nicebayan
FD Üye
- Katılım
- Ara 24, 2016
- Mesajlar
- 94,678
- Etkileşim
- 2
- Puan
- 38
- Yaş
- 36
- Web sitesi
- nicebayan.com
- F-D Coin
- 90
ABDÜLAZÎZ DEBBAĞ
Fas'ta yaşamış evliyânın büyüklerinden İsmi Abdülazîz bin Mes'ûd Debbağ'dır Soyu hazreti Ali efendimize dayanmakta olup ayrıca şerîf, keza de seyyiddir 1679 (H1090) senesinde Fas'ta doğdu 1720 (H1132) senesinde doğduğu yerde vefat etti
Babası Mes'ûd edDebbağ, âlim bir zat olup, büyük velî Seyyid elArabî elFeştalî hazretlerinin yanına yetişti Hocasının Farîha isimli yeğeni ile evlendi Abdülazîz Debbağ doğduktan kısa bir süre sonradan Seyyid elArabî hazretleri vefâtından önce annesi ve babasını yanında çağırarak, bir fes ve bir çift postalını Abdülazîz Debbağ'a verilmek üzere itimat etti Abdülazîz hazretleri büyüyüp, oruç tutacak yaşa gelince, annesi ona; Oğlum! Seyyid elArabî elFeştalî hazretleri bu emanetleri sana vermemi vasiyet ettidedi Annesinden emânetleri alan Abdülazîz Debbağ'ın kalbinde Allahü teâlânın aşkı ve sevgisi arttı Nerede bir evliyâ olduğunu duysa yanında gidip, sohbetlerinde bulunmaya başladı Lakin istediğine bütün mânâsıyla kavuşamıyordu Bir vakit sonra Seyyid Ahmed bin Abdullah'ın sohbetlerine devam etti ve aradığını bu zâtın huzurunda buldu Kısa sürede tasavvuf yolunda kemâle erdi Hocasının vefâtı üstüne, halîfesi olarak yerine geçti ve talebe yetiştirip insanlara içten yolu göstermeye başladı
Bir gün talebelerinden Ahmed bin Mübârek, Sultan Nasrullah'ın, hemencecik Meknâse'ye gidip Riyad Câmiinde imâm olmasını gösteren mektubunu aldı Talebe bu göreve lâyık olmadığını ve hocasından ayrılmanın ağır geleceğini düşünerek fazla üzüldü Abdülazîz Debbağ durumdan haberdâr olunca; Korkma! Zîrâ sen Meknâse'ye gidecek olursan, biz de seninle beraber geliriz Lakin sen hiç üzülme sana bir hasar gelmeyecek ve sen o câmiye imâm olmayacaksındedi Talebe yola çıktı Meknâse'ye vardığında imâmlık vazîfesinin başkasına verildiğini öğrendi Derhal evine döndü Durumu öğrenen kayınpederi Muhammed bin Ömer şöyle bir mektup yazdı:
Meknâse'ye geldiğin halde sultanla görüşmeden ayrıldın Senin dönmenden sonra başımıza gelecekleri bilmezsin Bana soracak olursan hemencecik Meknâse'ye gelip sultanla görüntü ve bahşedilen vazîfeye başla!
Ahmed bin Mübârek hemen mektubu hocasına götürüp okudu Abdülazîz Debbağ; Sen evine git otur, hiç bir fenalık gelmez Sana sultanın bir zararı dokunmazbuyurdu ve bir süre sonra mesele kapandı
Abdülazîz Debbağ bâzı talebeleri ile sohbet ederken Ahmed bin Mübarek'e dönerek evini anlattıktan daha sonra; Niçin atını falan yere bağlıyorsun? Oraya sâlih bir zât defnedilmiştir Kabri bütün atının ayağının aşağı bulunuyordedi Halbuki oralarda bir kabir izi yoktu ve oraya yakın bir kabristânlık da yoktu Abdülazîz Debbağ baştan; Senin avlunda yedi mezar bulunuyor Ama sen sadece atının ayakları hizasında bulunan zâtın kabrine uyarı et Atını oradan uzaklaştır, ona saygılı ol! Mümkünse kabirle at arasına bir duvar çekbuyurdu O sırada meclisteki talebelerinden biri; Efendim o zât kimdir?diye sorunca; Arabdır Tilmsan'a yakın bir yerde bulunan elLesbağat kabîlesindendir Bu kabîle onu sâdece bir talebe bilir Bir velî olduğunu bilip tanımazlar Vefat edince bahsettiğim o yere defnettilerdedikten daha sonra Ahmed bin Mübârek'e dönerek; İstersen bahsettiğim o yeri kaz Onun bedenine rastlarsındedi O da gidip hocasının dediği yeri kazarak, o zatın mübârek bedenini buldu Oraya hemencecik bir kabir yaptırdı Baştan hocasının yanına gittiğinde şöyle sordu:
Efendim! Bizim avluda bulunan öteki kabirleri yok de, niçin sâdece atın ayaklarının hizasındaki kabir üzerinde durdunuz ve onun ortaya çıkmasını istediniz?Abdülazîz Debbağ bu suale şöyle yanıt verdi:
Çünkü bu zât, Allahü teâlânın velî kullarındandır Rûhu serbest ve hareket hâlindedir Diğerleri ise kıstak âleminde bekliyorlar Oradaki ölülerin vefâtından bu yandan üç yüz yıla yakın süre geçmiş bulunuyor
Abdülazîz Debbağ sık sık talebeleri ile açık havada dolaşır, bu sırada onlarla sohbet ederdi Yine bir gün böyle temiz havalı bir yerde talebeleri ile sohbet ederken birisi yanlarına geldi ve; Efendim! Kardeşim, sultanın oğlu Abdülmelik ile beraber ortadan kayboldu Ondan bir haber bekliyoruz Kendisini sevdiğim bir zât, kardeşimin sağ olduğunu söyledi Siz bu hususta ne dersiniz?diye sorunca Abdülazîz Debbağ hazretleri hiç bir şey söylemedi Gelen kişi ısrâr edince; Sen belirlenmiş benden haber olmak istiyorsan, sıhhatli haber al Allahü teâlâ Hacı Abdülkerîm'e rahmet eylesin O keza garib, keza de gâibdir Onun cenâze namazını kılan sana haber verecektir Sultanın oğlu onu öldürmüştürdedi Birkaç gün daha sonra Abdülazîz Debbağ'ın verdiği haberin aynı geldi
Devlet ileri gelenleri çoğu kez Abdülazîz Debbağ'dan vazîfelerinin devâmı için takviye ve duâlarını isterlerdi Sultan Nasrullah vâli ve hâkimlerin bir kısmını görevden aldı Onlardan birisi görevine yeniden dönmek istiyordu Her zamanki gibi Abdülazîz Debbağ hazretlerinden takviye isteyince, yardım etti Sultan o kişiyi her tarafta vâli yaptı Bir vakit sonra Abdülazîz Debbağ, vâliye haber göndererek iyilik etmesini ve vergileri ödemede rahat göstermesini ricâ etti Ama makâmın verdiği gurûra kapılan vâli bu ricâyı kabul etmedi ve cezâ olarak görevden alındı
Talebelerinden biri Abdülazîz Debbağ'ı ziyâret için bir gün yola çıktı Yolculuğunu katır ile yapıyordu Tehlikeli bir yere gelince, bineğinden inip o yeri yayalara ait olarak geçti Bitmiş bineceği sırada hayvan kaçtı ve yakalaması muhtemel olmadı Ne yapacağını şaşırdı O anda hocası hatırına geldi ve ondan destek umarak; Ey hocam Abdülazîz Debbağ!dedi Bu sırada Allahü teâlâ bâzı insanları ona tezgâhtar olarak yolladı Onlarla beraber hayvanı yakalayıp, hocasının huzûruna geldi Abdülazîz Debbağ onu görür görmez gülerek; Falan yerde Şeyh Abdülazîz'i ne yapacaktın? Senin yanına olsaydı illaki sana yardımda bulunurdudedi Talebe büyük bir edeple; Ey Efendim! Şahsen bulunmanızla rûhen bulunmanız arasında, sizin için hiçbir fark yoktur ve ikisi de mümkündürdedi
Sohbetlerinde talebelerine şöyle buyururdu:
Kulun düşüncesi Allahü teâlâdan başkasına içten yönelince Allahü teâlâdan uzaklaşmış olur
Halk, varlık âleminin efendisi Muhammed aleyhisselâmı tanımadıkça, ilâhî mârifete kavuşamaz Hocasını bilmedikçe, varlık âleminin efendisini tanımaz Kendi nazarında insanları ölü gibi kabûl etmedikçe, hocasını bilemez
Firdevs Cennetinde, bu dünyâda işitilen veya işitilmeyen tüm nîmetler mevcuttur Cennetin ırmakları, Firdevs Cennetinden kaynayıp çıkar Bir ırmaktan su, bal, süt ve şarab olmak üzere dört türlü meşrûbât akar Nasıl gökkuşağındaki renkler birbirine karışmadan durursa bu dört meşrûbât da birbirine karışmadan akar Bu ırmaklar müminin isteğine kadar akar Hangisini isterse o akar ve onu içer Bütün bunlar, Allahü teâlânın irâdesiyle olmaktadır
ARSLANIN DA ŞEREFİ VAR
Bir grup talebesi bir yere gitmek için yola çıktılar Yanlarında eşkıyâ saldırısına karşı koyacak hiç bir şey yoktu Geceyi tenha ve korkunç bir yerde geçirdiklerinden, içlerinden iki kişi uyumadı Bunlar yakınlarında bir arslanın dolaştığını ayrım ettiler Biri diğerine; Kimseyi uyandırma sonradan paniğe kapılabilirlerdedi Sabahleyin olunca yakınlarında ölü bir tavşana rastladılar ve yollarına devam ettiler İşlerini görüp geri dönerken konakladıkları yerde, bir birey uyumayıp arkadaşlarını bekledi Hocaları Abdülazîz Debbağ'ın huzuruna geldiklerinde uyumayan talebe; Efendim! Müsâde ederseniz birazcık uyuklamak istiyorum Çünkü dün gece hiç uyumadımdedi Abdülazîz Debbağ; Neden uyumadın?diye sorunca; Arkadaşlarımı gözetmek içindiye cevap verdi Bunun üstüne; Senin gece uyumayıp arkadaşlarını beklemen bir avantaj sağlamaz Siz sırası gelmişken falan gece yol kesiciler sizin yanınıza geldiğinde arslanı ve sizi koruyanı hatırlıyor musun?dedi Talebe; O gece ne oldu?diye sual edince:
O gece falan yere vardığınızda üç kişi gelip size katıldı daha sonra sizden ayrılınca oradan gelip geçeni gözleyen dört kişi ile buluştular Ve sizin konakladığınız yeri onlara haber verdiler Siz uyuduktan sonradan sizi soymak için yaklaştıkları sırada etrafınızda bir arslanın dolaştığını görünce fazla şaşırdılar Kendi kendilerine; Arslanı öldürürsek bunlar uyanır, soygun yapmaya kalkışırsak arslan engel olurdedikten daha sonra bir çıkar yol bulamayarak diğer bir kervanı soymaya gittiler
Orada da bir şey bulamayınca tekrar sizin yanınıza geldiler Arslan önlerine baştan çıkınca, aralarında şöyle konuştular: Bunlar nasıl insanlardır oysa hangi yönden yaklaşmaya çalıştıysak orada bir arslan çıktıBunun iç yüzünü öğrenmek istedilerse de Allahü teâlâ onların kalblerini mühürledi, dedi
Talebe; Yolda rastladığım ölü tavşan neydi?diye sorunca, Abdülazîz Debbağ; Arslanın bir onuru vardır Bir insanın yüzüne sinek konsa nasıl eliyle kovalarsa, arslan da sizi korurken, bir tavşan gelip önünde durdu Sen ise onu görmedin Arslan bir pençe vurarak öldürdübuyurdu *
Fas'ta yaşamış evliyânın büyüklerinden İsmi Abdülazîz bin Mes'ûd Debbağ'dır Soyu hazreti Ali efendimize dayanmakta olup ayrıca şerîf, keza de seyyiddir 1679 (H1090) senesinde Fas'ta doğdu 1720 (H1132) senesinde doğduğu yerde vefat etti
Babası Mes'ûd edDebbağ, âlim bir zat olup, büyük velî Seyyid elArabî elFeştalî hazretlerinin yanına yetişti Hocasının Farîha isimli yeğeni ile evlendi Abdülazîz Debbağ doğduktan kısa bir süre sonradan Seyyid elArabî hazretleri vefâtından önce annesi ve babasını yanında çağırarak, bir fes ve bir çift postalını Abdülazîz Debbağ'a verilmek üzere itimat etti Abdülazîz hazretleri büyüyüp, oruç tutacak yaşa gelince, annesi ona; Oğlum! Seyyid elArabî elFeştalî hazretleri bu emanetleri sana vermemi vasiyet ettidedi Annesinden emânetleri alan Abdülazîz Debbağ'ın kalbinde Allahü teâlânın aşkı ve sevgisi arttı Nerede bir evliyâ olduğunu duysa yanında gidip, sohbetlerinde bulunmaya başladı Lakin istediğine bütün mânâsıyla kavuşamıyordu Bir vakit sonra Seyyid Ahmed bin Abdullah'ın sohbetlerine devam etti ve aradığını bu zâtın huzurunda buldu Kısa sürede tasavvuf yolunda kemâle erdi Hocasının vefâtı üstüne, halîfesi olarak yerine geçti ve talebe yetiştirip insanlara içten yolu göstermeye başladı
Bir gün talebelerinden Ahmed bin Mübârek, Sultan Nasrullah'ın, hemencecik Meknâse'ye gidip Riyad Câmiinde imâm olmasını gösteren mektubunu aldı Talebe bu göreve lâyık olmadığını ve hocasından ayrılmanın ağır geleceğini düşünerek fazla üzüldü Abdülazîz Debbağ durumdan haberdâr olunca; Korkma! Zîrâ sen Meknâse'ye gidecek olursan, biz de seninle beraber geliriz Lakin sen hiç üzülme sana bir hasar gelmeyecek ve sen o câmiye imâm olmayacaksındedi Talebe yola çıktı Meknâse'ye vardığında imâmlık vazîfesinin başkasına verildiğini öğrendi Derhal evine döndü Durumu öğrenen kayınpederi Muhammed bin Ömer şöyle bir mektup yazdı:
Meknâse'ye geldiğin halde sultanla görüşmeden ayrıldın Senin dönmenden sonra başımıza gelecekleri bilmezsin Bana soracak olursan hemencecik Meknâse'ye gelip sultanla görüntü ve bahşedilen vazîfeye başla!
Ahmed bin Mübârek hemen mektubu hocasına götürüp okudu Abdülazîz Debbağ; Sen evine git otur, hiç bir fenalık gelmez Sana sultanın bir zararı dokunmazbuyurdu ve bir süre sonra mesele kapandı
Abdülazîz Debbağ bâzı talebeleri ile sohbet ederken Ahmed bin Mübarek'e dönerek evini anlattıktan daha sonra; Niçin atını falan yere bağlıyorsun? Oraya sâlih bir zât defnedilmiştir Kabri bütün atının ayağının aşağı bulunuyordedi Halbuki oralarda bir kabir izi yoktu ve oraya yakın bir kabristânlık da yoktu Abdülazîz Debbağ baştan; Senin avlunda yedi mezar bulunuyor Ama sen sadece atının ayakları hizasında bulunan zâtın kabrine uyarı et Atını oradan uzaklaştır, ona saygılı ol! Mümkünse kabirle at arasına bir duvar çekbuyurdu O sırada meclisteki talebelerinden biri; Efendim o zât kimdir?diye sorunca; Arabdır Tilmsan'a yakın bir yerde bulunan elLesbağat kabîlesindendir Bu kabîle onu sâdece bir talebe bilir Bir velî olduğunu bilip tanımazlar Vefat edince bahsettiğim o yere defnettilerdedikten daha sonra Ahmed bin Mübârek'e dönerek; İstersen bahsettiğim o yeri kaz Onun bedenine rastlarsındedi O da gidip hocasının dediği yeri kazarak, o zatın mübârek bedenini buldu Oraya hemencecik bir kabir yaptırdı Baştan hocasının yanına gittiğinde şöyle sordu:
Efendim! Bizim avluda bulunan öteki kabirleri yok de, niçin sâdece atın ayaklarının hizasındaki kabir üzerinde durdunuz ve onun ortaya çıkmasını istediniz?Abdülazîz Debbağ bu suale şöyle yanıt verdi:
Çünkü bu zât, Allahü teâlânın velî kullarındandır Rûhu serbest ve hareket hâlindedir Diğerleri ise kıstak âleminde bekliyorlar Oradaki ölülerin vefâtından bu yandan üç yüz yıla yakın süre geçmiş bulunuyor
Abdülazîz Debbağ sık sık talebeleri ile açık havada dolaşır, bu sırada onlarla sohbet ederdi Yine bir gün böyle temiz havalı bir yerde talebeleri ile sohbet ederken birisi yanlarına geldi ve; Efendim! Kardeşim, sultanın oğlu Abdülmelik ile beraber ortadan kayboldu Ondan bir haber bekliyoruz Kendisini sevdiğim bir zât, kardeşimin sağ olduğunu söyledi Siz bu hususta ne dersiniz?diye sorunca Abdülazîz Debbağ hazretleri hiç bir şey söylemedi Gelen kişi ısrâr edince; Sen belirlenmiş benden haber olmak istiyorsan, sıhhatli haber al Allahü teâlâ Hacı Abdülkerîm'e rahmet eylesin O keza garib, keza de gâibdir Onun cenâze namazını kılan sana haber verecektir Sultanın oğlu onu öldürmüştürdedi Birkaç gün daha sonra Abdülazîz Debbağ'ın verdiği haberin aynı geldi
Devlet ileri gelenleri çoğu kez Abdülazîz Debbağ'dan vazîfelerinin devâmı için takviye ve duâlarını isterlerdi Sultan Nasrullah vâli ve hâkimlerin bir kısmını görevden aldı Onlardan birisi görevine yeniden dönmek istiyordu Her zamanki gibi Abdülazîz Debbağ hazretlerinden takviye isteyince, yardım etti Sultan o kişiyi her tarafta vâli yaptı Bir vakit sonra Abdülazîz Debbağ, vâliye haber göndererek iyilik etmesini ve vergileri ödemede rahat göstermesini ricâ etti Ama makâmın verdiği gurûra kapılan vâli bu ricâyı kabul etmedi ve cezâ olarak görevden alındı
Talebelerinden biri Abdülazîz Debbağ'ı ziyâret için bir gün yola çıktı Yolculuğunu katır ile yapıyordu Tehlikeli bir yere gelince, bineğinden inip o yeri yayalara ait olarak geçti Bitmiş bineceği sırada hayvan kaçtı ve yakalaması muhtemel olmadı Ne yapacağını şaşırdı O anda hocası hatırına geldi ve ondan destek umarak; Ey hocam Abdülazîz Debbağ!dedi Bu sırada Allahü teâlâ bâzı insanları ona tezgâhtar olarak yolladı Onlarla beraber hayvanı yakalayıp, hocasının huzûruna geldi Abdülazîz Debbağ onu görür görmez gülerek; Falan yerde Şeyh Abdülazîz'i ne yapacaktın? Senin yanına olsaydı illaki sana yardımda bulunurdudedi Talebe büyük bir edeple; Ey Efendim! Şahsen bulunmanızla rûhen bulunmanız arasında, sizin için hiçbir fark yoktur ve ikisi de mümkündürdedi
Sohbetlerinde talebelerine şöyle buyururdu:
Kulun düşüncesi Allahü teâlâdan başkasına içten yönelince Allahü teâlâdan uzaklaşmış olur
Halk, varlık âleminin efendisi Muhammed aleyhisselâmı tanımadıkça, ilâhî mârifete kavuşamaz Hocasını bilmedikçe, varlık âleminin efendisini tanımaz Kendi nazarında insanları ölü gibi kabûl etmedikçe, hocasını bilemez
Firdevs Cennetinde, bu dünyâda işitilen veya işitilmeyen tüm nîmetler mevcuttur Cennetin ırmakları, Firdevs Cennetinden kaynayıp çıkar Bir ırmaktan su, bal, süt ve şarab olmak üzere dört türlü meşrûbât akar Nasıl gökkuşağındaki renkler birbirine karışmadan durursa bu dört meşrûbât da birbirine karışmadan akar Bu ırmaklar müminin isteğine kadar akar Hangisini isterse o akar ve onu içer Bütün bunlar, Allahü teâlânın irâdesiyle olmaktadır
ARSLANIN DA ŞEREFİ VAR
Bir grup talebesi bir yere gitmek için yola çıktılar Yanlarında eşkıyâ saldırısına karşı koyacak hiç bir şey yoktu Geceyi tenha ve korkunç bir yerde geçirdiklerinden, içlerinden iki kişi uyumadı Bunlar yakınlarında bir arslanın dolaştığını ayrım ettiler Biri diğerine; Kimseyi uyandırma sonradan paniğe kapılabilirlerdedi Sabahleyin olunca yakınlarında ölü bir tavşana rastladılar ve yollarına devam ettiler İşlerini görüp geri dönerken konakladıkları yerde, bir birey uyumayıp arkadaşlarını bekledi Hocaları Abdülazîz Debbağ'ın huzuruna geldiklerinde uyumayan talebe; Efendim! Müsâde ederseniz birazcık uyuklamak istiyorum Çünkü dün gece hiç uyumadımdedi Abdülazîz Debbağ; Neden uyumadın?diye sorunca; Arkadaşlarımı gözetmek içindiye cevap verdi Bunun üstüne; Senin gece uyumayıp arkadaşlarını beklemen bir avantaj sağlamaz Siz sırası gelmişken falan gece yol kesiciler sizin yanınıza geldiğinde arslanı ve sizi koruyanı hatırlıyor musun?dedi Talebe; O gece ne oldu?diye sual edince:
O gece falan yere vardığınızda üç kişi gelip size katıldı daha sonra sizden ayrılınca oradan gelip geçeni gözleyen dört kişi ile buluştular Ve sizin konakladığınız yeri onlara haber verdiler Siz uyuduktan sonradan sizi soymak için yaklaştıkları sırada etrafınızda bir arslanın dolaştığını görünce fazla şaşırdılar Kendi kendilerine; Arslanı öldürürsek bunlar uyanır, soygun yapmaya kalkışırsak arslan engel olurdedikten daha sonra bir çıkar yol bulamayarak diğer bir kervanı soymaya gittiler
Orada da bir şey bulamayınca tekrar sizin yanınıza geldiler Arslan önlerine baştan çıkınca, aralarında şöyle konuştular: Bunlar nasıl insanlardır oysa hangi yönden yaklaşmaya çalıştıysak orada bir arslan çıktıBunun iç yüzünü öğrenmek istedilerse de Allahü teâlâ onların kalblerini mühürledi, dedi
Talebe; Yolda rastladığım ölü tavşan neydi?diye sorunca, Abdülazîz Debbağ; Arslanın bir onuru vardır Bir insanın yüzüne sinek konsa nasıl eliyle kovalarsa, arslan da sizi korurken, bir tavşan gelip önünde durdu Sen ise onu görmedin Arslan bir pençe vurarak öldürdübuyurdu *