…
Yunus Emre’nin köyündeyiz
Mezarına yakın bir yerde bir park yapmışlar onun adına; “Yunus Emre Sevgi Parkı İçinde hiç ağaç yok, sadece birkaç fidan
Yunus’um, bu kadar mıydı ektiğin sevgi fidanları? Hani nerede asırlar öncesinde gözyaşlarınla suladığın çınar ağaçları, selviler, sümbüller Nerede Yunus’um?
Kopardılar değil mi, kesip attılar hepsini Bir rüşeym bile bırakmadılar Sevgi tohumları toprağın altında kaldı ve bir türlü çıkamadı değil mi yeryüzüne? Yunus’um kime anlatayım derdimi? Kime?
Beton duvarlarla çevirmişler parkın etrafını Senin sevgin bu kadar mıydı, Yunus’um? Bir taş duvarla önünü kesebilecek kadar mıydı? Küçük, sessiz, soğuk bir park Hayır, hayır bu sana yaraşmaz Yunus’um
Şu duvarla senin sevgine set yapacaklarını mı sanıyorlar? Bu sevgi, taşları deler! Bu sevgi, toprağı yarar! Bu sevgi, semaya çıkar! Sen üzülme, sen üzülme Yunus’um! Çin Seddi’ni de dikseler sevginin selini kesemezler Sen üzülme Yunus’um…
Oh şükürler olsun İşte sana biraz daha layık bir yer Aman Allah’ım, ne kadar huzurlu, ne kadar sakin Yeşillikler, ağaçlar, çiçekler ve Senin mezarın Evet, burası “Sen kokuyor, sevgi kokuyor Yunus’um
Su fıskiyeleri koymuşlar etrafa İşte bak senin gözyaşlarını dağıtıyor dört bir yana Toprak onunla kanıyor Çimenler onunla kanıyor Ben onunla kanıyorum Seni duyuyorum, Yunus’um
Annem ve babam mescidde namaz kılıyorlardı Ben de namaz kıldım ve o güzel mekânı dolaştım, ağladım Her yerde onu aradım Müzeleştirilmiş bir küçük binaya takıldı gözlerim Yaklaştım, pencereden içeriyi izlemeye başladım
İşte, işte onun çarığı, onun heybesi, onun hırkası, Kapıyı yokladım Açıktı ve kimsecikler yoktu Adeta bir şeyler içeri çekiyordu beni Usulca içeri girdim Duvarda asılı duran hırkaya dokundum usul usul Ve o anda içeriyi çok güzel bir koku kapladı Çok, hem de çok güzeldi Ve sanki sırtımda bir el! İrkildim Döndüm
Yunus, evet Yunus’tu Sırtında torbası, elinde asası ve gözünde yaşıyla Yunus
Tebessüm ediyordu bana O çile dolu bakışlarıyla tebessüm ediyordu Belli ki yükü çok ağırdı, çünkü aşk doluydu torbası Evet, yükü çok ağırdı; sevgiyi anlatma yükü
Mahzun, mahzun bakındı ve bana şunu diyordu sanki:
“Dövene elsiz gerek
Sövene dilsiz gerek
Derviş gönülsüz gerek
Sen derviş olamazsın
Doğru söylüyordu Yunus’um Ben derviş olamazdım Onun gibi sevgiyle dopdolu değildim
Ellerini öpmek, ona dokunmak istedim Ama kayboldu, buğulu gözleri kurumadan kayboldu
Annemle babam arabada beni bekliyorlardı Koştum yanlarına gittim Arabaya bindiğimde burnumda hala o koku vardı, kafamda o güzel düşünceler, dudaklarımda o güzel mısralar
Figen Çiftçi
Bugünlerde değişik bir his var içimde Bir susamışlık var, bir hasret var Bir namaz, bir örtü yetmiyor bana, doyurmuyor beni Dünyanın faniliğini düşündükçe sıkılıyor içim
Yunus gibi yaşamak istiyorum, Yunus gibi olmak Ah! Yunus’um Sırtında heyben, ayağında çarığın, kalbindeyse Allah’ın Sana yetti de arttı değil mi? Başka hiçbir şey istemedin Ne güzelsin, Yunus’um
Yunus gibi yaşamak istiyorum Ne doğru dürüst elbisem olsun, ne bir öğün karnım doysun Ne sıcak bir evim Kalbimde Allah’ım, dilimde Allah’ım Her ne yapıyorsam O’nun için yapayım Bir adım atıyorsam, O’nun için atayım Bir nefes alıyorsam O’nun için alayım, işte bunu istiyorum ben
Ama dolabımın kapağını bir açıyorum, bir sürü kıyafet Midem bir öğün aç kalınca nefsimi dinliyorum, hep şikâyet, hep şikâyet Kalbimi dinliyorum, dünya, dünya diye atıyor Bir günümü gözden geçiriyorum Nefsimin istekleriyle dolu “Sen kim, Yunus gibi olmak kim deli kız diyorum, kendime
Sen kim, Yunus kim?
…
Yunus Emre’nin köyündeyiz
Mezarına yakın bir yerde bir park yapmışlar onun adına; “Yunus Emre Sevgi Parkı İçinde hiç ağaç yok, sadece birkaç fidan
Yunus’um, bu kadar mıydı ektiğin sevgi fidanları? Hani nerede asırlar öncesinde gözyaşlarınla suladığın çınar ağaçları, selviler, sümbüller Nerede Yunus’um?
Kopardılar değil mi, kesip attılar hepsini Bir rüşeym bile bırakmadılar Sevgi tohumları toprağın altında kaldı ve bir türlü çıkamadı değil mi yeryüzüne? Yunus’um kime anlatayım derdimi? Kime?
Beton duvarlarla çevirmişler parkın etrafını Senin sevgin bu kadar mıydı, Yunus’um? Bir taş duvarla önünü kesebilecek kadar mıydı? Küçük, sessiz, soğuk bir park Hayır, hayır bu sana yaraşmaz Yunus’um
Şu duvarla senin sevgine set yapacaklarını mı sanıyorlar? Bu sevgi, taşları deler! Bu sevgi, toprağı yarar! Bu sevgi, semaya çıkar! Sen üzülme, sen üzülme Yunus’um! Çin Seddi’ni de dikseler sevginin selini kesemezler Sen üzülme Yunus’um…
Oh şükürler olsun İşte sana biraz daha layık bir yer Aman Allah’ım, ne kadar huzurlu, ne kadar sakin Yeşillikler, ağaçlar, çiçekler ve Senin mezarın Evet, burası “Sen kokuyor, sevgi kokuyor Yunus’um
Su fıskiyeleri koymuşlar etrafa İşte bak senin gözyaşlarını dağıtıyor dört bir yana Toprak onunla kanıyor Çimenler onunla kanıyor Ben onunla kanıyorum Seni duyuyorum, Yunus’um
Annem ve babam mescidde namaz kılıyorlardı Ben de namaz kıldım ve o güzel mekânı dolaştım, ağladım Her yerde onu aradım Müzeleştirilmiş bir küçük binaya takıldı gözlerim Yaklaştım, pencereden içeriyi izlemeye başladım
İşte, işte onun çarığı, onun heybesi, onun hırkası, Kapıyı yokladım Açıktı ve kimsecikler yoktu Adeta bir şeyler içeri çekiyordu beni Usulca içeri girdim Duvarda asılı duran hırkaya dokundum usul usul Ve o anda içeriyi çok güzel bir koku kapladı Çok, hem de çok güzeldi Ve sanki sırtımda bir el! İrkildim Döndüm
Yunus, evet Yunus’tu Sırtında torbası, elinde asası ve gözünde yaşıyla Yunus
Tebessüm ediyordu bana O çile dolu bakışlarıyla tebessüm ediyordu Belli ki yükü çok ağırdı, çünkü aşk doluydu torbası Evet, yükü çok ağırdı; sevgiyi anlatma yükü
Mahzun, mahzun bakındı ve bana şunu diyordu sanki:
“Dövene elsiz gerek
Sövene dilsiz gerek
Derviş gönülsüz gerek
Sen derviş olamazsın
Doğru söylüyordu Yunus’um Ben derviş olamazdım Onun gibi sevgiyle dopdolu değildim
Ellerini öpmek, ona dokunmak istedim Ama kayboldu, buğulu gözleri kurumadan kayboldu
Annemle babam arabada beni bekliyorlardı Koştum yanlarına gittim Arabaya bindiğimde burnumda hala o koku vardı, kafamda o güzel düşünceler, dudaklarımda o güzel mısralar