Forumda yenilikler devam etmektedir , çalışmalara devam ettiğimiz kısa süre içerisinde güzel bir görünüme sahip olduk daha iyisi için lütfen çalışmaların bitmesini bekleyiniz. Tıkla ve Git
x

Son konular

Ebeveynin Narsisizmi: İyi Niyet ve "aa Aynı Ben, Aynı Babası, Aynı Annesi..."

Ebeveynin Narsisizmi: İyi Niyet ve "aa Aynı Ben, Aynı Babası, Aynı Annesi..."
0
128

yasuo

FD Üye
Katılım
Şub 14, 2021
Mesajlar
21,219
Etkileşim
1
Puan
38
Yaş
37
F-D Coin
80


Ebeveynler çocuklarının problem teşkil eden davranışlarını, tutumlarını ya da kaygılarını

kendi yansımaları, yani “aynı ben” olarak gördüklerinde, bu çocuklarının kendiliklerine bir

darbe vurmaya başladıkları anlamına gelir. Bilhassa da kendilerine dair olumlu duyguları olan 

ebeveynler; çocuklarında kendilerinde olanı görmediklerinde bu beklentilerinin 

karşılanmamasına dair öfke, acı ya da hayal kırıklığı hissedeceklerdir. “Çocuğum aynı benim 

gibi olmalı” “Çocuğum niye benim gibi değil.” vb. Kendilerine dair olumlu hisler beslemeyen 

ebeveynler için ise çocuklarını “aa aynı ben” diyecek şekilde görmemeleri daha da yıkıcı 

olabilir. Kendilik saygısı düzeyi düşük olan ebeveynler çocuklarının problemlerinin kendi 

hataları olarak görürler ve orada esasında olan kendilerine olan saygılarını çocuk üzerinden 

onarmaya çalışmaya girişmeleridir; bu algılarının onları çıkardığı yer burasıdır. Çocuklarının 

kendilerinden ayrı olduğunu algılamaya dair yetersizlikleri; çoğunlukla yersiz ve aşırı 

sorumluluk duygularını, dolayısıyla acı verici duyguları ve suçluluk hislerini tetikleyecektir. 

İyi anlamda olsun, kötü anlamda olsun, çocuklarını kendilerinin bir yansıması olarak gören 

birçok ebeveyn; esasen tam olarak çocuğundan ayrışabilmiş değildir. Bu ebeveynler 

çocuklarının yaşadığı herhangi bir duruma karşı kendilerini sorumlu hissederler. Hatta 

çoklukla, aynı zamanda çocuklarının erken çocukluk döneminde onlara davranışlarında ya da 

biyolojik yapılarındaki özelliklerin kendi tutumlarının bir sonucu olduğunu düşünürler; onlara 

göre çocuklarının yaşamını ve karakterini neredeyse tamamıyla onlar şekillendirmiş 

gibidirler. 

Bahsedilen ebeveynlerin çoğu tabii ki bunları “iyi niyetli” oldukları için yapmaktadır. 

Çocukların hayatına aşırı müdahil olmaları tipik olarak çocuğu kırılmaktan korumak ya da 

çocuğun davranışları ve seçimlerinin “doğru” olmasını sağlamaktır. Sonuç olarak, bu 

tutumlara maruz kalarak büyüyen çocuklar sadece ebeveynlerinin onların ne hissedeceği ya da 

nasıl davranacğı, nasıl kararlar vereceğine bağlı olarak değil; tamamıyla kimliklerini 

belirledikleri bir şekilde büyürler, bahsedilen türde ebeveynleri olan çocuklar içi kimlikleri 

dahi anne-babaları tarafından belirlenmektedir. Büyüdüklerinde ise, bu çocuklar zamanlarının 

çoğunu neye nasıl karar verecekleri üzerine düşünerek, çevresindekiler tarafından nasıl 

göründüklerine/görüneceklerine dair aşırı dikkat ederek, ya yanlış bir şey yaparsam 

korkusuyla ve anne-babaları ile ters düşecekleri bir şey yapma ya da hatta düşünme endişesi 

ile geçirirler. Kendilik algıları ve kendilerine dair düşündükleri şeylere dair daima kafaları 

karışıktır; çünkü sürekli anne-babalarının inandıkları ve/veya düşündükleri gibi 

olmak/olamamak ya da doğrusunun hangisi olduğuna dair kafaları karışıktır. “Benim için 

doğru ve gerçek olan nedir?” sorusu neredeyse sürekli düşünmek ve cevabını bulmak zorunda 

oldukları bir sorudur. 

Çocuklarının başarılarında oynadıkları role dair ebeveynlerin hissettikleri gurur duygusu epey 

yaygın ve neredeyse herkes için tanıdıktır. Ama eğer ebeveynler çocuklarının başarılarını ya 

da başarısızlıklarını abartıyorsa, bunun haklı bir ebeveyn gururundan öte; onların narsisistik 

yaklaşımları olduğuna karar verilebilir. 

“Narsisizm” kelimesinin klasik sanat döneminden antik Yunan dönemine uzanan uzun bir 

tarihi vardır. Ovidius’un yazdığı Narcissus’un hikayesinden bu yana hikaye resimden şiire 

çeşitli biçimlerde işlenmiştir: Caravaggio’nun Rönesans tablolarında, Charles Dickens’ın 

Büyük Umutlar hikayesindeki Bayan haversham’da ya da Oscar Wilde’in Dorian Gray’in 

portresinde. Narsisizm kavramı, Ovidius’un yazdığı ilk metinden, Narcissus mitinden 

gelmektedir, bu mitte Narcissus sudaki kendi yansımasına aşık olur. 

Ovidius tarafından yazılan ilk şiirde, Narcissus güzel ve bir o kadar gururlu bir tiyatrocu 

olarak resmedilir, güzelliği, mükemmelliği ile o kadar meşgüldür ki; başkalarının ihtiyaçlarını 

ve beklentilerini göremez, duyamaz veya onlara karşılık veremez. Hikayede, bir su perisi olan 

Echo, Narcissus’a aşık olur ve ümitsiz bir biçimde onun ilgisini üzerine çekmek için uğraşır 

durur. Ne yazık ki, Narcissus kendi güzelliğinden o kadar büyülenmiştir ki Echo’nun 

aşkından ağlayıp yakarmalarını küçümser, dikkate almaz ve Echo kırık bir kalple, aşkının 

karşılık bulmamasına dair kahrından ölür. Karşılıksız bıraktığı aşkın bu sonucundan ötürü, 

Tanrılar Narcissus’un kendinin sudaki yansımasına aşık olmasına yol açarak onu 

cezalandırırlar, Narcissus sudaki yansımasına her erişmeye çalıştığında başarısız olur çünkü 

suya dokunduğunda yansıması kaybolmaktadır; böyle böyle, o da Echo gibi aşkına 

kavuşamaz ve kahrından ölür. 

Bir ebeveyn için narsisist olmak aynı anda hem açık olmak hem de davranışlarının çocuğuna 

etkilerinden bihaber olmaktır. Bu tür davranış biçimi daha çok dışadönük kişilik örüntüsüne 

sahip kişilerde görülür; ki bu bireyler genellikle kendi istek ve ihtiyaçlarının karşılanması 

konusunda agresif olurlar. Bahsedilen ebeveyn, ebeveynlik için normalleştirilmiş kapsayıcılık 

ve koruyuculuk rollerinin de arkasına sığınarak sürekli çocuğunun hayatının her alanına 

müdahil olacaktır, ne giydiğinden ne söylediğine, hatta ne düşüneceğine kadar. Ya da başka 

bir ihtimal olarak çocuğunun duygusal ve fiziksel ihtiyaçlarına tamamen kör kalacak, sadece 

onda kendi “güzel” yansımasını görmeye odaklanacaktır. 

Her iki ebeveynin, ya da aynı evin içinde bulunan diğer aile bireylerinin de narsisist olması, 

çocuk için ebeveynlerinden birinin ya da ikisinin birden narsisistik ebeveynler olmasından 

daha farklı sonuçlara yol açacaktır. Narsisistik kişilik örüntüsü ve davranışlarının hakim 

olduğu bir ailede, narsisistik olmak hem her bir aile bireyinin bireysel olarak ince ve kırılgan, 

dışavurduğu davranışlarında ise diğerlerine karşı bu kırılganlıktan ötürü tetikte, kendine bir 

zarar gelecekmiş hezeyanını içeren bir tutum sergilemesine yol açacaktır. Bu tür davranış 

örüntüleri daha çok içedönük kişilik örüntüleri olan bireylerle ilişkilendirilir ve bu bireyler – 

konu ile bağlantılandırmak gerekirse ebeveynler- daha engelleyici, yasak koyucu olurlar ve 

dikkatin doğrudan kendilerine çekildiği durumlara dair utangaçtırlar. Eleştirileceğine dair 

sürekli tetiktedirler ve konuşmaları eleştirilecekleri ihtimalini gözeterek dinlerler, çünkü çok 

kolay kırılabilirler ve utanç ve aşağılanma duygularını hissetmeye her an hazır gibidirler. 

Bahsedilen ve literatürde gizli narsisist aile sistemi olarak isimlendirilmiş bu aile sisteminde 

çocuğun ayrışma ve bireyselleşme çabaları korkutularak ve ebeveynlerin narsisistik 

ihtiyaçlarına zarar verme ihtimaline karşı bastırılmıştır; bunun ikamesi olarak çocuk daha gizli 

ve sönük yöntemlerle bireyselleşmeyi ve ebeveynlerinden ayrışmayı başarabilmiştir. Aynı 

Ovidius’un anlatımındaki Echo gibi, bu çocuklar dikkati ve onaylanmayı anne babalarının 

duygusal ihtiyaçlarına karşı “duyarlı ve yansıtıcı” olarak elde ederler. Bu çocuğun gelişimsel 

ihtiyaçlarını sekteye uğratır, kendi duygularına ve düşüncelerine güvenmesini zorlaştırır, 

çünkü sürekli içsel değil dışsal taleplere cevap vermeye alışmışlardır. Ebeveyn “ayna”sından 

ya da bir başka deyişle imajından alınan temel mesaj bu çocuk için: “benim ihtiyaçlarımı ve 

beklentilerimi karşılamıyorsun; yetersizsin ve daha fazlası için uğraşmalısın”dır. Bu mesaj 

çeşitli şekillerde karşılık bulabilir ancak gizli narsisist ailede mesajı tespit etmek dahi mesajın 

dolayımlı olmasından ötürü epey güçtür. 

Bu aileler dış dünyaya normal görünürler, ancak biraz eşelenirse, işlerin tam tersine işlediği 

ve ebeveynlerin narsisistik ihtiyaçlarının ön planda olduğu açığa çıkacaktır. Bu ailede 

ebeveynler çocukları ile dolaylı yollarla ve mesajlarla iletişim kurmayı tercih ederler. 

Örneğin; ebeveyn çocuğa yatağını düzeltmesini söylemek yerine, “benim çocuğum yatağını 

ara sıra düzeltse ne güzel olur!” der. Mesaj dolayımlı ve pasif agresiftir. 

Sıkı bağlar veya bağların sıkı olmaması narsisistik ailelerde ayrıca bir problem teşkil eder. 

Mahremiyet ihtiyacı adeta çocuk için hayat memat meselesi haline gelir. Evdeki bu “yasakçı” 

hava çocuğun yetişkinliğinde dahi başkaları ile bağ kurma kabiliyetini köreltir. 

Çocuğun ihtiyaçları ebeveyn tarafından belirlendiği ve deneyimlendiği için, çocuğun 

davranışlarına ve duygularına bir anlamda “standart” yaklaşım çocuğun bastırılması, 

sindirilmesi ve küçümsenmesi şeklinde olur; ki kaçınılmaz olarak çocuğun yetişkinliğindeki 

ilişkilerindeki rolü de bu şekilde olacaktır. 

Zihin okuma, narsisistin bir başka iletişim/etkileşim kurma biçimidir. Bu çocuk için oldukça 

çıldırtıcı olabilir zira çocuktan beklenilen ebeveyni sözel olarak bunu açıklamasa bile, 

ebeveyninin ondan ne istediğini ve beklentisinin ne olduğunu bilmesidir. Bazen ebeveyn bir 

şeyler söyleyebilir ancak kastettiği ve çocuğun anlamasını istediği tamamıyla farklı bir şeydir; 

buna rağmen çocuktan beklenilen yine de iki mesaj arasındaki boşluğu doldurması ve asıl 

mesajı deşifre etmektir. 

Yansıma/yansıtma fikri ebeveynlerin kendi çocuklarına dair deneyimledikleri bahsedilen 

duygularla örtüşmektedir. Narsisistik hazlarını yaşayamayan ebeveynler, narsisistik 

kırılganlıklar yaşayan ebeveynlere dönüşürler çocukları onlar gururlandıracak biçimde 

davranmadığında; bu da çocuklarının kendilerinden ayrışma, bireyleşme sürecine etki eder; 

çünkü bu yoğun yansıtmalar içerisinde çocuk kendi duygularını bir kenara bırakıp –hatta hiç 

hissedemeyip- anne babayı memnun etmeye ya da onların yaşadığı narsisistik kırılganlıkları 

onarmakla uğraşırken bulacaktır. Sözkonusu anne babalar suya baktıklarında onlara geri 

yansıyan şeyin “güzel” olmamasına tahammül edemezler ve bunun acısını yaşarlar, yani 

çocuklarına baktıklarında sadece kendi “güzel” yansımalarını görmek isterler ve aksi hiçbir 

ihtimale dayanamazlar. Çünkü narsisist bir ebeveyne göre çocuk onun güzelliğini, 

“mükemmelliğini” temsil etmek “zorundadır.” O yansımada bir başarısızlık, bir hata görmek, 

“güzel” olmayan bir şey görmek için ebeveyn için tahammül edilemezdir. 

Bahsedilen ebeveynler narsisistik tepkiler vermektedir, ve kendi varlıklarını 

çocuklarınınkinden ayırt edememektedirler. Ebeveynler çocuklarının kendileri gibi 

olmadığını, yani “aa aynı ben” olmadıklarını idrak ettikçe; sonuç olarak hem ebeveyn 

çocuğunun yaşadığı olumsuz durumlara karşı daha az kırılacak, hem de çocuğunun ondan 

ayrışarak gelişebilmesine, ayrı bir birey olabilmesine katkıda bulunacaktır. 


 

Similar threads

Gelişim psikologları, ebeveynlerin çocuk gelişimini nasıl etkilediğiyle uzun zamandır ilgilenmektedirler. Bununla birlikte, ebeveynlerin belirli davranışları ile çocukların sonraki davranışları arasında gerçek sebep-sonuç ilişkilerini bulmak çok zordur. Dramatik biçimde farklı ortamlarda...
Cevaplar
0
Görüntüleme
172
Ebeveyn tarzlarına dört grupta bakabiliriz. Bu dört grup, ebeveynlerin çocuklarının disiplin, yakınlık, iletişim ve bakım ihtiyaçları, başka bir deyişle hem fizyolojik hem psikolojik ihtiyaçları karşısında nasıl bir tutum sergilediği üzerinden değerlendirilir. Otoriter Ebeveynler Otoriter...
Cevaplar
0
Görüntüleme
89
Çocukları organize spor yaşamına katılmış ebeveynler bir çok açıdan gerilim yaşayabilmektedir. Ebeveynler günlük olarak çocukları ile ilgili stresörlerle karşılaşmaktadır (çocuğu okula hazırlamak, çocuğun okul dışı vaktini ve aktivitelerini organize etmek, ödevlerini tamamlamasını...
Cevaplar
0
Görüntüleme
80
“Kız erkek fark etmez, yeter ki sağlıklı olsun” bu cümleyi duymayan yoktur. Çocuk sahibi olmak isteyen tüm anne babaların ağzından eksik olmaz. Anne babalar dünyaya gelecek olan bebeğini beklerken kimi zaman kız olursa adı şu olsun, eğer erkek olursa da adı şu olsun sohbetleri sıklıkla yapılsa...
Cevaplar
0
Görüntüleme
126
Bir bebek dünyaya geldiğinde onu, en çok sevebilecek en çok yarar sağlayacak şahıslar kuşkusuz ebeveynleridir. Ebeveynleri için bebekleri, dünyanın en değerli hazineleridir. Ebeveynler, ellerindeki imkanlarını çocuklarının yarar sağlaması istikametinde kıymetlendirir. Uykusuz gecelerin akabinde...
Cevaplar
0
Görüntüleme
128
858,505Konular
982,660Mesajlar
33,046Kullanıcılar
King3838Son üye
Üst Alt