nicebayan
FD Üye
- Katılım
- Ara 24, 2016
- Mesajlar
- 94,678
- Etkileşim
- 2
- Puan
- 38
- Yaş
- 37
- Web sitesi
- nicebayan.com
- F-D Coin
- 95
EBÛ CÂFER HADDÂD ELKEBÎR HAYATI
Dünyâya bedel vermemesi ve ibâdete düşkünlüğü ile bilinen büyük ve meşhûr velî Çok ibâdet edenlerin ve zâhidlerin, dünyâya düşkün olmayanların reislerindendir Onuncu asırda yaşamıştır Cüneydi Bağdâdî ve Ebû Türâbı Nahşebî hazretleriyle sohbet etti Aslen Bağdâdlıdır Şam, Darı ve Mekke'de bulundu Ömrünü ibâdet ve riyâzetle geçirdi İbâdet ve cömertliği son derecede idi
Çarşıda demircilik yapar, günde bir dinar on akçe kazanınca işi bırakırdı Eline geçen parayı akşamla yatsı namazları arasında fakirlerin kapısını tek tek çalarak dağıtırdı Kendisi günlerce bir şey yemezdi Oruç yakalamak haram olan Ramazan bayramının birinci günü ile Kurban bayramının dört günü hâriç, sene boyu defalarca oruç tutardı Akşam olunca Cüneydi Bağdâdî hazretlerinin kapısına gelir, biriki parça kuru ekmekle iftâr ederdi Kendinde olanı dağıtır kimseden bir şey istemezdi
Tasavvufta yetişip yüksek hallere kavuşmuştu Bir hâlini şöyle anlatır: Bir defâsında kazvin Mescidinde yirmi gün kaldım Çok kar yağmıştı Kuşlar bir köşeye sığınmışlardı Hiç biri uçamıyordu Yiyecek bir şey de bulamıyorlardı Ben bu kuşlar gibi garib ve azıksız bir halde idim Yirmi gün böylece kaldık Sonra hava açıldı Kuşlar uçup gitti Ben de oradan ayrılıp gittimYeniden şöyle demiştir: Ebû Mansûr elCemşiyârî'nin kendi el yazısı ile şöyle yazmış olduğunu gördüm: Muhammed ibni elFerrâ'ya; fütuhât, yürek gözünün açılması hâsıl olunca, insanın hâli nasıl olur? diye sordum O; Kimseden bir şey istemez Kimseye hâlini söylemez Isteksiz Olarak kendisine bir şey verilirse, helâlinden kendisine yetecek dek alır Fazlasını almazdiye cevap verdiler
Bir hâlini de şöyle anlatmıştır: Sa'lebiye'ye gitmiştim Orası harab olmuş bir vaziyette idi Yedi günden beri hiçbir şey yememiştim Son derece aç idim Bir kümbetin içine girip oturdum O sırada Horasan'dan bir grup insan kümbetin yanına gelmişti Onlar
da açlıktan bitkin bir halde idiler İçinde bulunduğum kümbetin yanına yığılıp kaldılar Bu halk çâresiz bir halde iken bineği üstünde bir atlı çıka geldi Açlıktan kıvranan insanların önüne bir mikdâr hurma dökünce, hurmaları yediler Bana hiçbir şey söylemediler Hurmaları verip dışarı giden atlı beni görmedi Atlı, ayrılıp gittikten bir müddet sonradan geri geldi Oradakilere; Burada sizden başka biri daha var mı?diye sorunca; Evet vardediler ve künbetin içine işâret ederek beni gösterdiler Atlı içeri girip bana; Sen kimsin? Neden konuşmazsın ve hâlini bildirmezsin? Buraya uğrayıp ayrıldıktan sonradan yolda karşıma bir kimse çıktı Benimle çekişti ve; Geride bir kimse bıraktın, ona yiyecek bir şey vermedindedi Seni doyurmadan gitmem olası olmadı Halbuki ben uzun yolculuktan bitap düşmüş bir haldeyimdiyerek bana bir mikdâr hurma verip gitti O gittikten sonradan kümbetin yanında yer alan Horasanlıları da çağırdım Hurmaları berâberce yedik
Ebû Câfer Haddâd hazretleri, gıybetin insanı felâkete düşüreceğini belirten bir hâdiseyi şöyle nakletmiştir: Yanımızda çok çalışan, fazla ibâdet eden bir genç vardı Bununla berâber bu genç, başkalarını fazla gıybet ederdi Bir ara kayboldu Bir müddet sonra onu fena kimselerin yanından çıkarken gördüm Niye bu hâle düştüğünü sordum O da; Gıybet beni bu hâle düşürdü Bu fena insanlardan birine tutuldum O mânevî hallerin hepsini elimden kaçırdım Acilen bunların yanından ayrılamıyorum Duâ et de, bu halden kurtulayımdedi
Buyurdu fakat: Firâset, karşısına çıkan bir şey hakkında hâtırına gelen birincil şeydir Eğer hâtırına aynı cinsten diğer şeyler de gelirse, o nefsten gelen sözlerdir
Ebû Câferi Kebîr hazretlerinin talebelerinden ve Mekke'de komşularından olan Ebû Câfer Haddâd esSagîr başka olup, Mısırlıdır İbni Atâ ve zamânın büyükleriyle sohbet etti Hocası Ebû Câferi Haddâd elKebîr gibi o da zâhid ve âbid olup, kazancını fakirlere sadaka vermek, Allahü teâlâya ibâdet ve kullarına yardım etmekle meşhurdu
ALLAH İÇİN TRAŞ
Ebû Câfer elHaddâd hazretleri anlatır: Mekke'de saçlarım uzamıştı Yanımda traş âletim de yoktu Bir berberi gördüm İyi bir insan olduğunu tahmin ettim ve; Beni Allahü teâlânın rızâsı için traş eder misin?diye sordum Evetdeyip, yanındaki müşterisini yolladı Beni oturtup traş etti Ayrıca para almadı, ayrıca de harçlık verdi Ben de elime geçen birincil şeyi getirip Müzeyyin ismindeki o berbere ikrâm etmeye niyet ettim Mescidde bir adam yanıma gelerek; Basra'dan bir dostun gönderdideyip önüme bir kese bıraktı İçinde üç yüz dinar para vardı Anında kalkarak ahdimi yerine getirmek niyetiyle Müzeyyin'in yanında vardım; Al bunu! İhtiyaçların için kullanırsındedim Fakat kabûl etmeyip; Ey mübârek insan! Hem bana geliyor, Allah rızâsı için beni traş et diyorsun, sonradan da gelip para veriyorsun, hiç böyle şey olur mu? Haydi işine git, Allah senden râzı olsundedi
*
Dünyâya bedel vermemesi ve ibâdete düşkünlüğü ile bilinen büyük ve meşhûr velî Çok ibâdet edenlerin ve zâhidlerin, dünyâya düşkün olmayanların reislerindendir Onuncu asırda yaşamıştır Cüneydi Bağdâdî ve Ebû Türâbı Nahşebî hazretleriyle sohbet etti Aslen Bağdâdlıdır Şam, Darı ve Mekke'de bulundu Ömrünü ibâdet ve riyâzetle geçirdi İbâdet ve cömertliği son derecede idi
Çarşıda demircilik yapar, günde bir dinar on akçe kazanınca işi bırakırdı Eline geçen parayı akşamla yatsı namazları arasında fakirlerin kapısını tek tek çalarak dağıtırdı Kendisi günlerce bir şey yemezdi Oruç yakalamak haram olan Ramazan bayramının birinci günü ile Kurban bayramının dört günü hâriç, sene boyu defalarca oruç tutardı Akşam olunca Cüneydi Bağdâdî hazretlerinin kapısına gelir, biriki parça kuru ekmekle iftâr ederdi Kendinde olanı dağıtır kimseden bir şey istemezdi
Tasavvufta yetişip yüksek hallere kavuşmuştu Bir hâlini şöyle anlatır: Bir defâsında kazvin Mescidinde yirmi gün kaldım Çok kar yağmıştı Kuşlar bir köşeye sığınmışlardı Hiç biri uçamıyordu Yiyecek bir şey de bulamıyorlardı Ben bu kuşlar gibi garib ve azıksız bir halde idim Yirmi gün böylece kaldık Sonra hava açıldı Kuşlar uçup gitti Ben de oradan ayrılıp gittimYeniden şöyle demiştir: Ebû Mansûr elCemşiyârî'nin kendi el yazısı ile şöyle yazmış olduğunu gördüm: Muhammed ibni elFerrâ'ya; fütuhât, yürek gözünün açılması hâsıl olunca, insanın hâli nasıl olur? diye sordum O; Kimseden bir şey istemez Kimseye hâlini söylemez Isteksiz Olarak kendisine bir şey verilirse, helâlinden kendisine yetecek dek alır Fazlasını almazdiye cevap verdiler
Bir hâlini de şöyle anlatmıştır: Sa'lebiye'ye gitmiştim Orası harab olmuş bir vaziyette idi Yedi günden beri hiçbir şey yememiştim Son derece aç idim Bir kümbetin içine girip oturdum O sırada Horasan'dan bir grup insan kümbetin yanına gelmişti Onlar
da açlıktan bitkin bir halde idiler İçinde bulunduğum kümbetin yanına yığılıp kaldılar Bu halk çâresiz bir halde iken bineği üstünde bir atlı çıka geldi Açlıktan kıvranan insanların önüne bir mikdâr hurma dökünce, hurmaları yediler Bana hiçbir şey söylemediler Hurmaları verip dışarı giden atlı beni görmedi Atlı, ayrılıp gittikten bir müddet sonradan geri geldi Oradakilere; Burada sizden başka biri daha var mı?diye sorunca; Evet vardediler ve künbetin içine işâret ederek beni gösterdiler Atlı içeri girip bana; Sen kimsin? Neden konuşmazsın ve hâlini bildirmezsin? Buraya uğrayıp ayrıldıktan sonradan yolda karşıma bir kimse çıktı Benimle çekişti ve; Geride bir kimse bıraktın, ona yiyecek bir şey vermedindedi Seni doyurmadan gitmem olası olmadı Halbuki ben uzun yolculuktan bitap düşmüş bir haldeyimdiyerek bana bir mikdâr hurma verip gitti O gittikten sonradan kümbetin yanında yer alan Horasanlıları da çağırdım Hurmaları berâberce yedik
Ebû Câfer Haddâd hazretleri, gıybetin insanı felâkete düşüreceğini belirten bir hâdiseyi şöyle nakletmiştir: Yanımızda çok çalışan, fazla ibâdet eden bir genç vardı Bununla berâber bu genç, başkalarını fazla gıybet ederdi Bir ara kayboldu Bir müddet sonra onu fena kimselerin yanından çıkarken gördüm Niye bu hâle düştüğünü sordum O da; Gıybet beni bu hâle düşürdü Bu fena insanlardan birine tutuldum O mânevî hallerin hepsini elimden kaçırdım Acilen bunların yanından ayrılamıyorum Duâ et de, bu halden kurtulayımdedi
Buyurdu fakat: Firâset, karşısına çıkan bir şey hakkında hâtırına gelen birincil şeydir Eğer hâtırına aynı cinsten diğer şeyler de gelirse, o nefsten gelen sözlerdir
Ebû Câferi Kebîr hazretlerinin talebelerinden ve Mekke'de komşularından olan Ebû Câfer Haddâd esSagîr başka olup, Mısırlıdır İbni Atâ ve zamânın büyükleriyle sohbet etti Hocası Ebû Câferi Haddâd elKebîr gibi o da zâhid ve âbid olup, kazancını fakirlere sadaka vermek, Allahü teâlâya ibâdet ve kullarına yardım etmekle meşhurdu
ALLAH İÇİN TRAŞ
Ebû Câfer elHaddâd hazretleri anlatır: Mekke'de saçlarım uzamıştı Yanımda traş âletim de yoktu Bir berberi gördüm İyi bir insan olduğunu tahmin ettim ve; Beni Allahü teâlânın rızâsı için traş eder misin?diye sordum Evetdeyip, yanındaki müşterisini yolladı Beni oturtup traş etti Ayrıca para almadı, ayrıca de harçlık verdi Ben de elime geçen birincil şeyi getirip Müzeyyin ismindeki o berbere ikrâm etmeye niyet ettim Mescidde bir adam yanıma gelerek; Basra'dan bir dostun gönderdideyip önüme bir kese bıraktı İçinde üç yüz dinar para vardı Anında kalkarak ahdimi yerine getirmek niyetiyle Müzeyyin'in yanında vardım; Al bunu! İhtiyaçların için kullanırsındedim Fakat kabûl etmeyip; Ey mübârek insan! Hem bana geliyor, Allah rızâsı için beni traş et diyorsun, sonradan da gelip para veriyorsun, hiç böyle şey olur mu? Haydi işine git, Allah senden râzı olsundedi
*
Türkiye'nin en güncel forumlardan olan forumdas.com.tr'de forumda aktif ve katkısı olabilecek kişilerden gönüllü katkıda sağlayabilecek kişiler aranmaktadır.