nicebayan
FD Üye
- Katılım
- Ara 24, 2016
- Mesajlar
- 94,678
- Etkileşim
- 2
- Puan
- 38
- Yaş
- 36
- Web sitesi
- nicebayan.com
- F-D Coin
- 90
EBÛ MUHAMMED CERÎRÎ HAYATI
Evliyânın büyüklerinden İsmi Ahmed bin Muhammed bin Hüseyin, künyesi Ebû Muhammed, nisbesi Cerîrî veya Cüreyrî'dir Cerîr, Kûfe yakınlarında bir yerin adı, Cüreyr ise Mekke yakınlarında bir yer ile Kûfe civârında yaşamış bir kabîlenin ismidir Doğum târihi bilinmemektedir 923 (H311) Hübeyr senesi diye aşina, Karâmita ve Karmatî denilen sapıkların halkı kırıp geçirdiği yıl, yaşı yüzü aşkın iken vefât etti
Ebû Muhammed Cerîrî, evliyânın büyüklerinden Cüneydi Bağdâdî hazretlerinden ilim ve edeb öğrendi Onun en önde gelen talebesi oldu Fıkıh ilminde imâm ve müftî, edeb ilminde bir zât olarak yetişti aynı zamanda büyük velî Sehl bin Abdullah Tüsterî'den feyz aldı Tasavvuftaki derecesi öyle yüksekti fakat, Cüneydi Bağdâdî hazretleri bunun için; Zamânımızın velîsidirbuyurdu Hazreti Cüneyd'e vefât edeceği vakit; Sizden sonra kimin sohbetlerine devâm edelim?diye sordular Ebû Muhammed Cerîrî'ye gidinbuyurduTasavvufun üstün hâllerine vâkıf olmakta nihâyette olup, mürşidi kâmil bir zâttı Edebinin çokluğundan, yalnızken bile ayaklarını hiç uzatmaz; Allahü teâlâya karşısında edebli almak lâzımdırbuyururdu
Bir sene müddetle Mekkei mükerremede kaldı Hiç uyumadı, konuşmadı, sırtını bir yere dayamadı ve ayağını uzatmadı Ebû Bekr Kettânî; Bu kadarını nasıl yapabildiniz?diye sorunca; Kalbimi ve niyetimi, Allahü teâlânın râzı olacağı şekilde düzelttim (Kalbimi riyâ, kibir, ucub, düşmanlık gibi mânevî hastalıklardan temizledim) Nihâyet bu, zâhirime etki etti Âzâlarım da Allahü teâlânın beğendiği işleri yapmaya başladı İşte, bende görüp beğendiğin hâlin sebebi ve sırrı budurbuyurdu
Ebû Muhammed Cerîrî, Mekkei mükerremeden döner dönmez, hemen hocası Cüneydi Bağdâdî hazretlerini ziyâret edip evine döndü Ertesi sabahtan, namaz kılarken hocasını yanına duruyor gördü Namazdan sonra; Muhterem efendim! Mekkei mükerremeden dönünce bana geleceğinizi biliyordum ve sizi yormamak için dün kazanç gelmez ziyâretinize geldimdedi Hocası Cüneyd; O senin fazîletlerindendir Seni ziyâret etmek de bizim vazîfemizdir Sen buna fazlasıyla lâyıksınbuyurdu Çünkü, sâdık talebe, hocasını yanında çeker
Talebelerinin arasında, içinden sürekli; Allah Allahdiye zikreden birisi vardı Bir gün bu gencin başına bir hurma dalı düşüp, başı yarıldı Başından akan kan, yer üzerinde; Allah Allahyazıyordu Anlaşıldı ancak, her kaptan, içinde olan dışarı sızar
Bir gün talebeleri kendisine; Efendim, sizi üzen, unutamadığınız bir hâdise var mıdır?diye sordular Cevâbında buyurdu ama: Bir gün ikindi namazında mescidimize, hâlinden garîb olduğu görünürde bir kimse geldi Abdest alıp namaz kıldı ve namazdan daha sonra başını önüne eğip tefekküre başladı O gün akşam yemeğinde, halîfe bizleri dâvet etmişti Gideceğimiz zaman o kimsenin yanına yaklaşıp; Biz dâvete gidiyoruz siz de bulunmak ister misiniz?dedim Başını kaldırdı Dâvete gitmeyeyim Bir bulamaç aşı getirebilirseniz yerim Yoksa siz bilirsinizdedi Ben de, her halde bizim arkadaşlarla berâber almak istemiyor diye düşünüp, kendisine pozitif iltifât etmedim O gece rüyâmda Peygamber efendimizi gördüm Yanlarında yaşlıca iki zât ve arkalarında kendilerini tâkib eden birçok kimseyle geliyorlardı Yanımdakilere, Peygamber efendimizin yandaki iki zâtın kim olduklarını sordum Birisi İbrâhim Halîlullah, diğeri Mûsâ Kelîmullah ve arkalarındakiler de binlerce nebîdir, dediler İleri atılıp kendileri ile konuşmak istedim Lakin, Peygamber efendimiz bana iltifât etmediler Yâ Resûlallah! Ne kabahatim var fakat, mübârek yüzünüzü benden çeviriyorsunuz?dedim Dostlarımızdan biri senden bulamaç aşı istedi Sen ise vermekten çekindinbuyurdular Ağlayarak uyandım Derhal mescide koştum O zât hâlâ başı önüne eğik olarak tefekkür ediyordu Kendisine; Ey efendim! Arzunuzu yerine getirebilmem için bir mikdâr bekleyinizdedim Gülüş edip; Bir kimse bir ihtiyâcını size söylüyor Siz de, yüz yirmi bin nebî şefâat etmedikçe onu yerine getirmiyorsunuz değil mi?dedi ve çıkıp gitti Bundan sonradan ne değin aradım ve sordum ise kendisini bulamadım İşte kırk yıldır bu hâdisenin üzüntüsü bende devâm ediyorbuyurdu
Bir gün Cerîrî'ye; Tasavvuf nedir?dediler Cerîrî; Tasavvuf, sulhu olmayan bir cenktir Yâni, tasavvuf talep ve sulh ile ele geçmez Ama nefisle muhârebe netîcesinde gerçekleşir
Başka bir keresinde de; Tasavvuf, çirkin ve aşağı her türlü kötü huydan sözünden dönmek ve hoş huylarla bezenmektir
Tasavvuf yürek huzûru, murâkabe ve gönül uyanıklığı ile Allahü teâlâyı zikretmek, sünnete yerinde amel etmektirdedi
Cerîrî hazretleri, fazla Kur'ânı kerîm okur, Allahü teâlânın hitâbındaki mânâyı tefekkür eder, düşünürdü Kur'ânı kerîmi dünyâlık ve fâni, gelip geçici şeylere âlet edenlerin, onun hayır ve bereketini büsbütün kaybettiklerini söylerdi
Hikmet ehlindendi Allahü teâlâ indinde her şeyin bir hakkı vardır Allahü teâlânın yanına hakların en yücesi hikmetin hakkıdır Kim hikmeti (yardımsever ilim, fen, sanat, laf, nasîhat, din ilmi, mânevî ilim, Peygamber efendimizin sünneti) ehli olmayana bırakırsa, Allahü teâlâ ondan hikmetin hakkını isterbuyururdu
Bir gün kendisine; Dînin sermayesi nedir?diye sordular Bunun üzerine; Ârifler, dînin sermâyesinin bâtınî ve zâhirî elde etmek üzere bazı esaslar üzerine sözbirliği etmişlerdir Bunlardan bâtınî olanları; Allahü teâlânın sevgisi, O'ndan uzaktan kalma korkusu, O'nu görememe endişesi ve O'na varmak ümididir Zâhirî olanlar ise; doğru sözlülük, büyüklük, hain gönüllülük, başkasına eziyet vermemek, nefsin isteklerine sabırdırbuyurdu
Ameline (yaptığı ibâdet ve iyi işlere) güvenenleri îkâz edip uyarır hattâ onlara; Kim amelinin kendisini kurtaracağını zannederse, yolunu şaşırır Çünkü Peygamber efendimiz; Sizden hiç birinizi ameli kurtaramazbuyurmuştur İnsanı korktuğundan kurtarmayan şey, umduğuna nasıl kavuşturur? Kimin Allahü teâlânın ihsânına güveni tamsa, onun korktuğundan emin, umduğuna nâil olacağı ümid edilirbuyururdu
Âlim kimdir?diye sordular O; Âhireti isteyen, dünyâdan, dünyevî meşgûliyetlerden yüz çevirendirbuyurdu
Îmânın esâsının üç şeye tabi olduğunu bildirirdi İktifâ, ittikâ ve ihtimâ İktifâ; Allahü teâlâyı kâfi görmektir Allahü teâlâyı, kendisi için kâfi görenin içi gizli olur İktifâ netîcesinde mârifete, Allahü teâlâyı tanımaya kavuşur İttikâ; Allahü teâlânın yasaklanmış ettiği şeylerden sakınmaktır Yasaklardan (haram ve mekruhlardan) sakınanın içi ve dışı, yaşayışı düzelir Hayâtı intizâma girer İnsan bunun netîcesinde güzel ahlâka kavuşur İhtimâ; nefsi diyet etmeye, eksik yemeye alıştırmaktır Haram ve helal olan gıdâlara uyarı eden nefsini riyâzet üzere bulundurur Helâlinden az yiyenin gövde sıhhati düzgün olurbuyurdu
Leziz hakkında da; Nefsine aldanan, şehevî duygularına tutsak olur Hevâî arzûlarının zindanına kapatılır ve o kulun kalbi yardımcı işlerden şımartma alamaz Kur'ânı kerîmi her gün hatm etse bile, ilâhî kelâmı okumaktaki esas tadı bulamaz Bunun çâresi, nefsin esâretinden kurtulmayı samimiyetle arzu etmektirbuyurdu
Ebû MuhammedCerîrî uzleti, yalnızlığı, halktan yürüyüp gitmek olarak görmez, Hakk'a yakın elde etmek olarak kabûl ederdi Uzlet, topluluk arasına girmek, lâkin kalbi korumak ve nefsi günahtan uzaklaştırmak, kalbi sâdece Allahü teâlâya bağlamaktırbuyururdu
Tahammül nedir?dediler O; Kalbin nîmet ve mihneti, sükûnetle bir görmesidir Zorlanarak sabretmektense, mihnet yükünün ağırlığını kalbinde hissetmekle berâber musîbetleri sükûnetle karşılamaktırdiye yanıt verdi
İhlâs hakkında da; İhlâs, âhiretteki nîmet ve azaplara yakînen inanmanın alâmetidir İbâdetlerdeki riyâ, gösteriş de, âhiretteki nîmet ve azaplara inanmakta kararsızlık olduğunun alâmetidirbuyurdu
Mekke yolunda Karâmita sapıklarının fazla zulmedip müslüman kanı döktükleri sırada şehîd oldu Vefâtı için, diğer târihler de rivayet edilmektedir İbni Atâ erRûzbârî diyor ki: Vefâtından bir sene daha sonra, Ebû Muhammed Cerîrî'nin kabrine uğradım Kabirdeki hâli bana gösterildi Dizleri göğsüne dayalı, parmağı ile Allahü teâlânın birliğini bildiren işâreti yapar halde oturuyordu
DUÂ, BELÂ GELMEDEN YAPILIR
Talebelerinden birisi anlatır:
Ebû Muhammed Cerîrî'nin vefâtı senesi, Karâmita sapıkları ile yapılan muhârebede ben de bulunuyordum Savaş bittikten daha sonra, müslümanların bulunduğu kâfilenin yanında döndüm Yaralılar aralarında Ebû Muhammed Cerîrî'yi gördüm Çok halsizdi Yüz yirmi yaşlarındaydı Ey efendim! Allahü teâlânın bu belâyı üzerimizden def etmesi için duâ etsenizdedim Duâ, belâ gelmeden önce yapılır Belâ geldikten sonra râzı olmaktan ve sabretmekten diğer çâre yokturbuyurdu
KAYNAKLAR
1) Târihi Bağdâd; c4, s430
2) HilyetülEvliyâ; c10, s347
3) TabakâtülKübrâ; c1, s94
4) Risâlei Kuşeyrî; c1, s133
5) TezkiretülEvliyâ; c2, s111
6) NefehâtülÜns; s180
7) TabakâtusSûfiyye; s259
8) SıfâtüsSafve; c2, s288
9) SefînetülEvliyâ; s143
10) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c4, s86
*
Evliyânın büyüklerinden İsmi Ahmed bin Muhammed bin Hüseyin, künyesi Ebû Muhammed, nisbesi Cerîrî veya Cüreyrî'dir Cerîr, Kûfe yakınlarında bir yerin adı, Cüreyr ise Mekke yakınlarında bir yer ile Kûfe civârında yaşamış bir kabîlenin ismidir Doğum târihi bilinmemektedir 923 (H311) Hübeyr senesi diye aşina, Karâmita ve Karmatî denilen sapıkların halkı kırıp geçirdiği yıl, yaşı yüzü aşkın iken vefât etti
Ebû Muhammed Cerîrî, evliyânın büyüklerinden Cüneydi Bağdâdî hazretlerinden ilim ve edeb öğrendi Onun en önde gelen talebesi oldu Fıkıh ilminde imâm ve müftî, edeb ilminde bir zât olarak yetişti aynı zamanda büyük velî Sehl bin Abdullah Tüsterî'den feyz aldı Tasavvuftaki derecesi öyle yüksekti fakat, Cüneydi Bağdâdî hazretleri bunun için; Zamânımızın velîsidirbuyurdu Hazreti Cüneyd'e vefât edeceği vakit; Sizden sonra kimin sohbetlerine devâm edelim?diye sordular Ebû Muhammed Cerîrî'ye gidinbuyurduTasavvufun üstün hâllerine vâkıf olmakta nihâyette olup, mürşidi kâmil bir zâttı Edebinin çokluğundan, yalnızken bile ayaklarını hiç uzatmaz; Allahü teâlâya karşısında edebli almak lâzımdırbuyururdu
Bir sene müddetle Mekkei mükerremede kaldı Hiç uyumadı, konuşmadı, sırtını bir yere dayamadı ve ayağını uzatmadı Ebû Bekr Kettânî; Bu kadarını nasıl yapabildiniz?diye sorunca; Kalbimi ve niyetimi, Allahü teâlânın râzı olacağı şekilde düzelttim (Kalbimi riyâ, kibir, ucub, düşmanlık gibi mânevî hastalıklardan temizledim) Nihâyet bu, zâhirime etki etti Âzâlarım da Allahü teâlânın beğendiği işleri yapmaya başladı İşte, bende görüp beğendiğin hâlin sebebi ve sırrı budurbuyurdu
Ebû Muhammed Cerîrî, Mekkei mükerremeden döner dönmez, hemen hocası Cüneydi Bağdâdî hazretlerini ziyâret edip evine döndü Ertesi sabahtan, namaz kılarken hocasını yanına duruyor gördü Namazdan sonra; Muhterem efendim! Mekkei mükerremeden dönünce bana geleceğinizi biliyordum ve sizi yormamak için dün kazanç gelmez ziyâretinize geldimdedi Hocası Cüneyd; O senin fazîletlerindendir Seni ziyâret etmek de bizim vazîfemizdir Sen buna fazlasıyla lâyıksınbuyurdu Çünkü, sâdık talebe, hocasını yanında çeker
Talebelerinin arasında, içinden sürekli; Allah Allahdiye zikreden birisi vardı Bir gün bu gencin başına bir hurma dalı düşüp, başı yarıldı Başından akan kan, yer üzerinde; Allah Allahyazıyordu Anlaşıldı ancak, her kaptan, içinde olan dışarı sızar
Bir gün talebeleri kendisine; Efendim, sizi üzen, unutamadığınız bir hâdise var mıdır?diye sordular Cevâbında buyurdu ama: Bir gün ikindi namazında mescidimize, hâlinden garîb olduğu görünürde bir kimse geldi Abdest alıp namaz kıldı ve namazdan daha sonra başını önüne eğip tefekküre başladı O gün akşam yemeğinde, halîfe bizleri dâvet etmişti Gideceğimiz zaman o kimsenin yanına yaklaşıp; Biz dâvete gidiyoruz siz de bulunmak ister misiniz?dedim Başını kaldırdı Dâvete gitmeyeyim Bir bulamaç aşı getirebilirseniz yerim Yoksa siz bilirsinizdedi Ben de, her halde bizim arkadaşlarla berâber almak istemiyor diye düşünüp, kendisine pozitif iltifât etmedim O gece rüyâmda Peygamber efendimizi gördüm Yanlarında yaşlıca iki zât ve arkalarında kendilerini tâkib eden birçok kimseyle geliyorlardı Yanımdakilere, Peygamber efendimizin yandaki iki zâtın kim olduklarını sordum Birisi İbrâhim Halîlullah, diğeri Mûsâ Kelîmullah ve arkalarındakiler de binlerce nebîdir, dediler İleri atılıp kendileri ile konuşmak istedim Lakin, Peygamber efendimiz bana iltifât etmediler Yâ Resûlallah! Ne kabahatim var fakat, mübârek yüzünüzü benden çeviriyorsunuz?dedim Dostlarımızdan biri senden bulamaç aşı istedi Sen ise vermekten çekindinbuyurdular Ağlayarak uyandım Derhal mescide koştum O zât hâlâ başı önüne eğik olarak tefekkür ediyordu Kendisine; Ey efendim! Arzunuzu yerine getirebilmem için bir mikdâr bekleyinizdedim Gülüş edip; Bir kimse bir ihtiyâcını size söylüyor Siz de, yüz yirmi bin nebî şefâat etmedikçe onu yerine getirmiyorsunuz değil mi?dedi ve çıkıp gitti Bundan sonradan ne değin aradım ve sordum ise kendisini bulamadım İşte kırk yıldır bu hâdisenin üzüntüsü bende devâm ediyorbuyurdu
Bir gün Cerîrî'ye; Tasavvuf nedir?dediler Cerîrî; Tasavvuf, sulhu olmayan bir cenktir Yâni, tasavvuf talep ve sulh ile ele geçmez Ama nefisle muhârebe netîcesinde gerçekleşir
Başka bir keresinde de; Tasavvuf, çirkin ve aşağı her türlü kötü huydan sözünden dönmek ve hoş huylarla bezenmektir
Tasavvuf yürek huzûru, murâkabe ve gönül uyanıklığı ile Allahü teâlâyı zikretmek, sünnete yerinde amel etmektirdedi
Cerîrî hazretleri, fazla Kur'ânı kerîm okur, Allahü teâlânın hitâbındaki mânâyı tefekkür eder, düşünürdü Kur'ânı kerîmi dünyâlık ve fâni, gelip geçici şeylere âlet edenlerin, onun hayır ve bereketini büsbütün kaybettiklerini söylerdi
Hikmet ehlindendi Allahü teâlâ indinde her şeyin bir hakkı vardır Allahü teâlânın yanına hakların en yücesi hikmetin hakkıdır Kim hikmeti (yardımsever ilim, fen, sanat, laf, nasîhat, din ilmi, mânevî ilim, Peygamber efendimizin sünneti) ehli olmayana bırakırsa, Allahü teâlâ ondan hikmetin hakkını isterbuyururdu
Bir gün kendisine; Dînin sermayesi nedir?diye sordular Bunun üzerine; Ârifler, dînin sermâyesinin bâtınî ve zâhirî elde etmek üzere bazı esaslar üzerine sözbirliği etmişlerdir Bunlardan bâtınî olanları; Allahü teâlânın sevgisi, O'ndan uzaktan kalma korkusu, O'nu görememe endişesi ve O'na varmak ümididir Zâhirî olanlar ise; doğru sözlülük, büyüklük, hain gönüllülük, başkasına eziyet vermemek, nefsin isteklerine sabırdırbuyurdu
Ameline (yaptığı ibâdet ve iyi işlere) güvenenleri îkâz edip uyarır hattâ onlara; Kim amelinin kendisini kurtaracağını zannederse, yolunu şaşırır Çünkü Peygamber efendimiz; Sizden hiç birinizi ameli kurtaramazbuyurmuştur İnsanı korktuğundan kurtarmayan şey, umduğuna nasıl kavuşturur? Kimin Allahü teâlânın ihsânına güveni tamsa, onun korktuğundan emin, umduğuna nâil olacağı ümid edilirbuyururdu
Âlim kimdir?diye sordular O; Âhireti isteyen, dünyâdan, dünyevî meşgûliyetlerden yüz çevirendirbuyurdu
Îmânın esâsının üç şeye tabi olduğunu bildirirdi İktifâ, ittikâ ve ihtimâ İktifâ; Allahü teâlâyı kâfi görmektir Allahü teâlâyı, kendisi için kâfi görenin içi gizli olur İktifâ netîcesinde mârifete, Allahü teâlâyı tanımaya kavuşur İttikâ; Allahü teâlânın yasaklanmış ettiği şeylerden sakınmaktır Yasaklardan (haram ve mekruhlardan) sakınanın içi ve dışı, yaşayışı düzelir Hayâtı intizâma girer İnsan bunun netîcesinde güzel ahlâka kavuşur İhtimâ; nefsi diyet etmeye, eksik yemeye alıştırmaktır Haram ve helal olan gıdâlara uyarı eden nefsini riyâzet üzere bulundurur Helâlinden az yiyenin gövde sıhhati düzgün olurbuyurdu
Leziz hakkında da; Nefsine aldanan, şehevî duygularına tutsak olur Hevâî arzûlarının zindanına kapatılır ve o kulun kalbi yardımcı işlerden şımartma alamaz Kur'ânı kerîmi her gün hatm etse bile, ilâhî kelâmı okumaktaki esas tadı bulamaz Bunun çâresi, nefsin esâretinden kurtulmayı samimiyetle arzu etmektirbuyurdu
Ebû MuhammedCerîrî uzleti, yalnızlığı, halktan yürüyüp gitmek olarak görmez, Hakk'a yakın elde etmek olarak kabûl ederdi Uzlet, topluluk arasına girmek, lâkin kalbi korumak ve nefsi günahtan uzaklaştırmak, kalbi sâdece Allahü teâlâya bağlamaktırbuyururdu
Tahammül nedir?dediler O; Kalbin nîmet ve mihneti, sükûnetle bir görmesidir Zorlanarak sabretmektense, mihnet yükünün ağırlığını kalbinde hissetmekle berâber musîbetleri sükûnetle karşılamaktırdiye yanıt verdi
İhlâs hakkında da; İhlâs, âhiretteki nîmet ve azaplara yakînen inanmanın alâmetidir İbâdetlerdeki riyâ, gösteriş de, âhiretteki nîmet ve azaplara inanmakta kararsızlık olduğunun alâmetidirbuyurdu
Mekke yolunda Karâmita sapıklarının fazla zulmedip müslüman kanı döktükleri sırada şehîd oldu Vefâtı için, diğer târihler de rivayet edilmektedir İbni Atâ erRûzbârî diyor ki: Vefâtından bir sene daha sonra, Ebû Muhammed Cerîrî'nin kabrine uğradım Kabirdeki hâli bana gösterildi Dizleri göğsüne dayalı, parmağı ile Allahü teâlânın birliğini bildiren işâreti yapar halde oturuyordu
DUÂ, BELÂ GELMEDEN YAPILIR
Talebelerinden birisi anlatır:
Ebû Muhammed Cerîrî'nin vefâtı senesi, Karâmita sapıkları ile yapılan muhârebede ben de bulunuyordum Savaş bittikten daha sonra, müslümanların bulunduğu kâfilenin yanında döndüm Yaralılar aralarında Ebû Muhammed Cerîrî'yi gördüm Çok halsizdi Yüz yirmi yaşlarındaydı Ey efendim! Allahü teâlânın bu belâyı üzerimizden def etmesi için duâ etsenizdedim Duâ, belâ gelmeden önce yapılır Belâ geldikten sonra râzı olmaktan ve sabretmekten diğer çâre yokturbuyurdu
KAYNAKLAR
1) Târihi Bağdâd; c4, s430
2) HilyetülEvliyâ; c10, s347
3) TabakâtülKübrâ; c1, s94
4) Risâlei Kuşeyrî; c1, s133
5) TezkiretülEvliyâ; c2, s111
6) NefehâtülÜns; s180
7) TabakâtusSûfiyye; s259
8) SıfâtüsSafve; c2, s288
9) SefînetülEvliyâ; s143
10) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c4, s86
*