Forumda yenilikler devam etmektedir , çalışmalara devam ettiğimiz kısa süre içerisinde güzel bir görünüme sahip olduk daha iyisi için lütfen çalışmaların bitmesini bekleyiniz. Tıkla ve Git
x

Son konular

Faruk Nafiz Çamlıbel kimdir kısa hayatı eserleri

Faruk Nafiz Çamlıbel kimdir kısa hayatı eserleri

iltasyazilim

FD Üye
Katılım
Ara 25, 2016
Mesajlar
0
Etkileşim
17
Puan
38
Yaş
37
F-D Coin
19
FARUK NAFİZ ÇAMLIBEL (18891973)


18 Mayıs 1889'da İstanbul'da doğdu 8 Kasım 1973'te Akdeniz'de seyreden Samsun gemisinde yaşamını yitirdi Türk şiirinde hecenin 5 şairidiye bilinen şairlerden biri Reformcu edebiyatımızın geçiş döneminde dili, tekniği ve romantik İstanbul'lu kişiliğiyle de olsa, Anadolu gerçeğine açıldı Türkçenin gelişmesine büyük katkı maddesi sağladı Ulusal edebiyat akımına verdiği güçle kendisinden daha sonra gelen kuşaktaki biçok şairi etkiledi Yahya Kemal Beyatlı ve Ahmet Haşim şiirinin yanında üçüncü bir kümenin oluşmasına neden oldu İstanbul Darülfünun'u Tıp Fakültesi'ndeki eğitimini yarım bıraktı Kayseri, İstanbul ve Ankara'da liselerde ve hoca okullarında edebiyat dersleri verdi

19461960 arasında Halkçı Parti'den İstanbul'dan milletvekili seçildi 27 Mayıs 1960'tan sonra bir süre Yassıada'da tutuklu kaldı Birazcık Cenap Şahabettin'den, büyük ölçüde de Yahya Kemal Beyatlı'dan etkilenerek ilk şiirlerini aruz vezniyle yazdı Daha Sonra hece veznine döndü Anadolu insanının duygularını işleyerek Ulusal edebiyatakımının yurtçu duyarlılığını zengileştirdi Erkek bencilliğini yücelten aşk şiirleri de yazdı Anayurt adlı dergiyi 8 rakam çıkardı Çamdeviren, Çılgın Ozangibi takma isimlerle mizah şiirleri yazdı Fıkra, manzum oyun, roman türünde eserleri de var


ESERLERİ



Şiir:

Şarkın Sultanları (1919)

Gönülden Gönüle (1919)

Dinle Neyden (1919)

Çoban Çeşmesi (1926)

Suda Halkalar (1928)

Bir Ömür Böyle Geçti (1933)

Elimle Seçtiklerim (1934)

Nehir (1937)

Tatlı Sert (Mizah Şiirleri, 1938)

Akıncı Türküleri (1938)

Heyecan ve Sükûn (1959)

Zindan Duvarları (1967)

Han Duvarları (Seçme Şiirler, 1969)





Oyun:

Canavar (1925)

Özyurt (1932)

Akın (1932)

Kahraman (1933)

Yayla Kartalı (1945)

ROMAN:

Yıldız Yağmuru (1936)














HAN DUVARLARI

Osmanzade Hamdi Bey'e

Yağız atlar kişnedi, meşin kırbaç şakladı,

Bir dakika otomobil yerinde durakladı

Neden sonra sarsıldı altımda demir yaylar,

Gözlerimin önünden geçti kervansaraylar

Gidiyordum, gurbeti gönlümle duya duya,

Ulukışla yolundan Orta Anadolu'ya

Ilk sevgiye benzer ilk acı, ilk ayrılık!

Yüreğimin yaktığı ateşle hava ılık,

Gök sarı, toprak sarı, çıplak ağaçlar sarı

Arkada zincirlenen yüksek Toros Dağları,

Önde uzun bir kışın soldurduğu etekler,

Daha Sonra dönen, dönerken inleyen tekerlekler

Ellerim takılırken rüzgârların saçına

Asıldı arabamız bir dağın yamacına

bitmiş tepe, tekrar ıssızlık,

Yalnız arabacının dudağında bir ıslık!

Bu ıslıkla uzayan, dönen kıvrılan yollar,

Uykuya varmış gibi görünen yılan yollar

Başını kaldırarak boşluğu dinliyordu

Gökler bulutlanıyor, rüzgâr serinliyordu

Serpilmeye başladı bir yağmur ince ince

Son yığın noktasından düzlüğe çevrilince

Nihayetsiz bir ova ağarttı benzimizi

Yollar bir şerit gibi ufka bağladı bizi

Gurbet beni muttasıl çekiyordu kendine

Yol, her zaman yol, defalarca yol Bitmiyor düzlük tekrar

Ne civarda bir köy var, ne bir evin hayali,

Sonunda ademdir diyor insana yolun hali,

Arasıra geçiyor bir atlı, iki yayan

Bozuk harmoni taşların üstünde tıkırdıyan

Tekerlekler yollara bir şeyler anlatıyor,

Uzun yollar bu sesten silkinerek yatıyor

Kendimi kaptırarak tekerleğin sesine

Uzanmış kalmışım yaylının şiltesine


Bir sarsıntı Uyandım uzun süren uykudan;

Geçiyordu otomobil yola benzer bir sudan

Karşıda hisar gibi Niğde yükseliyordu,

Sağ taraftan çıngırak sesleri geliyordu:

yavaşça önümden geçti deve kervanı,

Bir kenarda göründü beldenin yıkık dökük hanı

Alaca bir karanlık sarmadayken her yeri

Atlarımız çözüldü, girdik handan içeri

Bir derman bulmak için bağrındaki yaraya

Toplanmıştı garipler hemen kervansaraya

Bir noktada birleşmiş vatanın dört bucağı,

Gurbet çeken gönüller kuşatmıştı ocağı

Bir pırıltı gördü mü gözler hemen dalıyor,

Göğüsler çekilerek nefesler daralıyor

Şişesi is bağlamış bir lambanın ışığı

Her yüzü çiziyordu bir üzüntü kırışığı

Azar Azar birer ayet gibi derinleştiler

Yüzlerdeki çizgiler, gözlerdeki cizgiler

Yatağımın yanında esmer bir duvar vardı,

Üzerinde yazılarla hatlar karışmışlardı;

Fani bir iz bırakmış burda yatmışsa kimler,

Aygın baygın maniler, açık saçık resimler

Uykuya varmak için bu yürek parçalayıcı günde, erken,

Kapanmayan gözlerim duvarlarda gezerken

Birdenbire kıpkızıl birkaç satırla yandı;

Bu dört dize değil, sanki dört damla kandı

Ben acayip çizgilere uğraşırken başbaşa

Raslamıştım duvarda bir şair arkadaşa;

On yıl var ayrıyım Kınadağı'ndan

Baba ocağından yar kucağından

Bir çiçek dermeden sevgi bağından

Huduttan hududa atılmışım ben

Aşağıda da bir tarih: Sekiz mart otuz yedi

Gözüm imza yerinde başka ad görmedi

Bundan Böyle bahtın açıktır, uzun etme, dost!

Ne sınır kaldı bugün, ne askerlik, ne savaş;

Araya gitti diye içlenme baharına,

Huduttan götürdüğün şan yetişir yârına!

Ertesi gün başladı gün doğmadan seyahat,

Soğuk bir mart sabahı Buz tutuyor her solgun

Ufku tutuşturmadan fecrin ilk alevleri

Arkamızda kalıyor şehrin kenar evleri

Bulutların ardında gün yanmadan sönüyor,

Höyükler bir dağ gibi uzaktan görünüyor

Yanımızdan geçiyor yavaşça kervanlar,

Bir derebeyi gibi yerleşmiş eski hanlar

Biz bu ölümsüz yollarda varıyoruz, kademeli olarak,

İki dağ ortasında boğulan bir geçide

Sıkı bir poyraz beni titretirken içimden

Geçidi atlayınca şaşırdım sevincimden:

Ardımda kalan yerler anlaşırken baharla,

Önümüzdeki arazi örtülü derhal karla

Bu geçit sanki yazdan kışı ayırıyordu,

Burada son fırtına son dalı kırıyordu

Yaylımız tüketirken yolları benzer hızla,

Savrulmaya başladı karlar etrafımızda

Karlar etrafı beyaz bir karanlığa gömdü;

Kar değil, gökyüzünden yağan beyaz ölümdü

Gönlümde can verirken köye ulaşmak emeli

Arabacı haykırdı İşte Araplıbeli!

Tanrı asistan olsun gayrı yolda kalana

Biz menzile vararak atları çektik hana

Bizden evvel buraya inen üç dört dost

Kurmuştular tutuşan ocağa karşı bağdaş

Çıtırdayan çalılar dört cana can katıyor,

Kimi eşkıya, kimi kurt masalı anlatıyor

Gözlerime çökerken ağır uyku sisleri,

Çiçekliyor duvarı ocağın akisleri

Bu akisle duvarda çizgiler beliriyor,

Kalbime ateş gibi şu satırlar giriyor;

Gönlümü çekse de yârin hayali

Aşmaya kudretim yetmez cibali

Yolcuyum bir kuru yaprak misali

Rüzgârın önüne katılmışım ben

Sabah gökyüzü aydınlık, ufuk açıktı,

Güneşli bir havada yaylımız yola çıktı

Bu gurbetten gurbete dışarı giden yolun üzerinde

Ben üç mevsim değişmiş görüyordum üç günde

Uzun bir yolculuktan sonradan İncesu'daydık,

Bir handa, bitap argın, tatlı bir uykudaydık

Gün doğarken bir ölüm rüyasıyla uyandım,

Başucumda gördüğüm şu satırlarla yandım!

Garibim namıma Kerem diyorlar

Aslı'mı el almış haram diyorlar

Hastayım derdime tüberküloz diyorlar

Maraşlı Şeyhoğlu Satılmış'ım ben

Bir yazıt kokusu duyuluyor yazında,

Korkarım, yaya kaldın bu gurbet çıkmazında

Ey Maraşlı Şeyhoğlu, evliyalar adağı!

Bahtına lanet olsun aşmadınsa bu dağı!

Az değildir, varmadan senin gibi yurduna,

Post verenler yabanın hayduduna kurduna!

Arabamız tutarken Erciyes'in yolunu:

Hancı dedim, bildin mi Maraşlı Şeyhoğlu'nu?

Gözleri uzun uzun burkuldu kaldı bende,

Dedi:

Hana sağ indi, ölü çıktı geçende!

Yaşaran gözlerimde her şey bundan böyle değişti,

Bizim ilginç Şeyhoğlu buradan geçmemişti

Gönlümü Maraşlı'nın yaktı kara haberi

Aradan yıllar geçti işte o günden beri

Ne zaman yolda bir han rastlasam irkilirim,

Çünkü sizde gizlenen dertleri ben bilirim

Ey köyleri hududa bağlayan ihtiyar yollar,

Dönmeyen yolculara ağlayan yaslı yollar!

Ey acayip çizgilerle doymuş han duvarları,

Ey hanların gönlümü sızlatan duvarları!


ÇOBAN ÇEŞMESİ

Derinden derine ırmaklar ağlar,

Uzaktan uzağa çoban çeşmesi,

Ey suyun sesinden anlıyan bağlar,

Ne söyler şu dağa çoban çeşmesi


Göynünü Şirin'in aşkı sarınca

Yol almış hayatın ufuklarınca,

O tez dağları Ferhat yarınca

Başlamış akmağa çoban çeşmesi


O süre başından aşkındı derdi,

Mermeri oyardı, taşı delerdi

Kaç yanık yolcuya soğuk su verdi

Değdi kaç dudağa çoban çeşmesi


Vefasız Aslı'ya yol gösteren bu,

Kerem'in sazına yanıt veren bu,

Kuruyan gözlere yaş gönderen bu

Sızmadı toprağa çoban çeşmesi


Leyla gelin oldu, Mecnun mezarda,

Bir susamış yolcu değil şimdi dağlarda,

Ateşten kızaran bir gül arar da,

Gezer bağdan bağa çoban çeşmesi,


Ne şair yaş döker, ne aşık ağlar,

Tarihe karıştı eski sevdalar

Beyhude seslenir, nafile çağlar,

Bir sola, bir sağa çoban çeşmesi




SON AŞIK

Hasretinle geçiyorken bu gençlik çağım,

Ey sevdiğim, ben ümitsiz değilim gene

Ak zihin saçların kumral rengine

Kollarında son aşıkın ben olacağım

Ey başında hemen sevda rüzgarları esen,

Böyle her gün yollarımdan geçsen de süzgün

Sen benimsin tamamen terk olunduğun gün

O mukadder günü, bilmem, düşündün mü sen?

Ben bir beyaz saçlı aşık, sen bir ihtiyar

O gün bana yalaşırken ey ilahi yar,

Esirgeme gözlerimden bir son buseni,

Kirpiğinden yavaş yavaş bir damla aksın,

Çünkü, ruhum, sen de o gün anlayacaksın

Ama hiç kimse benim kadar sevmemiş seni!




KISKANÇ

Sakın bir söz söyleme Yüzüme bakma sakın!

Sesini duyan olur, sana göz koyan olur

Düşmanımdır seni kim bulursa samimi,

Anan bile okşarsa benim bağrım kan olur

Dilerim Tanrı'dan ki, sana açık kucaklar

bir daha kapanmadan kara toprakla dolsun,

Kan tükürsün adını samimi olarak anan dudaklar,

Sana benim gözümle bakan gözler âmâ olsun!


KAÇAK

Sana çirkin dediler, düşmanı oldum güzelin

Sana kafir dediler, diş biledim Hak'ka bile

Topladın saçtığı altınları yüzlerce elin

Kahpelendin de garez bağladım ahlaka bile

Sana çirkin demedim ben, kafir demedim

Kendimce dinin gibi küfrün de mukaddesti senin

Yaşadın beş yıl kalbimde, misafir demedim

Bu firar aklına nereden, ne süre esti senin

Zülfünün yay gibi kuvvetli çelik tellerine

Takılan gönlüm asırlarca peşinden gidecek

Sen bir ahu gibi dağdan dağa kaçsan da yine

Seni aşkım canavarlar gibi takip edecek *
 

Similar threads

Faruk Nafiz Çamlıbel Eserleri Nelerdir Faruk Nafiz Çamlıbel Hecenin Beş Şairi'nden biridir Türk şiirinde hecenin 5 şairi diye tanıdık şairlerden biri Faruk Nafiz Çamlıbel eserleri şöyledir Faruk Nafiz Çamlıbel Romanı Yıldız Yağmuru (1936) Faruk Nafiz Çamlıbel Şiirleri Şarkın...
Cevaplar
0
Görüntüleme
75
pastoral şiir örnekleri Misal1Avludan geçtiğini fark etti gelinin Suya gidiyordu öğle güneşinde Ardında bebesi yalınayak Geride Karabaş Tozlu yoldan Söğütlerin oradaki çeşmeye Yalağında bulutlar yıkanan çeşmeye (Oktay RIFAT) Misal2Gümüş bir dumanla kapandı her yer Yer ve gök bu...
Cevaplar
0
Görüntüleme
246
12 dizeli pastoral şiir örnekleri Misal1Avludan geçtiğini gördü gelinin Suya gidiyordu öğle güneşinde Ardında bebesi yalınayak Geride Karabaş Tozlu yoldan Söğütlerin oradaki çeşmeye Yalağında bulutlar yıkanan çeşmeye (Oktay RIFAT) Misal2Gümüş bir dumanla kapandı her yer Yer ve gök bu...
Cevaplar
0
Görüntüleme
135
1LİRİK ŞİİR Duygu ve düşüncelerin hevesli bir dille anlatan şiire lirik şiir denir Eski Yunan edebiyatında şairler şiirlerini Lyra (lir) denilen bir sazla söyledikleri için bu nesil şiirlere lirik denilmiştirLirik şiir, dünya edebiyatında en fazla işlenen ve sevilen şiir türüdürLirik şiirler...
Cevaplar
0
Görüntüleme
134
Akın kitap özeti Faruk nafiz akın özeti Akın'ın konusu İslamiyet öncesi Türk Tarihine dayanmaktadır Anayurttaki iç denizin kuruması olayı, şiirpiyes şeklinde, epope olarak anlatılmaktadır Yıllardan Beri süren kuraklığın sona eromesi için, yasa uyarınca, Ihtiyar Hakan İstemi Han ’ın kurban...
Cevaplar
0
Görüntüleme
114
858,506Konular
983,055Mesajlar
33,112Kullanıcılar
fekaSon üye
Üst Alt