nicebayan
FD Üye
- Katılım
- Ara 24, 2016
- Mesajlar
- 94,678
- Etkileşim
- 2
- Puan
- 38
- Yaş
- 36
- Web sitesi
- nicebayan.com
- F-D Coin
- 90
Farabi'nin Ahlak Anlayışı
Esas adı, Muhammed bin Turhan bin Uzluğ bin Turhan etTürkî elFârâbî olup Ebû Nasr Muhammed diye tanınmaktadır 873 senesinde Türkistan'ın Fârâb şehrinde doğduDoğduğu yerden nedeniyle ona Fârâbî denildi Aslen Türk olup babası Vesic kalesinde bir Türk kumandanıydı Batı felsefe dünyasında Alfarabius diye tanınır Ilk öğrenimini Fârâb'da gördü Babasının tavsiyesiyle Bağdat'a ilim öğrenmeye gitti Burada hıristiyan filozof Ebû Bişr Mettâ bin Yunus'tan felsefe dersleri aldı bu arada Arapça,Farsça,Yunanca ve Latinceyi çok iyi derecede öğrenerek Aristo ve Eflâtun'un eserlerini tekrar tekrar okudu Içten derine bunların etkisi aşağı kaldı Ebû Bekr Serâc'dan dilbilgisi ve mantık okudu Daha sonradan kendini adamakıllı felsefeye verdi
İslam felsefesine zihinciliği getirmekle kalmamış, bu felsefenin başta kapılarını açan da kendisi olmuştur O, metafiziğe mantık yoluyle ulaşmış, İslam diniyle felsefe aralarında sıkı bir ilişki kurmuştur
Fârâbî, kendileri ile, milletlerin ve şehirlerin bu hayatta dünya mutluluğu ve öteki hayatta üstün mutluluğu elde ettikleri insani nesneleri dörde ayırır Bunlar:
1) Nazari erdemler,
2) düşünme erdemleri,
3) ahlâkî erdemler,
4) işlek (ameli) sanatlardır
Fârâbî, tüm bu insani nesnelerin birbirinden ayrılmamaları gerektiği, huysuz takdirde bunların yetkisiz ve sakat olacaklarını düşünüyor En enerjik düşünme erdemiyle en kuvvetli ahlâkî erdemi birbiriyle bağlantılı görüyor Burada sadece ahlâkî erdemler üstünde durulacak fakat düşünme erdemleriyle birlikte incelenmesi daha içten olacaktır
Ahlâki erdemler (fazilet) ve aşağılıklar (rezilet) oysa belirli bir huydan doğan eylemlerin, kesin bir zamanda daima her yerde edilmesi ve ona alışık hale gelmesiyle, insanda meydana kazanç ve yerleşir Bu sebeple huyun değişmesi zordur Bu huylar, iyiyseler erdem; kötüyseler aşağılık olacaklardır
Fârâbî, birçok milletin, bir milletin veya bir şehrin başına müşterek bir olay geldiğinde, onların ortak (erdemli) erdemli amaçları için en yardımsever olan nesneyi tamamen keşfetmeyi karşılayan bir düşünme erdemi (fazileti) olduğunu söylüyor Ona tarafından, bir faziletli niyet için en yardımcı olan ile en hoş olan arasında ayrım yoktur Bu düşünme erdeminin siyasi bir düşünme erdemi olduğunu açıklama ediyor
Siyasi (akıl) erdemler ile ahlaki erdemler aralarında karşılıklı bir etkileşim vardır Bir yana siyasi (us) erdemlerinin gerçekleşmesi ahlâkî erdemlerin miktarıyla dürüst orantılı iken, diğer yandan siyasi lider kadronun yönetim tarzları ve öncelikleri bireylerin hayattaki gayelerini ve ahlâklarını belirleyebilmektedir
Fârâbî, ahlâkî erdemleri ve aşağılıkları açıklanmış bir huydan oluşan eylemlerin tekrar edilmesiyle alışkanlıkla yerleşmesinden dolayı huyların değiştirilemeyeceğini düşünüyor Ahlâkî erdemleri ve aşağılıkları, huyların iyi olup olmamasına bağlıyor Ona tarafından erdemli niyet için en yararlı nesne düşünme erdemiyle birlikte keşfedilir
Fârâbî, düşünce erdemlerine örnek olarak, hikmet, beceriklilik, kavrama yetkinliği gibi erdemleri sıralar Ahlâkî erdemler, ise namus, yiğitlik, büyüklük ve adalet gibi istekle ilgili olan erdemlerdir Bu erdemlerin ise alışılmışlık ile edinildiğini söylüyor Bu sebeple ahlâkî erdemlerin kazanılmasını düşünce erdemlerinde olduğu gibi insani bir çabayı gerektirdiğini belirtiyor
Fârâbî'ye tarafından her insan, iyiliğe ve kötülüğe eşit ölçüde yatkın olarak doğar Şüphesiz bu durum, ahlâk konusunda eğitimin ve alışkanlıkların son derece manâlı olduğunu göstermektedir Her şeyden önce ahlâk pratik bir ilim olduğu için yaparak ve yaşayarak öğrenilir Nasıl fakat herhangi bir sanat öğrenip o konuda zorunlu beceriyi için çok çalışma yapmaya ve tekrara ihtiyaç varsa ahlâklı yapabilmek için de iyi ve güzel davranışları benimseyip onları mizaç ve ikinci bir kişilik haline getirmeye ihtiyaç vardır Ahlâk alışkanlıklar sonucu kazanıldığına kadar değişebilmektedir Şu halde insanın mutluluktan pay alabilmesi için kendini mutluluğa götürecek erdemli davranışları kazanma ve kazandıktan sonra da onları koruma konusunda aralıksız ve ciddî çaba göstermesi gerekir Fârâbî'ye kadar genelde iyi tutum sergileyen herkes âdildir *
Esas adı, Muhammed bin Turhan bin Uzluğ bin Turhan etTürkî elFârâbî olup Ebû Nasr Muhammed diye tanınmaktadır 873 senesinde Türkistan'ın Fârâb şehrinde doğduDoğduğu yerden nedeniyle ona Fârâbî denildi Aslen Türk olup babası Vesic kalesinde bir Türk kumandanıydı Batı felsefe dünyasında Alfarabius diye tanınır Ilk öğrenimini Fârâb'da gördü Babasının tavsiyesiyle Bağdat'a ilim öğrenmeye gitti Burada hıristiyan filozof Ebû Bişr Mettâ bin Yunus'tan felsefe dersleri aldı bu arada Arapça,Farsça,Yunanca ve Latinceyi çok iyi derecede öğrenerek Aristo ve Eflâtun'un eserlerini tekrar tekrar okudu Içten derine bunların etkisi aşağı kaldı Ebû Bekr Serâc'dan dilbilgisi ve mantık okudu Daha sonradan kendini adamakıllı felsefeye verdi
İslam felsefesine zihinciliği getirmekle kalmamış, bu felsefenin başta kapılarını açan da kendisi olmuştur O, metafiziğe mantık yoluyle ulaşmış, İslam diniyle felsefe aralarında sıkı bir ilişki kurmuştur
Fârâbî, kendileri ile, milletlerin ve şehirlerin bu hayatta dünya mutluluğu ve öteki hayatta üstün mutluluğu elde ettikleri insani nesneleri dörde ayırır Bunlar:
1) Nazari erdemler,
2) düşünme erdemleri,
3) ahlâkî erdemler,
4) işlek (ameli) sanatlardır
Fârâbî, tüm bu insani nesnelerin birbirinden ayrılmamaları gerektiği, huysuz takdirde bunların yetkisiz ve sakat olacaklarını düşünüyor En enerjik düşünme erdemiyle en kuvvetli ahlâkî erdemi birbiriyle bağlantılı görüyor Burada sadece ahlâkî erdemler üstünde durulacak fakat düşünme erdemleriyle birlikte incelenmesi daha içten olacaktır
Ahlâki erdemler (fazilet) ve aşağılıklar (rezilet) oysa belirli bir huydan doğan eylemlerin, kesin bir zamanda daima her yerde edilmesi ve ona alışık hale gelmesiyle, insanda meydana kazanç ve yerleşir Bu sebeple huyun değişmesi zordur Bu huylar, iyiyseler erdem; kötüyseler aşağılık olacaklardır
Fârâbî, birçok milletin, bir milletin veya bir şehrin başına müşterek bir olay geldiğinde, onların ortak (erdemli) erdemli amaçları için en yardımsever olan nesneyi tamamen keşfetmeyi karşılayan bir düşünme erdemi (fazileti) olduğunu söylüyor Ona tarafından, bir faziletli niyet için en yardımcı olan ile en hoş olan arasında ayrım yoktur Bu düşünme erdeminin siyasi bir düşünme erdemi olduğunu açıklama ediyor
Siyasi (akıl) erdemler ile ahlaki erdemler aralarında karşılıklı bir etkileşim vardır Bir yana siyasi (us) erdemlerinin gerçekleşmesi ahlâkî erdemlerin miktarıyla dürüst orantılı iken, diğer yandan siyasi lider kadronun yönetim tarzları ve öncelikleri bireylerin hayattaki gayelerini ve ahlâklarını belirleyebilmektedir
Fârâbî, ahlâkî erdemleri ve aşağılıkları açıklanmış bir huydan oluşan eylemlerin tekrar edilmesiyle alışkanlıkla yerleşmesinden dolayı huyların değiştirilemeyeceğini düşünüyor Ahlâkî erdemleri ve aşağılıkları, huyların iyi olup olmamasına bağlıyor Ona tarafından erdemli niyet için en yararlı nesne düşünme erdemiyle birlikte keşfedilir
Fârâbî, düşünce erdemlerine örnek olarak, hikmet, beceriklilik, kavrama yetkinliği gibi erdemleri sıralar Ahlâkî erdemler, ise namus, yiğitlik, büyüklük ve adalet gibi istekle ilgili olan erdemlerdir Bu erdemlerin ise alışılmışlık ile edinildiğini söylüyor Bu sebeple ahlâkî erdemlerin kazanılmasını düşünce erdemlerinde olduğu gibi insani bir çabayı gerektirdiğini belirtiyor
Fârâbî'ye tarafından her insan, iyiliğe ve kötülüğe eşit ölçüde yatkın olarak doğar Şüphesiz bu durum, ahlâk konusunda eğitimin ve alışkanlıkların son derece manâlı olduğunu göstermektedir Her şeyden önce ahlâk pratik bir ilim olduğu için yaparak ve yaşayarak öğrenilir Nasıl fakat herhangi bir sanat öğrenip o konuda zorunlu beceriyi için çok çalışma yapmaya ve tekrara ihtiyaç varsa ahlâklı yapabilmek için de iyi ve güzel davranışları benimseyip onları mizaç ve ikinci bir kişilik haline getirmeye ihtiyaç vardır Ahlâk alışkanlıklar sonucu kazanıldığına kadar değişebilmektedir Şu halde insanın mutluluktan pay alabilmesi için kendini mutluluğa götürecek erdemli davranışları kazanma ve kazandıktan sonra da onları koruma konusunda aralıksız ve ciddî çaba göstermesi gerekir Fârâbî'ye kadar genelde iyi tutum sergileyen herkes âdildir *