iltasyazilim
FD Üye
Atatürk ve Din
Türk milleti daha dindar olmalıdır Dinime bizzat gerçeğe
nasıl inanıyorsam, öyle inanıyorum
Mustafa Kemal Atatürk
Atatürk'ün din anlayışı ve din konusunda izlediği politika, onyıllardır bir takım eğri yorumların ve hatalı anlamaların hedefi olmuş bir konudur Kendi materyalist felsefelerini Atatürk'e mal ederek meşrulaştırma çabası içine giren bir kısım din aleyhtarı marksist çevreler, Büyük Önder'in laiklik ilkesini din aleyhtarlığıgibi yorumlamaya çalışmışlardır ve halen de bu çabayı sürdürmektedirler Fakat tarihsel gerçekleri, Atatürk'ün dine bakışını ve uyguladığı din politikasını incelediğimizde, çok daha farklı bir tablo ile karşılaşırız: Atatürk, hem son derece cana yakın bir dindardır, hem de Türk milletini ayakta tutan değerlerin başında gördüğü dinin toplum tarafından anlaşılması ve doğru uygulanması için büyük bir mücadele göstermiştir
Atatürk'ün Dindarlığı
Atatürk, Allah'a ve İslam'a inanan cana yakın bir dindardır O Kadar fazla sözünde ve tavrında bunu görebilmek mümkündür Büyük Önder, birçok konuşmasında, samimi ve doğru bir şekilde Allah'tan, İslam'dan ve Kuran'dan hürmet ve bağlılıkla bahsetmiştir Hz Peygamberimizi övmüş ve Türk milletine, gerçek dine sarılmayı ve daha dindar olmayı öğüt etmiştir
Atatürk, 7 Şubat 1923 tarihinde, Balıkesir'deki Paşa Camii'nde verdiği hutbede kendisini dinleyenlere İslam'ın yüceliğini şöyle açıklamıştır:
Ey halk, Allah birdir, şanı büyüktür Allah'ın selameti, sevgisi üzerinize olsun Peygamberimiz Efendimiz Hazretleri Allah göre insanlara dini gerçekleri duyurmaya memur ve elçi seçilmiştir Bunun esas esası, hepimizce bilinmektedir fakat, Yüce Kuran'daki anlamı açık olan ayetlerdir İnsanlara feyz ruhu vermiş olan dinimiz son dindir En çok iyi dindir Çünkü dinimiz akla, mantığa, gerçeğe iyice uyuyor ve uygun düşüyor(Atatürk'ün Hitabe ve Demeçleri, deri 2, S93)
Büyük Önder, 1926 yılında ise Ali Rıza Ünal isimli yakınına, Hz Muhammed hakkında şunları söylemiştir: O Allah'ın birinci ve en büyük kuludur Onun izinde bugün milyonlarca insan yürüyor Herkesin adı silinir lakin O sonsuza dek ölümsüzdür(Prof Dr Utkan Kocatürk, Atatürk'ün Hafıza ve Düşünceleri, sf135)
Benzeri şekilde, Atatürk, Türk milletinin dindar olması ve dini değerlerini muhafaza etmesi gereğini Türk milleti daha dindar olmalıdır, yani tüm sadeliğiyle dindar olmalıdır aramak istiyorum Dinime kişisel olarak gerçeğe nasıl inanıyorsam, ona da böylece inanıyorum Bilince zıt, ilerlemeye engel hiçbir şey içermiyorsözleriyle özendirme etmiştir ( Atatürk'ün Hitabe ve Demeçleri, cilt 3, S 30 )
Aşağıdaki sözler de ona aittir:
Milletimiz, din ve dil gibi kuvvetli iki fazilete sahiptir Bu faziletleri hiçbir kuvvet milletimizin yürek ve vicdanından çekip alamamıştır ve alamaz(Atatürk'ün Hitabe ve Demeçleri, cilt 2, sf 66)
Büyük bir inkılap yaratan Hazreti Muhammed'e karşısında beslenilen sevgi, ancak onun ortaya koyduğu fikirleri, esasları korumakla tecelli edebilir(Şemsettin Günaltay, Ayla Dergisi, rakam 100, sf4)
Camilerin mukaddes minberleri halkın ruhi, ahlaki gıdalarına en yüksek, en bereketli kaynaklardır Minberlerden halkın anlayabileceği dille ruh ve beyne hitap edilmekle müslümanların vücudu canlanır, beyni temizlenir, imanı kuvvetlenir, kalbi cesaret bulur(Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, deri 1, sf 225)
Atatürk'ün, İslam Dini'ni, Kuranı Kerim'i, Hz Peygamberi ve dini müesseseleri öven tüm bu sözleri, O'nun dinimize olan doğru bağlılığını gösteren bedensel ve tartışılmaz belgelerdir Bu bağlılık, yalnızca sözlerinde değil, uygulamalarında da açık açık görülür Haftanın belirli günlerinde, Sadettin Kaynak, Niyazi Ahmet Banoğlu, Mısırlı İbrahim, Hafız Yaşar, Hafız Rıza, Hafız Fahri, Hafız Kemal ve Hafız Nubar gibi döneminin en önde gelen hafızlarını çağırarak Kuranı Kerim okutturmuş ve okunan ayetlerin tefsir ve açıklamalarını yaptırmıştır Atatürk bu açıklamaları ilgiyle izlemiş ve zaman zaman kendisi de sorular sorarak katılmıştır
Atatürk'ün dindar kişiliğini gösteren sözlerinden en manalı olanı ise, kuşkusuz vefat etmeden önceki son sözleridir Başbakan kanalıyla tüm dünyaya açıkladığı ve Türk milletine manevi bir vasiyet niteliği içeren bu son sözlerinde Atatürk şunları söylemiştir:
Bütün dünyanın müslümanları Allah'ın son peygamberi Hz Muhammed'in gösterdiği yolu peşine düşüp takip etmeli ve verdiği talimatları tamamiyle dilekçe etmeli Tüm müslümanlar Muhammed'i örnek almalı ve kendisi gibi hareket etmeli; İslamiyet'in hükümlerini olduğu gibi yerine getirmeli Zira fakat bu şekilde insanlar kurtulabilir ve kalkınabilirler (Nedim Senbai, Atatürk, AÜ Dil, Tarih, Coğrafya Yay, sf 102, 1979)
Atatürk'ün Dine Hizmetleri
Atatürk'ün bireysel dindarlığı, uyguladığı din politikasında da etkin olmuştur Büyük Önder'in Cumhurbaşkanı sıfatıyla Türkiye'yi yönettiği 15 takvim süreye baktığımızda, dinin doğru anlaşılması ve yaşanması için ciddi bir uğraş gösterdiğini görebiliriz
Atatürk bu amaçla Diyanet İşleri Başkanlığı'nı oluşturmuştur Halihazırda müslümanların dini hizmetini yürüten Diyanet İşleri Başkanlığı, bugün onbinlerce kişilik kadrosuyla, müslüman Türk milletine yıllarca dinimizin esaslarını öğretmektedir
Atatürk, Kuran'ın Türk toplumu tarafından anlaşılması ve dolayısıyla uygulanması için büyük uğraş göstermiştir 19241938 yılları aralarında, Kuran tefsiri ve meali olarak 9 büyük eser hazırlanmıştır Dönemin en önde gelen din alimlerine hazırlattırılan ve fazla dikkatli çalışmaların ürünü olan bu eserlerin hepsi, bugün de en muteber kaynaklar arasında yer almaktadırlar
Atatürk'ün Türkiye Cumhuriyeti'ne kazandırdığı laiklik ilkesini din aleyhtarlığıgibi yorumlamaya çalışan materyalist grupların büyük bir çarpıtma yaptıkları ise açıktır Laikliğe din aleyhtarlığı gibi bir anlam verilmesi, fakat söz konusu grupların özenip örnek aldıkları komünist rejimlerde olur Stalin'in Sovyetler Birliği'nde, Enver Hoca'nın Arnavutluk'unda ya da Mao'nun Kızıl Çin'inde görülür Batılı anlamda laiklik, bütün vatandaşların dini inançlarını ve bunların gereklerini istedikleri gibi yerine getirebilmeleri özgürlüğüdür Kaldı ama Atatürk, laf konusu laiklik anlayışından bir adım daha ileri gitgide artarak, Türkiye Cumhuriyeti'ne İslam dininin dürüst anlaşılması ve yaşanması içinuğraş harcamayı da bir devir olarak yüklemiştir
Bu çalışmaların, dini ortadan uyandırmak değil, tersine dini inancı toplumda yaymak ve takviye etmek, öte taraftan din namına yapılacak yanlış yorumları alıkoymak amacı güttüğü açıktır Atatürk'ün dini kurumolarak tanımlanan merkezlerin kapatılması tekke, türbe ve zaviyeleryönündeki girişimlerinin amacı da, bu kurumların dejenere olmuş ve dini inançlar yerine hurafeleri savunur ayla gelmiş olduklarını görmesidir Yani bu köhne kurumların tasfiyesi de, yeniden dine destek olmak amacıyla üretilmiş hareketlerdir
Unutulmamalıdır oysa, bugün ülkemizin binlerce camisinde müslümanlar ibadetlerini rahatça yerine getirebilmekte, minarelerden ezanlar okunmakta, milletimizin iradesi Atatürk'ün 1920 yılında dualarla açtığı Türkiye Büyük Halk Müziği Meclisi'nde serbestçe tecelli etmekte ve bayrağımız özgürce dalgalanmaktadır şüphesiz ki, bunların tümü, Atatürk'ün bir uçtan bir uca muhtemel ayla gelmiştir
Bu hizmetler nedeniyledir ki, Atatürk vefat ettiğinde, dönemin Hindistan İslam Birliği Başkanı olan ve sonra Pakistan Devleti'nin kuruculuğunu yapan Muhammed Ali Cinnah, üzüntüsünü O'nunşahsında yalnız İslam alemi yok, bütün dünya en büyük insanlardan birini kaybettiifadeleriyle dile getirmiştir (Prof Dr İsmet Giritli, Atatürk, Laiklik ve Din, Rönesans Dergisi, Şubat 1991, sf20)
Atatürk, İslama inanan cana yakın bir dindar olarak laikliği din ve vicdan özgürlüğünün temeli olarak kabul etmiştir
Sonuç
Atatürk'ün bize bıraktığı servet, her konuda olduğu gibi, din ve laiklik konusunda da çağdaş Türkiye için yol göstericidir
Bugün Türkiye'de din ve laiklik adına iki öbür kamp oluştuğu, bu kamplar arasında önemli bir gerilim yaşandığı bir gerçektir Fakat bu suni gerilim, Atatürk'ün uyguladığı formülle çözümlenebilir Atatürk, İslam'a inanan dostça bir dindar olarak, laikliği din ve vicdan özgürlüğünün temeli olarak kabul etmiştir Gericilikolarak tanımlanan tehlikenin ise dinin kendisinden değil, dine sokulan hurafelerden, batıl inanışlardan ve çarpık yorumlardan kaynaklandığını görmüş ve bunları dinden temizlemek için uğraş göstermiştir
Bize düşen devir, Atatürk'ün de yaptığı gibi, hurafalere ve batıl inanışlara aleyhinde reel İslam'ı savunarak ve öğreterek çaba etmek, öte yandan da Atatürk'ün mirasını din aleyhtarlığıgibi uygulamak isteyen materyalistmarksist odaklara karşı hitabe almaktır 75 zafer yılına ulaşmış olan Cumhuriyetimizi nice 75 yıllara taşıyacak olan formül budur
Seçme Parça *
Türk milleti daha dindar olmalıdır Dinime bizzat gerçeğe
nasıl inanıyorsam, öyle inanıyorum
Mustafa Kemal Atatürk
Atatürk'ün din anlayışı ve din konusunda izlediği politika, onyıllardır bir takım eğri yorumların ve hatalı anlamaların hedefi olmuş bir konudur Kendi materyalist felsefelerini Atatürk'e mal ederek meşrulaştırma çabası içine giren bir kısım din aleyhtarı marksist çevreler, Büyük Önder'in laiklik ilkesini din aleyhtarlığıgibi yorumlamaya çalışmışlardır ve halen de bu çabayı sürdürmektedirler Fakat tarihsel gerçekleri, Atatürk'ün dine bakışını ve uyguladığı din politikasını incelediğimizde, çok daha farklı bir tablo ile karşılaşırız: Atatürk, hem son derece cana yakın bir dindardır, hem de Türk milletini ayakta tutan değerlerin başında gördüğü dinin toplum tarafından anlaşılması ve doğru uygulanması için büyük bir mücadele göstermiştir
Atatürk'ün Dindarlığı
Atatürk, Allah'a ve İslam'a inanan cana yakın bir dindardır O Kadar fazla sözünde ve tavrında bunu görebilmek mümkündür Büyük Önder, birçok konuşmasında, samimi ve doğru bir şekilde Allah'tan, İslam'dan ve Kuran'dan hürmet ve bağlılıkla bahsetmiştir Hz Peygamberimizi övmüş ve Türk milletine, gerçek dine sarılmayı ve daha dindar olmayı öğüt etmiştir
Atatürk, 7 Şubat 1923 tarihinde, Balıkesir'deki Paşa Camii'nde verdiği hutbede kendisini dinleyenlere İslam'ın yüceliğini şöyle açıklamıştır:
Ey halk, Allah birdir, şanı büyüktür Allah'ın selameti, sevgisi üzerinize olsun Peygamberimiz Efendimiz Hazretleri Allah göre insanlara dini gerçekleri duyurmaya memur ve elçi seçilmiştir Bunun esas esası, hepimizce bilinmektedir fakat, Yüce Kuran'daki anlamı açık olan ayetlerdir İnsanlara feyz ruhu vermiş olan dinimiz son dindir En çok iyi dindir Çünkü dinimiz akla, mantığa, gerçeğe iyice uyuyor ve uygun düşüyor(Atatürk'ün Hitabe ve Demeçleri, deri 2, S93)
Büyük Önder, 1926 yılında ise Ali Rıza Ünal isimli yakınına, Hz Muhammed hakkında şunları söylemiştir: O Allah'ın birinci ve en büyük kuludur Onun izinde bugün milyonlarca insan yürüyor Herkesin adı silinir lakin O sonsuza dek ölümsüzdür(Prof Dr Utkan Kocatürk, Atatürk'ün Hafıza ve Düşünceleri, sf135)
Benzeri şekilde, Atatürk, Türk milletinin dindar olması ve dini değerlerini muhafaza etmesi gereğini Türk milleti daha dindar olmalıdır, yani tüm sadeliğiyle dindar olmalıdır aramak istiyorum Dinime kişisel olarak gerçeğe nasıl inanıyorsam, ona da böylece inanıyorum Bilince zıt, ilerlemeye engel hiçbir şey içermiyorsözleriyle özendirme etmiştir ( Atatürk'ün Hitabe ve Demeçleri, cilt 3, S 30 )
Aşağıdaki sözler de ona aittir:
Milletimiz, din ve dil gibi kuvvetli iki fazilete sahiptir Bu faziletleri hiçbir kuvvet milletimizin yürek ve vicdanından çekip alamamıştır ve alamaz(Atatürk'ün Hitabe ve Demeçleri, cilt 2, sf 66)
Büyük bir inkılap yaratan Hazreti Muhammed'e karşısında beslenilen sevgi, ancak onun ortaya koyduğu fikirleri, esasları korumakla tecelli edebilir(Şemsettin Günaltay, Ayla Dergisi, rakam 100, sf4)
Camilerin mukaddes minberleri halkın ruhi, ahlaki gıdalarına en yüksek, en bereketli kaynaklardır Minberlerden halkın anlayabileceği dille ruh ve beyne hitap edilmekle müslümanların vücudu canlanır, beyni temizlenir, imanı kuvvetlenir, kalbi cesaret bulur(Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, deri 1, sf 225)
Atatürk'ün, İslam Dini'ni, Kuranı Kerim'i, Hz Peygamberi ve dini müesseseleri öven tüm bu sözleri, O'nun dinimize olan doğru bağlılığını gösteren bedensel ve tartışılmaz belgelerdir Bu bağlılık, yalnızca sözlerinde değil, uygulamalarında da açık açık görülür Haftanın belirli günlerinde, Sadettin Kaynak, Niyazi Ahmet Banoğlu, Mısırlı İbrahim, Hafız Yaşar, Hafız Rıza, Hafız Fahri, Hafız Kemal ve Hafız Nubar gibi döneminin en önde gelen hafızlarını çağırarak Kuranı Kerim okutturmuş ve okunan ayetlerin tefsir ve açıklamalarını yaptırmıştır Atatürk bu açıklamaları ilgiyle izlemiş ve zaman zaman kendisi de sorular sorarak katılmıştır
Atatürk'ün dindar kişiliğini gösteren sözlerinden en manalı olanı ise, kuşkusuz vefat etmeden önceki son sözleridir Başbakan kanalıyla tüm dünyaya açıkladığı ve Türk milletine manevi bir vasiyet niteliği içeren bu son sözlerinde Atatürk şunları söylemiştir:
Bütün dünyanın müslümanları Allah'ın son peygamberi Hz Muhammed'in gösterdiği yolu peşine düşüp takip etmeli ve verdiği talimatları tamamiyle dilekçe etmeli Tüm müslümanlar Muhammed'i örnek almalı ve kendisi gibi hareket etmeli; İslamiyet'in hükümlerini olduğu gibi yerine getirmeli Zira fakat bu şekilde insanlar kurtulabilir ve kalkınabilirler (Nedim Senbai, Atatürk, AÜ Dil, Tarih, Coğrafya Yay, sf 102, 1979)
Atatürk'ün Dine Hizmetleri
Atatürk'ün bireysel dindarlığı, uyguladığı din politikasında da etkin olmuştur Büyük Önder'in Cumhurbaşkanı sıfatıyla Türkiye'yi yönettiği 15 takvim süreye baktığımızda, dinin doğru anlaşılması ve yaşanması için ciddi bir uğraş gösterdiğini görebiliriz
Atatürk bu amaçla Diyanet İşleri Başkanlığı'nı oluşturmuştur Halihazırda müslümanların dini hizmetini yürüten Diyanet İşleri Başkanlığı, bugün onbinlerce kişilik kadrosuyla, müslüman Türk milletine yıllarca dinimizin esaslarını öğretmektedir
Atatürk, Kuran'ın Türk toplumu tarafından anlaşılması ve dolayısıyla uygulanması için büyük uğraş göstermiştir 19241938 yılları aralarında, Kuran tefsiri ve meali olarak 9 büyük eser hazırlanmıştır Dönemin en önde gelen din alimlerine hazırlattırılan ve fazla dikkatli çalışmaların ürünü olan bu eserlerin hepsi, bugün de en muteber kaynaklar arasında yer almaktadırlar
Atatürk'ün Türkiye Cumhuriyeti'ne kazandırdığı laiklik ilkesini din aleyhtarlığıgibi yorumlamaya çalışan materyalist grupların büyük bir çarpıtma yaptıkları ise açıktır Laikliğe din aleyhtarlığı gibi bir anlam verilmesi, fakat söz konusu grupların özenip örnek aldıkları komünist rejimlerde olur Stalin'in Sovyetler Birliği'nde, Enver Hoca'nın Arnavutluk'unda ya da Mao'nun Kızıl Çin'inde görülür Batılı anlamda laiklik, bütün vatandaşların dini inançlarını ve bunların gereklerini istedikleri gibi yerine getirebilmeleri özgürlüğüdür Kaldı ama Atatürk, laf konusu laiklik anlayışından bir adım daha ileri gitgide artarak, Türkiye Cumhuriyeti'ne İslam dininin dürüst anlaşılması ve yaşanması içinuğraş harcamayı da bir devir olarak yüklemiştir
Bu çalışmaların, dini ortadan uyandırmak değil, tersine dini inancı toplumda yaymak ve takviye etmek, öte taraftan din namına yapılacak yanlış yorumları alıkoymak amacı güttüğü açıktır Atatürk'ün dini kurumolarak tanımlanan merkezlerin kapatılması tekke, türbe ve zaviyeleryönündeki girişimlerinin amacı da, bu kurumların dejenere olmuş ve dini inançlar yerine hurafeleri savunur ayla gelmiş olduklarını görmesidir Yani bu köhne kurumların tasfiyesi de, yeniden dine destek olmak amacıyla üretilmiş hareketlerdir
Unutulmamalıdır oysa, bugün ülkemizin binlerce camisinde müslümanlar ibadetlerini rahatça yerine getirebilmekte, minarelerden ezanlar okunmakta, milletimizin iradesi Atatürk'ün 1920 yılında dualarla açtığı Türkiye Büyük Halk Müziği Meclisi'nde serbestçe tecelli etmekte ve bayrağımız özgürce dalgalanmaktadır şüphesiz ki, bunların tümü, Atatürk'ün bir uçtan bir uca muhtemel ayla gelmiştir
Bu hizmetler nedeniyledir ki, Atatürk vefat ettiğinde, dönemin Hindistan İslam Birliği Başkanı olan ve sonra Pakistan Devleti'nin kuruculuğunu yapan Muhammed Ali Cinnah, üzüntüsünü O'nunşahsında yalnız İslam alemi yok, bütün dünya en büyük insanlardan birini kaybettiifadeleriyle dile getirmiştir (Prof Dr İsmet Giritli, Atatürk, Laiklik ve Din, Rönesans Dergisi, Şubat 1991, sf20)
Atatürk, İslama inanan cana yakın bir dindar olarak laikliği din ve vicdan özgürlüğünün temeli olarak kabul etmiştir
Sonuç
Atatürk'ün bize bıraktığı servet, her konuda olduğu gibi, din ve laiklik konusunda da çağdaş Türkiye için yol göstericidir
Bugün Türkiye'de din ve laiklik adına iki öbür kamp oluştuğu, bu kamplar arasında önemli bir gerilim yaşandığı bir gerçektir Fakat bu suni gerilim, Atatürk'ün uyguladığı formülle çözümlenebilir Atatürk, İslam'a inanan dostça bir dindar olarak, laikliği din ve vicdan özgürlüğünün temeli olarak kabul etmiştir Gericilikolarak tanımlanan tehlikenin ise dinin kendisinden değil, dine sokulan hurafelerden, batıl inanışlardan ve çarpık yorumlardan kaynaklandığını görmüş ve bunları dinden temizlemek için uğraş göstermiştir
Bize düşen devir, Atatürk'ün de yaptığı gibi, hurafalere ve batıl inanışlara aleyhinde reel İslam'ı savunarak ve öğreterek çaba etmek, öte yandan da Atatürk'ün mirasını din aleyhtarlığıgibi uygulamak isteyen materyalistmarksist odaklara karşı hitabe almaktır 75 zafer yılına ulaşmış olan Cumhuriyetimizi nice 75 yıllara taşıyacak olan formül budur
Seçme Parça *