iltasyazilim
FD Üye
EVLÂT KATİLİ BİR BABANIN İTİRAFLARI
Sakın! Bu, senin hikâyen olmasın
Bir evlât katiliyim ben İşlediğim cinâyetin farkına yeni varan bir sarhoşluk içinde, etkemik yığını ruhsuz bir ceset karşısında avazım çıktığı kadar bağırıyorum: Yavrum, seni ben öldürdüm; Affet beni evlâdım!
Aman Allah'ım, evlât katili olmak! Ne fecî şey yâ Rabbî! Katil olmak, hem de çok sevdiği, doğunca dünyaların kendisinin olduğu, yiyeceğinden kesip yedirdiği, yetişmesi için her şeyini seferber ettiği evlâdının, öz çocuğunun katili olmak
Nasıl mı oldu bu iş? Anlatmaya çalışayım: Efendim, aslında çok farklı şey değildi yaptıklarım Anlayacağınız, uydum kalabalığa, el ne yapıyorsa ben de onu yaptım; ne bir fazla ne bir eksik Ele baktım, onlar ne yapıyorsa ben de yaptım, doğru yoldan öyle saptım Nereden bilebilirdim işin sonunun böyle fecî bir cinâyetle noktalanacağını? Ne bileyim herkesin bal dediği, benim de câhil olduğum için kanıp öyle zannettiğim şeyin aslında zehir olduğunu? Kendi ellerimle yavaş yavaş çocuğuma o zehirden içirdim Sonra, bir de baktım ki tümüyle zehirlenmiş çocuğum
Çocuğun sağ, ölmedi ki, nereden çıkarıyorsun bunları?mı diyorsunuz? Şu zibidi mi, şu ruhsuz zavallı mı, şu canlı cenâze mi, şu hayat süren leş mi benim çocuğum? Hayır, hayır yanılıyorsunuz! Çoktan öldü, daha doğrusu öldürüldü benim çocuğum Hem de katillerden biri ve en büyüğü benim, ben! Evet, asacak mısınız, kesecek misiniz, her cezaya hazırım; bu evlât ölü, ben de katilim Daha onun ölü olduğunu hâlâ anlayamıyorsanız ki dün ben de farkında değildim öyleyse Evet, evet, öyleyse siz de evlât katili ve benim de suç ortağımsınız
İlk câhiliyye asrında çocuklarını diri diri toprağa gömüyormuş câhil Araplar Sizi bilmem, ama artık ben ayıplayamıyorum onları Çünkü yeni yeni anladım kendi yaptığımın daha fecî olduğunu Onlar, çocuklarının sadece maddesini öldürüyormuş; bense mânâsını öldürdüm Onlar, çocuklarının üçbeş günlük dünya hayatlarını yok ediyorlarmış; bense âhiretlerini mahvettim Onlar, sadece kız çocuklarını öldürüyorlarmış; bense kızerkek hepsini öldürdüm Gerçek katillik, asıl barbarlık câhiliyye Araplarının yaptığı gibi değil; benim yaptığım gibi olur Onlar, çocuklarını günahsız yaşta öldürerek, onları cehennemlik olmaktan farkında olmadan kurtarıyorlarmış Çocuklar için gerçek ölüm değil; kurtuluşmuş bu Bense kendi ellerimle ateşe ittim onları, hem de bu dünyanın basit ateşine değil, cehenneme sürükledim, oraya ellerimle attım onları Çocuklarım da şimdi beni oraya çekiyorlar, bana kendi yanlarında yer ayırmışlar, dâvetiye üstüne dâvetiye gönderiyorlar Bilmem bu çağrıyı geri çevirebilecek miyim?
Evlâdım! Senin terbiyenin, daha senin anneni seçmekle başladığını, bülûğ yaşına kadar tümüyle, ondan sonra da tavsiyelerle, yetişmen için bütün sorumluluğun bana ait olduğunu nereden bilebilirdim o zamanlar Beni câhil bırakanlar, İslâm'dan habersiz yetiştirenler, hele hele anneni daha bir câhil bırakanlar, gâvur gibi yaşamamız için çabalayanlar da benim kadar suçlu değil mi? Ama, esas suçlu yine de benim, ben! Affet beni evlâdım Sana ilk kelime olarak ALLAH demesini öğretmeliymişim Yeni yeni öğrendim bunu Gerçi sık sık duyardım sana helâl lokma yedirmenin şart olduğunu Ama nereden, nasıl, ne kadar helâl bulacaktım? Düzen buydu, mutlaka helâla haram da karışıyordu Eh ben de tümüyle dikkat edemezdim; zâten kim ediyordu?
İşimden başımı kaşıyamıyordum, eşim de başından savmaya bakıyordu Sağolsun (yok, sözün gelişi dedim, yok olsun!) bizim yerimize çocukla ilgilenenler oluyordu: Sokakta birçok fesat, evde televizyon denen âlet, çocuğu avutuyordu Sonradan anladım ki, avutmuyor, eğitiyor, öğütüyordu Ağaç yaşken eğilirdi Benim körpe fidanım da yaşken her yana yamuluyor, küfrün her boyasıyla boyanıyordu, hem de hayat boyu çıkmayacak boyayla Artık; inancı, fikirleri, düşünce ve davranışlarıyla, her şeyiyle müslüman çocuğuna hiç benzemiyordu Bir gâvurun çocuğuyla yan yana konulsa, benimkinin müslüman olduğunu, diğerinden farklı bulunduğunu nesiyle isbat edeceklerdi? Mümkün değildi mü'min olanını ayırdetmek Beş bilinmeyenli denklem uğraşılarak çözülebilirdi, ama bu sorunun altından kalkmak her babayiğidin, hatta Pentium 4 PC'nin harcı değildi Halbuki her temel esasta çok farklı bir inancı, yaşayışı ve ahlâkı olacaktı; böyle istiyordu Mevlâ En güzel boya Allah'ın boyasıydı Boyacılar da çocuk babası, sonra çocuğun hocasıydı, böyle olmalıydı
Ben bunları o zamanlar hiç görmüyor, düşünmüyor, çaresini aramıyor değildim Çevremde namazlı niyazlı insanlar çocuğunun dini için, ne yapıyorsa, ben de onu yapmaya karar verdim Ben din bakımından câhil sayılırdım Anası ise ooo, zır câhil Kendimiz ne öğretecektik çocuğa? Hocaya gönderdim yaz tatilleri, bazen de hafta sonları Pazar günleri Çocuk hocadan şikâyetçiydi, önemsemedim şikâyetlerini Ama niye çocuk, öğretmeninden hiç şikâyetçi olmadığı halde, hocadan hiç hoşlanmıyordu Kafama takılıyordu bu Çocuğun dediğine bakılırsa hoca pek bir şey öğretmiyor, bir sürü çocuğu ancak zorla susturuyor, çok da dövüyormuş Olsun, yine de gidecekti çocuk hocaya Çünkü evlâdım dinini iyi bilsin istiyordum Nereden bilebilirdim o zamanlar dinin üçbeş gün hocaya gitmekle öğrenilmeyeceğini Ben hocaya yardımcı olmadan, düzen her kurumuyla, çevre de her yönüyle hocanın vermek istediklerini bozup tam tersini her türlü zengin imkânlarıyla vermeyi terk etmeden mümkün müydü çocuğa dinini gerçekten öğretmek, öğrendiği dini yaşatmak? O zamanlar bilemezdim bunları
O zamanlar biliyordum çocuğun nasıl dindar olacağını, dinini nasıl öğreneceğini: Hocayacâmiye arada sırada gönderirsem iş tamamdı O öğretirdi nasıl olsa çocuğa dinini Çocuk böylece otuz iki farzı ezberleyecek, Kur'an'ı hatim edecekti Namaz kılmasını da öğrenince, eh ne kaldı geriye, iş tamamdı Ben böylece vazifemi yapmış olurdum Allah bana çocuğunu niye okutmadın?demez, kurtulurdum Mes'ûliyetten kurtulmak(!) için çok gayret ederek, zorla da olsa, çocuğu hocaya gönderdim Bazen kaytarıp kaytarmadığını takip edemedim, ama başkasından daha çok uğraşarak, çocuğun oyunundan, eğlencesinden kısarak câmiye gitmesine çalıştım Bir gün olsun, çocuk ne okuyor, hocanın şikâyeti var mı, merak ederek sorup kontrol etmedim, ama yıllarca tatilleri hep gönderdim Veee sonunda, zorla da olsa, unutup unutup tekrar elife dönse de hatim ettirdim Otuz iki farzı da su gibi sayacak şekilde kerataya ezberlettim Ehh, artık görevimi yapmış olmanın mutluluğu vardı bende Çocuk dinini de öğrenmiş, benden sorumluluk da gitmişti O zaman bana göre din bundan ibâret, çocuğu yetiştirmek için bunlar gerekti Bunları da senelerce uğraştan sonra halletmiştim Çok sonraları anlayacaktım ki, bunlar, vicdanımdaki din yarasını pansumana yarayan fantezilerden ibaretti Hiç yoktan iyiydi ama çocuğumu İslâmlaştırmaya, fıtratını korumaya, keferenin istediği ve şekillendirdiği yapıyı kökten değiştirip çocuğun hayatını yönlendirerek âhiretini kurtarmaya kâfi gelmekten öyle uzaktı ki Ve benim sorumluluğumu gidermekten
Çocuğuma hatim ettirdiğim halde, hayret! Benim de arasıra hatırlatmama rağmen çocuk hiç namaz kılmıyordu Oğlum, hiç olmazsa Cuma'ya git, Cuma akşamları dedelerine Kur’an oku!Nerdeee? Peki, “ben günahkârım, çocuğum arkamdan Kur’an okusun, ben de onun yüzünden kurtulayım diye aslında kendim için okutmuştum onu, şimdi hiç Kur’an okumadığına göre, ben ölünce arkamdan, herhalde elinden düşürmediği romanları okuyacaktı Öğrendiği halde Kur’an okumuyor, nasıl kılınacağını bildiği halde namaza yaklaşmıyordu Ne yapsam nâfile! (Gerçi, söz aramızda, fazla da bir şey yap(a)mıyordum ya) Yavaş yavaş delikanlı olmaya başlıyordu, ama cennetle müjdelenen gence, Peygamberimiz'in ashâbına, hatta sıradan bir ümmetine, İslâm tipine hiç benzer yanı yoktu bizim delikanlının Kızım da başını zorla kapatıyor, ben olmadığım veya zorlamadığım zaman biliyordum ki başını hiç örtmüyordu Senelerce alıştırmış olacaklar, körpe fidanımı iyice bükmüş olacaklar, sevdirmiş olacaklardı benim yerine çocuğa yön verenler Bu ortamı ben hazırlamış, ben vekiller tutmuştum Her doğan çocuk İslâm fıtratı üzere doğar Sonra anababası onu gâvurlaştırırBuna yakındı hadis meâli Çocuğun gâvurlaşmasından, önce anababa sorumluydu Evet suç benimdi; affet beni Allah’ım!
Bir tavuk kadar bile olamadım Allah'ın emânetine onun kadar bile sahip çıkamadım Bir tavuk, yavru civcivine zarar verecek bir düşman, yavrusunu (ç)almaya kalksa, hayatını tehlikeye atarak, atılırdı düşmanının üstüne Ölümü göze alırdı da vermezdi yavrusunu hiçbirine Bense, yapamadım bu kadarını bile Hiçbir hayvanın yapamayacağı vahşîliği yaptım Çocuğumu düşmanın önüne kendim attım
Bir hırsızlık olayı ile karşı karşıya idim Hem de en sevdiğim dünya nimeti olan yavrumu çalmışlardı Kimler mi? Hırsızların kiminin adını bile anamıyorum, çevre deyip geçeyim; okullar, sokaklar, kanallar, gazeteler, kitaplar, partiler, topçular, popçular Evet, hem de göz göre göre çalmışlardı çocuğumu, herkes seyirciydi sadece Sessiz çığlığımla ciğerlerimi yırtarcasına bağırıyorum: “Geri verin çocuğumu! Geri verin çocuğumun dinini, imanını, ahlâkını Geri verin onun ruhundan, gönlünden kopararak çaldıklarınızı Geri verin namazını, niyazını Geri verin! Geri verin! Ama nâfile Siz vermek isteniz bile veremezsiniz ki! Çocuk istemiyor geri vermenizi Babasından (daha önemlisi Rabbindan) koparılan çocuğum hırsızlarla işbirliği içinde, onların safını seçmiş Aman Allah'ım, benim elimde cennetin yollarını öğrenmesi ve o yola koyulması için bana emânet olarak verilen yavrum, cehenneme doğru son sürat gitmekten o kadar memnun ki
Çalmışlardı çocuğumu Çalarken bahane de bulmuşlar, minareyi çalanların kılıf hazırladığı gibi kılıf da uydurmuşlardı: Güya beni ve çocuğumu düşündükleri için, çocuğumu kurtarmak, yetiştirmek içindi bu yapılanlar Bırakın benim çocuğumu, kurtulmasını istemiyorum ben!diye ortalığı birbirine katmak geliyor içimden Çocuğun, insanın âhiretini mahvetmenin, esas kurtuluşunu engellemenin adı olmuş kurtarmak, yetiştirmek, eğitmek Çalmışlardı çocuğumu ve onun yerine başka birini: Al, senin çocuğun bu!diyerek, zibidi bir genci teslim etmişlerdi bana, daha doğrusu beni teslim etmişlerdi ona Ama, hayır, bin defa hayır! Bu değildi benim çocuğum Hiç bana, dedesine benzer yanı yoktu bunun Müslüman çocuğu olamazdı bu, Peygamberime benzeyen hiçbir tarafı yoktu bu yabancının Benim çocuğum değildi bu Ölmüştü benim çocuğum
Vatan dediğin bir toprak parçası; evlât ise toprağın gülü; o yüzden vatanla ilgili meşhur beyti şöyle değiştirebiliriz: Sahipsiz nesillerin çalınması haktır; Sen sahip çıkarsan bu çocuklar çalınmayacaktır!Ben sahip çıkmadığım içindi bütün bunlar Çalmışlardı çocuğumu Kimlerin çaldığını öğrenmiş, hırsızı da yakalamıştım Ama, “yakaladım hırsızı derken, aslında benim yakam hırsızın elindeydi, asıl o beni bırakmıyordu Ne? Beni de mi çalmışlar? Biriktirdiğim üçbeş kuruşumu çalsalar, oturduğum evimi beni kandırarak elimden alsalar, her tarafı velveleye verir, ciyak ciyak bağırır feryad ü figan ederdim Çocuğumu çaldılar, bunları bile yapamadım Demek beni de çalmışlar çalanlar ki, sesimi bile çıkaramadım Çalınan çocuğumu geri vermediler, veremezlerdi tabii Çünkü ölmüştü artık o Öldürmüşlerdi onu Ama katillerden biri, hatta en büyüğü bendim: Ben öldürdüm onu, ben, ben, ben Hem de Firavun'un erkek çocuklarını doğramasından daha fecî bir şekilde öldürdüm Modern bir şekilde, incitmeden, nâzikçe; ama bu idamların en vahşîcesiydi Çağdaş câhiliyye döneminin yöntemiyle
Çocukların et ve kemiklerinden çok kıymetli olan dinini, imanını, hayâ ve iffetlerini, nâmus ve faziletlerini, âhiretlerini, topyekün onları insan yapan her şeylerini öldürmüştüm Bu cinâyetin en büyük suç ortağı benim, ben! Ben yardım etmeseydim, ben râzı olmasaydım dönemezdi bu zulüm çarkları Gerekirse cesedim bile durdurmaya yeterdi onları Ölümüm bile işe yarardı Direnmeliydim sonuna kadar Kâfir babası olmaktansa, hatta onun yüzünden küfre yaklaşmaktansa, büyük sıkıntılar çekmem, ölmem elbet daha iyiydi Benim gibi korkak babalar, büyük zulümlerin suç ortağı babalar yüzünden değil miydi bunca cinâyetler?
Doğduğunda kulağına ezan okunmuş, Allahu Ekber denmişti Öldüğünde yine En büyük sadece Allah'tır, O her şeyden daha büyük ve daha önemlidirdenilecek, arkasında namaza durulacaktı Ama doğumla ölüm arasındaki tüm hayatı ezan ve Allah kelimesinden, bu mânâlardan çok uzaktı Ben bir baba olarak, sadece doğarken mi, şimdiki gibi ceset haline geldikten sonra mı, ölünce mi hatırlatacaktım çocuğuma Allah'tan başka büyük olmadığını, diğerlerinin değer olmadığını? Başkaları başkalarının büyüklüğünü değerini anlatmışlardı Allah'ın büyüklüğü yerine ona; ben de dolaylı da olsa yardımcı olmuştum buna Artık şimdi o, ezandan, namazdan değil; castıkcustuk seslerinden zevk alıyor Allah'ın karşısında eğilmeyen vücudu tâğutlar, cıvık kızlar karşısında eğiliyordu Şimdi artık, çocuğumun taparcasına sevdikleri artistler, şarkıcılar, futbolcular, biraz da kızlardı İlâhların kurbanıydı benim yavrum Benim ellerimle kanı akıtılmış, sahte tanrıların önüne atılmıştı Esas suçlu bendim, ben, ben!
Affet beni evlâdım! Gerçi sen, şimdi henüz beni suçlamıyorsun ki affedesin Ama yarın Ahzâb sûresinin 6668 âyetleri aklıma geliyor sık sık Özellikle geceleri, devamlı senin suçlamaların, yakama yapışıp hesap sormalarınla sıçrayıp uyanıyorum Şöyle buyuruyordu o âyetlerde Cenâbı Hak, senin gibi mazlum kurbanların fecî durumunu anlatırken: O gün yüzleri ateş içinde kaynayıp çevrilirken: 'Vah bize! Keşke Allah'a itaat etseydik, Peygamber'e itaat etseydik!' diyecekler Yine şöyle diyecekler: 'Ey Rabbimız! Doğrusu biz, efendilerimize, beylerimize ve büyüklerimize (anababamıza ve diğer büyüklerimize) itaat ettik de onlar bizi dalâlete (yanlış ve sapık yola) götürdüler Ey Rabbimız! Onlara azâbın iki katını ver Ve onları büyük bir lânet ile lânetle (rahmetinden uzaklaştır)Bu âyetlerin meallerini öğrendim, bir de tefsirlere baksam, âhiretteki o acıklı sahneyi düşünerek iyice kahrolacağım Ama dünyada kahrolmak belki benim kurtuluşum, âhiret cezam için keffâretim olacak
Hele yatağa girip gözlerimi yumayım, hemen bir tablo çıkıyor karşıma: Çocuklarım yakama yapışmış beni cehenneme doğru sürüklüyorlar Esas suçlu bu!diye zebânîlere beni gösteriyorlar Lânetlerin en büyüğünü yapıyor, kendi çektikleri azâbın iki mislini çekmem için Allah’a yalvarıyorlar Kızamıyorum onlara Dünyada ben sizin için ne fedâkârlıklar yaptım, şimdi niye bana böyle davranıyorsunuz? Bırakın yakamı, ben size ne yaptım?diyemiyorum Çünkü çok şeyler yaptım, çok şeylerini yıktım, mahvettim biliyorum Esas suçlu ben olmasam, Cenâbı Hak onların bu davranışlarını anlatıp beni ikaz etmezdi zaten Evet, esas suçlu benim, ben! Affet beni evlâdım Sen affetmezsen, Cenâbı Hak da herhalde affetmeyecek Senin affetmen de dilinle değil; imana ve sâlih amele dönüşünle olacak Affet beni evlâdım! Seni yarının bile haram ve şirklerinden koruyacak köklü bir iman vermeliydim Böyle tavsiye ediyordu Hz Ali Fakat sen bugünlere bile dayanamadın Ne ektim ki onu biçeyim, ne verdim ki iman nâmına, küfre ve haramlara silâh adına; bugün senden ne bekleyeyim?
Senin istikbâlin için câhillerin mektep ve sokağına, iş tezgâhlarına, gazete ve televizyonuna seni teslim etmiştim İnan, senin istikbâlini düşündüğüm içindi bunlar Halbuki yeni yeni anlıyorum ki, istikbâl gelecek demekti Gelecek de âhiret ve âkıbetti, dönüş Allah'a idi Senin geleceğini, âhiretini düşünseydim, senin değerlerini parçalayacak olan canavarların önüne seni atar mıydım? Âhiretini üçbeş kuruşa satar mıydım? Otuz iki farzı öğrettim, Kur'an'ı hatim ettirdimdiyerek yan gelip yatar mıydım? Sonra da vah benim yavrum!deyip ortalığı velveleye katar mıydım? Seni cehenneme ellerimle atar mıydım? Söyleyin, çocuğumun istikbâlini gerçekten düşünseydim, bütün bunları yapar mıydım?
Hepiniz çobansınız Hepiniz güttüğünüz sürüden mes'ulsünüzBöyle buyuruyordu o sözlerin en güzelini, en doğrusunu konuşan Çobanlık yapabilmiş miydim? Allah'ın yasakladığı, sınır koyduğu hudûdu aşarken o ekin tarlasından çıkarabildim mi onu? Yoksa ben mi o yasak yerlerde otlattım çocuğumu? En azından göz yummadım mı o yasak ekinlerde otlamasına? Öyleyse güttüğüm sürünün değil; suç benim gibi çobanındı Kabahatin çoğu evlâdın değil; babanındı
En kıymetli varlığıma, Allah'ın emânetine ne yaptım? Emânete ihânet etmeden koruyabilmek için emâneti iyi tanımak ve nasıl korunacağını bilmek şarttır Emâneti niçin vermişti esas sahibi? Hâin olmamak için nasıl koruyacaktım, onu öğretmemiş miydi âlemlerin Rabbi? Târifesi yok muydu bunun? Öyleyse emânete ihânet eden hâin damgası yemeyi hak eden bendim, ben, ben! Enfâl sûresi 2728 âyetlerde öyle denmiyor muydu? Ey mü'minler! Allah'a ve Peygamber'e hâinlik etmeyin Bile bile aranızdaki emânetlere de hâinlik etmeyin Bilin ki, mallarınız ve evlâtlarınız ancak bir fitnedir (sizi günaha sokmaya sebep olabilecek sınavdır) Allah yanında ise büyük mükâfat vardırTeğâbün sûresinin 14 ve 15 âyetleri ise şu mealdeydi: Ey iman edenler! Zevcelerinizle evlâtlarınızdan bir kısmı (sizi ibâdetten alıkoymak, emirlerinize uymamak sûretiyle) size (bir nevî) düşmandır O halde onlardan sakının (kötülüklerinden emin olmayın) Mutlaka mallarınız ve çocuklarınız (sizin için) bir fitnedir (belâ ve imtihandır; çünkü sizi birtakım günahlara sokabilirler) Allah ise, büyük sevap O'nun katındadır
Affet beni evlâdım! Okuduğun kitapları, gazeteleri, konuştuğun arkadaşlarını, sana terbiye ve eğitim verenleri, seyrettiğin filmleri, oynadığın oyunları kontrol altında tutamadım; gerektiğinde ambargo koyamadım Kalbine ve kafana gireceklere gümrüksüz gel geç dercesine tavrımla, bahçedeki korkuluk kadar bile olamadım Bütün bunları benim yerime ve benden daha güzel yapacak Allah korkusunu, ihsan bilincini, tevhid şuurunu gönlüne yerleştiremedim Gecemi gündüzüme katıp, seni nasıl müslümanca yetiştirebilirim?diye planlar, programlar yapamadım Dinim seni nasıl yetiştirmemi emrediyor, öğrenip uygulayamadım Ben suçluyum Rabbim, Affet beni Allah'ım!
Bir zamanlar bana karşı yeterince hürmetli ve saygılı davranmıyor, emirlerimi yapmıyorsun diye kızıyordum sana Şimdi ise o kızdığıma kızıyorum yavrum Öyle görmüştük biz çocukluk ve gençliğimizde: Zerre kusur etmezdik saygı ve hürmette atalarımıza, hatta yaşça büyük herkese Ben de bir zamanlar senden bunu bekliyordum Çok önemliydi o demler, çocuğumun beni sayıp hürmet etmesi Şimdi kızarak gülüyorum bu halime Allah'a saygısız olan, O'nun emirlerini çiğneyen, Kur'an'ın hükümlerini umursamayan çocuk bana saygı gösterse ne olurdu? Allah'a saygı mı, bana saygı mı, hangisi daha önemliydi? Bir çeşit ilâhlık taslamış oluyordum o zamanlar Allah'a saygıdan çok kendime hürmet istiyordum Ölçü bendim, önce kendime istiyordum itaati ve saygıyı Önce benim sözüm tutulacak, emirlerim yerine getirilecekti Allah'ın emirlerinin tutulup tutulmaması benim için o günler önemli değil; benimki önemliydi Şimdi kızarak gülüyorum bu halime; ben neydim ki Allah'ın yanında, zerre bile olabilir miydim? Ben neydim ve neyim ki, Yaratan'a isyan ederken çocuk, ben kendimi düşünüp bana itaat ve saygı isteyeceğim?
Anababanın veya başka bir beşerin koyduğu kurallara karşı gelenler isyankâr olur, anarşist kabul edilir de, Allah'ın kanunlarına boyun eğmeyen, her şeyiyle isyan edip baş kaldırana anarşist ve isyankâr denmez de ne denirdi? Esas anarşist ve isyankâr, benim namaz kılmayan oğlumla, İslâmî örtüye bürünmeyen kızımdı Anarşiyi Batılı ve bâtıl rejimler üretiyordu, ama gençleri kurban eden bu rejimleri besleyen, anarşist yapanlara fırsat veren biraz da bendim, ben Anarşist babasıyım ben! Zehirli yılanları iyice besleyip büyüttükten sonra sokağa salıveren insan, yılandan daha suçlu, daha zararlı değil miydi? Kendi elleriyle yılanın zehirlerini takviye eden, ettiren terbiyeci, hele benim gibi tedbir de al(a)mamış ise, kendisi de zehirlenip ölecekti Keşke büyüttüğüm yılan, zehriyle sadece bana zarar verip beni öldürseydi de dâvâma saldırmasaydı, toplumu ifsâd etmeseydi!
Pek önemsemiyordum eskiden evlât terbiyesini Birkaç beylik lâfla oluverecek zannediyordum: Oğlum namaz kıl, kızım başını ört!Niçin kılacaklardı namazı, başını niye örtecekti kızım? Öğretmiyor, öğretemiyordum Öncelikle Allah'ın her şeyden fazla sevilip emirlerine itaat edilmeye lâyık biricik Rabbimız olduğunu, emirlerinin hikmetini, dünyâ ve âhiret saâdetine eriştireceğini Şimdiki gençler öyle bir toplum içinde yaşıyorlar ki, namaza, örtüye giden yollar tümüyle tıkalı Kolay mıydı bu devirde gencin namaz kılması, ahlâklıiffetli olması, başını örtmesi? Köklü, çok sağlam bir iman olmadan mümkün müydü bunlar? Gerçek iman olmadan sâlih amel olmayacak, tevhidî imanın adını ise düzen irticâ koyacak, toplum da bu zokayı yutacak Her şeyin başı imandı Motor olmadan veya motora enerji konmadan araba çalışabilir miydi? İnsanın motoru da kalbi idi; Kalbin ihtiyacı da iman Kalp motoru, iman enerjisi olmadan elbette çalışamazdı Kalp bütün vücuda kan pompalayacak güçte olmalıydı İman da her uzvu sâlih bir şekilde harekete geçirecek yeterliliktesağlamlıkta olmalıydı İman olmadan ya da yeterliliği bulunmadan hareketamelahlâk beklenebilir miydi? Kalp sağlam olursa bütün vücut sağlam olurdiyordu Allah'ın Rasûlü Kalbiimanı sağlamlaştırmalıydı her şeyden önce
Sonraları anladım, işin hiç de kolay olmadığını Yaptıklarımın kendimi avutmak, içimden gelen duyguları, vicdanımı bastırmak olduğunu; çocuğa hatim ettirmekle işin bitmediğini, belki başladığını Çocuğum yedi yaşına girince namaz ve örtüyle emredecek, emrimi yerine getirtmek için bir komutan edâsı takınacak; on yaşlarına geldiklerinde artık namaz ve tesettürün karşısındaki tüm iç ve dış engelleri kaldıracak, her nasılsa bunları hâlâ yapmazlarsa, onları hafifçe dövecektim; Böyle emrediyordu Yüce Peygamberim Namaz ve örtü prototipti, bir baş örnekti Diğer İslâmî emirler için de terbiye yolu bu idi Yapmış mıydım bütün bunları? İslâm'ı yaşamaya engel olacak kültürel, siyasal, sosyal, psikolojik tüm baskı ve engelleri ortadan kaldırmış mıydım? Ona müslümanca yaşayabileceği bir çevre hazırlamış mıydım? Hayır! Öyleyse esas suçlu bendim, ben!
Biri bana materyalist deseydi, kızardım eskiden Ama şimdi, eski hayatıma kendim bu sıfatı takıyorum Maddeci olmasaydım, çocuklarımın evvelâ rızıklarını mı düşünürdüm, yoksa müslümanca yetişmelerini mi? Ancak bir maddeperest yapabilirdi benim yaptıklarımı Yorgun argın, posam çıkmış vaziyette, dilim bir karış dışarıda işten eve dönüyordum Çocuklarla meşgul olacak zaman bile bulamıyordum (gerçi, söz aramızda; televizyona, kahveye yer yer vakit bulabiliyordum) “Bu kadar çalıştığım, sadece çocuklarım için diye teselli buluyor, çocuklarımı düşündüğümü sanıyor, kendimi kandırıyordum Çocukların midesini düşündüğüm kadar dinlerini düşünseydim, en az karınları kadar ruhlarını doyurmanın babanın esas görevi olduğunu hesap etseydim, herhalde sekiz saat de onların dinleriyle uğraşırdım; sekiz saat rızıkları için çalıştığım gibi Ama, dedim ya materyalistmişim, maddeye tapıyormuşum o zaman
Çocuk, çocukluk yapıp elini ateşe atsa, sobayı ellemeye kalksa elbette engellerdim; ille de yanmak istese de kendi haline bırakmaz, müsâade etmez, gerekirse, yanmasın diye, şefkatle tokatlardım onu Çünkü o, neyi yapınca, nasıl davranınca yanacağını bilemezdi Biraz büyüyünce, yine çocukluğun daniskasını yaparken, cehennem ateşine elini uzatıp, çevresinin teşviki ve kendi arzusuyla kendini ebedî alevlerin içine atarken seyirci kalmam, hatta bu yanma olayına yardımcı olmam neyle izah edilebilirdi? Evlâdımı sevseydim, ama Allah için ve gerçek sevgiyle sevseydim, onun cehenneme doğru yuvarlanmasına seyirci kalmaz, göz yummazdım Demek ki sevmiyormuşum seni; affet yavrum beni!
Sahibi bulunduğum bir sığır, bir koyun eve akşam birkaç saat gelmeyince, merak eder, aramaya çıkardım onu Evlâdım akşam eve geç geldiğinde bu kadar bile merak etmemiştim Koyunumu bir canavar, bir kurt yemesin diye araştırıp tedbir alıyordum da, evlâdımı nice kurtlar ve canavar tehdit ederken boş veriyor, hatta bazı kurtların eline kendim teslim ediyordum Kuzuyu kurttan çoban korur, ya çoban kurt olursa o sürünün hali ne olur? Bunu düşünmüyordum Hem kurtları kendi sürüme saldırtıyor, onlara fırsat veriyor, hem de güya çobanlık yapıyordum! Aslında çocuğun pek suçu yoktu O taklit etti yanlışlarımla beni, benim vekillerimi O örnek aldı; kanallarda seyrettiği artistlerin, şarkıcıların, futbolcuların hayatını Kızım, yıldız diye göklere çıkartılan şıfrıntıların kıyafetini, modasını, dansını Çocuk su gibi renksiz ve temiz geliyordu hayata Hangi kaba koyarsan onun rengini ve şeklini alıyordu Bendim, o suyu kirleten, o suyu çirkin boyalı pis bir kaba koyan Oğlum! Sana peygamberini ve ashâbını tanıtıp sevdiremedim; topçuları ve popçuları sevdirdiğim kadar On tane ashâbın adını sayamazdın ama, onlarca belki tonlarca futbolcu ve sanatçıları sayar, hayat hikâyelerini anlatırdın Ben hazırladım bu ortamı sana; televizyon adındaki öğretmeni ben tutup getirmiştim eve, sana bunları belletsin ve sevdirsin diye Kızım! Sana da Hz Âişe'yi, Hz Fâtıma'yı tanıtıp örnek gösteremedim Sen Sümeyye'leri, Sümeyrâ ve Rümeysâ'ları nereden bilecektin? Kim öğretecekti, evdeki o özel öğretmen mi? Onları değil; sanatçıları(!) örnek almana ben sebep oldum Evdeki ekrandan tepinme (pardon dans) dersini ve bin bir çeşit ahlâksızlıkhayâsızlık derslerini tâkip etmene ben seyirci oldum, ben sebep oldum, ben! Sen tabii, çocuk olarak, gözünle düşünecektin; aklınla değil Ve gördüklerine uyacaktın; dinine değil Onları gördün, onları belledin, onlara benzedin Artık ne hayâ kaldı, ne din
Televizyon ilk öğretmenindi Sen büyüdükçe öğretmenlerinin dereceleri de büyüyordu TV kanallarının öğretemediklerini de öğretsin diye video, sonra video CD player adlı özel ders veren öğretmeni eve getirdim; seni iyice eğitsinler, benim yerime yetiştirsinler diye DVD ve VCD adlı yabancı öğretmenler özel kitaplarla ders veriyordu: Özel filmlerle ev bir sinemaya, özel cliplerle gazinoya benziyordu Hayat, bir filmden, bir oyundan, müzikten ve futboldan ibâretti çocukların gözünde Böylece hem vakitlerini, hem kendi inanç ve ahlâklarını bu yabancı markalı silâhlarla öldürüyorlar, bir anlamda intihar ediyorlardı çocuklar Baba olarak ben kahveden çıkmazsam, çocuklarım da tabii bana, benim modern tarzıma benzeyeceklerdi
Öyle bir ortamda, öyle bir çevrede büyüttüm yavrum seni ki, o yerlerde haramlar şiirleşmiş, günahlar süslenmişti Buradaki yollarda trafik işaretleri “geri dönülmez (tevbe edilmez), yasaktır, “tek yönlü yol gibi işaretlerdi Ama “tehlike! ve “kaygan yol! tabelalarına, hele “çıkmaz yol! işaretine aldıran, hatta onları gören de yoktu Mecbûrî istikamet okları hep şirk ve isyanı gösteriyordu Hırçın dalgaları olan canavar bir denize, yüzmeyi öğretmeden, can simidi takmadan ben bıraktım seni! Nasıl tahammül edecektin buna? Boğulunca seni suçlamaya başladım Ama yeni yeni anladım: Esas suçlu sen değil; bendim, ben!
Uykusuz geceler geçiriyorum hep, Allah’a isyankâr birinin babasıyım diye Artık dünyanın hiçbir zevki önemli değil, İslâmî örtüden nefret eden bir kızın babasıyım çünkü Diyebilirsiniz ki; “Hz Nuh’un ve bazı başka peygamber ve kâmil mü’minlerin de çocuğu iman sahibi, ahlâklı kişiler değildi! Ben de derim ki: Onlar mes’ul değiller; çünkü terbiye ve tebliğ görevlerini tümüyle yaptılar Ondan sonrası, yani hidâyeti vermek Allah’a âitti Mesele, çocukların şöyle veya böyle olmalarından daha çok; benim, vazifemi, bu konudaki dinimin tüm emirlerini yapıp yapmadığım idi Ve ben görevimi hemen hiç denilecek kadar yapmamıştım Suçluydum ben, suçluyum ben; Affet beni Allah’ım!
Ah! Şimdiki aklım ve imanım olsaydı Ah bir olsaydı, çocuklarımı nasıl yetiştireceğimi bilirdim (Bilirdim ama; çevre, sosyal ve siyasal yapı, kapitalist ilkelere uyan çalışma şartları, eğitim düzelmeden kendine bile sahip olamıyorsun ki çocuğuna sahip olasın Çöplükte belki, ama, gübrelikte gül yetiştirmek mümkün mü? O yüzden gübreliği temizlemeye, gül devrini oluşturmaya çalışırdım bir yandan Sivrisinekle mücâdelenin kesin yolu, bataklığın kurutulmasıydı çünkü) Gerekirse hicret ederdim sırf bu yüzden; hiç olmazsa olumsuz çevreden, sürüden ayrılırdım Ben hayvan değilim ki Ne işim var sürüde? Uydum kalabalığa demezdim o zaman İnsanların çoğuna uyarsa, Peygamberimiz’i bile çoğunluğun saptıracağını söylüyor Kur’an En’âm sûresi 116 âyette Kalabalıkların yaptıklarını değil; yapılması gerekeni, yani Rabbimın yap dediklerini yapardım o zaman Teslim etmezdim kâfirlerin ve küfrün eline en kıymetli varlığımı Sahip çıkardım İlâhî emânete, birinci işim o olurdu, her şeyden önce gelirdi onları müslümanca yetiştirmek Çok küçük yaştan itibaren Allah sevgisi, Peygamber sevgisi verirdim; her sevgiden önce ve en büyük sevgi olarak İlâhî emirleri, ibâdetleri niçin yapması gerektiğini anlatır, her konuda şuurlandırmaya çalışır, okuduğu Kur’an’ın ne olduğunu, ne emirler içerdiğini, anlamını, namaza niçin ihtiyacımız bulunduğunu öğretir ve sevdirirdim ona Allah ve Peygamber sevgisini, Kur’an ve ibâdet şuurunu verince, bu konuyla ilgili aradan engelleri kaldırınca, evet o zaman zorlayan olsa da sevemezdi Allah ve Rasûl'ün sevmediklerini; benzemek istemezdi dinsizlere, donsuzlara Nefret ederdi o zaman küfür ve kâfirin her çeşidinden Ya kendim İslâm’ı iyice öğrenip öğretirdim çocuğuma (ki en güzeli buydu), ya da aldığım aylığın yarısını, hatta daha fazlasını seve seve gerekirse verirdim uzmanına, özel hocalar tutardım Evet, şimdiki aklım olsa mutlaka bunları yapardım
Aslında, zamanımızda ilim konusunda müslümanın işi çok kolaydı: Her konuda çeşit çeşit güzel kitaplar yazılıyor, nice konular araştırılarak hazır lokma haline getirilip kitap diye, dergi diye, CD diye sunuluyordu Evlât terbiyesi, çocuk eğitimi konusunda da onlarca kitap vardı; alır okurdum birini, nasıl terbiyeyi emrediyordu İslâm, öğrenir, tatbik etmeye çalışırdım
Uğraşır mıydım bu kadar onların sadece dünyada çokça rahat etmeleri, karınlarını çokça doyurmaları için? “Daha çok para kazanıp onlara bırakayım da, benden sonra daha çok haramları daha kolayca işlesinler diyebilir miydim? Bırakacağım mirasla (eğer dinlerini, yaşayışlarını kuvvetlendirmemişsem) onların, kolaylıkla bir sürü günah işlemelerine fırsatı böylece ben vermiş olmaz mıydım? Şimdiki aklım olsaydı böyle düşünürdüm tabii Beşinci büyük halîfe kabul edilen zâtın hayatını öğrendim yeni yeni Öyle diyordu Ömer bin Abdülaziz ölüm döşeğinde, “her şeyini infak ettin; iyi de, çocuklarına bir şey bırakmadın Onları hiç düşünmedin mi? diyen yakınlarına: “Onlar müslüman iseler ne âlâ! Onlara Allah’ı bırakıyorum sadece; yetmez mi? Onları müslüman olarak yetiştirmişim; Allah da, onlar da bunu kâfi görür Yok, onlar kâfir iseler, ben onları müslüman olarak yetiştiremediysem, onlardan bana ne? Ne yiyecekler, ne edecekler, bana ne o gâvurlardan? İster benim evlâdım olsun, ister yabancı, kâfirlere mal bırakıp daha mı azdıracaktım? Benim bıraktığımla işledikleri haramdan ben mi sorumlu olacaktım? Bunu mu isterdiniz? Evet, böyle diyordu o zât Ben de onu örnek alır, ben de öyle derdim Çünkü öğrendim ki Yüce Peygamberimiz “Hiç bir baba, çocuğuna güzel terbiyeden daha üstün bir şey bağışlayamaz, bırakamaz diyordu Ben de onlara dünyalık bırakacağım diye çokça rezillik çekip çokça yorulmaz, hem de esas olarak, âhiret azığı olacak terbiyeyi verirdim olanca gücümle Hem onları, hem kendimi kurtarırdım böylece Ne bırakmıştı o merhamet peygamberi kendi çocuklarına; onu düşünürdüm O ne yaptıysa güzel yapmıştır derdim Nerelerde yetiştirdi, kimlerin eline teslim etti sahâbeler çocuklarını, inceler, o yıldızlardan ışık alırdım
Yaşatamıyorsam müslümanca çolukçocuğumu, giderdim daha müslümanca yaşayabileceğimiz bir yere; Göçerdik âilece Değmez miydi bunca çile Allah’ın güzel bir emâneti olan bebelere? Ve duâ ederdim çocuklarım için devamlı; onların ıslâhı, ihlâsı için Zayıf da olsa bir hadis rivâyetinde: “Anababanın çocuklarına duâsı, Peygamberlerin ümmetine duâsı gibidir (Geri çevrilmez, kabul olunur) buyuruluyor Maddî tedbirlerimi alır, terbiyesi için son imkânıma kadar uğraşır, gerisini Allah’a bırakır, O’ndan yardım beklerdim Bilirdim ki ben O’nun için bir adım atsam, O bana doğru koşarak gelecek, kapılarını açacaktır
Bugünkü ölümden beter hayatın zilletine katlanıp kâfirlere benzer şekilde, hayvan gibi yaşayıp ölümden sonraki azâba hazırlanacağıma, ölümsüzleşirdim böylece Öldükten sonra yaşamak, ecir almaya devam etmek mümkündü; canlı cenâze olmanın mümkün olduğu gibi Amel defteri kapanmayan müslümanlardan biri, hadisi şerife göre, “arkasından duâ edecek hayırlı bir evlât yetiştiren olacaktı Ben öldükten sonra bile sevâbım artmaya devam edecekti Sevaplarla yaşayacaktım çocuğum yaşadıkça
Ve olmadı bütün bunlar Affet beni Allah’ım!
Hayâlmeyâl seni gördüm yavrum az önce bir sis perdesi arkasında, bulutların arasında Benim sapladığım modern bıçakla kanlanan kefen içinde Ayaklarına kapanmak istedim yavrum senin: “Affet beni! diye Sen, hem benden korkarak kaçıyor, hem “dosdoğru inan ve inandığın gibi yaşa! diyordun Demek, suçumun keffâreti buydu Affedebilmen, affedilebilmem için dediğini yapmalıydım; onu anlatıyordun Gerçek mü’mine yakışır şekilde yaşayacağım, müslüman olarak ölmeye çalışacağım Söz veriyorum, söz veriyorum
Sakın! Bu, senin hikâyen olmasın
Bir evlât katiliyim ben İşlediğim cinâyetin farkına yeni varan bir sarhoşluk içinde, etkemik yığını ruhsuz bir ceset karşısında avazım çıktığı kadar bağırıyorum: Yavrum, seni ben öldürdüm; Affet beni evlâdım!
Aman Allah'ım, evlât katili olmak! Ne fecî şey yâ Rabbî! Katil olmak, hem de çok sevdiği, doğunca dünyaların kendisinin olduğu, yiyeceğinden kesip yedirdiği, yetişmesi için her şeyini seferber ettiği evlâdının, öz çocuğunun katili olmak
Nasıl mı oldu bu iş? Anlatmaya çalışayım: Efendim, aslında çok farklı şey değildi yaptıklarım Anlayacağınız, uydum kalabalığa, el ne yapıyorsa ben de onu yaptım; ne bir fazla ne bir eksik Ele baktım, onlar ne yapıyorsa ben de yaptım, doğru yoldan öyle saptım Nereden bilebilirdim işin sonunun böyle fecî bir cinâyetle noktalanacağını? Ne bileyim herkesin bal dediği, benim de câhil olduğum için kanıp öyle zannettiğim şeyin aslında zehir olduğunu? Kendi ellerimle yavaş yavaş çocuğuma o zehirden içirdim Sonra, bir de baktım ki tümüyle zehirlenmiş çocuğum
Çocuğun sağ, ölmedi ki, nereden çıkarıyorsun bunları?mı diyorsunuz? Şu zibidi mi, şu ruhsuz zavallı mı, şu canlı cenâze mi, şu hayat süren leş mi benim çocuğum? Hayır, hayır yanılıyorsunuz! Çoktan öldü, daha doğrusu öldürüldü benim çocuğum Hem de katillerden biri ve en büyüğü benim, ben! Evet, asacak mısınız, kesecek misiniz, her cezaya hazırım; bu evlât ölü, ben de katilim Daha onun ölü olduğunu hâlâ anlayamıyorsanız ki dün ben de farkında değildim öyleyse Evet, evet, öyleyse siz de evlât katili ve benim de suç ortağımsınız
İlk câhiliyye asrında çocuklarını diri diri toprağa gömüyormuş câhil Araplar Sizi bilmem, ama artık ben ayıplayamıyorum onları Çünkü yeni yeni anladım kendi yaptığımın daha fecî olduğunu Onlar, çocuklarının sadece maddesini öldürüyormuş; bense mânâsını öldürdüm Onlar, çocuklarının üçbeş günlük dünya hayatlarını yok ediyorlarmış; bense âhiretlerini mahvettim Onlar, sadece kız çocuklarını öldürüyorlarmış; bense kızerkek hepsini öldürdüm Gerçek katillik, asıl barbarlık câhiliyye Araplarının yaptığı gibi değil; benim yaptığım gibi olur Onlar, çocuklarını günahsız yaşta öldürerek, onları cehennemlik olmaktan farkında olmadan kurtarıyorlarmış Çocuklar için gerçek ölüm değil; kurtuluşmuş bu Bense kendi ellerimle ateşe ittim onları, hem de bu dünyanın basit ateşine değil, cehenneme sürükledim, oraya ellerimle attım onları Çocuklarım da şimdi beni oraya çekiyorlar, bana kendi yanlarında yer ayırmışlar, dâvetiye üstüne dâvetiye gönderiyorlar Bilmem bu çağrıyı geri çevirebilecek miyim?
Evlâdım! Senin terbiyenin, daha senin anneni seçmekle başladığını, bülûğ yaşına kadar tümüyle, ondan sonra da tavsiyelerle, yetişmen için bütün sorumluluğun bana ait olduğunu nereden bilebilirdim o zamanlar Beni câhil bırakanlar, İslâm'dan habersiz yetiştirenler, hele hele anneni daha bir câhil bırakanlar, gâvur gibi yaşamamız için çabalayanlar da benim kadar suçlu değil mi? Ama, esas suçlu yine de benim, ben! Affet beni evlâdım Sana ilk kelime olarak ALLAH demesini öğretmeliymişim Yeni yeni öğrendim bunu Gerçi sık sık duyardım sana helâl lokma yedirmenin şart olduğunu Ama nereden, nasıl, ne kadar helâl bulacaktım? Düzen buydu, mutlaka helâla haram da karışıyordu Eh ben de tümüyle dikkat edemezdim; zâten kim ediyordu?
İşimden başımı kaşıyamıyordum, eşim de başından savmaya bakıyordu Sağolsun (yok, sözün gelişi dedim, yok olsun!) bizim yerimize çocukla ilgilenenler oluyordu: Sokakta birçok fesat, evde televizyon denen âlet, çocuğu avutuyordu Sonradan anladım ki, avutmuyor, eğitiyor, öğütüyordu Ağaç yaşken eğilirdi Benim körpe fidanım da yaşken her yana yamuluyor, küfrün her boyasıyla boyanıyordu, hem de hayat boyu çıkmayacak boyayla Artık; inancı, fikirleri, düşünce ve davranışlarıyla, her şeyiyle müslüman çocuğuna hiç benzemiyordu Bir gâvurun çocuğuyla yan yana konulsa, benimkinin müslüman olduğunu, diğerinden farklı bulunduğunu nesiyle isbat edeceklerdi? Mümkün değildi mü'min olanını ayırdetmek Beş bilinmeyenli denklem uğraşılarak çözülebilirdi, ama bu sorunun altından kalkmak her babayiğidin, hatta Pentium 4 PC'nin harcı değildi Halbuki her temel esasta çok farklı bir inancı, yaşayışı ve ahlâkı olacaktı; böyle istiyordu Mevlâ En güzel boya Allah'ın boyasıydı Boyacılar da çocuk babası, sonra çocuğun hocasıydı, böyle olmalıydı
Ben bunları o zamanlar hiç görmüyor, düşünmüyor, çaresini aramıyor değildim Çevremde namazlı niyazlı insanlar çocuğunun dini için, ne yapıyorsa, ben de onu yapmaya karar verdim Ben din bakımından câhil sayılırdım Anası ise ooo, zır câhil Kendimiz ne öğretecektik çocuğa? Hocaya gönderdim yaz tatilleri, bazen de hafta sonları Pazar günleri Çocuk hocadan şikâyetçiydi, önemsemedim şikâyetlerini Ama niye çocuk, öğretmeninden hiç şikâyetçi olmadığı halde, hocadan hiç hoşlanmıyordu Kafama takılıyordu bu Çocuğun dediğine bakılırsa hoca pek bir şey öğretmiyor, bir sürü çocuğu ancak zorla susturuyor, çok da dövüyormuş Olsun, yine de gidecekti çocuk hocaya Çünkü evlâdım dinini iyi bilsin istiyordum Nereden bilebilirdim o zamanlar dinin üçbeş gün hocaya gitmekle öğrenilmeyeceğini Ben hocaya yardımcı olmadan, düzen her kurumuyla, çevre de her yönüyle hocanın vermek istediklerini bozup tam tersini her türlü zengin imkânlarıyla vermeyi terk etmeden mümkün müydü çocuğa dinini gerçekten öğretmek, öğrendiği dini yaşatmak? O zamanlar bilemezdim bunları
O zamanlar biliyordum çocuğun nasıl dindar olacağını, dinini nasıl öğreneceğini: Hocayacâmiye arada sırada gönderirsem iş tamamdı O öğretirdi nasıl olsa çocuğa dinini Çocuk böylece otuz iki farzı ezberleyecek, Kur'an'ı hatim edecekti Namaz kılmasını da öğrenince, eh ne kaldı geriye, iş tamamdı Ben böylece vazifemi yapmış olurdum Allah bana çocuğunu niye okutmadın?demez, kurtulurdum Mes'ûliyetten kurtulmak(!) için çok gayret ederek, zorla da olsa, çocuğu hocaya gönderdim Bazen kaytarıp kaytarmadığını takip edemedim, ama başkasından daha çok uğraşarak, çocuğun oyunundan, eğlencesinden kısarak câmiye gitmesine çalıştım Bir gün olsun, çocuk ne okuyor, hocanın şikâyeti var mı, merak ederek sorup kontrol etmedim, ama yıllarca tatilleri hep gönderdim Veee sonunda, zorla da olsa, unutup unutup tekrar elife dönse de hatim ettirdim Otuz iki farzı da su gibi sayacak şekilde kerataya ezberlettim Ehh, artık görevimi yapmış olmanın mutluluğu vardı bende Çocuk dinini de öğrenmiş, benden sorumluluk da gitmişti O zaman bana göre din bundan ibâret, çocuğu yetiştirmek için bunlar gerekti Bunları da senelerce uğraştan sonra halletmiştim Çok sonraları anlayacaktım ki, bunlar, vicdanımdaki din yarasını pansumana yarayan fantezilerden ibaretti Hiç yoktan iyiydi ama çocuğumu İslâmlaştırmaya, fıtratını korumaya, keferenin istediği ve şekillendirdiği yapıyı kökten değiştirip çocuğun hayatını yönlendirerek âhiretini kurtarmaya kâfi gelmekten öyle uzaktı ki Ve benim sorumluluğumu gidermekten
Çocuğuma hatim ettirdiğim halde, hayret! Benim de arasıra hatırlatmama rağmen çocuk hiç namaz kılmıyordu Oğlum, hiç olmazsa Cuma'ya git, Cuma akşamları dedelerine Kur’an oku!Nerdeee? Peki, “ben günahkârım, çocuğum arkamdan Kur’an okusun, ben de onun yüzünden kurtulayım diye aslında kendim için okutmuştum onu, şimdi hiç Kur’an okumadığına göre, ben ölünce arkamdan, herhalde elinden düşürmediği romanları okuyacaktı Öğrendiği halde Kur’an okumuyor, nasıl kılınacağını bildiği halde namaza yaklaşmıyordu Ne yapsam nâfile! (Gerçi, söz aramızda, fazla da bir şey yap(a)mıyordum ya) Yavaş yavaş delikanlı olmaya başlıyordu, ama cennetle müjdelenen gence, Peygamberimiz'in ashâbına, hatta sıradan bir ümmetine, İslâm tipine hiç benzer yanı yoktu bizim delikanlının Kızım da başını zorla kapatıyor, ben olmadığım veya zorlamadığım zaman biliyordum ki başını hiç örtmüyordu Senelerce alıştırmış olacaklar, körpe fidanımı iyice bükmüş olacaklar, sevdirmiş olacaklardı benim yerine çocuğa yön verenler Bu ortamı ben hazırlamış, ben vekiller tutmuştum Her doğan çocuk İslâm fıtratı üzere doğar Sonra anababası onu gâvurlaştırırBuna yakındı hadis meâli Çocuğun gâvurlaşmasından, önce anababa sorumluydu Evet suç benimdi; affet beni Allah’ım!
Bir tavuk kadar bile olamadım Allah'ın emânetine onun kadar bile sahip çıkamadım Bir tavuk, yavru civcivine zarar verecek bir düşman, yavrusunu (ç)almaya kalksa, hayatını tehlikeye atarak, atılırdı düşmanının üstüne Ölümü göze alırdı da vermezdi yavrusunu hiçbirine Bense, yapamadım bu kadarını bile Hiçbir hayvanın yapamayacağı vahşîliği yaptım Çocuğumu düşmanın önüne kendim attım
Bir hırsızlık olayı ile karşı karşıya idim Hem de en sevdiğim dünya nimeti olan yavrumu çalmışlardı Kimler mi? Hırsızların kiminin adını bile anamıyorum, çevre deyip geçeyim; okullar, sokaklar, kanallar, gazeteler, kitaplar, partiler, topçular, popçular Evet, hem de göz göre göre çalmışlardı çocuğumu, herkes seyirciydi sadece Sessiz çığlığımla ciğerlerimi yırtarcasına bağırıyorum: “Geri verin çocuğumu! Geri verin çocuğumun dinini, imanını, ahlâkını Geri verin onun ruhundan, gönlünden kopararak çaldıklarınızı Geri verin namazını, niyazını Geri verin! Geri verin! Ama nâfile Siz vermek isteniz bile veremezsiniz ki! Çocuk istemiyor geri vermenizi Babasından (daha önemlisi Rabbindan) koparılan çocuğum hırsızlarla işbirliği içinde, onların safını seçmiş Aman Allah'ım, benim elimde cennetin yollarını öğrenmesi ve o yola koyulması için bana emânet olarak verilen yavrum, cehenneme doğru son sürat gitmekten o kadar memnun ki
Çalmışlardı çocuğumu Çalarken bahane de bulmuşlar, minareyi çalanların kılıf hazırladığı gibi kılıf da uydurmuşlardı: Güya beni ve çocuğumu düşündükleri için, çocuğumu kurtarmak, yetiştirmek içindi bu yapılanlar Bırakın benim çocuğumu, kurtulmasını istemiyorum ben!diye ortalığı birbirine katmak geliyor içimden Çocuğun, insanın âhiretini mahvetmenin, esas kurtuluşunu engellemenin adı olmuş kurtarmak, yetiştirmek, eğitmek Çalmışlardı çocuğumu ve onun yerine başka birini: Al, senin çocuğun bu!diyerek, zibidi bir genci teslim etmişlerdi bana, daha doğrusu beni teslim etmişlerdi ona Ama, hayır, bin defa hayır! Bu değildi benim çocuğum Hiç bana, dedesine benzer yanı yoktu bunun Müslüman çocuğu olamazdı bu, Peygamberime benzeyen hiçbir tarafı yoktu bu yabancının Benim çocuğum değildi bu Ölmüştü benim çocuğum
Vatan dediğin bir toprak parçası; evlât ise toprağın gülü; o yüzden vatanla ilgili meşhur beyti şöyle değiştirebiliriz: Sahipsiz nesillerin çalınması haktır; Sen sahip çıkarsan bu çocuklar çalınmayacaktır!Ben sahip çıkmadığım içindi bütün bunlar Çalmışlardı çocuğumu Kimlerin çaldığını öğrenmiş, hırsızı da yakalamıştım Ama, “yakaladım hırsızı derken, aslında benim yakam hırsızın elindeydi, asıl o beni bırakmıyordu Ne? Beni de mi çalmışlar? Biriktirdiğim üçbeş kuruşumu çalsalar, oturduğum evimi beni kandırarak elimden alsalar, her tarafı velveleye verir, ciyak ciyak bağırır feryad ü figan ederdim Çocuğumu çaldılar, bunları bile yapamadım Demek beni de çalmışlar çalanlar ki, sesimi bile çıkaramadım Çalınan çocuğumu geri vermediler, veremezlerdi tabii Çünkü ölmüştü artık o Öldürmüşlerdi onu Ama katillerden biri, hatta en büyüğü bendim: Ben öldürdüm onu, ben, ben, ben Hem de Firavun'un erkek çocuklarını doğramasından daha fecî bir şekilde öldürdüm Modern bir şekilde, incitmeden, nâzikçe; ama bu idamların en vahşîcesiydi Çağdaş câhiliyye döneminin yöntemiyle
Çocukların et ve kemiklerinden çok kıymetli olan dinini, imanını, hayâ ve iffetlerini, nâmus ve faziletlerini, âhiretlerini, topyekün onları insan yapan her şeylerini öldürmüştüm Bu cinâyetin en büyük suç ortağı benim, ben! Ben yardım etmeseydim, ben râzı olmasaydım dönemezdi bu zulüm çarkları Gerekirse cesedim bile durdurmaya yeterdi onları Ölümüm bile işe yarardı Direnmeliydim sonuna kadar Kâfir babası olmaktansa, hatta onun yüzünden küfre yaklaşmaktansa, büyük sıkıntılar çekmem, ölmem elbet daha iyiydi Benim gibi korkak babalar, büyük zulümlerin suç ortağı babalar yüzünden değil miydi bunca cinâyetler?
Doğduğunda kulağına ezan okunmuş, Allahu Ekber denmişti Öldüğünde yine En büyük sadece Allah'tır, O her şeyden daha büyük ve daha önemlidirdenilecek, arkasında namaza durulacaktı Ama doğumla ölüm arasındaki tüm hayatı ezan ve Allah kelimesinden, bu mânâlardan çok uzaktı Ben bir baba olarak, sadece doğarken mi, şimdiki gibi ceset haline geldikten sonra mı, ölünce mi hatırlatacaktım çocuğuma Allah'tan başka büyük olmadığını, diğerlerinin değer olmadığını? Başkaları başkalarının büyüklüğünü değerini anlatmışlardı Allah'ın büyüklüğü yerine ona; ben de dolaylı da olsa yardımcı olmuştum buna Artık şimdi o, ezandan, namazdan değil; castıkcustuk seslerinden zevk alıyor Allah'ın karşısında eğilmeyen vücudu tâğutlar, cıvık kızlar karşısında eğiliyordu Şimdi artık, çocuğumun taparcasına sevdikleri artistler, şarkıcılar, futbolcular, biraz da kızlardı İlâhların kurbanıydı benim yavrum Benim ellerimle kanı akıtılmış, sahte tanrıların önüne atılmıştı Esas suçlu bendim, ben, ben!
Affet beni evlâdım! Gerçi sen, şimdi henüz beni suçlamıyorsun ki affedesin Ama yarın Ahzâb sûresinin 6668 âyetleri aklıma geliyor sık sık Özellikle geceleri, devamlı senin suçlamaların, yakama yapışıp hesap sormalarınla sıçrayıp uyanıyorum Şöyle buyuruyordu o âyetlerde Cenâbı Hak, senin gibi mazlum kurbanların fecî durumunu anlatırken: O gün yüzleri ateş içinde kaynayıp çevrilirken: 'Vah bize! Keşke Allah'a itaat etseydik, Peygamber'e itaat etseydik!' diyecekler Yine şöyle diyecekler: 'Ey Rabbimız! Doğrusu biz, efendilerimize, beylerimize ve büyüklerimize (anababamıza ve diğer büyüklerimize) itaat ettik de onlar bizi dalâlete (yanlış ve sapık yola) götürdüler Ey Rabbimız! Onlara azâbın iki katını ver Ve onları büyük bir lânet ile lânetle (rahmetinden uzaklaştır)Bu âyetlerin meallerini öğrendim, bir de tefsirlere baksam, âhiretteki o acıklı sahneyi düşünerek iyice kahrolacağım Ama dünyada kahrolmak belki benim kurtuluşum, âhiret cezam için keffâretim olacak
Hele yatağa girip gözlerimi yumayım, hemen bir tablo çıkıyor karşıma: Çocuklarım yakama yapışmış beni cehenneme doğru sürüklüyorlar Esas suçlu bu!diye zebânîlere beni gösteriyorlar Lânetlerin en büyüğünü yapıyor, kendi çektikleri azâbın iki mislini çekmem için Allah’a yalvarıyorlar Kızamıyorum onlara Dünyada ben sizin için ne fedâkârlıklar yaptım, şimdi niye bana böyle davranıyorsunuz? Bırakın yakamı, ben size ne yaptım?diyemiyorum Çünkü çok şeyler yaptım, çok şeylerini yıktım, mahvettim biliyorum Esas suçlu ben olmasam, Cenâbı Hak onların bu davranışlarını anlatıp beni ikaz etmezdi zaten Evet, esas suçlu benim, ben! Affet beni evlâdım Sen affetmezsen, Cenâbı Hak da herhalde affetmeyecek Senin affetmen de dilinle değil; imana ve sâlih amele dönüşünle olacak Affet beni evlâdım! Seni yarının bile haram ve şirklerinden koruyacak köklü bir iman vermeliydim Böyle tavsiye ediyordu Hz Ali Fakat sen bugünlere bile dayanamadın Ne ektim ki onu biçeyim, ne verdim ki iman nâmına, küfre ve haramlara silâh adına; bugün senden ne bekleyeyim?
Senin istikbâlin için câhillerin mektep ve sokağına, iş tezgâhlarına, gazete ve televizyonuna seni teslim etmiştim İnan, senin istikbâlini düşündüğüm içindi bunlar Halbuki yeni yeni anlıyorum ki, istikbâl gelecek demekti Gelecek de âhiret ve âkıbetti, dönüş Allah'a idi Senin geleceğini, âhiretini düşünseydim, senin değerlerini parçalayacak olan canavarların önüne seni atar mıydım? Âhiretini üçbeş kuruşa satar mıydım? Otuz iki farzı öğrettim, Kur'an'ı hatim ettirdimdiyerek yan gelip yatar mıydım? Sonra da vah benim yavrum!deyip ortalığı velveleye katar mıydım? Seni cehenneme ellerimle atar mıydım? Söyleyin, çocuğumun istikbâlini gerçekten düşünseydim, bütün bunları yapar mıydım?
Hepiniz çobansınız Hepiniz güttüğünüz sürüden mes'ulsünüzBöyle buyuruyordu o sözlerin en güzelini, en doğrusunu konuşan Çobanlık yapabilmiş miydim? Allah'ın yasakladığı, sınır koyduğu hudûdu aşarken o ekin tarlasından çıkarabildim mi onu? Yoksa ben mi o yasak yerlerde otlattım çocuğumu? En azından göz yummadım mı o yasak ekinlerde otlamasına? Öyleyse güttüğüm sürünün değil; suç benim gibi çobanındı Kabahatin çoğu evlâdın değil; babanındı
En kıymetli varlığıma, Allah'ın emânetine ne yaptım? Emânete ihânet etmeden koruyabilmek için emâneti iyi tanımak ve nasıl korunacağını bilmek şarttır Emâneti niçin vermişti esas sahibi? Hâin olmamak için nasıl koruyacaktım, onu öğretmemiş miydi âlemlerin Rabbi? Târifesi yok muydu bunun? Öyleyse emânete ihânet eden hâin damgası yemeyi hak eden bendim, ben, ben! Enfâl sûresi 2728 âyetlerde öyle denmiyor muydu? Ey mü'minler! Allah'a ve Peygamber'e hâinlik etmeyin Bile bile aranızdaki emânetlere de hâinlik etmeyin Bilin ki, mallarınız ve evlâtlarınız ancak bir fitnedir (sizi günaha sokmaya sebep olabilecek sınavdır) Allah yanında ise büyük mükâfat vardırTeğâbün sûresinin 14 ve 15 âyetleri ise şu mealdeydi: Ey iman edenler! Zevcelerinizle evlâtlarınızdan bir kısmı (sizi ibâdetten alıkoymak, emirlerinize uymamak sûretiyle) size (bir nevî) düşmandır O halde onlardan sakının (kötülüklerinden emin olmayın) Mutlaka mallarınız ve çocuklarınız (sizin için) bir fitnedir (belâ ve imtihandır; çünkü sizi birtakım günahlara sokabilirler) Allah ise, büyük sevap O'nun katındadır
Affet beni evlâdım! Okuduğun kitapları, gazeteleri, konuştuğun arkadaşlarını, sana terbiye ve eğitim verenleri, seyrettiğin filmleri, oynadığın oyunları kontrol altında tutamadım; gerektiğinde ambargo koyamadım Kalbine ve kafana gireceklere gümrüksüz gel geç dercesine tavrımla, bahçedeki korkuluk kadar bile olamadım Bütün bunları benim yerime ve benden daha güzel yapacak Allah korkusunu, ihsan bilincini, tevhid şuurunu gönlüne yerleştiremedim Gecemi gündüzüme katıp, seni nasıl müslümanca yetiştirebilirim?diye planlar, programlar yapamadım Dinim seni nasıl yetiştirmemi emrediyor, öğrenip uygulayamadım Ben suçluyum Rabbim, Affet beni Allah'ım!
Bir zamanlar bana karşı yeterince hürmetli ve saygılı davranmıyor, emirlerimi yapmıyorsun diye kızıyordum sana Şimdi ise o kızdığıma kızıyorum yavrum Öyle görmüştük biz çocukluk ve gençliğimizde: Zerre kusur etmezdik saygı ve hürmette atalarımıza, hatta yaşça büyük herkese Ben de bir zamanlar senden bunu bekliyordum Çok önemliydi o demler, çocuğumun beni sayıp hürmet etmesi Şimdi kızarak gülüyorum bu halime Allah'a saygısız olan, O'nun emirlerini çiğneyen, Kur'an'ın hükümlerini umursamayan çocuk bana saygı gösterse ne olurdu? Allah'a saygı mı, bana saygı mı, hangisi daha önemliydi? Bir çeşit ilâhlık taslamış oluyordum o zamanlar Allah'a saygıdan çok kendime hürmet istiyordum Ölçü bendim, önce kendime istiyordum itaati ve saygıyı Önce benim sözüm tutulacak, emirlerim yerine getirilecekti Allah'ın emirlerinin tutulup tutulmaması benim için o günler önemli değil; benimki önemliydi Şimdi kızarak gülüyorum bu halime; ben neydim ki Allah'ın yanında, zerre bile olabilir miydim? Ben neydim ve neyim ki, Yaratan'a isyan ederken çocuk, ben kendimi düşünüp bana itaat ve saygı isteyeceğim?
Anababanın veya başka bir beşerin koyduğu kurallara karşı gelenler isyankâr olur, anarşist kabul edilir de, Allah'ın kanunlarına boyun eğmeyen, her şeyiyle isyan edip baş kaldırana anarşist ve isyankâr denmez de ne denirdi? Esas anarşist ve isyankâr, benim namaz kılmayan oğlumla, İslâmî örtüye bürünmeyen kızımdı Anarşiyi Batılı ve bâtıl rejimler üretiyordu, ama gençleri kurban eden bu rejimleri besleyen, anarşist yapanlara fırsat veren biraz da bendim, ben Anarşist babasıyım ben! Zehirli yılanları iyice besleyip büyüttükten sonra sokağa salıveren insan, yılandan daha suçlu, daha zararlı değil miydi? Kendi elleriyle yılanın zehirlerini takviye eden, ettiren terbiyeci, hele benim gibi tedbir de al(a)mamış ise, kendisi de zehirlenip ölecekti Keşke büyüttüğüm yılan, zehriyle sadece bana zarar verip beni öldürseydi de dâvâma saldırmasaydı, toplumu ifsâd etmeseydi!
Pek önemsemiyordum eskiden evlât terbiyesini Birkaç beylik lâfla oluverecek zannediyordum: Oğlum namaz kıl, kızım başını ört!Niçin kılacaklardı namazı, başını niye örtecekti kızım? Öğretmiyor, öğretemiyordum Öncelikle Allah'ın her şeyden fazla sevilip emirlerine itaat edilmeye lâyık biricik Rabbimız olduğunu, emirlerinin hikmetini, dünyâ ve âhiret saâdetine eriştireceğini Şimdiki gençler öyle bir toplum içinde yaşıyorlar ki, namaza, örtüye giden yollar tümüyle tıkalı Kolay mıydı bu devirde gencin namaz kılması, ahlâklıiffetli olması, başını örtmesi? Köklü, çok sağlam bir iman olmadan mümkün müydü bunlar? Gerçek iman olmadan sâlih amel olmayacak, tevhidî imanın adını ise düzen irticâ koyacak, toplum da bu zokayı yutacak Her şeyin başı imandı Motor olmadan veya motora enerji konmadan araba çalışabilir miydi? İnsanın motoru da kalbi idi; Kalbin ihtiyacı da iman Kalp motoru, iman enerjisi olmadan elbette çalışamazdı Kalp bütün vücuda kan pompalayacak güçte olmalıydı İman da her uzvu sâlih bir şekilde harekete geçirecek yeterliliktesağlamlıkta olmalıydı İman olmadan ya da yeterliliği bulunmadan hareketamelahlâk beklenebilir miydi? Kalp sağlam olursa bütün vücut sağlam olurdiyordu Allah'ın Rasûlü Kalbiimanı sağlamlaştırmalıydı her şeyden önce
Sonraları anladım, işin hiç de kolay olmadığını Yaptıklarımın kendimi avutmak, içimden gelen duyguları, vicdanımı bastırmak olduğunu; çocuğa hatim ettirmekle işin bitmediğini, belki başladığını Çocuğum yedi yaşına girince namaz ve örtüyle emredecek, emrimi yerine getirtmek için bir komutan edâsı takınacak; on yaşlarına geldiklerinde artık namaz ve tesettürün karşısındaki tüm iç ve dış engelleri kaldıracak, her nasılsa bunları hâlâ yapmazlarsa, onları hafifçe dövecektim; Böyle emrediyordu Yüce Peygamberim Namaz ve örtü prototipti, bir baş örnekti Diğer İslâmî emirler için de terbiye yolu bu idi Yapmış mıydım bütün bunları? İslâm'ı yaşamaya engel olacak kültürel, siyasal, sosyal, psikolojik tüm baskı ve engelleri ortadan kaldırmış mıydım? Ona müslümanca yaşayabileceği bir çevre hazırlamış mıydım? Hayır! Öyleyse esas suçlu bendim, ben!
Biri bana materyalist deseydi, kızardım eskiden Ama şimdi, eski hayatıma kendim bu sıfatı takıyorum Maddeci olmasaydım, çocuklarımın evvelâ rızıklarını mı düşünürdüm, yoksa müslümanca yetişmelerini mi? Ancak bir maddeperest yapabilirdi benim yaptıklarımı Yorgun argın, posam çıkmış vaziyette, dilim bir karış dışarıda işten eve dönüyordum Çocuklarla meşgul olacak zaman bile bulamıyordum (gerçi, söz aramızda; televizyona, kahveye yer yer vakit bulabiliyordum) “Bu kadar çalıştığım, sadece çocuklarım için diye teselli buluyor, çocuklarımı düşündüğümü sanıyor, kendimi kandırıyordum Çocukların midesini düşündüğüm kadar dinlerini düşünseydim, en az karınları kadar ruhlarını doyurmanın babanın esas görevi olduğunu hesap etseydim, herhalde sekiz saat de onların dinleriyle uğraşırdım; sekiz saat rızıkları için çalıştığım gibi Ama, dedim ya materyalistmişim, maddeye tapıyormuşum o zaman
Çocuk, çocukluk yapıp elini ateşe atsa, sobayı ellemeye kalksa elbette engellerdim; ille de yanmak istese de kendi haline bırakmaz, müsâade etmez, gerekirse, yanmasın diye, şefkatle tokatlardım onu Çünkü o, neyi yapınca, nasıl davranınca yanacağını bilemezdi Biraz büyüyünce, yine çocukluğun daniskasını yaparken, cehennem ateşine elini uzatıp, çevresinin teşviki ve kendi arzusuyla kendini ebedî alevlerin içine atarken seyirci kalmam, hatta bu yanma olayına yardımcı olmam neyle izah edilebilirdi? Evlâdımı sevseydim, ama Allah için ve gerçek sevgiyle sevseydim, onun cehenneme doğru yuvarlanmasına seyirci kalmaz, göz yummazdım Demek ki sevmiyormuşum seni; affet yavrum beni!
Sahibi bulunduğum bir sığır, bir koyun eve akşam birkaç saat gelmeyince, merak eder, aramaya çıkardım onu Evlâdım akşam eve geç geldiğinde bu kadar bile merak etmemiştim Koyunumu bir canavar, bir kurt yemesin diye araştırıp tedbir alıyordum da, evlâdımı nice kurtlar ve canavar tehdit ederken boş veriyor, hatta bazı kurtların eline kendim teslim ediyordum Kuzuyu kurttan çoban korur, ya çoban kurt olursa o sürünün hali ne olur? Bunu düşünmüyordum Hem kurtları kendi sürüme saldırtıyor, onlara fırsat veriyor, hem de güya çobanlık yapıyordum! Aslında çocuğun pek suçu yoktu O taklit etti yanlışlarımla beni, benim vekillerimi O örnek aldı; kanallarda seyrettiği artistlerin, şarkıcıların, futbolcuların hayatını Kızım, yıldız diye göklere çıkartılan şıfrıntıların kıyafetini, modasını, dansını Çocuk su gibi renksiz ve temiz geliyordu hayata Hangi kaba koyarsan onun rengini ve şeklini alıyordu Bendim, o suyu kirleten, o suyu çirkin boyalı pis bir kaba koyan Oğlum! Sana peygamberini ve ashâbını tanıtıp sevdiremedim; topçuları ve popçuları sevdirdiğim kadar On tane ashâbın adını sayamazdın ama, onlarca belki tonlarca futbolcu ve sanatçıları sayar, hayat hikâyelerini anlatırdın Ben hazırladım bu ortamı sana; televizyon adındaki öğretmeni ben tutup getirmiştim eve, sana bunları belletsin ve sevdirsin diye Kızım! Sana da Hz Âişe'yi, Hz Fâtıma'yı tanıtıp örnek gösteremedim Sen Sümeyye'leri, Sümeyrâ ve Rümeysâ'ları nereden bilecektin? Kim öğretecekti, evdeki o özel öğretmen mi? Onları değil; sanatçıları(!) örnek almana ben sebep oldum Evdeki ekrandan tepinme (pardon dans) dersini ve bin bir çeşit ahlâksızlıkhayâsızlık derslerini tâkip etmene ben seyirci oldum, ben sebep oldum, ben! Sen tabii, çocuk olarak, gözünle düşünecektin; aklınla değil Ve gördüklerine uyacaktın; dinine değil Onları gördün, onları belledin, onlara benzedin Artık ne hayâ kaldı, ne din
Televizyon ilk öğretmenindi Sen büyüdükçe öğretmenlerinin dereceleri de büyüyordu TV kanallarının öğretemediklerini de öğretsin diye video, sonra video CD player adlı özel ders veren öğretmeni eve getirdim; seni iyice eğitsinler, benim yerime yetiştirsinler diye DVD ve VCD adlı yabancı öğretmenler özel kitaplarla ders veriyordu: Özel filmlerle ev bir sinemaya, özel cliplerle gazinoya benziyordu Hayat, bir filmden, bir oyundan, müzikten ve futboldan ibâretti çocukların gözünde Böylece hem vakitlerini, hem kendi inanç ve ahlâklarını bu yabancı markalı silâhlarla öldürüyorlar, bir anlamda intihar ediyorlardı çocuklar Baba olarak ben kahveden çıkmazsam, çocuklarım da tabii bana, benim modern tarzıma benzeyeceklerdi
Öyle bir ortamda, öyle bir çevrede büyüttüm yavrum seni ki, o yerlerde haramlar şiirleşmiş, günahlar süslenmişti Buradaki yollarda trafik işaretleri “geri dönülmez (tevbe edilmez), yasaktır, “tek yönlü yol gibi işaretlerdi Ama “tehlike! ve “kaygan yol! tabelalarına, hele “çıkmaz yol! işaretine aldıran, hatta onları gören de yoktu Mecbûrî istikamet okları hep şirk ve isyanı gösteriyordu Hırçın dalgaları olan canavar bir denize, yüzmeyi öğretmeden, can simidi takmadan ben bıraktım seni! Nasıl tahammül edecektin buna? Boğulunca seni suçlamaya başladım Ama yeni yeni anladım: Esas suçlu sen değil; bendim, ben!
Uykusuz geceler geçiriyorum hep, Allah’a isyankâr birinin babasıyım diye Artık dünyanın hiçbir zevki önemli değil, İslâmî örtüden nefret eden bir kızın babasıyım çünkü Diyebilirsiniz ki; “Hz Nuh’un ve bazı başka peygamber ve kâmil mü’minlerin de çocuğu iman sahibi, ahlâklı kişiler değildi! Ben de derim ki: Onlar mes’ul değiller; çünkü terbiye ve tebliğ görevlerini tümüyle yaptılar Ondan sonrası, yani hidâyeti vermek Allah’a âitti Mesele, çocukların şöyle veya böyle olmalarından daha çok; benim, vazifemi, bu konudaki dinimin tüm emirlerini yapıp yapmadığım idi Ve ben görevimi hemen hiç denilecek kadar yapmamıştım Suçluydum ben, suçluyum ben; Affet beni Allah’ım!
Ah! Şimdiki aklım ve imanım olsaydı Ah bir olsaydı, çocuklarımı nasıl yetiştireceğimi bilirdim (Bilirdim ama; çevre, sosyal ve siyasal yapı, kapitalist ilkelere uyan çalışma şartları, eğitim düzelmeden kendine bile sahip olamıyorsun ki çocuğuna sahip olasın Çöplükte belki, ama, gübrelikte gül yetiştirmek mümkün mü? O yüzden gübreliği temizlemeye, gül devrini oluşturmaya çalışırdım bir yandan Sivrisinekle mücâdelenin kesin yolu, bataklığın kurutulmasıydı çünkü) Gerekirse hicret ederdim sırf bu yüzden; hiç olmazsa olumsuz çevreden, sürüden ayrılırdım Ben hayvan değilim ki Ne işim var sürüde? Uydum kalabalığa demezdim o zaman İnsanların çoğuna uyarsa, Peygamberimiz’i bile çoğunluğun saptıracağını söylüyor Kur’an En’âm sûresi 116 âyette Kalabalıkların yaptıklarını değil; yapılması gerekeni, yani Rabbimın yap dediklerini yapardım o zaman Teslim etmezdim kâfirlerin ve küfrün eline en kıymetli varlığımı Sahip çıkardım İlâhî emânete, birinci işim o olurdu, her şeyden önce gelirdi onları müslümanca yetiştirmek Çok küçük yaştan itibaren Allah sevgisi, Peygamber sevgisi verirdim; her sevgiden önce ve en büyük sevgi olarak İlâhî emirleri, ibâdetleri niçin yapması gerektiğini anlatır, her konuda şuurlandırmaya çalışır, okuduğu Kur’an’ın ne olduğunu, ne emirler içerdiğini, anlamını, namaza niçin ihtiyacımız bulunduğunu öğretir ve sevdirirdim ona Allah ve Peygamber sevgisini, Kur’an ve ibâdet şuurunu verince, bu konuyla ilgili aradan engelleri kaldırınca, evet o zaman zorlayan olsa da sevemezdi Allah ve Rasûl'ün sevmediklerini; benzemek istemezdi dinsizlere, donsuzlara Nefret ederdi o zaman küfür ve kâfirin her çeşidinden Ya kendim İslâm’ı iyice öğrenip öğretirdim çocuğuma (ki en güzeli buydu), ya da aldığım aylığın yarısını, hatta daha fazlasını seve seve gerekirse verirdim uzmanına, özel hocalar tutardım Evet, şimdiki aklım olsa mutlaka bunları yapardım
Aslında, zamanımızda ilim konusunda müslümanın işi çok kolaydı: Her konuda çeşit çeşit güzel kitaplar yazılıyor, nice konular araştırılarak hazır lokma haline getirilip kitap diye, dergi diye, CD diye sunuluyordu Evlât terbiyesi, çocuk eğitimi konusunda da onlarca kitap vardı; alır okurdum birini, nasıl terbiyeyi emrediyordu İslâm, öğrenir, tatbik etmeye çalışırdım
Uğraşır mıydım bu kadar onların sadece dünyada çokça rahat etmeleri, karınlarını çokça doyurmaları için? “Daha çok para kazanıp onlara bırakayım da, benden sonra daha çok haramları daha kolayca işlesinler diyebilir miydim? Bırakacağım mirasla (eğer dinlerini, yaşayışlarını kuvvetlendirmemişsem) onların, kolaylıkla bir sürü günah işlemelerine fırsatı böylece ben vermiş olmaz mıydım? Şimdiki aklım olsaydı böyle düşünürdüm tabii Beşinci büyük halîfe kabul edilen zâtın hayatını öğrendim yeni yeni Öyle diyordu Ömer bin Abdülaziz ölüm döşeğinde, “her şeyini infak ettin; iyi de, çocuklarına bir şey bırakmadın Onları hiç düşünmedin mi? diyen yakınlarına: “Onlar müslüman iseler ne âlâ! Onlara Allah’ı bırakıyorum sadece; yetmez mi? Onları müslüman olarak yetiştirmişim; Allah da, onlar da bunu kâfi görür Yok, onlar kâfir iseler, ben onları müslüman olarak yetiştiremediysem, onlardan bana ne? Ne yiyecekler, ne edecekler, bana ne o gâvurlardan? İster benim evlâdım olsun, ister yabancı, kâfirlere mal bırakıp daha mı azdıracaktım? Benim bıraktığımla işledikleri haramdan ben mi sorumlu olacaktım? Bunu mu isterdiniz? Evet, böyle diyordu o zât Ben de onu örnek alır, ben de öyle derdim Çünkü öğrendim ki Yüce Peygamberimiz “Hiç bir baba, çocuğuna güzel terbiyeden daha üstün bir şey bağışlayamaz, bırakamaz diyordu Ben de onlara dünyalık bırakacağım diye çokça rezillik çekip çokça yorulmaz, hem de esas olarak, âhiret azığı olacak terbiyeyi verirdim olanca gücümle Hem onları, hem kendimi kurtarırdım böylece Ne bırakmıştı o merhamet peygamberi kendi çocuklarına; onu düşünürdüm O ne yaptıysa güzel yapmıştır derdim Nerelerde yetiştirdi, kimlerin eline teslim etti sahâbeler çocuklarını, inceler, o yıldızlardan ışık alırdım
Yaşatamıyorsam müslümanca çolukçocuğumu, giderdim daha müslümanca yaşayabileceğimiz bir yere; Göçerdik âilece Değmez miydi bunca çile Allah’ın güzel bir emâneti olan bebelere? Ve duâ ederdim çocuklarım için devamlı; onların ıslâhı, ihlâsı için Zayıf da olsa bir hadis rivâyetinde: “Anababanın çocuklarına duâsı, Peygamberlerin ümmetine duâsı gibidir (Geri çevrilmez, kabul olunur) buyuruluyor Maddî tedbirlerimi alır, terbiyesi için son imkânıma kadar uğraşır, gerisini Allah’a bırakır, O’ndan yardım beklerdim Bilirdim ki ben O’nun için bir adım atsam, O bana doğru koşarak gelecek, kapılarını açacaktır
Bugünkü ölümden beter hayatın zilletine katlanıp kâfirlere benzer şekilde, hayvan gibi yaşayıp ölümden sonraki azâba hazırlanacağıma, ölümsüzleşirdim böylece Öldükten sonra yaşamak, ecir almaya devam etmek mümkündü; canlı cenâze olmanın mümkün olduğu gibi Amel defteri kapanmayan müslümanlardan biri, hadisi şerife göre, “arkasından duâ edecek hayırlı bir evlât yetiştiren olacaktı Ben öldükten sonra bile sevâbım artmaya devam edecekti Sevaplarla yaşayacaktım çocuğum yaşadıkça
Ve olmadı bütün bunlar Affet beni Allah’ım!
Hayâlmeyâl seni gördüm yavrum az önce bir sis perdesi arkasında, bulutların arasında Benim sapladığım modern bıçakla kanlanan kefen içinde Ayaklarına kapanmak istedim yavrum senin: “Affet beni! diye Sen, hem benden korkarak kaçıyor, hem “dosdoğru inan ve inandığın gibi yaşa! diyordun Demek, suçumun keffâreti buydu Affedebilmen, affedilebilmem için dediğini yapmalıydım; onu anlatıyordun Gerçek mü’mine yakışır şekilde yaşayacağım, müslüman olarak ölmeye çalışacağım Söz veriyorum, söz veriyorum