Doğum sadece bir bebeğin dünyaya gelmesi değildir; kadının anneliğe, erkeğin babalığa da doğuşudur, bu yüzden doğum bir milat dönemidir. Bilinenin aksine insanoğlunun psikotarihsel öyküsü doğduğu anda değil, anne - babasının zihnine düştüğü ve atalarından gelen aktarımlar ile doğum öncesinde şekillenmeye başlar.
Bir bebeğin dünyaya gelmesi sadece fizyolojik bir eylem değildir, ruhsal da birçok etkeni barındırır içinde. Bu yüzden doğuma fizyolojik olarak hazırlanıldığı kadar, psikolojik olarak da hazırlanabilmek çok önemlidir. Bu süreci 3 gruba ayırırsak; doğum öncesi hamilelik dönemi, doğum anı ve doğum sonrası lohusalık dönemi, her bir alanın kendi içinde farklı fizyolojik ve psikolojik etmenler bulundurması nedeniyle, doğuma bir bütün olarak hazırlanabilmek önemlidir.
Geçmişten gelen çözümlenmemiş birçok çatışma hamilelik döneminde tekrardan su yüzüne çıkar; anne ve baba adayı kendi ebeveynlik ile ilgili süreçlerini oluşturmaya başlarken, kendi geçmiş ailevi deneyimleri de düşlemlenmeye başlanır. Anne adayının kendi aile öyküsündeki doğum hikayesi, gebelik yaşantıları ve algılarının şuanki kendi hamilelik sürecine etkileri, çocukluktan beri bastırılan duygu ve düşünceler, yaşanan travmatik olaylar, önceki doğumlar, varsa düşük, kürtaj, ölü doğum hikayeleri, tamamlanmamış yas süreçleri, ebeveyn çatışmaları, doğum ile ilgili algısı, kişinin hamilelik sürecinde ve doğum anında açığa çıkabilmekte ve doğumun seyrini değiştirebilmektedir. Ayrıca doğacak bebek ile ilgili tasarımlar, hormonal değişimler, hamileliğin getirdiği fizyolojik ve psikolojik değişimler anne adayında; bebeği ile ilgili endişe, doğumun bilinmezliğine dair korku ya da geçmiş yaşantılarda çözümlenmemiş kişisel kaygı ve korkuları tetikleyebilir.
Doğum anı; tam bir teslimiyet ve güven alanıdır, kontrolün kişide olmadan içe dönüp bedenine ve bebeğine odaklanması gerekmektedir, bu süreçte öncesinde çalışılmayan çatışmalar, korkular, kaygılar dışardan ya da içeriden kişinin ruhsal süreçlerinden kaynaklı olumsuz etkenler bilinçdışını harekete geçirebilmekte ve tıbbi bir neden olmamasına karşın doğumun ilerlemesine engel olabilmektedir.
Bebeğin doğması ile birlikte doğum sonrası dönem başlamaktadır. Doğumunuzun ne kadar sizin istediğiniz gibi geçtiği, doğum sonrasında iyi oluşunuzu da etkileyecek temel bir etkendir. Normal sınırda olan endişe, üzüntü halinin 10 gün içinde geçmemesi beklenmektedir. Yapılan çalışmalar gösteriyor ki; gebelik döneminde yaşanan psikolojik sıkıntı, depresyon, endişe, doğum sonrası stres, eş ile ilgili sorunlar, doğum sonrası yetersiz destek, çocuk bakımına ilişkin kaygılar, plansız gebelik, sezaryen doğum, annelik hüznü gibi durumlar postpartum depresyon yaşama sıklığını arttıran etkenler arasındadır.
Ruhsal alan her ne kadar soyut bir kavram olduğu için göz ardı edilip ertelense de, ruhsal iyi olma hali gerek doğum öncesi hamilelik döneminde gerek doğum anında gerekse doğum sonrası dönemde oldukça önemli yere sahiptir. Fetüsün anne karnında olduğu için yaşanan sıkıntılardan, kaygılardan etkilenmediği düşünülse de; cenin görebilen, duyabilen ve hissedebilen bir varlıktır. Hamile bir anne adayının nasıl ki sigara içmesi, alkol alması ya da zararlı besinler tüketmesinin bebeğe zararı varsa, annenin yaşadığı ruhsal süreçlerinde bebeğe etkileri olabilmektedir.
Rahim bebeğin ilk yuvasıdır ve bu yuvada öğrendikleri ve hissettikleri hayata dair öğreneceklerinin ilk basamağı olmaktadır. Unutulmamalı ki; kendi doğum hikayemiz kişiliğimizin şekillenmesinde nasıl etken ise, doğacak bebeğin doğum hikayesi de kendi psikotarihsel öyküsünün şekillenmesinde oldukça önemlidir.