Zaman Nedir?
Cok az sayıda duşunce insan bilincine zaman kadar derin bir şekilde nufuz etmiştir Zaman ve uzay fikri, insan duşuncesini binlerce yıl işgal etmiştir Bunlar, ilk bakışta basit ve kavranılması kolay şeylermiş gibi gorunebilirler, cunku gunluk deneyimimizle cok sıkı bağları vardır Her şey uzay ve zaman icinde varolur, bu nedenle de bu kavramlar tanıdık kavramlar gibi gorunurler Ne var ki, tanıdık olan şeyin mutlaka kavranmış olması gerekmez Daha yakından bakıldığında, zaman ve uzay, kavranması o denli kolay olan şeyler değildirler 5 yuzyılda, St Augustine şunu fark etmişti: O halde nedir zaman? Eğer bana birileri sormazsa, zamanın ne olduğunu bilirim Ama eğer bana onun ne olduğunu soran birine zamanı acıklamak istersem, bilmiyorumSozlukler de bu noktada pek yardımcı olmuyor Zaman, bir sureolarak tanımlanıyor ve sure de zamanolarak Bu bizi bir adım bile ileri goturmez! Gercekte, zaman ve uzayın doğası, oldukca karmaşık bir felsefi sorundur
İnsanlar gecmiş ve geleceği birbirinden acık bir şekilde ayırt ederler Fakat zaman duygusu, insanlara ve hatta hayvanlara ozgu bir şey değildir Gunduz bir yone, gece başka yone donen bitkiler gibi organizmalar da, genellikle bir ceşit ic saatesahiptirler Zaman, maddenin değişen durumunun nesnel bir ifadesidir Ondan bahsetme bicimimizde bile bu ortaya cıkar Zamanın aktığındansoz etmek yaygındır Aslında, sadece nesnel sıvılar akabilirler Tam da bu metaforun secilmesi, zamanın maddeden ayırt edilemez olduğunu kanıtlar Zaman yalnızca oznel bir şey değildir Fiziksel dunyada varolan gercek bir sureci dile getiriş bicimimizdir Zaman bu nedenle, tum maddelerin surekli bir değişim durumunda oldukları gerceğinin ifadesidir aslında Tum nesnel varlıkların oldukları şeylerden başka bir şeye donuşme kaderi ve zorunluluğudur Varolan her şey yok olmayı hak eder
Her şeyin altında bir ritim duyusu yatar: Bir insanın kalp atışları, konuşma ritmi, yıldız ve gezegenlerin hareketi, gelgitin yukselişi ve alcalışı, mevsimlerin değişimi Bunlar insan bilincine, keyfi hayaller olarak değil, evren hakkındaki esaslı bir hakikati dile getiren gercek bir olgu olarak derin bir şekilde kazınmıştır Bu noktada insan sezgisi yanılgı icinde değildir Zaman, tum bicimleriyle maddenin ayrılmaz ozellikleri olan hareket ve durum değişikliğini ifade etme tarzıdır Dilde kullandığımız zamanlar vardır, gelecek, şimdiki ve gecmiş zaman Aklın bu muazzam keşfi, insanlığın, kendisini zamanın esaretinden kurtarabilmesini, somut durumun otesine gecebilmesini ve yalnızca burada ve şu anda değil, en azından zihnimizde, gecmişte ve gelecekte de varolmasını mumkun kıldı
Zaman ve hareket birbirinden ayrılmaz kavramlardır Bunlar, yaşamın tumune ve, duşunme ve hayal gucunun her dışavurumu da dahil, dunya hakkındaki tum bilgimize esas teşkil eder Olcme, ki tum bilimin koşe taşıdır, zaman ve uzay olmaksızın imkansız olurdu Muzik ve dans zamana dayanır Sanatın kendisi, yalnızca fiziksel enerjinin sunuluşunda değil tasarımda da mevcut bulunan bir zaman ve hareket hissi taşımaya cabalar Bir tablonun renkleri, şekilleri ve cizgileri, goze yuzey uzerinde belli bir ritim ve tempoyla kılavuzluk ederler Sanat faaliyetiyle iletilen bu ozel ruhsal durumu, duşunceyi ve duyguyu ortaya cıkaran şey budur Zamansızlık, sanat faaliyetini tanımlamakta sıklıkla kullanılan bir sozcuktur, ama bu sozcuk amaclananın gercekten de tam tersini ifade eder Zamanın yokluğunu tasarlayamayız, cunku zaman her şeyde vardır
Zaman ve uzay arasında bir fark vardır Uzay aynı zamanda konum değişimi olarak değişimi de ifade edebilir Madde uzayda varolur ve onun icinde hareket eder Ancak bunun gercekleşme bicimi sonsuz sayıdadır: İleri, geri, yukarı, aşağı, şu ya da bu derecede Uzayda hareket tersinirdir* Zamanda hareket ise tersinmezdir Bunlar maddenin aynı temel ozelliğini, yani değişimi dile getirmenin iki farklı (ve aslında celişik) yoludur Mevcut yegane Mutlaklık budur
Uzay, Hegelin terminolojisini kullanırsak, maddenin başkalığıdır, zaman ise, maddenin (ve aynı şey olan enerjinin) onun aracılığıyla, olduğu şeyden bir başka şeye surekli değiştiği surectir Zaman icinde hepimizin tukendiği ateş coğunlukla yıkıcı bir etken olarak gorulur Ancak zaman bir o kadar da, surekli ozoluşum surecinin ifadesidir, ki bu surec vasıtasıyla madde surekli olarak sonsuz bir bicimler dizisine donuşup durur Bu surec, organik olmayan maddede, her şeyden once de atomaltı duzeyde cok acık bir bicimde gorulebilir
Değişim fikri, zamanın gecmesinde dile geldiği şekliyle, insan bilincine derin bir şekilde nufuz eder Edebiyattaki trajik unsurun, yaşamın gecip gitmesindeki keder duygusunun temelidir bu Zamanın durmak bilmez hareketi hissini canlı bir bicimde ele alan Shakespearein sonelerinde en guzel ifadesine ulaşır bu duygu:
Cakıllı sahillere yol alan dalgalar gibi,
Kendi sonlarına koşuşturur dakikalarımız da;
Gecip gidenin yerine gelen her biri,
Hepsi ilerleyen bir yuruyuş kolunda
Zamanın tersinmezliği yalnızca canlı varlıklar icin mevcut değildir Yalnızca insanlar değil, yıldızlar ve galaksiler de doğar ve olurler Değişim her şeyi etkiler ama yalnızca olumsuz bir bicimde değil Olumun yanı başında yaşam vardır, ve duzen kaostan kendiliğinden cıkagelir Celişkinin iki tarafı birbirinden ayrılamaz Olum olmaksızın yaşamın kendisi de mumkun olmazdı Her insan yalnızca kendisinin değil, kendi olumsuzlanmasının ve kendi sınırlarının da farkındadır Doğadan geliyoruz ve doğaya geri doneceğiz
Olumlu varlıklar, birer fani varlık olarak kendi yaşamlarının olumle sonuclanmak zorunda olduğunu anlarlar Eyup Kitabının hatırlattığı gibi: İnsan ki, kadından doğmuştur Gunleri kısadır ve sıkıntıya doyar Cicek gibi cıkar ve solar; ve golge gibi kacar ve durmaz1 Hayvanlar olumden aynı şekilde korkmazlar, cunku onun hakkında bir bilgileri yoktur İnsanoğlu, olumden sonra hayali bir doğaustu varoluşa sahip ayrıcalıklı bir mezhep oluşturmakla, kendi kaderinden kacmaya girişmiştir Sonsuz yaşam fikri neredeyse tum dinlerde şu veya bu bicimde vardır Bu gunahkar dunyadaki Gozyaşı Vadisiicin bir teselli sağlayacağı varsayılan Cennetteki hayali olumsuzluğe bencilce susamışlık duygusunun ardındaki itici guc budur Boylece yuzyıllardır insanlara, olduklerinde mutlu bir yaşam beklentisiyle dunyadaki sıkıntılara ve acılara uysalca boyun eğmeleri oğretilmiştir
Her bireyin gocup gitmek zorunda olduğu iyi bilinir Gelecekte, insan yaşamı kendi doğaluzunluğunun cok otesine gececektir; yine de bu yaşamın sonu gelmek zorundadır Ancak tek tek insanlar icin gecerli olan şey turler icin gecerli değildir Cocuklarımız sayesinde, dostlarımızın anıları sayesinde ve insanlığın cıkarlarına yaptığımız katkılar sayesinde yaşayacağız Arzu etme hakkına sahip olduğumuz yegane olumsuzluk budur Kuşaklar olur gider, ama yerine insan eyleminin ve bilgisinin alanını geliştiren ve zenginleştiren yenileri gelir İnsanlık dunyayı fethedebilir ve ellerini goklere uzatabilir Gercek olumsuzluk arayışı, insanlar kendilerini oncekinden daha yuksek bir duzeyde yeniledikce, insan gelişiminin ve mukemmelleşmesinin bu sonu gelmez surecinde somutlanır Bu nedenle, onumuze koyabileceğimiz en buyuk hedef, oteki dunyadaki hayali bir cennetin hasretini cekmek değil, bu dunyada bir cennet inşa etmenin gercek toplumsal koşullarını elde etmek icin mucadele etmektir
İlk deneyimlerimizden, zamanın onemini kavrama noktasına gelmişizdir Bu nedenle, birilerinin, zamanı bir yanılsama, aklın bir icadı olarak duşunmuş olması şaşırtıcıdır Bu fikir gunumuze kadar inatla surdurulmuştur Gercekte, zamanın ve değişimin salt birer yanılsama olduğu duşuncesi yeni değildir Bu fikir, Budizm gibi antik dinlerde ve Pythagoras, Platon ve Plotinusun idealist felsefelerinde de mevcuttur Budizmin ozlemi, zamanın son bulduğu nokta olan Nirvanaya ulaşmaktı Her şey hem kendisidir hem de değildir, cunku her şey akarve aynı nehre iki kere girilmezderken zamanın ve değişimin doğasını doğru bir şekilde anlamış olan, diyalektiğin babası Herakleitos idi
Devirsel bir değişim fikri, mevsimlerin değişimine mutlak bağımlı olan tarım toplumunun bir urunudur Eski toplumların uretim tarzına kok salan durgun yaşam tarzı, ifadesini durgun felsefelerde bulur Katolik Kilisesi Copernicus ve Galileonun kozmolojisini icine sindiremezdi, cunku bu kozmoloji, dunya ve topluma mevcut bakış acısına meydan okumuştu Eski, ağır aksak koylu yaşamını ancak kapitalist toplumda sanayinin gelişimi altust etmişti Uretimde yerle bir edilen şey yalnızca mevsimler arasındaki fark değil, aynı zamanda, makineler gunde 24 saat, haftada yedi gun, yılda elli iki hafta yapay ışıkların goz kamaştırıcı parlaklığı altında calıştığına gore, gece ve gunduz arasındaki farktır da Kapitalizm uretim araclarını ve onunla birlikte insanın aklını da devrimcileştirmiştir Ne var ki, bu sonuncusunun ilerleyişinin ilkinin ilerleyişinden cok daha yavaş olduğu da kanıtlanmıştır Aklın muhafazakarlığı, fazlasıyla eskimiş duşuncelere, miadını coktan doldurmuş eski kesinliklere, ve nihayet olumden sonra yaşam umuduna dort elle sarılmaya donuk cabalarda acığa cıkar
Son onyıllarda, evrenin bir başlangıcı ve bir sonu olması gerektiği fikri kozmolojik buyuk patlama teorileri tarafından yeniden canlandırıldı Bu yaklaşım, evreni birtakım sırrına vakıf olunmaz planlara gore hiclikten yaratan ve kendisi gerekli gordukce onu surdurmeye devam eden bir doğaustu varlığı kacınılmaz olarak icerir Musa, İsa, Tertullian ve Platonun Timaeusunun eski dini kozmolojisi, bazı modern kozmologların ve teorik fizikcilerin yazılarında inanılmaz bir şekilde tekrar baş gosteriyor Bunda yeni olan hicbir şey yok Geri donuşsuz bir cokuş aşamasına giren her toplumsal sistem, kendi olumunu her zaman dunyanın ya da dahası evrenin sonu olarak sunar Yine de evren, dunyadaki şu ya da bu gecici toplumsal formasyonun kaderinden bağımsız olarak varolmaya devam eder İnsanlık, yaşamaya, mucadeleye ve tum aksiliklere rağmen gelişmeye ve ilerlemeye devam eder Boylece her donem bir oncekinden daha yuksek bir duzeyde varolur Ve genel olarak bu surecin bir sınırı yoktur
Cok az sayıda duşunce insan bilincine zaman kadar derin bir şekilde nufuz etmiştir Zaman ve uzay fikri, insan duşuncesini binlerce yıl işgal etmiştir Bunlar, ilk bakışta basit ve kavranılması kolay şeylermiş gibi gorunebilirler, cunku gunluk deneyimimizle cok sıkı bağları vardır Her şey uzay ve zaman icinde varolur, bu nedenle de bu kavramlar tanıdık kavramlar gibi gorunurler Ne var ki, tanıdık olan şeyin mutlaka kavranmış olması gerekmez Daha yakından bakıldığında, zaman ve uzay, kavranması o denli kolay olan şeyler değildirler 5 yuzyılda, St Augustine şunu fark etmişti: O halde nedir zaman? Eğer bana birileri sormazsa, zamanın ne olduğunu bilirim Ama eğer bana onun ne olduğunu soran birine zamanı acıklamak istersem, bilmiyorumSozlukler de bu noktada pek yardımcı olmuyor Zaman, bir sureolarak tanımlanıyor ve sure de zamanolarak Bu bizi bir adım bile ileri goturmez! Gercekte, zaman ve uzayın doğası, oldukca karmaşık bir felsefi sorundur
İnsanlar gecmiş ve geleceği birbirinden acık bir şekilde ayırt ederler Fakat zaman duygusu, insanlara ve hatta hayvanlara ozgu bir şey değildir Gunduz bir yone, gece başka yone donen bitkiler gibi organizmalar da, genellikle bir ceşit ic saatesahiptirler Zaman, maddenin değişen durumunun nesnel bir ifadesidir Ondan bahsetme bicimimizde bile bu ortaya cıkar Zamanın aktığındansoz etmek yaygındır Aslında, sadece nesnel sıvılar akabilirler Tam da bu metaforun secilmesi, zamanın maddeden ayırt edilemez olduğunu kanıtlar Zaman yalnızca oznel bir şey değildir Fiziksel dunyada varolan gercek bir sureci dile getiriş bicimimizdir Zaman bu nedenle, tum maddelerin surekli bir değişim durumunda oldukları gerceğinin ifadesidir aslında Tum nesnel varlıkların oldukları şeylerden başka bir şeye donuşme kaderi ve zorunluluğudur Varolan her şey yok olmayı hak eder
Her şeyin altında bir ritim duyusu yatar: Bir insanın kalp atışları, konuşma ritmi, yıldız ve gezegenlerin hareketi, gelgitin yukselişi ve alcalışı, mevsimlerin değişimi Bunlar insan bilincine, keyfi hayaller olarak değil, evren hakkındaki esaslı bir hakikati dile getiren gercek bir olgu olarak derin bir şekilde kazınmıştır Bu noktada insan sezgisi yanılgı icinde değildir Zaman, tum bicimleriyle maddenin ayrılmaz ozellikleri olan hareket ve durum değişikliğini ifade etme tarzıdır Dilde kullandığımız zamanlar vardır, gelecek, şimdiki ve gecmiş zaman Aklın bu muazzam keşfi, insanlığın, kendisini zamanın esaretinden kurtarabilmesini, somut durumun otesine gecebilmesini ve yalnızca burada ve şu anda değil, en azından zihnimizde, gecmişte ve gelecekte de varolmasını mumkun kıldı
Zaman ve hareket birbirinden ayrılmaz kavramlardır Bunlar, yaşamın tumune ve, duşunme ve hayal gucunun her dışavurumu da dahil, dunya hakkındaki tum bilgimize esas teşkil eder Olcme, ki tum bilimin koşe taşıdır, zaman ve uzay olmaksızın imkansız olurdu Muzik ve dans zamana dayanır Sanatın kendisi, yalnızca fiziksel enerjinin sunuluşunda değil tasarımda da mevcut bulunan bir zaman ve hareket hissi taşımaya cabalar Bir tablonun renkleri, şekilleri ve cizgileri, goze yuzey uzerinde belli bir ritim ve tempoyla kılavuzluk ederler Sanat faaliyetiyle iletilen bu ozel ruhsal durumu, duşunceyi ve duyguyu ortaya cıkaran şey budur Zamansızlık, sanat faaliyetini tanımlamakta sıklıkla kullanılan bir sozcuktur, ama bu sozcuk amaclananın gercekten de tam tersini ifade eder Zamanın yokluğunu tasarlayamayız, cunku zaman her şeyde vardır
Zaman ve uzay arasında bir fark vardır Uzay aynı zamanda konum değişimi olarak değişimi de ifade edebilir Madde uzayda varolur ve onun icinde hareket eder Ancak bunun gercekleşme bicimi sonsuz sayıdadır: İleri, geri, yukarı, aşağı, şu ya da bu derecede Uzayda hareket tersinirdir* Zamanda hareket ise tersinmezdir Bunlar maddenin aynı temel ozelliğini, yani değişimi dile getirmenin iki farklı (ve aslında celişik) yoludur Mevcut yegane Mutlaklık budur
Uzay, Hegelin terminolojisini kullanırsak, maddenin başkalığıdır, zaman ise, maddenin (ve aynı şey olan enerjinin) onun aracılığıyla, olduğu şeyden bir başka şeye surekli değiştiği surectir Zaman icinde hepimizin tukendiği ateş coğunlukla yıkıcı bir etken olarak gorulur Ancak zaman bir o kadar da, surekli ozoluşum surecinin ifadesidir, ki bu surec vasıtasıyla madde surekli olarak sonsuz bir bicimler dizisine donuşup durur Bu surec, organik olmayan maddede, her şeyden once de atomaltı duzeyde cok acık bir bicimde gorulebilir
Değişim fikri, zamanın gecmesinde dile geldiği şekliyle, insan bilincine derin bir şekilde nufuz eder Edebiyattaki trajik unsurun, yaşamın gecip gitmesindeki keder duygusunun temelidir bu Zamanın durmak bilmez hareketi hissini canlı bir bicimde ele alan Shakespearein sonelerinde en guzel ifadesine ulaşır bu duygu:
Cakıllı sahillere yol alan dalgalar gibi,
Kendi sonlarına koşuşturur dakikalarımız da;
Gecip gidenin yerine gelen her biri,
Hepsi ilerleyen bir yuruyuş kolunda
Zamanın tersinmezliği yalnızca canlı varlıklar icin mevcut değildir Yalnızca insanlar değil, yıldızlar ve galaksiler de doğar ve olurler Değişim her şeyi etkiler ama yalnızca olumsuz bir bicimde değil Olumun yanı başında yaşam vardır, ve duzen kaostan kendiliğinden cıkagelir Celişkinin iki tarafı birbirinden ayrılamaz Olum olmaksızın yaşamın kendisi de mumkun olmazdı Her insan yalnızca kendisinin değil, kendi olumsuzlanmasının ve kendi sınırlarının da farkındadır Doğadan geliyoruz ve doğaya geri doneceğiz
Olumlu varlıklar, birer fani varlık olarak kendi yaşamlarının olumle sonuclanmak zorunda olduğunu anlarlar Eyup Kitabının hatırlattığı gibi: İnsan ki, kadından doğmuştur Gunleri kısadır ve sıkıntıya doyar Cicek gibi cıkar ve solar; ve golge gibi kacar ve durmaz1 Hayvanlar olumden aynı şekilde korkmazlar, cunku onun hakkında bir bilgileri yoktur İnsanoğlu, olumden sonra hayali bir doğaustu varoluşa sahip ayrıcalıklı bir mezhep oluşturmakla, kendi kaderinden kacmaya girişmiştir Sonsuz yaşam fikri neredeyse tum dinlerde şu veya bu bicimde vardır Bu gunahkar dunyadaki Gozyaşı Vadisiicin bir teselli sağlayacağı varsayılan Cennetteki hayali olumsuzluğe bencilce susamışlık duygusunun ardındaki itici guc budur Boylece yuzyıllardır insanlara, olduklerinde mutlu bir yaşam beklentisiyle dunyadaki sıkıntılara ve acılara uysalca boyun eğmeleri oğretilmiştir
Her bireyin gocup gitmek zorunda olduğu iyi bilinir Gelecekte, insan yaşamı kendi doğaluzunluğunun cok otesine gececektir; yine de bu yaşamın sonu gelmek zorundadır Ancak tek tek insanlar icin gecerli olan şey turler icin gecerli değildir Cocuklarımız sayesinde, dostlarımızın anıları sayesinde ve insanlığın cıkarlarına yaptığımız katkılar sayesinde yaşayacağız Arzu etme hakkına sahip olduğumuz yegane olumsuzluk budur Kuşaklar olur gider, ama yerine insan eyleminin ve bilgisinin alanını geliştiren ve zenginleştiren yenileri gelir İnsanlık dunyayı fethedebilir ve ellerini goklere uzatabilir Gercek olumsuzluk arayışı, insanlar kendilerini oncekinden daha yuksek bir duzeyde yeniledikce, insan gelişiminin ve mukemmelleşmesinin bu sonu gelmez surecinde somutlanır Bu nedenle, onumuze koyabileceğimiz en buyuk hedef, oteki dunyadaki hayali bir cennetin hasretini cekmek değil, bu dunyada bir cennet inşa etmenin gercek toplumsal koşullarını elde etmek icin mucadele etmektir
İlk deneyimlerimizden, zamanın onemini kavrama noktasına gelmişizdir Bu nedenle, birilerinin, zamanı bir yanılsama, aklın bir icadı olarak duşunmuş olması şaşırtıcıdır Bu fikir gunumuze kadar inatla surdurulmuştur Gercekte, zamanın ve değişimin salt birer yanılsama olduğu duşuncesi yeni değildir Bu fikir, Budizm gibi antik dinlerde ve Pythagoras, Platon ve Plotinusun idealist felsefelerinde de mevcuttur Budizmin ozlemi, zamanın son bulduğu nokta olan Nirvanaya ulaşmaktı Her şey hem kendisidir hem de değildir, cunku her şey akarve aynı nehre iki kere girilmezderken zamanın ve değişimin doğasını doğru bir şekilde anlamış olan, diyalektiğin babası Herakleitos idi
Devirsel bir değişim fikri, mevsimlerin değişimine mutlak bağımlı olan tarım toplumunun bir urunudur Eski toplumların uretim tarzına kok salan durgun yaşam tarzı, ifadesini durgun felsefelerde bulur Katolik Kilisesi Copernicus ve Galileonun kozmolojisini icine sindiremezdi, cunku bu kozmoloji, dunya ve topluma mevcut bakış acısına meydan okumuştu Eski, ağır aksak koylu yaşamını ancak kapitalist toplumda sanayinin gelişimi altust etmişti Uretimde yerle bir edilen şey yalnızca mevsimler arasındaki fark değil, aynı zamanda, makineler gunde 24 saat, haftada yedi gun, yılda elli iki hafta yapay ışıkların goz kamaştırıcı parlaklığı altında calıştığına gore, gece ve gunduz arasındaki farktır da Kapitalizm uretim araclarını ve onunla birlikte insanın aklını da devrimcileştirmiştir Ne var ki, bu sonuncusunun ilerleyişinin ilkinin ilerleyişinden cok daha yavaş olduğu da kanıtlanmıştır Aklın muhafazakarlığı, fazlasıyla eskimiş duşuncelere, miadını coktan doldurmuş eski kesinliklere, ve nihayet olumden sonra yaşam umuduna dort elle sarılmaya donuk cabalarda acığa cıkar
Son onyıllarda, evrenin bir başlangıcı ve bir sonu olması gerektiği fikri kozmolojik buyuk patlama teorileri tarafından yeniden canlandırıldı Bu yaklaşım, evreni birtakım sırrına vakıf olunmaz planlara gore hiclikten yaratan ve kendisi gerekli gordukce onu surdurmeye devam eden bir doğaustu varlığı kacınılmaz olarak icerir Musa, İsa, Tertullian ve Platonun Timaeusunun eski dini kozmolojisi, bazı modern kozmologların ve teorik fizikcilerin yazılarında inanılmaz bir şekilde tekrar baş gosteriyor Bunda yeni olan hicbir şey yok Geri donuşsuz bir cokuş aşamasına giren her toplumsal sistem, kendi olumunu her zaman dunyanın ya da dahası evrenin sonu olarak sunar Yine de evren, dunyadaki şu ya da bu gecici toplumsal formasyonun kaderinden bağımsız olarak varolmaya devam eder İnsanlık, yaşamaya, mucadeleye ve tum aksiliklere rağmen gelişmeye ve ilerlemeye devam eder Boylece her donem bir oncekinden daha yuksek bir duzeyde varolur Ve genel olarak bu surecin bir sınırı yoktur