Dursun Ali Erzincanli Kasidei Bürde kaside i bürde sözleri dursun ali erzincanlı kaside i bürde metni arapça metni Yurdundan koparılmış gözleri sürmeli zarar görmüş bir ceylân gibi Suat'ı alıp götürdüler Gönlüm o kadar kırık fakat! Gönlüm, azat nedir bilmeyen bir esir örneği ezgin Tan vakti Suat göçtü buralardan O ne mağrur bakışlardı Rabbim Ve ne müstağni Suat oysa boyu altın ölçüde; önden bakılınca zarif nahif, fidan gibi emin, Tombul görünüşlü arkadansa, arkadaki çizgileri bile emin Gülerken dişlerinde kar yağar gibi bir kış aydınlığı , O Kadar beyaz, onları şarapla yıkıyorlar tekrar tekrar sanki Vâdi açık Kuşluktur Çakıllarda kuş sesli serin sular Kuzey yelleriyle serin sular gibi saf ve aydınlatılmış Suat'ın ağzındaki Süpürürse esinti nasıl üstündeki bulutları, nasıl yıkarsa pırıl pırıl Geceleri yağmur tepeleri Ağzındaki su o yağmur suyu Suat'ın dişleri o beyaz kum tepeleri Soylulukta en soylu, cömertlikte bir eşi yok bir sevgili iken Suat, Ne kendi sözünde durdu, ne de dinledi beni Suat bu, işi gücü bana oyun, naz, vefasızlık, söz verip dönmek Benim kaderim böyle, Onun aşk felsefesi Bulut bir zavallıdır Onun yanında biçimden biçime girmekte, Renkten renge girmekte yayalara ait kalır bukalemun, gulyabani Sen ne aptalsın ama yahu sandın Suat durur sözünde Kalburda su durursa, Suat da durur sözünde natürel Suat'tan söz aldım diye böbürlenip durmak ha! Hayaller kurdun, umutlandın! Fakat umutlar buharlaşan, aldatıcıdır Rüyalar gibi Suat'ın vuslat sözleri geçse yeridir atlatışlar tarihine Bir laf istedin mi kendinden, hemencecik kesilir ünlü yalancı Urkub'un teki Böyle arkandan atıp tutuyorum ya Suat, elbet ayrılık acısından Onun için affet beni, sen gerçi sev beni Suat şimdi mutlaka pek bir yerdedir ki, süre de akşam; Saf kan ve yörük dişi develerdir ama develerin oraya götüreni Evet, ta ötelerde konaklıyan Suat oymağını yetişmek için Yüreğe nefret veren dağ gibi esinti tempolu hecin develer zorunlu Böylece deve gerek ama, terlerse ırmak aksın kulağının gerisinde, Uçsuz bucaksız çöl yollarını seve seve tepmeli Bir deve ancak bakışı iki hançer ufuklara saplanan Eşi gitmiş; yabani bir aksığın gibi pek uçsun ki, o dursun, altından Kaysın ateş çölü ve alev tepeleri Gerdanı sağlam ayakları yer sarsan vücudu kıvrım kıvrım ve Ölçülü biçili Ata sopça en arık damızlık develerden haydi haydi ileri Böğrü enli, boynu uzun ve kalın; çehresi geniş Bir erkek deveyi andırmalı tıpatıp; Suat'ı miktar o vakit belki Derisi daha parlak olmalı kabuğundan deniz kaplumbağasının Ve ondan daha sağlam kızgın güneş aşağıda aç azgın keneler bile Onu örseleyememeli Birincil bakışta dağ gibi nefret edilen şey vermeli görünüşü bakana: Boyu yüksek mi yüksek, çevik mi çevik ayakları, tertemiz şeceresi Gürbüz, etine dolgun bakımdan o kadar semizlemiş olmalı fakat, Oyluklarından tırmanan salkım salkım keneler derinin cilâsından Kayıp kayıp düşmeli Yürürken baldırından, et fırlasın etinden, iki ön bacağı ok gibi Çıksın dolgun göğsünden hür atılışlı çalım çalım üstüne bir Yaban merkebi örneği Gözlerle gerdan arası, başın yular takılan yeri Sert ve katı olmalı bileği taşı gibi Ve upuzun kuyruğu ipekli tüylü, sarksın memelerin üstünden Öyle dokunmalı ki memelerin ucunu ürkütmemeli Kapkara iki mızrak bacakları, yel gibi uçmalı Şüpheye düşmelisin ayakları yere değdi mi, değmedi mi Yumru burnundan, kulağından, beyzi çehresinden bu türlü develeri Tanır hemencecik deveden anlayan yekta bir bilirkişi Ayakları demirdenmişcesine çakılları fırlatır iki yandan Deri mahfaza bile takmaksızın aşar kayalıkları bu özgün develer ama Işine Düşkün bir işçi gibi terler coştukça, terledikçe coşar Aşar kuşlar gibi serap derelerini, sahra tepelerini, alev Çöllerini Kertenkelenin güneşte yanan sırtı sıcaktan külde pişmiş ekmeğe Döndüğü günler bile kimse durduramaz koşmaktan şu bizim deveyi Bir sıcaklık ancak, a yolcular dinlenin! der kervan sahibi Ve taş altına gizlenir siyah çekirgeler, o sabır ateşleri Ama bizim meşhur devemiz gün ortasında koşusunu bitirmez, Başlamıştır yolculuğa sözde daha yeni Sıcak artar, değişir yürüyüşü; sıcak arttıkça değişir Ve ön Ayaklarının Çırpınışlı hızlanışı andırır ölmüş çocuğuna göğüs döven bir anneyi Ve ona bakıp (anıp kendi ölmüş yavrularını Da) hıçkıran yırtınan öbür anneleri Evet o yürüyüş, o but çırpınışları göğsünü paralayan ihtiyar bir Annenin çırpınışları Akla elveda diyen bir annenin, alır almaz birincil yavrusunun kara Haberini Göğsü kan içinde kalan üstü başı yırtılmış, Saçları darma dağın çılgın bir annenin haberini Laf taşıyıp öç bölge kalpazan şiir ve kabile düşmanlarım : Ey Ebi Sülma'nın oğlu sen mahvoldundediler Suat'ın derdi Bana yetmezmiş gibi Ey Ebi Sülma'nın oğlu sen kendini ölmüş bilBen de koştum Güvendiğim dostlara : Kime başvurdumsa ama: Biz yokuz bu işte, var git kendin bak Başının çaresinedemezler mi? Ben de onlara dedim : Gidin gidin beni yalnız bırakın, Neye hükmetmişse o olur, hükmeden o Allah ama Yaşamak dediğiniz nedir bin sene yaşasa bile Eninde sonunda ademoğlu o kanbur tahta kutuya girmiyecek Binmiyecek mi? Heber geldi: peygamber seni öyle bir cezaya çarpacak fakat! Siz bilirsiniz hey zavallılar! İşte onun kapısındayım, yüreğimde Baki bağışlanma ümidi Ondan özür dilemeye geldim, affetme istemeğe geldim; Çünkü O sırrını bilendir, kabul edicisidir mazeretlerin O affedenlerin en affedicisi İçi hidayet öğütü en ulu gerçekler batmış Kur'anı Sana armağan eden Allah için ver bana bir savunma mühleti Bakma ve zaten bakmazsın sözlerine beni kıskananların Senin hükmün onlara değil, hakka ayarlı ve ben de bir parça Suçluyum belki Fakat senin makamındayım derhal Fillerin bile titrediği makamda Bir makam ki, titrerdi bir fil benim gördüklerimi görse işitse İşittiklerimi Burada beni fakat Allah buyruğuna bağlı Peygamber affı Kurtarır: Ben de onun öç ve yargı eline uzatıyorum işte sağ elimi Beni oysa o kurtarabilir burda Yalnız O Şimdi laf yalnız Onun Lakin O Sen suçlusun, cezanı çekeceksindese önünde eğik Bulur boynumu adaletin heybeti En devasa görüntü bu olur benim için Çünkü Asserde, İç içe açılan ölümsüz aslan yataklarının en içindeki Mükemmel yurdunda hüküm süren aslanlar başbuğudur O Bir arslan ama erkenden ava çıkar, yavrularının besini ademoğlu, İnsan eti Bir arslan ancak, savaş alanında kendi düşmanı dengi Bırakmadan çarpışmayı, haram sayar kendine savaşı terketmeyi Heybetinden kısılır sesleri yırtıcı çöl arslanlarının , Arslanlar arasında bile o dağıtır adaleti Parçalandı silâhları ve elbiseleri, kurda kuşa yem oldu Bu vâdide kendi gücüne bileğine güvenen nice birey Tereddüd yok ama, Peygamber, en keskin bir kılıçtır kılıçlarından Allahın Ebedi bir kurtuluşa, nura ve hidayete alıp götüren bizi Ve arkadaşları O'nun, Mekke vâdisinde İslâmı kabul eden Kureyşin en ileri gelenleri Cömertlikte ve yiğitlikte hiç birinin Değil dengi Birincil gûnler, göçmek gerekliydi, hemencecik göçtüler, zerre tereddüt Etmeden Bırakarak yurtlarını, tüten ocaklarını, mal ve mülklerini Yerlerinde kalanlar çarpışamıyacak güçte olanlardı Onlar da, müdafaasız ve silâhsız, çepçevre küfürle taraflı, bugünü Hazırlamış beklemişlerdi Evet, bunlar, başları dimdik gezen yiğit üstü yiğit, Davuda bilerek demir gömlektir zırh diye giydikleri Zırhları pırıl pırıl ve upuzun Çelikten büklümleri o kadar oysa, Birbirine geçip kaynaşmış bir ayrıkotunun halkaları gibi Mızrakları düşmanı devirse yere, kibir nedir bilmezler, Yenilirlerse bilmezler nedir umut kesmek, yok ya yenildikleri! Ak cet develer gibidir gidişleri korunmaları da saldırış Vurulunca göğüslerinden vurulurlar Onlar ürkmez, onlardan Ürker dev dalgalı ölüm denizi