iltasyazilim
FD Üye
Alerjik Rahatsızlık Gelişiminde Kalıtımsal Nedenler
Alerji ve genetik
Kalıtımsal alerjiyi Etkilermi?
Bütün hastalıklarda olduğu gibi alerjik hastalıklar da uygun kalıtımsal yapıda tatmin edici çevresel faktörler oluşmuşsa ortaya çıkmaktadır Eğer anne babadan alınan kromozomlarla elde edilen genetik yapımızda alerjik bir yatkınlık varsa ve çocuğun yaşadığı çevrede de aşinalık olan allerjenden yeterli miktarda varsa alerjik rahatsızlık ortaya çıkar Örneğin doğan çocuğun vücudunda zeytin poleni alerjisi aşinalık geni vardır Lakin yaşadığı çevrede zeytin ağacı yoksa alerjik rahatsızlık oluşmaz
Lakin bu aileden olan bir diğer çocuk zeytin ağacı olan bir yerde doğar da büyürse o çocukta zeytin alerjisi gelişir Çocuğun ve erişkinin genetik yatkınlık yaratıcı genlerinin ürününü taşıyan vücudumuzla çevrenin etkileşimi hastalığın şiddetini ortaya koymaktadır Buna şöyle bir örnek verilebilir Bir çocukta ev tozu akarı alerjisine ast astım vardır Çocuk eğer Orta ya da Doğu Anadolu bölgelerinde yaşarsa çevrede akar eksik olacağı için alerjik astım bulguları y açok eksik görülür yada görülmez Fakat çocuk Ege yada Marmara bölgesine gelirse astım bulguları çıkabilir Bir yönüyle alerjik hastalıkta bu şeklide “gençevre etkileşimi olmaktadır Oysa bu yönüyle alerjik hastalıklar çevre ve genetik yapının ortaklaşa oluşturduğu “ekogenetik bir fenomen olarak tanımlanabilir
Alerjik hastalıklarda genetik aşinalık vardır Bu kalıtımsal yatkınlık başta aile ve ikiz çalışmaları ile ortaya konulmuştur sonradan ileri kalıtımsal teknikler bu yatkınlığın nedenini çözmeye çalışmıştır Bunun en basit örneği toplum taramalarında görülebilir genellikle toplumda alerjik rahatsızlık sıklığı ortalama % 20 kabul edilir Annenin alerjik hastalığa sahip olduğu bireylerde çocuğun alerjik olma rsiki % 50 ye, babanın alerjik hastalığa sahip olduğu bireylerde % 40 a, ancak her iki ebeveynin alerjik hastalığa sahip olduğu durumda bu % 70 e çıkmaktadır Kalıtımsal yapımızı yaratıcı kromozomlarımızda sadece bir ödev görebilen maddeyi yapan bölümüne “ gen denir Allerjik hastalıklar fazla pozitif genin bir arada bulunması sebebiyle oluştuğu için tek veya yalnızca birkaç gen faktör olarak gösterilememiştir
Alerjik hastalıklardaki aile çalışmaları ve ailesel kalıtımsal aşinalık ilk kez 1916 da Cook ve Vander isinli bilim adamları kadar yapılmıştır Bu araştırıcılar 500 ün üzerinde ailede, alerjik aile içindeki olguların fazlalığı ve özelliklerini göz önüne alarak, alerjik duyarlılıkta alerjik yatkınlığın Mendelian kurallar dediğimiz klasik kalıtımsal geçişe kadar geçtiğini savunmuştur Ancak bu şekilde bir geçişin fakat % 30 allerjik hastada gösterilmesi, aile öyküsü net olmayan hastaların da olması ve bariz bir genetik özelliğin çözülmemesi çoklu kalıtımsal geçiş özellikli (multigenetik) yatkınlığın ortaya atılmasına niçin olmuştur Bu teori alerjik hastalığın ortaya çıkmasındaki esas antikor olan IgE sentezinin alerjik bireylerde yüksek olduğunun gösterilmesinden sonra yeniden yapılandırılmıştır Ancak IgE seviyesinin hastalığın şiddeti ile paralel olmadığı saptanmıştır Çünkü alerjik rahatsızlık tam ve tek olarak vücutta IgE yapılmasına alt değildir Bütün bu aile çalışmaları alerjik yatkınlığın ve hastalığın klinik şiddetinin bir çok gen ile ilişkili olduğunu göstermektedir
Alerjik hastalıkla ilgili olarak ikizlerin incelenmesi genel alerjik hastalıklarda kalıtımsal aşinalık olduğu tezini daha da güçlendirmektedir Bunun en iyi örneği ikizlerden birisinde alerjik hastalık varsa diğerinde de sıklıkla olmasıdır, hatta bu sıklık tek yumurta ikizlerinde allerjik rahatsızlık çift yumurta ikizlerine tarafından daha yüksek olmaktadır Fakat yine de genetik yalnız başına alerjik hastalık etkili değildir Çünkü ikizlerin ikisi de tekrar tekrar aynı alerjene allerjik olmamaktadır Bu da çevresel etkenlerin (besin, hava kirliliği, atmosfer özellikleri…) önemini göstermektedir
Ancak her halukarda alerjik hastalığın her tipinde aileden gelen kalıtımsal aşinalık en kayda değer nedendir Alerjik astım, alerjik saman nezlesi, alerjik egzemada da böyledir Oysa astım da çevresel faktörler (hava kirliliği, sigara…) öne geçebilir Fakat hepsinde neden olan müşterek bir gen bulunamamıştır Fakat bağışıklık hücreleri, bronş yapısı, asap sistemi, gözenekli olan zarı vs gibi bir çok vucud yapısına giren bir çok maddeyi üreten bir fazla gen suçlanmaktadır Alerjik hastalıkların genetik temelleri çözüldükçe teşhisi ve tedavisi konusunda çok daha ileri dilekçe ve belirlenmiş çözümler olası olacaktır
*
Alerji ve genetik
Kalıtımsal alerjiyi Etkilermi?
Bütün hastalıklarda olduğu gibi alerjik hastalıklar da uygun kalıtımsal yapıda tatmin edici çevresel faktörler oluşmuşsa ortaya çıkmaktadır Eğer anne babadan alınan kromozomlarla elde edilen genetik yapımızda alerjik bir yatkınlık varsa ve çocuğun yaşadığı çevrede de aşinalık olan allerjenden yeterli miktarda varsa alerjik rahatsızlık ortaya çıkar Örneğin doğan çocuğun vücudunda zeytin poleni alerjisi aşinalık geni vardır Lakin yaşadığı çevrede zeytin ağacı yoksa alerjik rahatsızlık oluşmaz
Lakin bu aileden olan bir diğer çocuk zeytin ağacı olan bir yerde doğar da büyürse o çocukta zeytin alerjisi gelişir Çocuğun ve erişkinin genetik yatkınlık yaratıcı genlerinin ürününü taşıyan vücudumuzla çevrenin etkileşimi hastalığın şiddetini ortaya koymaktadır Buna şöyle bir örnek verilebilir Bir çocukta ev tozu akarı alerjisine ast astım vardır Çocuk eğer Orta ya da Doğu Anadolu bölgelerinde yaşarsa çevrede akar eksik olacağı için alerjik astım bulguları y açok eksik görülür yada görülmez Fakat çocuk Ege yada Marmara bölgesine gelirse astım bulguları çıkabilir Bir yönüyle alerjik hastalıkta bu şeklide “gençevre etkileşimi olmaktadır Oysa bu yönüyle alerjik hastalıklar çevre ve genetik yapının ortaklaşa oluşturduğu “ekogenetik bir fenomen olarak tanımlanabilir
Alerjik hastalıklarda genetik aşinalık vardır Bu kalıtımsal yatkınlık başta aile ve ikiz çalışmaları ile ortaya konulmuştur sonradan ileri kalıtımsal teknikler bu yatkınlığın nedenini çözmeye çalışmıştır Bunun en basit örneği toplum taramalarında görülebilir genellikle toplumda alerjik rahatsızlık sıklığı ortalama % 20 kabul edilir Annenin alerjik hastalığa sahip olduğu bireylerde çocuğun alerjik olma rsiki % 50 ye, babanın alerjik hastalığa sahip olduğu bireylerde % 40 a, ancak her iki ebeveynin alerjik hastalığa sahip olduğu durumda bu % 70 e çıkmaktadır Kalıtımsal yapımızı yaratıcı kromozomlarımızda sadece bir ödev görebilen maddeyi yapan bölümüne “ gen denir Allerjik hastalıklar fazla pozitif genin bir arada bulunması sebebiyle oluştuğu için tek veya yalnızca birkaç gen faktör olarak gösterilememiştir
Alerjik hastalıklardaki aile çalışmaları ve ailesel kalıtımsal aşinalık ilk kez 1916 da Cook ve Vander isinli bilim adamları kadar yapılmıştır Bu araştırıcılar 500 ün üzerinde ailede, alerjik aile içindeki olguların fazlalığı ve özelliklerini göz önüne alarak, alerjik duyarlılıkta alerjik yatkınlığın Mendelian kurallar dediğimiz klasik kalıtımsal geçişe kadar geçtiğini savunmuştur Ancak bu şekilde bir geçişin fakat % 30 allerjik hastada gösterilmesi, aile öyküsü net olmayan hastaların da olması ve bariz bir genetik özelliğin çözülmemesi çoklu kalıtımsal geçiş özellikli (multigenetik) yatkınlığın ortaya atılmasına niçin olmuştur Bu teori alerjik hastalığın ortaya çıkmasındaki esas antikor olan IgE sentezinin alerjik bireylerde yüksek olduğunun gösterilmesinden sonra yeniden yapılandırılmıştır Ancak IgE seviyesinin hastalığın şiddeti ile paralel olmadığı saptanmıştır Çünkü alerjik rahatsızlık tam ve tek olarak vücutta IgE yapılmasına alt değildir Bütün bu aile çalışmaları alerjik yatkınlığın ve hastalığın klinik şiddetinin bir çok gen ile ilişkili olduğunu göstermektedir
Alerjik hastalıkla ilgili olarak ikizlerin incelenmesi genel alerjik hastalıklarda kalıtımsal aşinalık olduğu tezini daha da güçlendirmektedir Bunun en iyi örneği ikizlerden birisinde alerjik hastalık varsa diğerinde de sıklıkla olmasıdır, hatta bu sıklık tek yumurta ikizlerinde allerjik rahatsızlık çift yumurta ikizlerine tarafından daha yüksek olmaktadır Fakat yine de genetik yalnız başına alerjik hastalık etkili değildir Çünkü ikizlerin ikisi de tekrar tekrar aynı alerjene allerjik olmamaktadır Bu da çevresel etkenlerin (besin, hava kirliliği, atmosfer özellikleri…) önemini göstermektedir
Ancak her halukarda alerjik hastalığın her tipinde aileden gelen kalıtımsal aşinalık en kayda değer nedendir Alerjik astım, alerjik saman nezlesi, alerjik egzemada da böyledir Oysa astım da çevresel faktörler (hava kirliliği, sigara…) öne geçebilir Fakat hepsinde neden olan müşterek bir gen bulunamamıştır Fakat bağışıklık hücreleri, bronş yapısı, asap sistemi, gözenekli olan zarı vs gibi bir çok vucud yapısına giren bir çok maddeyi üreten bir fazla gen suçlanmaktadır Alerjik hastalıkların genetik temelleri çözüldükçe teşhisi ve tedavisi konusunda çok daha ileri dilekçe ve belirlenmiş çözümler olası olacaktır
*